Ahterî’nin Kırk Hadîs kitabı zikredilmemiş. Bu sebeple biz, henüz tanınmayan bu yeni eseri neşredip tanıtmayı uygun gördük.
Benim bu neşirde faydalandığım nüsha, Münih, Bavyera Devlet Kitaplığı (Bayerische Staatsbibliothek) yazmaları arasında bulunan “cod. turc. II” numaralı Mecmuatü’r-resailin 148b-155a sayfaları arasındadır. Yazısı harekesiz talik kırmasıdır. Eğer yanlış hatırlamıyorsam, eserin diğer bir nüshası da Konya Mevlâna Müzesinde olacaktı.
Ahterî, kendi eserini, Fars diliyle yazılmış başka bir Kırk Hadîs kitabından faydalanarak tercüme suretiyle meydana getirdiğini, manzum mukaddemesinde beyan ediyor. O, önce her hadîsin Arapça asıl metnini verip, sonra iki beyit ile hadisin mealini ifade etmiş, sonra da 10 beyittik bir hatime ile eseri bitirmiş ve maalesef yazılış tarihi, kendi asıl adı... vs. gibi tafsilâtı yazmamıştır.
Lisanı oldukça sâdedir. Biz burada, daha iyi anlaşılması için Arapça metnin bugünkü dille mealini parantez içinde vermek ve eserin manzum kısımlarını ise aynen kaydetmek suretiyle neşri tamamlayacağız.
Okuyucularımız bu çalışmamızdan faydalanır, verilen hadîsleri ve Türkçe meallerini kısmen veya tamamen ezberler, hele hadislerin mânâ ve mefhumlarına uygun istikamette ahlâk ve hareketlerini, yeniden düzenlerlerse bahtiyâr olacağız. Malûm olduğu üzere, ilim satırlarda değil, sadırlarda (yani hafızalarda) yer almalıdır. Yine bilinmelidir ki, ilimsiz amel dalâl, amelsiz ilim ise vebaldir. Ve mina’llàhi’t-tevfîk.
KİTÂB-I KIRK HADÎS
a. Mukaddime
Her sözün ger evvelinde dene Hak,
Âhir eder, ebter etmez anı Hak.
Cânile gel imdi “Bismi’llâh” de!
Şevk ile ihlâs ile “Allah” de!
Her nefeste Hakk’ı gel zikr et hemîn,
Tâ bulasın kurb-ı Rabbi’l-àlemîn.
Ko gururu, kibri; yâdeyle ânı
Yoğiken var eyleyen oldur, seni.
Çün seni ma’dûm iken ol etti var,
Din(ü) îmânile kıldı aşikâr.
Cûd u ihsânile kıldı terbiyet
İlm ü ..... verdi ma’rifet.
Hem sana kıldı atâ her ni’meti,
Âhiri kıldı Muhammed ümmeti.
Rûz u şeb hamd eylegil bu ni’mete,
Kim seni tûş etti Hak bu devlete.
Zî saadet, zî safâ, zî i’tibâr,
Anı kim ümmet kılur Perverdigâr.
Her ki cânile ana ümmet olur,
Şüphesiz ol dâimâ rahmet bulur.
Ümmetiysen sen dahi ey Ahterî,
Ver salevat, şâd kıl Peygamber’i.
Tâ şefî olup sana yevme’l-kıyâm,
Göstere Cennât-ı Firdevs’in makam.
Der sebeb-i nazm-ı in ehâdîs-i Nebevi SAS
Dinle imdi, ol Rasûl-i ins ü cân,
Kim hadîsinde ne kılmıştır beyân.
Cân u dilden sıdk ile ol müstemi’, Tâ olasın sözlerimden müntefi’.
Ol saàdet ahteri [yıldızı], din serveri,
Enbiyâlar evliyalar mihteri [en büyüğü].
Ümmetimden, dedi, her kim cehd eder,
Kırk hadîsim okuyup ezber eder
Hak anı, àlim deyü defter ede
Zühd ü takvâ ehline mihter ede.
Haşr edip ashàb-ı ilm ile Hüdâ
Eyleye cennât-ı Firdevs’i atâ.
Çün bu ma’nâyı kulağım etti gûş,
Can u dilden eyledim cûş u hurûş.
Ol Habîb’in sözlerinden rûz u şeb [gündüz ve gece]
Hoş tetebbu’ eyledim kıldım taleb.
Ahiri Hak bu kitabı kıldı tûs,
Göricek cânım be-gayet oldu hoş.
Intihab etmiş meğer bir merd-i dîn
Kırk hadîsi cem’ edip, etmiş güzîn.
Hem lisân-ı Fürs ile mânâsını,
Nakledip yazmış kamu fehvasını.
Ben de kıldım bu kitabı ihtiyâr,
Türkîce ma’nâsın ettim âşikâr.
Olmayan me’nus, zebân-ı Fürs ile
Bilmeyip maksudu, düşer müşkile.
Müstefîd olsun deyü her hâs u âm,
Eyledim Türkî dilince intizam.
Akl u fikrim sarfedüp kıldım ayan,
Kırk hadîsin ma’nisin kıldım beyân.
Ger hatâsın bula bunun ehl-i hâl,
Lutf ile ıslâh ede ol hoş-hisâl.
Mümkin oldukça anı tahkîk ede,
Lâfzını ma’nâsına tatbîk ede.
Etmeye hergiz nazar bunun noksanına,
Sır ede, fâş etmeye, noksanı ne!
Çün garaz bundan duâ oldu, duâ
Cehd ede ol da duada buluna.
Ol Muhammed hürmetiyçün ey Basîr
Ahterî bîçâreye ol dest-gîr
Cürm ü isyanına yoktur gerçi aded,
Rahmetinden afv edip, eyle meded.
Gerçi kılmıştır nihayetsiz zelel,
İ’tikadında anın, yoktur halel.
Dâr-ı dünyâ-yı dûndan kıl halâs,
Kalbini zerk [ikiyüzlülük] u riyâdan eyle hâs.
Cümle-i ebrâr ile yevme’l-cezâ,
Haşr edip göster yüzün, yâ Rabbenâ!..
b. Hadis-i Şerifler
بِسْــــــــــــــــمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
قاَلَ النَّبِىِّ عَلَيْهِ السَّلاَمُ:
لاَيُؤْمِنُ اَحَدُكُمْ حَتَّى يُحِبَّ لاِخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ
(خ. حم. ق. ت. ن. ه. عن أنس)
1. (Peygamber AS buyurdu ki:42 Sizden biriniz kendisi için sevip istediği bir şeyi, müslüman kardeşi için de nasîb olmasını temenni edecek seviyeye gelmedikçe, kâmil îmanlı bir mü’min sayılamaz.)
Der hadîsinde o Fahr-i enbiyâ:
Mü’min adı olmaz ol şahsa revâ;
Tâ ki kendi nefsine sandığını,
Sanmayınca halka dahi, ol anı.
اَلْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ (خ . عبدبن حميد عن ابن عمرو؛ م . عن جابر؛ حب. ك. ت. ن. حم . عن أبي
42 Buhàrî, Sahîh, c.I, s.21, no:12; Müslim, Sahîh, c.I, s.158, no:64; Tirmizî, Sünen, c.IX, s.55, no:2439; İbn-i Mâce, Sünen, c.I, s.75, no:65; Neseî, Sünen, c.XV, s.214, no:4930; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.III, s.272, no:13901; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.VII, s.500, no:11125; Neseî, Sünenü’l-Kübrâ, c.VI, s.534, no:11747; Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.VIII, s.167, no:8292; Abd ibn-i Humeyd, Müsned, c.I, s.354, no:1174; Tayâlisî, Müsned, c.I, s.268, no:2004; Dârimî, Sünen, c.II, s.397, no:2740; Ebû Ya’lâ, Müsned, c.V, s.327, no:2950; Enes ibn-i Mâlik RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.I, s.41, no:96; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XVI, s.491, no:17362.
هريرة؛ حم. طب. هب. البزار عن فضالة بن عبيد؛ حم. حب.
ع. عن أنس)
2. (Müslüman, diğer müslümanların onun elinden ve dilinden zarar görmeyip emniyette bulundukları kişidir.)43
Müslüman ol kimsedir kim, müslimûn
Kavl ü fi’linden olalar sâlimûn.
Hem elinden, hem dilinden ey kişi,
Olmaya rencîde andan bir kişi.
مَنْ اَحَب ِ للهِ وَاَبْغَضَ ِللهِ وَاَعْطَى ِللهِ وَمَنَعَ ِللهِ فَقَدِ اسْتَـكْمَلَ اِيمَانَهُ
(د. طب. هب. ض. عن ابى امامة)
43 Buhàrî, Sahîh, c.1, s.13, no: 10; Abd ibn-i Humeyd, Müsned, c.1, s.135, Abdullah ibn-i Amr RA’dan;
Müslim, Sahîh, c.1, s.65, no: 41, Câbir RA’dan;
Tirmizî, Sünen, c.IX, s.215, no: 2551; Neseî, Sünen, c.XV, s.182, no: 4909; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, cII, s.379, no: 8918; İbn-i Hibbân, Sahîh, c.I, s.406, no: 180; Hàkim, Müstedrek, c.I, s.54, no: 22; Bezzâr, Müsned, c.II, s.475, no:8941; Ebû Hüreyre RA’dan;
Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.VI, s.22, no: 24013; Taberânî, Kebir, c.XVIII, s.309, no: 796; Beyhakî, Şuabü’l-İmân, c.VII, s.499, no: 11123; Bezzâr, Müsned, c.II, s.58, no: 3752; Abdullah ibn-i Mübârek, Müsned, c.I, s.30, no:29; Abdullah ib- i Mübârek, Zühd, c.I, s.285, no:826; Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, c.III, s.589, no:5625; Fudàle ibn-i Ubeyd RA’dan;
Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, cIII, s.154, no:12583; İbn-i Hibbân, Sahîh, c.II, s.264, no:510; Ebû Ya’lâ, Müsned, c.VII, s.199, no: 4187; Bezzâr, Müsned, c.II, s.357, no: 7432; Kudàî, Müsnedü’ş-Şihâb, c.I, s.109, no:130; Heysemî, Mecmaü’z- Zevâid, c.I, s.215, no:168; İbn-i Adiy, Kâmil fi’d-Duafâ, c.II, s.263; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, c.III, s.24; Enes RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.I, s.149, no:739; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XXII, s.102. no:24428.
3. (Sevdiğini Allah için sevip, kızdığına yine Allah için buğz gösteren, Allah için verip, Allah için alan velhasıl her işini Allah’ın rızasını düşünüp gözeterek yapan imanını kemale erdirmiş demektir.) (RE. 396/7)44
Hubb u buğz ile atâ vü men’ini, Hakk için etse kişi her birini,
Şübhesiz îmanına ere kemâl,
Hak anı hıfzeyleyüp vermez zevâl.
خَصْلَتَانِ لاَ يَجْتَمِعَانِ فِى الـْمُؤْمِنِاَلْبُخْلُ وَسُوءُ الْخُلُقِ (ط. عبد
بن حميد. خ. فى الادب، ت. ع. هب.عن ابى سعيد)
4. (Şu iki haslet mü’min kimsede bulunmaz: Cimrilik ve kötü huyluluk.) (RE. 277/13)45
İki şey müslimde bulmaz ictimâ,
Mü’min olan andan eder imtinâ:
Birisi buhl u biridir hulk-ı bed;
Mü’min isen, bunları sen eyle red!
دُمْ عَلىَ الطَّهَارَةِ يُوَسَّعْ عَلَيْكَ الرِّزْقُ
5. (Temiz halde bulunmaya devam et ki, rızkın genişletilsin.)
44 Ebû Dâvud, Sünen, c.XII, s.291, no:4061; Taberani, Mu’cemü’l-Kebir, c.VIII, s.134, no:7613; Taberani, Müsnedü’ş-Şamiyyin, c.II, 223, no:1260; İbn-i Ebi Şeybe, Musannef, c.XIII, s.358, no:35875; Begavi, Şerhü’s-Sünneh, c.VI, s.295; Heysemi, Mecmaü’z-Zevaid, c.I, s.268, no:310; Ebû Ümâme RA’dan. Kenzü’l-Ummal, c.IX, s.10, no:24677; Camiü’l-Ehadis, c.XLI, s.380, no:45328.
45 Buhàrî, Edebü’l-Müfred, c.I, s.106, no:282; Ebû Saîd el-Hudrî RA’dan.
Diler isen ola rızkın bî-şumar
Ol tehâret üzre dâim üstüvar,
Bî-tehâret olma, rızkın kem eder Fakr u fâka bendini muhkem eder.
اَلصُّبْحَةُ تَمْنَعُ الرِّزْقَ
6. (Sabah vaktinde uyumak, rızka nâil olmayı engeller.)
Diler isen arta rızk u devletün,
Her seher gözden gidergil gafletûn.
Subh-hîz ol kim bulasın ta felâh,
Kim ana mâni olur nevm-i sabah.
مَنْ لاَ يَرْحَمُ النَّاسَ لاَيَرْحَمُ اللهُ تَعَالىَ (ط. حم. خ. م. ت. وابن خـزيمـة عن جرير؛ حم. ت. حسن غريـب عن ابى سـعــيد؛ ابن النجار عن ابن مسعود)
7. (Bir kimse ki başka insanlara merhamet göstermez, Allah-u Teàlâ da ona merhamet etmez.) (RE. 446/14)
Her ki halka ehl-i şefkat olmaya,
Hàlik’ın kendüye müşfik bulmaya.
Ol ki nâsa rahm edüp şefkat eder;
Hak, günahın afv edüp rahmet eder.
خَيْرُ النَّاسِ مَنْ يَنْفَعُ النَّاسَ
8. (İnsanların en hayırlıları, insanlara faydalı olanlarıdır.)
Bihterîn [en iyi] ol kimsedür ey müstemi’, Halk-i àlem ola andan müntefi’.
Hayri gàlib ola şerri terk ede,
Dilde bu hoş sîreti ol perk ede.
اۤفَةُ السَّمَاحَةُ الْـمَنُّ (ابن لال، والقضاعى، هب. وضعفه،
والديلمى عن على)
9. (Cömertliğin afeti, onun sevabını hiçe indiren şey; başa kakmaktır.) (RE. 4/4)
Ger tasadduk eyleyüp, etsen minen;
Cümle mahveyler sevabın Zül-minen
Kılma, ihsan eylesen, menn ü ezâ,
Yuyma anı kim, kabul ede Hüdâ.
كَفَى بِالْـمَوْتِ وَاعِظًا (طب. عن عمَّار
10. (İnsanoğluna vaiz ve nasihatçi olarak ölüm yeter.) (RE: 340/6)
Nush u pend ister isen, merd-i Hudâ!
Vâiz u nâsih, ölüm yeter sana.
Çün ecelden kimseye yoktur güzer,
Àkil isen eyle isyandan hazer.
تَهَادَوْا تَحَـبُّوا (رواه ابن عساكر
11. (Birbirinizle hediyeleşin, aranızda muhabbet doğar.) (ME. 478)
Ver hedâyâ kim kamu halk-ı cihan,
Can ile muhibbün ola her zaman.
İhtiyar eyler seni bî-ihtiyâr,
Her kime kılsan atâ, ey şehriyâr.
اَلْغَنِىُّ الْيَائِسُ مِمَّا فِى اَيْدِى النَّاسِ
12. (Asıl zengin; diğer insanların elindekilerden tamaı kesen, onlara göz dikmeyendir.)
Ger ganî olmak dilersen ey amû,
Kes ümîdün, kimseden etme umu.
Kes recâyı, nâsa etme dest-dirâz,
Ta olasın halk içinde ser-firâz.
اَلْجَـنَّـةُ تَحْتَ اَقْدَامِ اْلاُمَّهَاتِ (م. د. خط. فى الجامع، والقضاعى عن انس)
13. (Cennet, anaların ayakları altındadır.) (RE. 200/16)46
46 Kudàî, Müsnedü’ş-Şihâb, c.I, s.102, no:119; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.II, s.116, no:2611; Hatîb-i Bağdâdî, el-Câmiü’l-Ahlâk, c.IV, s.461, no:1714; Ebü’ş- Şeyh, el-Fevâid, c.I, s.26, no:25; Ebü’ş-Şeyh, Tabakàtü’l-Muhaddisîn, c.IV, s.19, no:1034; Enes ibn-i Mâlik RA’dan. İbn-i Adiy, Kâmil fi’d-Duafâ, c.VI, s.348, no:347; İbn-i Hacer, Lisânü’l-Mîzân, c.VI, s.128, no:442; Abdullah ibn-i Abbas RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.XVI, s.461, no:45439; Keşfü’l-Hafâ, c.I, s.335, no:1078; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XII, s.80, no:11476.
Vâliden olsa, hakın gey gözle sen,
Ta olasın yarın anda şen, esen.
Yüzünü sür ayağına hâkî ol,
Ta bulasın Cennet-i Firdevs’e yol.
طَلَبُ الْعِلْمِ فَرِيضَةٌ عَلىَ كُلِّ مُسْلِمٍ وَمُسْلِمَةٍ
14. (Kadın erkek, her müslümana, ilim öğrenmeğe çalışmak bir farzdır.)
İlme sa’y ile, dürüşmek ey kişi
Mümine farzdur, eğer erkek, dişi.
Gece gündüz cehd edüp eyle taleb,
Tâ müyesser ede lütfundan Çalab.
اُطْـلُبُوا الْعِلْمَ وَلَوْ بِالصِّينِ
15. (İlmi, tâa Çin’de olsa bile gidip öğrenmeğe çalışınız.)
“Utlubû”dedi çü Hatmü’l-mürselîn
İste ilmi sen dahi, ey merd-i dîn!
Ger ana Maçîn u Çin olsa makam,
Sa’y ile bulmak gereksin, ey hümâm.
تَعَلَّمُوا حَتَّى السِّحْرَ
16. (İlim öğreniniz, sihir bile olsa.)
Her ne dürlü ilm ola àlemde pes
Öğrenip bilmekliğe eyle heves.
Sihr u efsun olsun öğren ey peder,
Lâkin anı işlemekten kıl hazer.
اَلنَّاسُ اثْنَانِ عَالـِمٌ وَمُتَعَلِّمٌ، وَالْبَاقِى هَمَجٌ
17. (İnsanlardan iki zümre makbuldür: 1. Alimler. 2. İlim öğrenenler. Geride kalanlar ise ahmaklar gürûhundandır.)
Nâs iki sınf üzredir ey pür-safâ,
Bâkîsi anın hemec der Mustafâ.
Biri àlimdir, birisi öğrenen;
Kendini cehd eyle, kıl ikiden.
Not: Hemec; sivri, ufak bir sinek çeşitidir. Koyun ve keçilerin yüzlerine, gözlerine konar, üşüşürler. Türkçe’de bunlara yavsı denir. Hemec bir de, çolpa, beceriksiz ve ahmak kişilere denir.
اَهْلُ الْقُراۤنِ اَهْلُ اللهِ وَخَاصَّتُهُ
18. (Kur’an ehli, yâni Kur’an’ın ihtiva ettiği ahkâm ve esrara vâkıf olup, ilm ile de âmil bulunan kimseler, Allah’ın dostu ve has kullarıdır.)
Ehl-i Kur’ân oldu çün kim ehl-i Hak,
Rûz u şeb cehd eyle andan al sebak.
Ehl-i Kur’an ol, dürüş ey merd-i dîn;
Tâ bulasın kurb-i Rabbi’l-àlemîn.
لاَغِنَاءَ مَعَ الزِّنَا، وَلاَ فَقْرَ مَع َالضُّحَى
19. (Zina etmeğe mübtelâ bir kimse için zenginlik; kuşluk namazı kılmağa alışkın bir kul için de fakirlik bahis konusu olamaz.)
Her ki zânîdir, gınâsı yoğ olur,
Mihnet ü fakr u anâ’sı [meşakkati] çoğ olur.
Her fakir olan kılursa kuşluğu,
Gide fakrı, arta anın hoşluğu.
اُطْلُبُوا الْحَوَائِجَ عِنْدَ حِسَانِ الْوُجُوه
20. (İhtiyaçlarınızın karşılanmasını güzel, güleç yüzlü kimselerden taleb ediniz.)
Her ki şekli hûb ola, hulku hasen;
Hâcetin arz et ana, kem etme sen!
Bed-likàya, key sakın ey ser-firâz;
Hacetin arz eyleyüp, keşfetme râz. [sır]
Not: Hadîsin, kaynaklarda değişik rivayetleri vardır. O rivayetlere bakarak metinde düzeltme yaptık.
مَنْ طَلَبَ شَيْئًا وَجَدَّ وَجَدَ، وَمَنْ قَرَعَ بَابًا وَلَجَّ وَلَجَ
21. (Bir şeyi isteyip, o hususta sa’y ve gayreti de ihmal etmeyen kimse, sonunda murada erer. Bir kapıyı çalıp da inat ve ısrarla netice almaya çalışan da, nihayet onu açtırıp geçmeyi sağlar.)
Her ki dilerse murâda erişe
Cidd ü cehd ile gerek ol dürüşe
Bağlu kapu sa’y ile bulur güşâd
Cidd ü cehd ile bulunur her murâd
كَثْرَةُ السُّؤَالِ تَجُرُّ اِلىَ الْفَقْرِ
22. (Çok dilenmek, başkalarına çok el açmak, kişiyi sonunda fakirliğe götürür.)
Fakrı artar, varını hem yoğ eder;
Der-be-der her kim suali çoğ eder.
Sâil olma, kanî’ ol ey nev-civân,
Tâ bulasın fakr u kılletten emân.
اَلْقَنَاعَةُ كَنْزٌ لاَ يَفْنَى
23. (Kanaatkârlık, bitmez tükenmez bir hazinedir.)
Ser-firâz olmak dilersen ser-firâz,
Kanî’ ol, gel, varını terk eyle az;
Her ki bulmuştur kanâat gencini,
Çekmeyiserdir o dünya rencini.
اَلْغِنَى غِنَى الْقَلْبِ لاَ غِنَى الـْمَالِ
24. (Asıl zenginlik, gönül zenginliğidir; malca zenginlik değil.)
Gel gınâ-yi dil dile ey dil-nüvâz
Tâ olasın âlem içre bî-niyâz
Her ki malı çoğ ola, kalbi fakir
Olmaya ma’nada ol erden hakîr
حُبالدُّنْيَا رَأْسُ كُلِّ خَطِيئَةٌ
25. (Dünyayı sevmek, her hata ve günahın başıdır.)
Hubb-i dünya kim, ser-i isyân ola
Ana dil vermek kati hüsrân ola
Bî-vefâdur sevgüsin terk eyle terk,
Ahiret endişesin perk eyle perk.
تَرْكُ الدُّنْيَا رَأْسُ كُلعِبَادةٌ
26. (Dünyayı terk etmek her ibadetin başıdır.)
Terk-i dünyâdur ibâdet mâyesi,
Hizmeti odur Hak’un sermâyesi
Terk-i dünyâ eyle, uzlet kıl güzîn
Tâ bulasın kurb-i Rabbi’l-âlemîn
اَلدُّنْيَا قَنْطَرَةٌ فَاعْبَرُوهَا، وَلاَ تَعْمُرُوهَا
27. (Dünya bir köprüdür; bu sebepten oradan iyi geçmeğe bakın, yerleşip kalmaya çalışmayın!)
Çün ki dünya köprüdür didi Rasûl;
Kıl ubûr ol köprüden ey pûr-usûl
Anı ma’mur etme kim olur harâb,
Bî-bahâdur eyle andan ictinâb.
اَلدُّنْيَا مَزْرَعَةُ اْلآخِرَةِ
28. (Dünya ahiretin tarlasıdır.)
Dâr-ı dünyâ çün mezâri’dür ne şekk;
Ek amel tohmunu bunda, çek emek.
Hayr u şerden her ne eksen ey cevân,
Hàsılun ol olisar yarın hemân.
اَلْبَخِيلُ لاَيَدْخُلُ الْجَنَّة وَلَوْ كَانَ عَابِدًا، وَالسَّخِىُّ لاَيَدْخُلُ النارَ
وَلَوْ كَانَ فَاسِقًا
29. (Hasis ve cimri olan àbid de olsa, cennete giremez; cömert de, fâsık bile olsa cehenneme girmez.”
Cennete girmez pahîl olsa kişi,
Gerçi Hakka tâat etmekdür işi.
Her ne denlü fâsık olsa ehl-i cûd,
Yarın anda olmayan Nâr’a vakûd.
مَنْهُومَانِ لاَ يَشْبَعَانِ: مَنْهُومٌ فِى مَالٍ، وَمَنْهُومٌ فِى عِلْمٍ
30. (İki aç gözlü vardır ki, asla doymak bilmezler:
1. Mala hâris olan. 2. İlme hâris olan.)
İki kimse ikiye muhtaç olur,
Sîr olmaz gece gündüz aç olur:
Biri àlimdür, birisi ehl-i mâl;
İlm ü mâla bu iki doymak muhâl.
اَكْرِمُوا الضَّيْفَ وَلَوْ كَانَ كَافِرًا
31. (Misafire, kâfir bile olsa ikramda bulununuz.)
“Ekrimu’d-dayfe” dedi çün kim Rasûl,
Gör ganîmet cânile eyle kabûl.
Gerçi kâfir de ola mihmanunuz,
Önine gelmek gerekdir nânunuz.
اَلضَّيْفُ اِذَا نَزَلَ نَزَلَ بِرِزْقِهِ، اِذَا خَرَجَ خَرَجَ بِذُنُوبِ اَهْلِهِ
32. (Misafir haneye indiğinde kendi nasibi ve rızkı ile iner; ayrılırken de hane sahibinin günahlarını silip götürerek çıkar.)
Hànesine ger kimün mihman gele,
Rızkını verür anun Allah, bile.
Gidicek, ev ıssınun isyanını
Bile alur gidiserdür bil anı.
شَرُّ النَّاسِ مَنْ اَكَلَ وَحْدَهُ
33. (İnsanların en kötüsü, oturup tek başına yemek yiyendir.)
Şerr-i nâs ol kimsedür ey merd-i din,
Buhl edüp yer yalınuz, ol etmeğin.
Hak içün gel, halka varun kıl atâ
Ta makàmun ola Firdevs-ü Hudâ.
مَنْ تَوَاضَعَ ِللهِ رَفَعَهُ اللهُ، وَمَنْ تَكَبَّرَ وَضَعَهُ
34. (Kim Allah rızası için tevazu gösterirse, Allah onun şeref ve itibarını artırır; tekebbür edeni de alçaltır.)
Hakk içün her kimse kendin hâk ede,
Hak makamın ol kulun eflâk ede.
Kibr edüp her kimse görse kendüzin,
Gece eyler Hak anun her gündüzin.
اَلتَّكَبُّرُ مَعَ الْـمُتَكَبِّرِ صَدَقةٌ
35. (Mütekebbir kimseye karşı tekebbür etmek bir sadakadır.)
Kıl tevazu, kibri terket ey püser,
Ta olasın halk içinde muteber.
Kibri, kibr ehline etmeklik yine,
Mü’mine geçer tasadduk yerine.
اَلشُّهْرَةِ اۤفَةٌ، وَالْحُمُولُ رَاحَةٌ
36. (Şöhret sahibi olmak bir âfettir. Nâmı, nişânı olmamak ise rahatlıktır.)
Ko gurur u şöhreti, âfetdür ol;
Tut humûle sûreti, râhatdur ol.
Kesreti terk eyle, vahdet bulasın;
Mihnet ü gamdan feragat bulasın.
طُوبَى لـِمَنِ شَغَلَه َعيْبُهُ عَنْ عُيُوبِ النَّاسي
37. (Kendisinin kusur ve ayıplarını düşünüp düzeltmeğe çalışması sebebiyle, başkalarının kusur ve ayıplarıyla meşgul olmayan kimseye ne mutlu!)
Kıl tefahhus kendi aybun ey püser,
Kimse ayıbına nazar kılma nazar.
Aybı çok olsa kişinin bî-gümân,
Aybını gözler olur halkun heman.
اَلــْبَلاَءُ مُوكَّلٌ باِلـمَنُطِقِ
38. (Belâ kişiye, dili ve konuşması yüzünden gelir.)
Her ne kim erse kişeye, hayr u şer,
Ekserine dil anun illet düşer.
Söylemekden erişür derd ü belâ,
Söylemekdür mücîb-i cevr ü cefâ.
لَيْسَ الشَّدِيدُ بِالصُّرْعَةِ، اِنَّمَا الشَّدِيدُ الَّذِى يَمْلِكُ نَفْسَهُ
عِنْدَ الْغَضَبِ
39. (Pehlivan güreşte karşısındakini yenen değil, gazablandığı anda kendi nefsine hakim olabilendir.)
Pehlivanlık ol değüldür ceng ede,
Àlemi halkın güzine teng ede;
Pehlivan odur dedi, ol Nûr-i Rab;
Nefsine gàlib ola inde’l-gazab.
عِزُّ الدُّنْيَا بِالْـمَالِ، وَعِز اْلآخِرَةِ بِاْلاَعْمَالِ.
40. (Dünyadaki izzet ve itibar mal ile; ahiretteki itibar ise iyi ameller iledir.)
İzz-i dünyâdür gınâ-yı mal ile;
Ahiret i’zazıdur a’mâl ile.
Şol kişi kim mâli yok, hem tâatı
Dünya vü ukbâda olmaz rahatı
اَلدُّنْيَا حَرَامٌ عَلىَ اَهْلِ اْلآخِرَةِ، وَاْلآخِرَةُ حَرَامٌ عَلىَ اَهْلِ الدُّنْيَا
41. (Dünya, ahiret ehline; ahiret de dünya ehline haramdır.)
Ol seni terk etmeden terk eylegil!
Sevgüsin kalbünden ihrâc eylegil!
Oldu dünya ehline ukbâ harâm
Şöyle kim aksi harâm oldu, harâm!
Her dü àlemden Hüdâ ehli firâr,
Ettiler Hakk’un cemâlin ihtiyar.
Ger dilersen yarın anda izz-i tâm,
Kıl ibadet Rabbuna her subh u şâm!
Ger dilersen bulasın bâki hayat,
Hıdmet eyle sıdk ile kable’l-memât.
Tâatı ihlâs ile et ey refîk,
Kim ola tevfîk sana hem-tarîk.
Hıdmete ger sıdk ile etsen kıyâm,
Hak makàmun ediser Dâru’s-Selâm.
Kıl ibadet Ahterî ihlâs ile,
Haşr olasın ta ki merd-i hâs ile.
Gel bu dünya işlerinden kıl ferağ,
Hazret-i izzetde olsun yüzün ağ.
Bî-vefadur, mihrine aldanmagıl!
Zehrine baldur deyü el sunmagıl!
Ser-te-ser dünya nedür: Endûh u gam,
Mihnet ü derd ü belâ vu hüzn hem.
Bî-vefâdur andan eyle ictinâb,
Hak budur va’llàhu a’lem bi’s-sevâb.
c. Eser ve Nâzımı Hakkında
Münih nüshasından faydalanarak, yayınladığımız Ahterî’nin Kırk Hadis’i, Konya’da da vardır. Merhum İzzet Koyunoğlu’nun kütüphanesinde bulunan o nüsha 1180 hicrî (1766-67 mîlâdî) senesinde istinsah olunmuştur. Biz Konya nüshasını incelemeğe imkân bulamadık.
Ahterî’nin kim olduğuna gelince; maalesef nüshalarda bu hususta bir ipucu yoktur. İzzet Koyunoğlu’nun, Konya nüshası başında Şeyhülislâm Ebussuud Efendi’nin bir eseri olmasına bakarak, bu kırk hadis kitabını da ona ait, sayması kabule şayan değildir; çünkü seçilen hadîsler, bazan zayıf ve hattâ asılsız diye tavsif edilen cinstendir; Ebussuud Efendi gibi büyük bir alim ve şeyhülislâm, öylelerini asla seçmezdi.
Biz muhtelif edebiyat tarihî kaynaklarını araştırdık, Ahterî
mahlâslı iki şair tesbit ettik. Birisi XIX. Asır saz şairlerinden Gedayî’nin şiirlerinde, onun çağdaşı olarak zikri geçen bir diğer saz şairidir; zamanının muahharlığı sebebiyle bizim Kırk Hadîs kitabı onun tarafından yazılmış olamaz.
Diğer Ahterî’nin ise hayatı meçhul olup, elimizde sadece 4 şiiri kalmıştır (Bk. Sadettin Nüzhet Ergün, Türk Şairleri, c. 1, s. 386- 387) Bu iki Ahterî’nin dışında, bir de meşhur Ahterî Lügatı’nın müellifi Muslihüddin Mustafa b. Şemsiddin Muhammed el- Karahisârî vardır ki, 968 (1561)’de vefat etmiştir. Kaynaklar onun şiirle iştigalini veya kırk hadîs tercümesi nazm ettiğini yazmıyorlarsa da, gerek zaman, gerekse üslûb ve muhtevaları bakımından, manzum Kırk Hadis kitabı ile, bulunan diğer şiirlerin bu Muslihüddin Mustafa b. Şemsiddin Karahisârî’ye ait olması, bizce muhtemel ve mümkün görünmektedir.
(İslâm Mecmuası, München, B. Almanya; Ocak, Şubat, Mayıs, Haziran, Temmuz 1976 Sayıları.)