58. BERAT GECESİ KONUŞMASI
Es-selâmü aleyküm!
Estağfiru’llàh… (25 defa)
Estağfiru’llàh el-azîm el-kerîm ellezî lâ ilâhe illâ hû, el-hayye’l- kayyûme ve etûbü ileyh... Ve es’elühü’t-tevbete ve’l-mağfirete ve’l- hidâyete lenâ innehû hüve’t-tevvâbü’r-rahîm... Tevbete abdin zàlimin linefsihî, lâ yemlikü li-nefsihî, mevten ve lâ hayâten ve lâ nüşûra...
اَللَّهُمَّ اَنــْتَ رَبى، لاَ اِلَهَِ اِلاَّ اَنــْتَ خَلَقْـتَنِي، وَاَنـَا عَبْدُكَ، وَاَنَا عَلىَ
عَهْدِكَ وَوَعْدِكَ مَااسْـتَطَعْتُ ، اَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا صَنَعْتُ ، اَبُوُء لَكَ
بِنِعْمَتِكَ عَلَــىَّ، وَاَبُوءُ بِذَنــْبِى، فَاغْفِرْلىِ، فَاِنــَّهُِ لاَ يَـغْـفِرُ الذ نـُوبَ
اِلاَّ اَنـْتَ .
(Allàhümme ente rabbî, lâ ilâhe illâ ente halaktenî, ve ene abdük, ve ene alâ ahdike ve va’dike mesteta’tü, eùzü bike min şerri mâ sana’tü, ebûü leke bi-nîmetike aleyye, ve ebûü bi-zenbî, fağfirlî, feinnehû lâ yağfiru’z-zünûbe illâ ente.)90
اللَّهُمَّ أَنْتَ الْمَلِكُ، لاَ إِلَهَِ إِلاَّ أَنْتَ سُبْحَانَكَ وَبِحَمْدِكَ، أَنْتَ رَبىِّ وَاَنـَا
90 “Allah’ım! Sen benim Rabbimsin. Senden başka ilah yoktur. Beni sen yarattın. Ben senin kulunum. Gücümün yettiği kadar seninle olan ahdime ve sana verdiğim söze sadığım. Yaptığım hataların şerrinden sana sığınırım. Benim üzerimdeki nimetlerini anıyorum ve günahımı da itiraf ediyorum. Beni bağışla… Biliyorum ki günahları ancak sen bağışlarsın.”
عَبْدُكَ، ظَلَمْتُ نَفْسِى، وَاعْتَرَفْتُ بِذَنْبِى، فَاغْفِرْ لِى ذُنُوبِى جَمِيعًا،
فَاِنــَّهُِ لاَ يَغْفِرُ الذ نُوبَ إِلاَّ أَنْتَ .
(Allàhümme ente’l-melikü, lâ ilâhe illâ ente sübhàneke ve bi- hamdik, ente rabbî ve ene abdük, zalemtü nefsî va’tereftü bi-zenbî, fağfirlî zünûbî cemîan feinnehû lâ yağfiru’z-zünûbe illâ ente.)91
وَاهْدنِىِ ِلاَحْسَنِ اْلاَخْلاَقْ، لاَ يـَهْدِينِى لاَحْسَــنِهَا اِلاَّ اَنـْتَ، وَاصْرِفْ
عَنِّى سَيــِّئَهَا، لاَيَصْرِفُ عَنِّى سَـيِّـئَهَا ِالاَّ اَنـْتَ، لَـبَّيْكَ وَصَعْدَيـْكَ وَالْخَيْرُ
كُلـ هُِ فِى يَدَيْكَ، وَالشَّرِّ لَـيْسَ اِلَـيْكَ، اَنـَا بِكَ وَ اِلَيْكَ، تَبَارَكْتَ رَبـَّنَا وَ
تَعَالَيْتَ، نَسْـتَـغْفِرُكَ وَنـَتُوبُ اِلَيْكَ .
(Ve’hdinî li-ahseni’l-ahlâk, lâ yehdînî li-ahsenihâ illâ ente, va’srif annî seyyiehâ, lâ yasrifü annî seyyiehâ illâ ente, lebbeyke ve sa’deyke ve’l-hayru küllühû fî yedeyke, ve’ş-şerru leyse ileyke, ene bike ve ileyke, tebârekte rabbenâ ve teàleyte, nestağfiruke ve netûbü ileyk.)92
91 “Allah’ım! Sen mülkün sahibisin. Senden başka Melik yoktur. Seni tesbih eder ve sana hamd ederim. Sen benim Rabbimsin, ben de senin kulunum. Nefsime zulmettim, günahımı itiraf ediyorum. Bütün günahlarımı bağışla... Çünkü günahları senden başka bağışlayacak yoktur.”
92 “Allah’ım, beni güzel ahlâka ilet… Senden başka beni güzel ahlâka eriştirecek yoktur. Kötü ahlâkı da benden uzaklaştır. Kötü ahlâkı benden uzaklaştıracak olan ancak sensin. Davetine uydum, yüce huzuruna geldim. Hayırların hepsi senin elindedir. Sana kötülük ulaşamaz. Ben senden geldim ve sana döneceğim. Ey Rabbimiz! Sen çok mübarek ve çok yücesin. Mağfiretini diliyor ve sana dönüyoruz.”
اَللَّـهُمَّ اغْسِلْ عَنىِّ خَطَايَاىَ بِمَاءِ الـثَّلْـجِ وَالْـبَرَدِ، وَنَ قِّ قَلْـبِى مِنَ
الْخَطَايَا كَمَا يُـنَقَّى الـثَّوْبُ اْلاَبـْيَـضُ مِنَ الدَّنـَسِ، اَللَّـــهُمَّ بَاعِدْ
بَـيْنِى وَبـَيْنَ خَطَايَاىَ كَمَا بَاعَدْتَ بَـيْنَ الْــمَشْرِقِ وَالْــمَـغْرِبِ .
(Allàhümma’ğsil annî hatàyâye bi-mâi’s-selci ve’l-bered, ve nakkı kalbî mine’l-hatàyâ kemâ yünakka’s-sevbü’l-ebyadu mine’d- denes, allàhümme bâid beynî ve beyne hatàyâye kemâ bâadte beyne’l-meşrikı ve’l-mağrib.)93 —Fâtiha-i şerîfe mea’l-besmele-i şerîfe!
......................................
—Beşer salevât-ı şerîfe!
......................................
—Üçer Elem neşrahleke-i şerîf mea’l-besmele!
......................................
—Onar İhlâs-ı şerîf meal-besmele!
......................................
—Fâtiha-i şerîfe mea’l-besmele-i şerîfe!
.......................................
—Beşer salevât-ı şerîfe!
......................................
Fa'lem ennehû: “Lâ ilâhe illa’llah” (10 defa)
Muhammedün rasûlü’llàh, salla’llàhu aleyhi ve sellem.
"Allàààhümme salli alâââ, seyyidinâââ, muhammedini’n- nebiyyil-ümmiyyi ve alâ... Âââlihî, ve sahbihî, ve sellim." (3 defa)
Berat duasını okuyalım beraber, yine:
93 “Allah’ım! Hatalarımı kar ile, kar suyu ile temizle. Beyaz elbisenin lekelerden temizlendiği gibi benim de kalbimi ünahlardan temizle… Allah’ım! Doğu ile batı arasını uzak kıldığın gibi, günahlarımla benim aramı da uzak kıl…”
اَلل ٰهمَ إِنْ كُنْتَ كَتَبْتَ اسْمِي فِي دِيوَانِ السَُّعدَاءِ، فَاثْبُتْهُِ؛ وَإِنْ
كُنْتَ كَتَبْتَ اسْمِي فِي دِيوَانِ الأَْشْقِيَاءِ فَامْحُهُِ؛ فَإِنََّك قُلْتَ فِى
كِتَابِكَ الْكَرِيمِ: يَمْحُو اللُّ مَا يَشَاءُ وَيُثْبِتُ وَعِنْدَهُ أُم الْكِتَابِ (الرعد:٩٣)
(Allàhümme... in künte... ketebte... ismî... fî dîvâni’s-süedâi...
fesbüthü... Ve in künte... ketebte... ismî... fî dîvânil-eşkıyâi... femhuhû!.. Vektübnî... fî dîvânis-süedâi... Feinneke... kulte... fî kitâbike’l-kerîm: Yemhu’llàhu mâ yeşâü... ve yüsbitü... ve indehû... ümmü’l-kitâb...) Âmîn…
Sübhàne rabbiye’l-aliyyi’l-a'le’l-vehhâb... El-hamdü li’llâhi hakka hamdihî, ve’s-salâtü ve’s-selâmü âlâ hayra halkıhî muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn...
Allàhümme rabbenâ, ya rabbenâ, tekabbe’l-minnâ, inneke ente’s-semîu’l-alîm... Fetüb aleynâ, ya mevlânâ, inneke entet- tevvâbür-rahîm... Ve’hdinâ ve veffiknâ ile’l-hakkı ve ile’n-necâti ve ilâ tarîkın müstakîm... Bi-fadlıke, ve cûdike, ve keremike, ya ekreme’l-ekremîn, ve yâ erhame’r-râhimîn...
Yâ Rabbi! Bu okuduklarımızdan hàsıl olan sevapları, sevgili Peygamber Efendimiz SAS Hazretleri’nin, ve bütün peygamberân- ı izâm hazerâtının; evlâd, ezvâc, ashàb ve etba'larının; ve bu ana kadar geçmiş bi’l-cümle mü'minîn, mü'minât ve meşayih-ı izâmımızın ruhlarıyla beraber; Ebû Bekr-i Sıddîk, Ömerü’l-Fâruk, Osmân-ı Zinnûreyn, Aliyyü’l-Mürtezà, ve’bnâhümâ ve’l-Fâtıma, ve sâir ezvâc-ı tàhirât vâlidelerimizin ruhlarıyla beraber; Selmân-ı Fârisî'den bu ana gelinceye kadar geçen bütün meşâyihımızın ruhlarına ayrı ayrı hediye eyledik, Mevlâ vasıl eyleye...
Cümlesinin ruhlarını mesrûr, kabirlerini pür-nûr, makamlarını âli, derecelerini yüksek eyleyip, seyyiatlarımızı ve
seyyiatlarını da hasenâta tebdil eyleye...
Biz dahi onlar gibi bu dar-ı dünyadan göç vakti gelince, cümlemize az ağrı, âsân ölüm, kâmil bir iman ile ve buyurun:
"—Eşhedü en lâ ilâhe illa’llàh, ve eşhedü enne muhammeden abdühû ve rasûlüh."
Bu akşamki Berat hürmetine bir dahi:
"—Eşhedü en lâ ilâhe illa’llàh, ve eşhedü enne muhammeden abdühû ve rasûlüh."
Aşk ile bir dahi:
"—Eşhedü en lâ ilâhe illa’llàh, ve eşhedü enne muhammeden abdühû ve rasûlüh." kelime-i tayyibe-i münciyesini de, can ü yürekten söyleye söyleye çene kapayıp göz yummayı Mevlâ cümle ümmet-i Muhammed’e, bizlere de nasîb ü müyesser eyleye...
Allàhümmec'alnâ mine’t-tevvâbîn... Vec'alnâ mine’l- mütetahhirîn... Vec'alnâ min ibâdike’s-sàlihîn... Vec'alnâ mine’llezine lâ havfün aleyhim ve lâ hüm yahzenûn...
Allàhümme’hdinâ min indik... Ve efıd aleynâ min fadlik. Ve esbiğ aleynâ min rahmetik... Ve enzil aleynâ min berekâtik...
Ve belliği’llahümme ilâ rûhu’l-merhûm, ve’l-mağfûr, ve’l- muhtâcü ilâ rahmeti rabbihi’l-gafûr Hàlid ibn-i Zeyd Ebû Eyyûb
el-Ensàrî Hazretleri'nin ruhu ile, bi’l-umum ashàbı güzîn rıdvânu’llàhi teàlâ aleyhim ecmaîn hazretlerinin ruhlarına; selâtîn-i mâzıyyenin de ruhlarıyla beraber İskender Paşa'nın ruhu
ile, bi’l-umum ashab-ı hayrâtın da ruhlarına; bâhusus, hàzırûn ve cemaat kardeşlerimizin, geçmişlerimizin ve geçmişlerinin ruhlarına ayrı ayrı hediyye eyledik, Mevlâ vâsıl eyleye...
Bu mübarek gece hürmetine Cenab-ı Hak, cümlemizi ve cümle geçmişlerimizi mağfûrîn zümresine ilhak eyleye...
Allàhümmec'alnâ mine’t-tevvâbîn... Vec'alnâ mine’l- mütetahhirîn... Vec'alnâ min ibâdike’s-sàlihîn... Vec'alnâ mine’llezîne lâ havfün aleyhim ve lâ hüm yahzenûn...
Allàhümme’hdinâ min indik... Ve efid aleynâ min fadlik... Ve
esbiğ aleynâ min rahmetik... Ve enzil aleynâ min berekâtik...
Allàhümme innâ nes'elüke temâme’n-ni'meh... Ve devâme’l-
àfiyeh... Ve hüsne’l-hàtimeh...
Fâtiha demeden evvel, kardeşimin vaazında söylediği... Güzel tercümanlık yaptı bana, eksik olmasın...
Şimdi biz bir vücuduz değil mi? Elimizi kolumuzu ayırsalar, sen de şöyle bir kenarda dur deseler, neye benzeriz? Hiç bir şeye benzemeyiz. Hele kafamızı, kulaklarımızı, burunlarımızı alırsak, hiçbir şeye yaramayız.
اَلْـمُؤْمِنُونَ كَ الْجَسَدِ الْوَاحِدُ .
(Elmü’minûne ke’l-cesedi’l-vâhid) “Bütün müslümanlar bir vücud gibidir.” Bölünemez, bölünmesine imkân yoktur. Bugünkü bölünme, bizim kolsuz bacaksız kalışımızın alâmetidir. Kolsuz bacaksız insanın hali neyse, bugünkü halimiz de ondan ibarettir. Allah hepimizin kusurunu affetsin...
Şimdi burada gelip de, yüzümüzü kıbleye çevirmek kolay iş... O umûmî... Herkes dönüyor ya, ben de döneceğim tabiatıyla... Ama
gönlü Allah'a çevirmek mes'ele! Allah'a gönül veren insan ayrılmaz; çünkü kardeşiz. Mü'minler kardeş yâni... Kardeş kardeşten nasıl ayrılır? Kardeş kardeşi nasıl öldürür?
Allah hepimizi affetsin... Bu mübarek gece hürmetine bize iz'an, akıl, fikir ihsan buyursun... Gittiğimiz yolu bilen, ne için yaşadığımızı bilen, nasıl ahirete gideceğimizi düşünen bahtiyarların arasına, bizleri de ilhak eylesin...
Söylenecek çok söz var ama kâfidir bu kadarı inşallah! Allah cümlemizi bu mübarek gece hürmetine affeylesin... Başka ne diyeceğiz? Başka diyeceğimiz de yok... Bu affa mazhar olursak ne mutlu bize... Ama bugün affoluruz, affeder Allah... Yarın? Yarın yine eski tas, eski hamam olacaksak...
Nasıl ki Ramazan’da, camilerimiz doluyor el-hamdü lillâh... Bayram geldikten sonra, sanki biz değilmişiz o… Cami, cemaat yine eskisine kalıyor. Bir tane, iki tane kapabilirsek ne mutlu... O bile bulunmuyor.
Allah hepimize intibahlar nasib etsin... Yâni çok mühim ders... Çok mühim bir ders... Gönlün Allah'a verilmesi lâzım! Gönlün Allah'a...
Bu dünyada zengin olmak kolay iş, n'olacak. Bugün söylediğim gibi, yirmi beş milyon liraya bir kat... Bana birisi dedi ki, elli milyona da var. Elli milyon liraya kat oluyor, delilik bu! Delilik...
Bizim kardeşlerimiz köylerde nasıl oturuyor? Kendilerinin yaptığı birer ev var, belki yüz bine mal olmaz bile... Bizim onlardan ne farkımız var? Kıyamete kadar yaşayacak mı, bu yaptığımız evler, yâhu? Biz de öyle basit bir ev yapalım da, gâvurlara el açıp da bize para verin diyeceğimize, bu paralarımızı çalıştıralım memleket namına, millet namına... Gâvurun vereceğinden yüz misli fazla olur, bu para... Fakat bunları taşlara veriyoruz, dikiyoruz o taşları... Sonra da, o taşlardan fayda bekliyoruz. Çok yazık!
Şimdi bir adam var, resim gezdiriyor etrafında... Kardeşlerimize de veriyor da: “—Bu resme bakın da, beni bilin, beni şeyh tanıyın!” diyor.
Hiç akıl yok… Put bu! Biz putçu muyuz yâhu? Biz gâvur muyuz puta tapacak? Bu, puttan ibarettir bu resim.
İnsanda can var, putta can var mı? Resimde can var mı yâni? Resimde can yok da, o resme nasıl bakınır da insan, resimden ne anlar? Resim insanı nesini gösterir? Hiç bir şeyini göstermez.
Peygamber SAS’in resmi mi var? Ama hepimizin gönlünde nasıl yaşar.
Binâen aleyh, Peygamberimiz'i nasıl tanırız? Onun hilyesi var işte, büyükler gösteriyorlar; Peygamber böyleydi diyerekten, ahlâkı böyleydi diyerekten... Giyimi böyleydi, yiyişi böyleydi, şecaati böyleydi, sabrı böyleydi, efendim cömertliği böyleydi... Haaa, Cenâb-ı Peygamber böyle...
Resimden bunu anlayabilir misin? İmkânı yok...
Allàhümme innâ nes'elüke’l-afve ve’l-àfiyeh... Fi’d-dîni ve’d-
dünyâ ve’l-âhireh...
Teveffenâ müslimîn, ve elhıknâ bi’s-sàlihîn...
Teveffenâ müslimîn, ve elhıknâ bi’s-sàlihîn...
Teveffenâ müslimîn, ve elhıknâ bi’s-sàlihîn...
Şurada iyi dikkat edilecek bir şey var:
فَادْخُلِي فِي عِبَادِي . وَادْخُلِي جَنَّتِي (الفجر:٢٩-٠٣)
(Fe’dhulî fî ibâdî.) “Gir benim şu has kullarımın arasına! (Ve’dhulî cennetî) Gir cennetime!” (Fecr, 89/29-30) der Allah-u Teàlâ...
Yâni, “Evvelâ benim iyi kullarımın arasına girin de, cennetime öyle girersiniz!" buyruluyor. İyi kulların arasına girmeden, cennete girmek mümkün değil... Evvelâ şart; iyi kulların arasın girecek, o iyiliği sen de kazanacaksın! O iyiliklerin sahipleriyle cennete beraber gireceğiz inşallah...
Allah hepimizi affetsin de, bu iyiler zümresine cümlemizi ilhak buyursun ve mübarek beratımızı da kabul etsin... Bizi de, bu beratları eline temiz olarak verilmiş kullarından eylesin ve bunu muhafaza eden kullarından etsin...
Şimdi, bu kardaş yine çok güzel söyledi de: Namaz kılmak, beş vakite mahsus bir ibadet… Yarımşar saatten ikibuçuk saat eder, abdestiyle beraber... Fakat 24 saat var günde... Bu 24 saat gönlümüzden Allah çıkmayacak! Her anımızda, —vukùf-u zamânî
diyerekten büyüklerimizin dediği— bütün an, huzur içerisinde Allah ile beraber olacağız. Allah'ın bizimle olduğunu bileceğiz. Çünkü Peygamber SAS Efendimiz diyor ki:94
94 Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.VIII, s.336, no:8796; Taberânî, Müsnedü’ş- Şâmiyyîn, c.I, s.305, no:535; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, c.VI, s.124; Ubâde ibn-i Sàmit RA’dan.
Mecmaü’z-Zevâid, c.I, s.225, no:204; Kenzü’l-Ummâl, c.I, s.37, no:66; Câmiü’l- Ehàdîs, c.V, s.194, no:3971; RE. 76/9.
أَفْضَلُ اْلإِيمَانِ ، أنْ تَعْلَمَ أَنَّ اللَّ مَعَكَ حَيْثُمَا كُنْتَ
(طب. حل. عن عبادة بن الصامت)
RE. 76/9 (Efdalü’l-îmân) “İmanın en yüksek derecesi, (en ta’leme enne’llàhe meake haysü mâ künte) nerede olursan ol, Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin seninle beraber olduğunu bilmendir.”
Bunu unutur insan tabii… Buna çalışmak lâzım! Nasıl ki bir sanata çalışıyor insan; bir sene, üç sene, beş sene... Ondan sonra usta oluyor. E, buna hemen usta desek, "Oğlum bunu böyle dürteceksin!" desek, dürtemezsin! Ne derler ona, bir eğeyi bile dürtemezsin söylemekle... Rendeyi yürütemez söylemekle... Tâlim edecek onu... Zaman itibarıyla da alıştıracak elini... Yoksa tahtayı da bozar, demiri de bozar... Binâen aleyh bunun böyle olması, öğrenilmesi lafla olmaz.
Bayezid-i Bestâmî diyor ki:
"—Ben otuz sene çalıştım!"
O otuz sene çalışmış. Biz altmış sene çalışsak yine boş! Çünkü bizde lokmanın temizliğinde şüphe var. Helâle dikkat etmiyoruz.
Allah affetsin... Yeter bu kadarcık... Allah mübarek etsin inşâallah...
Es-selâmü aleyküm!
27. 06. 1980 – İskenderpaşa Camii