5. NAMAZ VE SIDDÎKIYYET
Eùzü bi’llâhi mine’ş-şeytàni’r-racîm.
Bi’smi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm.
El-hamdü li’llâhi rabbi’l-àlemîn... Hamden kesîren tayyiben mübâreken fîh... Alâ külli hàlin ve fî külli hîn... Hamden kemâ yenbağî li-celâli vechihî, ve li-azîmi sultànih... Ve’s-salâtü ve’s- selâmü alâ seyyidinâ ve senedinâ ve mededinâ ve üsvetüne’l- haseneti muhammedini’l-mustafâ... Ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû b-iihsânin ilâ yevmi’l-cezâ... Emmâ ba’d:
a. Receb Ayı Mağfiret Ayı
Aziz ve muhterem kardeşlerim!..
Üç Aylar başladı, Regàib kandili ile bereketli, hayırlı, feyizli geceleri karşıladık. Göz yumup açıncaya kadar Receb ayı, şehru’llah, Allah’ın kullarını mağfiret ettiği ay çıkmak üzere...
رَجَبُ شَهْرُ اللهِ (أبو الفتح في أماليه عن الحسن مر سلًا)
(Recebü şehru’llàh)19 “Receb ayı Allah’ın ayıdır.” diye buyurmuş Peygamber SAS Efendimiz. Aylar da, yıllar da, yerler de, zamanlar da, mekânlar da, varlık da, insan da, ins de, cin de hepsi Allah’ın, her şey Allah’ın...
“—Bu ayın Allah’ın ayı olması nedir yâ Rasûlallah?” diye sorulduğu zaman;
“—Allah’ın günahkâr, kusurlu kulları affettiği aydır.” diye Efendimiz açıklamış.
19 Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.II, s.275, no:3276; İbn-i Asâkir, Mu’cem, c.I, s.114, no:210; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.III, s.374, no:3813; Enes ibn-i Mâlik RA’dan.
Kenzü’l-Ummâl, c.XII, s.556, no:35164; Keşfü’l-Hafâ, c.II, s.341, no:1358; Câmiu’l-Ehàdîs, c.XIII, s.109, no:12682.
Bu ay geçiyor, işte yarın yirmi yedisi... İlkönce onu açıkla- yalım! Kardeşlerimiz bilsin ki, pîrimiz Abdül-Kàdir-i Geylânî Hazretleri, yazmış olduğu Gunyetü’t-Tàlibîn isimli kitabında bu mübarek gecelerle, aylarla ilgili verdiği mâlûmat ve yaptığı nasihatler ve işaretler arasında, Ebû Hüreyre RA’den Peygamber SAS Efendimiz’in şöyle buyurduğunu nakl eylemiş:
مَنْ صَامَ يَ وْمَ السَّابِعِ وَ الْعِشْرُونَ مِنْ رَجَبٍ ، كُتِبَ لَ هُ صَوَ ابُ
سِتُّونَ شَهْراا، وَ هُوَ أَ وَّلِ يَ وْمٌ نَزَلَ فِيهِ جِبْرِيلُ عَلَى النَّبِىِّ صَلَّ ى
اللهُ عَلَ يْهِ وَسَلَّمَ بِالرِّسَالَةِ (عن ابي هرير ة)
(Men sàme yevme’s-sâbii ve’l-işrûne min receb, kütibe lehû sevâbü sıyâmü sittûne şehran, ve hüve evveli yevmün nezele fîhî cibrîlü ale’n-nebiyyi salla’llàhu aleyhi ve selleme bi’r-risâleh.) Bugün yirmi altısıydı, yarın ayın yirmi yedisi... “Receb ayının yirmi yedisinde kim oruç tutar ise, buna altmış aylık oruç sevabı verilir. Bu gece, Cebrâil AS’ın Peygamber SAS Efendimiz’e ilk indiği gecedir.”
Demek ki Peygamber SAS Efendimiz’e yalnızlık sevdirildi, halvet sevdirildi. Yalnız kalmak, insanlardan uzak olmak, sakin bir yerde, gürültünün olmadığı, meşguliyetin olmadığı, meşgalenin olmadığı; insanları rahatsız eden, aklını başka taraflara çeken olayların olmadığı sakin yerde, Efendimiz günlerce, insanların arasına inmeden ibadet ediyordu.
O Hıra Mağarası’nda, o güzel püfür püfür esintili yerde; geceleri şâhâne, gündüzleri soğuktan mahfuz, kayanın arasından esrârengiz, ilâhî bir serinlik geliyor, vantilatör çalışıyormuş gibi sanki; orada yalnız olarak günlerce Allah-u Teàlâ Hazretleri’ne ibadet ederken, Cebrâil AS’ın Peygamber SAS’e ilk görünmesi de, böyle bir Receb ayının yirmi yedinci gecesinde olmuş.
Peygamber SAS Efendimiz Hazretleri’nin, Allah-u Teàlâ
Hazretleri’nin huzur-u izzetine hayat-ı dünyada iken, ahirete göçmemişken, varıp o şerefe nail olması, başka hiçbir beşere, ademoğluna nasib olmamış bir devlete ermesi de, yâni Mi’rac hadisesi de yine böyle bir günde olmuş.
Demek, Allah’ın rahmeti ayı, mağfireti ayı olduğunun Peygamber SAS Efendimiz üzerindeki tezâhürleri, tecellîleri muhteşem... Vahiy geliyor, melekler görünüyor gözüne ve buralardan semâlara, semâlardan Arş-ı A’lâ’ya, Cebrâil AS’ın geçemediği yerlere, “Bir adım daha atsam yanar, mahvolurum!” dediği yerlere vâsıl olmak, kabul olmak, o iltifata nâil olmak şerefi Peygamber SAS Efendimiz’e; o merhameti çok olan, re’feti çok olan, şefkati, ümmetine olan ilgisi, acıması, itinâsı çok olan Peygamber Efendimiz’e bu tecellîler bu ayda olmuş.
Efendimiz de buyuruyor ki:
“—Receb ayı, Allah’ın mağfireti ayıdır. Siz de bu mağfiretten
hissenizi almağa çalışın!”
Nasıl olacak?.. Çok oruç tutarsınız, nefsinize hakim olursunuz, sâhib olursunuz. Şeytana uymamayı öğrenirsiniz, harama bakmamayı öğrenirsiniz. Günahlardan, yasaklardan, haram- lardan kendinizi tutmayı öğrenirsiniz.
Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:20
اَلتَّائِبُ مِنَ الذَّنْبِ كَمَنْ لاَ ذَنْبَ لَهُ ، وَالْمُسْتَغْفِرُ مِنَ الذَّنْبِ وَهُوَ
مُقِيمٌ عليه، كالمُسْتَهْزِىءِ بِرَبِّهِ (هب . كر. عن ابن عباس)
(Et-tâibü mine’z-zenbi kemen lâ zenbe leh) “Günaha tevbe eden kimse, hiç günah işlememiş gibidir. ( Ve’lmüstağfiru mine’z-zenbi ve hüve mukimin aleyhi) Günahta mukim iken, günaha müdâvim iken, isyanda devam ederken, ‘Estağfiru’llah’ diyen kimse de, (ke’l- müstehzii bi-rabbihî) Rabbiyle alay eden insan gibidir.”
Hem günaha devam ediyor, hem de “Tevbe yâ Rabbi!.. Estağfiru’llah yâ Rabbi!..” diyor; böyle olmaz. Tevbe eden kimse günahtan iyice kesilecek.
Kesilme nasıl olur?.. Oruçla belli olur. Oruçta insan helâllerden bile kesiliyor. Su içmek haram mı?.. Değil, yasak değil su... Yemek yemek haram mı?.. Değil, serbest... Et haram mı, ekmek haram mı, meyva haram mı, sebze haram mı?.. Helâl, ama onlardan da kesilmeyi öğreniyoruz.
Onlar büyük ihtiyaç insana; susuz durulmaz, aç durulmaz... Olsun. Bak o ihtiyaç olan şeyleri yapmaya yapmaya, hiç ihtiyaç olmayan şeyleri yapmamayı öğrensin diye oruç bir idman ibadeti...
Bizim günaha ihtiyacımız var mı, muhtaç mıyız günaha?.. Biraya, içkiye bu insanoğlunun ihtiyacı var mı?.. Hiç bir ihtiyacı
20 Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.V, s.436, no:7178; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.II, s.77, no:2433; İbn-i Asâkir, Târih-i Dimaşk, c.LIV, s.72, no:11359; Abdullah ibn-i Abbas RA’dan.
Kenzü’l-Ummâl, c.IV, s.208, no:10176; Keşfü’l-Hafâ, c.I, s.296, no:944; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XI, s.393, no:11044.
yok!.. Ondan alâ nice nice meşrûbatlar var, nice nice faydalı içecekler var. O geride dursun, eksik olsun, olmaz olsun!.. Zâten olmuyor da, bizim hayatımıza girmemiş de, biz zarar mı etmişiz?.. El-hamdü lillâh, biz kârdayız.
Avrupa Amerika yaka silkiyor. Şu Amerikalılar deli dolu bir millet, ama her şeyi denemişler; 1920’li senelerde bir ara içkiyi yasak etmişler. Yasak demişler ama tutamamışlar ki milletlerini; adamlar alışmış içmeye, vaz geçirememişler.
Meselâ bakın şimdi, “Sigara paketlerinin üzerine ‘Bu sağlığa zararlıdır!’ diye yazacaksın, televizyonda reklamını yapmayacaksın!” diyebiliyorlar. Söylüyorlar, hatalarını anlıyorlar, düzeltmeğe çalışıyorlar.
El-hamdü lillâh, bu haramlara ihtiyacımız yok! Biraya ihtiyacımız yok... Zararlı, muzır, insanın ciğerini parçalıyor, karaciğerini mahvediyor, midesini deliyor... Neslini bozuyor, kafasını bozuyor, beynini sulandırıyor, melekelerini dumura uğratıyor... İhtiyacımız yok!
Şimdi ihtiyacımız olan şeyleri yapmamayı öğrene öğrene; acı, tatsız, tutsuz, zararlı, muzır şeyleri de yapmamayı öğrenmek için bir vesîle idi. Bak ömr-ü şitâbânım dediği gibi şairin, geçip gidiverdi Regàib Kandili, Mi’rac Kandili... Ne demek? Receb geldi gidiyor demek, innâ li’llâhi ve innâ ileyhi râciûn demek... Zaman hızlı geçiyor demek...
Zaman hızlı geçiyor muhterem kardeşlerim! Peygamber SAS Hazretleri buyurmuş ki:
هـَلَكَ الْ مُسَوِّفُونَ
(Heleke’l-müsevvifûn) “İşlerini te’hir edenler, ileriye atanlar helâk oldular, mahvoldular.”
Yarın yapacağım, öbür gün yapacağım, ileride yaparım, hele dursun şimdi... Yapacağım, yapacağım, tamam, tamam; ama sonra yapacağım, (sevfe ef’alü) ilerde yapacağım...
Hayrı, aklına geldiği zaman hemen yap! Tevbeyi hemen eyle!
عَجِّلـُوا بِالتَّوْبَةِ قَبْلَ الْمَوْتِ
(Accilû bi’t-tevbeti kable’l-mevt)21 [Ölüm gelmeden evvel tevbe etmekte acele ediniz!] Ölüverirsin ha, birden ölüm geliverir.
“—Camiden adımını atarken fenâlaştı...”
“—Havalar bozuldu, sobaların gazları fazla çıktı. İşte bu havalar yaramıyor damar sertliği olan insana, kalb hastalığı olan insana...”
“—Filânca hacı efendi, dün akşam namazı da beraber kılmıştık; duydun mu, gördün mü, hastaneye kaldırmışlar. Vah vah, innâ li’llâhi ve innâ ileyhi râciûn; ölüvermiş...
Neden? Ölüm etrafımızda...
21 Elbânî, Silsiletü’d-Daîfe, c.I, s.74, no:75.
Halkı bostan edinmiştir, Dilediğin üzer ölüm.
Halk sanki bostan tarlasında kavun karpuz; ecel de bağa girmiş, bostan koparan bir kimse... Onu kopartıyor, onu kopartıyor, koparıp koparıp gidiyor... Aramızdan birileri gidip duruyor gözümüzün önünde... Peygamber SAS Hazretleri buyurmuş ki:
“—Ben sizin kabirleri ziyaretinizi bir ara engellemiştim. Şimdi gidebilirsiniz artık, o size ölümü hatırlatır, öleceğinizi hatırlatır.”
Onun için kardeşlerim, herkesin bildiği bir çok şey var ama, bildiğine göre insanların hareket etmesi çok az oluyor. Bir ay fırsat verildi, yirmi yedi gün geçti. Recebin yirmi yedisi... Yirmi
yedi günde tevbe ettik mi?.. Bir kere şöyle geriye doğru bir muhasebemizi yapalım!.. Yirmi yedi günün altına bir çizgi çekelim, toplayalım, çıkartalım bakalım!.. Kâr tarafını, zarar tarafını toplayalım!
Tevbe ettik mi, çok oruç tuttuk mu, günahlardan kesildik mi, haramları bıraktık mı, ibadete yöneldik mi? Allah’ın sevdiği bir hale büründük mü, Mi’raca çıkacak hale geldik mi?
b. Namaz Mü’minin Mi’racı
Bazı şeyler beni çok heyecanlandırıyor. Muhakkak siz de duyduğunuz zaman heyecanlanırsınız. Meselâ, “Secde, Rahmân’ın ayaklarına kapanmak gibidir.” diye hadis-i şerifte okuduğu zaman heyecanlanıyor insan...
Şimdi, “Namaz mü’minin Mi’râcıdır.” denildiği zaman, insanın tüyleri diken diken oluyor. Namaz mü’minin Mi’râcı... Tüyleri havaya kalkıyor insanın... Rabbül-àlemîn’in huzuru yâni... “Allahu ekber” dediğin zaman bir kapı açılıyor, alemlerin yaradanının, kâinatın sahibinin huzuruna divâna durmuşsun... Muazzam bir şey yâni, yeter insana...
Namazı sevmek için yeter, yola gelmesi için yeter, islah olması için yeter, gafleti, günahı bırakması için yeter... Namaz ne güzel
ibadet!..
Mi’rac gecesi, Efendimiz’in şerefinin üzerine bir katmerli şeref daha... Tâcının üstüne bir tac daha... Habîbullah tâcının üstüne bir tac daha... Sahibü’l-Mi’rac; öyle bir peygamber ki, Mi’rac sahibi bir peygamber... Yedi kat gökleri geçmiş, Rabbü’l-àlemîn’in huzuruna girmiş; bî-huruf u lafz u savt Rabbü’l-àlemîn ile söyleşmiş; Allah-u Teâlâ Hazretleri’nin ikramına ermiş...
O onun şerefi; biz de yolunda gidersek, onun ümmeti olma şerefindeyiz. Bizim Mi’racımız da namaz... Ne güzel bir yâdigâr, ne güzel bir hàtıra, ne güzel bir ibadet ki, “Allahu ekber” diyorsun. Allah, mukayesesiz en büyüktür. Şundan daha büyük, bundan daha büyük değil, mukayesesiz en büyüktür. Büyükler büyüğü, en büyüktür.
Hazret-i Ali (Radıya’llàhu anh ve kerrema’llàhu vecheh) Hazretleri diyor ki:
“—Allah kâinatın yaratıcısıdır. Yaratan yarattığından büyüktür.” diyor.
Buyur, çık avluya, yamaca otur; denize bak, dağlara bak, semâya bak, yıldızlara bak! Şu kâinatın eb’adını, boyutlarını, buudlarını, derinliğini ölçmek mümkün değil... Yıldız parlamış oradan, milyarlarca senede bu tarafa ışığı geliyor da, bize yeni ulaşmış. Işık hızıyla geliyor, milyarlarca sene geçiyor, ondan sonra ışığı bize geliyor.
تَعْرُجُ الْمَلًَئِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ
أَلْفَ سَنَةٍ (المعارج:٤)
(Ta’rucü’l-melâiketi ve’r-rûhu ileyhi fî yevmin) “Melekler ve Rûh, yâni Cebrâil AS, Allah-u Teàlâ’nın dergâhına öyle bir günde, uruc ediyorlar, yükseliyorlar, mi’rac ediyorlar ki; (kâne mikdâruhû hamsîne elfe seneh) bir günü elli bin yıla denk...” (Meàric, 70/4)
Yâni, mesafeler artık yıllık hesaplarla, ışık hızlarıyla ölçülen
bir kâinatın karşısındayız ve bu kâinâtın Yaradanının kullarıyız ve Yaradanının sevdiği bir zümredeniz. Sevdiği zümrenin içinde doğmuşuz, Allah bizi de sevdiği kul etsin...
Sevdiği zümredeniz. Çünkü:
وَاللهُ وَلِيُّ الْمُؤْمِنِينَ (اۤل عمران:٨٦)
(Va’llàhu veliyyü’l-mü’minîn) “Allah mü’minlerin velîsidir, dostudur, sever.” (Âl-i İmran, 3/68)
Seviyor, biliyoruz, mü’min olanları Allah seviyor.
Allah bizi de imandan ayırmasın, ayağımızı kaydırmasın, yanıltmasın, şaşırtmasın... Âsî olup da sevmediği, huzurundan tard ettiği, kovduğu, nazar etmediği, bakmadığı bir kul durumuna düşürmesin Allah-u Teàlâ Hazretleri... Annemizden, babamızdan mü’min doğmuşken, mü’min diyarda yaşamışken, o sıfatı Allah elimizden almasın...
Bu Peygamberin ümmeti olmaktan bizi hatâlarla, kusurlarla,
günahlarla ayırmasın... Onun huzuruna varırken, yolda meleklerin yolu kesip de, “Sen dur, sen o tarafa gidemezsin!” diye ayırdığı bedbahtlardan etmesin...
c. Hz. Ebû Bekir’in İmanı
Şimdi Mi’rac’da, bir şey daha beni çok heyecanlandırıyor
muhterem kardeşlerim! Mi’rac karşısında Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz’in hareket ve davranışı, kanâati ve düşünce tarzı gözümüzün önüne seriliyor; sıddîklik ne demekmiş, sıddîkıyyet ne demekmiş, insan onu anlıyor.
Bir insan, bir gerçeği bulmak için bir zaman payı istemeye haklıdır. “Müsaade et, bir düşüneyim!“ diyebilir. Düşünür, istihàre yapar, istişâre yapar, karar verir. Karar verdikten sonra da, bir yol tutturur.
Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz ki, bizim hem Nakşî Tarikatımızın silsilesinin başıdır, hem Peygamber Efendimiz’in —
kızını almış olduğu için— kayınpederi durumundadır. Hem Peygamber Efendimiz’in yâr-ı gàrı, gam-güsârıdır. Hicreti beraber yaptıkları, mağarada beraber bulundukları; Kur’an-ı Kerim’de (sâniye’sneyni) “O iki tane hicret yolcusu, o Peygamber ve o yanındaki şahıs” diye o mağaradaki halleri anlatılarak, Kur’an-ı Kerim’in içine yâdı, hàtırası girmiş olan o zât-ı muhteremdir.
Diyorlar ki:
“—Bak, senin arkadaşını görüyor musun, şimdi ne demiş? Şimdi de gûyâ Kudüs’e gitmiş, gûyâ göklere çıkmış; bunu söylüyor. Daha önce melek geliyor diyordu, bana vahiy geliyor diyordu, ben Allah’ın peygamberiyim diyordu, ahiretten bahsediyordu, gaybdan bahsediyordu... Şimdi bak yine, bu sefer de ne diyor: Kudüs’e gitmiş gûyâ, Kudüs’ten de yedi kat semâyı geçip
âşikâre Rabbü’l-àlemîn’in huzuruna varmış da, Mi’rac eylemiş
diye bildiriyor.” deyince, Ebû Bekir Efendimiz’in o halini, tavrını görür gibi oluyorum. Diyor ki:
“—Bu sözleri o söyledi mi?.. Yâni siz mi uyduruyorsunuz, atıp
tutuyorsunuz, yoksa söyledi mi?..” “—Söyledi, hakîkaten duyduk.”
“—O söylediyse, doğrudur.” diyor.
Bitti... İşte Peygambere bağlılık, işte sıddîklik, işte has mü’minlik!.. Bağlılığa bak! Malını istiyor, veriyor; canını fedâ ediyor, yılan sokmasın diye yılan deliğine ayağını dayıyor. “O söylemişse doğrudur.” diyor.
O bizim büyüklerimizin, zincirimizin halkasının başı, altın halkanın en yukarısı... Biz bu büyüklerimizden ne zaman ibret alacağız?.. Biz ne zaman islah olacağız?..
Allah-u Teàlâ Hazretleri namazlarımızı Mi’rac eylesin... Zikirlerimizi hakîkî uyanıklığa vesile eylesin... Gönüllerimizi uyandırsın, kalp gözlerimizi güşâde eylesin... Gafletten îkaz eylesin... Ömrümüzü fitnelerden uzak geçirmeyi nasib eylesin... Nefse şeytana uydurmasın... Ahir zamanın fitnelerinde helâk eylemesin...
Mü’min-i kâmil olarak yaşamamızı nasîb eylesin... Mü’min-i kâmil olarak, Peygamber Efendimiz’in cemâlini göre göre, cennetteki makamlarımızı göre göre ve dilimizde ol kelime-i tayyibe-i münciye-i mübâreke ki, buyurun: “Eşhedü en lâ ilâhe illa’llah, ve eşhedü enne muhammeden abdühû ve rasûlühü” diye diye, iman-ı kâmil ile ruh teslim etmemizi nasîb eylesin...
d. Hatm-i Hàcegân, Zikir ve Dua
Fâtiha-i şerife mea’l-besmele-i şerif...
............................
Üçer salevât-ı şerife...
............................
İkişer Elem neşrah leke mea’l-besmele...
............................
On beş İhlâs-ı Şerif mea’l-besmele...
............................
Fâtiha-i Şerife mea’l-besmele...
............................
Üçer salevât-ı şerife...
............................
Fa’lem ennehû: “Lâ ilâhe illa’llàh” (10 defa)
Lâ ilâhe illa’llàhu’l-melikü’l-hakku’l-mübîn... Muhammedün rasûlü’llàhi sàdiku’l-va’dil-emîn... Salla’llàhu aleyhi ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîn... Salâten ve selâmen dâimeyni mütelâzimeyni ilâ yevmi’d-dîn...
Hasbî rabbî cella’llàh,
Mâ fî kalbî gayru’llàh,
Nur muhammed salla’llàh
Lâ ilâhe illa’llàh!.. (3 defa)
Lâ ilâhe illa’llàh... (200 defa)
Lâ ilâhe illa’llàh, muhammedün rasûlü’llàh, fî külli lemhatin ve nefesin adede mâ vesiahû ilmu’llàh...
Allah... (100 defa)
Allàh, celle celâlüh, ve amme nevâlüh, ve lâ ilâhe gayruh...
Yâ ilâhenâ ente maksùdenâ ve rıdàke matlûbenâ, feheblenâ ma’rifeteke ve mahabbeteke ve emilnâ ilâ rıdvânike’l-ekber... Bi- hürmeti habîbike muhammedeni’l-mustafâ...
Allàààhümme salli alâââ, seyyidinâââ... Muhammedini’n- nebiyyi’l-ümmiyyi ve alâ... Aaalihiii, ve sahbihiii, ve sellim... (2 defa)
Allàààhümme salli alâââ, seyyidinâââ... Muhammedini’llezî câe bi’l-hakkı’l-mübîn... Ve erseltehû rahmeten li’l-àlemîn...
Ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîn.
[Hatmin İhlâsları vs. okunduktan sonra:]
Sübhàne rabbiye’l-aliyyil-a’lel vehhâb...
El-hamdü li’llâhi hakka hamdihî, nahmedühû bi-cemîi
mehàmidih... Lehü’l-hamdü kemâ yenbağî li-celâli vechihî ve li- azîmi sultànih... Ve’s-salâtü ve’s-selâmü alâ seyyidinâ muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîn… Emmâ ba’dü, yâ rabbenâ, yâ rabbenâ, yâ rabbenâ!.. Yâ erhame’r-rahimîn, ya erhame’r-rahimîn, ya erhame’r-rahimîn… Ya mücîbe’ddeavât, yâ mücîbe’d-deavât, yâ mücîbe’d-deavât… Yâ hafiyye’l-eltâf, yâ hafiyye’l-eltâf, yâ hafiyye’l-eltâf… Yâ Rabbi! Âcizâne, nâçizâne yaptığımız ibadetlerimizi, taatlerimizi; kardeşlerimiz tarafından okunmuş olan 5 adet hatm- i Kur’ân-ı Kerîm’i, 5 adet 4444’lük Salât-ı Tefrîciye’yi, 1000 adet Yâsîn-i Şerîf’i, sair zikirlerimizi, tesbihâtımızı, hayrâtımızı, hasenâtımızı lütfunla keremiyle reddetmeyip kabul eyle… Yâ Rabbi! Senin dergâhına layık ibadeti yapmaya hiçbir kul güç yetiremez yâ Rabbi! Eksiğimiz kusurumuz sonsuz yâ Rabbi! Nâçiz kullarız yâ Rabbi! Sen rahmetinle baha istemeden ihsan ediyorsun; bizi gayıp hazinelerinden nimetlendir, rahmetine erdir yâ Rabbi… Biz isyan ettik, sen ihsan eyle yâ Rabbi… Sen Rabbimizsin, biz sana muhtacız. Senden başka kapımız yok yâ Rabbi! Sana döndük, sana geldik. Ancak sana ibadet ederiz
ve ancak senden yardım isteriz. Senden gayrıya bizi döndürme yâ Rabbi… Başka kapılara götürme yâ Rabbi… Başka kimselerin karşısında boyun büktürme yâ Rabbi… El açtırma yâ Rabbi…
Âcizâne, nâçizâne yaptığımız ibadetlere fazl u kereminle nice nice fazla miktarlarla ecirler, sevaplar ihsan eyle yâ Rabbi… Hasıl olan ücûr u mesûbâtı evvelâ ve hâssaten Peygamber Efendimiz Muhammed-i Mustafâ (aleyhi efdalü’s-salevât ve ekmelü’t-tahiyyât ve’t-teslîmât) Hazretleri’ne şu mübarek gecede âcizâne, mahcubâne, fakîrâne, muhibbâne arz, hibe ve hediye eyledik vâsıl eyle yâ Rabbi…
Bizi Peygamber Efendimiz’in sevdiği ümmetleri olmaya muvaffak eyle… Bizi sevdiğin kul olmaya muvaffak eyle yâ Rabbi… Peygamber Efendimiz’in şefaatine, iltifatına, sevgisine, rızasına, teveccühüne cümlemizi mazhar eyle yâ Rabbi…
Peygamber Efendimiz’in kızdığı, darıldığı, reddettiği kimseler olmaktan bizleri koru yâ Rabbi… Peygamber SAS Efendimiz’in mübarek cemalini sık sık görmeyi nasip eyle yâ Rabbi… Onu bizden razı olarak, görmeyi nasip eyle yâ Rabbi… Kaş çattırtıp azar işittirme yâ Rabbi… Peygamber SAS Efendimiz’in sünnetini öğrenip, bid’atlerden uzak, sünnetine uygun yaşamayı bizlere nasip et yâ Rabbi…
Bizi ilim yolundan ayırma yâ Rabbi… Cahil bırakma yâ Rabbi… Gaflette koma yâ Rabbi… Zulümâttan çıkar yâ Rabbi! Nuruna erdir yâ Rabbi… Peygamber SAS Efendimiz’in o mübarek o dini bütün, sıddîk ashabına (rıdvânu’llahu teâlâ aleyhim ecmaîn), ve etbâ u ahbâbına ayrı ayrı hediye eyledik onlara da vâsıl eyle… Peygamber Efendimiz’in halifeleri, varisleri, vekilleri ümmetin eminleri sadât ve meşâyih-i turuk-u aliyyemiz mürşidlerimizin, pîrlerimizin, şeyhlerimizin, onların halifelerinin, müridlerinin ruhlarına; ihvan kardeşlerimize, mü’min kardeşlerimize ayrı ayrı hediye eyledik dereceleri üzere vâsıl eyle yâ Rabbi…
Bu diyarları senin yolunda mallarını canlarını feda etmeye hazır gelip çarpışıp cihad ederek fethetmiş olan fatihlerin, şehitlerin, gazilerin ruhlarına hediye eyledik vâsıl eyle... Onlar zaten senin ikramına ermişler yâ Rabbi; nurlarını ziyade eyle,
derecelerini yüksek eyle… Nurlarını, sürurlarını ziyade eyle… Onların iltifatlarına, şefaatlerine bizleri nâil eyle… Bizi onlarla haşr eyle yâ Rabbi…
Beldemizin medâr-ı iftihârı Yuşa AS’ın, Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretleri’nin, sair sahabe-i güzin (rıdvanu’llàhi teàlâ aleyhim ecmaîn) hazerâtının ruhlarına da ayrıca hediye eyledik vâsıl eyle... Cennete giderken onlar bizim serdarlarımız ve serverlerimiz olacaklar; bizleri onların arkasından ayırma yâ Rabbi…
Ahirete göçmüş olan müslüman analarımızın, babalarımızın, ecdad ü ceddâtımızın, akrabâ u taallûkatımızın, ahbâb u
yarânımızın, arkadaşlarımızın, dostlarımızın ruhlarına da hediye eyledik hepsine vâsıl eyle yâ Rabbi… Kabirlerini pür-nûr, ruhlarını mesrûr eyle yâ Rabbi… Makamlarını âlâ, derecelerini yüksek eyle yâ Rabbi… Mü’min de olsa hata işlediğinden kabirde azap görenler olabilir; azaplarını kaldır yâ Rabbi… Seyyiatlarını hasenâta çevir yâ Rabbi… Kabirlerini cennet bahçesi haline getir yâ Rabbi… Biz yaşayan mü’min kullarını da sevdiğin kul eyle yâ Rabbi… Bizde sevmediğin ne gibi hal ve huy ve fiil ve düşünce varsa bizi onlardan kurtar yâ Rabbi…
Çaresizlerin çaresâzı sensin yâ Rabbi! Sen bilirsin yâ Rabbi! Kimsesizlerin sahibi sensin yâ Rabbi! Fazl u keremine bizleri nâil eyle yâ Rabbi… Rahmetine bizi erdir yâ Rabbi… Azabından koru yâ Rabbi… Senden sana sığınırız yâ Rabbi! Gazabından, azabından senin rahmetine iltica ederiz yâ Rabbi! Af eyle yâ Rabbi!
Şu gece çıkmadan, şu Receb çıkmadan bizi de mağfûrîn zümresine kat yâ Rabbi… Bizi de mağfurlardan eyle yâ Rabbi… Bizi de rahmetine erdir yâ Rabbi… Kötü huylarımızı ıslah et yâ Rabbi… Haramlardan bizi kurtar yâ Rabbi… Günahlardan kurtar yâ Rabbi… Kötü alışkanlıklardan kurtar yâ Rabbi… İlimleri öğrendiğimiz gibi, mânevî hasletleri kazanmayı da öğret yâ Rabbi… Güzel huylara sahip olmayı da nasip et yâ Rabbi… Güzel konuşmayı, güzel iş yapmayı, güzel düşünmeyi, iyi niyet sahibi olmayı, mü’minleri sevmeyi nasip et yâ Rabbi… Sevgisizlikten bizi mahrum duruma düşürme yâ Rabbi…
Ümmet-i Mumammed’e umûmen rahmeyle yâ Rabbi... Hastalarımıza âcilen şifalar ihsan eyle yâ Rabbi… Dertli olan kardeşlerimizin dertlerine devalar nasip eyle yâ Rabbi… Evli kardeşlerimizi mes’ud, bahtiyar eyle yâ Rabbi… Evlatlarımızı hayırlı evlatlar eyle yâ Rabbi…
Amansız dertlere düşürme yâ Rabbi… Hastalığın da sevabı var ama biz senden af ve âfiyet isteriz yâ Rabbi… Muâfât-ı dâime
isteriz yâ Rabbi… Bizi dinde ve dünyada ve âhirette âfiyet ehli eyle yâ Rabbi…
Bizi şeytanın şerrine uğratma yâ Rabbi… Sana tevekkül edenleri sen şeytandan koru yâ Rabbi… Bizi şeytanın şerrinden koru yâ Rabbi… Neslimizi şeytanın şerrinden koru yâ Rabbi… Dünyanın fitnelerinden koru yâ Rabbi…
İmanımızı zelzeleye uğratma yâ Rabbi! Kalbimize yanlış fikirleri sokma yâ Rabbi… Yolunda daim zikrinde kaim eyle yâ Rabbi… Helal rızıklar kazanmayı nasip eyle yâ Rabbi… Kimseye muhtaç etme yâ Rabbi… Helal kazançlarımızın fazlalarıyla hayrât u hasenât yapmayı cümlemize nasip eyle yâ Rabbi… Arkamızda camiler, mescidler, medreseler, Kur’an kursları, köprüler, yollar, çeşmeler, hayrât u hasenât, sadakat-ı câriyât ve meberrât bırakmayı nasip eyle yâ Rabbi… Bu hayırları işlemeyi, yapmayı, tesis etmeyi bizlere nasip eyle yâ Rabbi…
Mü’min-i kâmiller olarak yaşat yâ Rabbi… Hayat hayırlı olduğu müddetçe yaşat yâ Rabbi… Ölüm hayırlı olduğu zaman, hayırlı bir ölümle âhirete göçenlerden eyle yâ Rabbi… Dilimiz zikrinle meşgulken ruhumuzu al yâ Rabbi… Gözümüzden perdeler kalkmış, cennetteki makamlarımızı görerek ruh teslim etmeyi nasip et yâ Rabbi… Abdestliyken, oruçluyken, cami yolundayken, ilim yolundayken, hac yolundayken, umre yolundayken ruhumuzu al yâ Rabbi… Günah yolunda alma yâ Rabbi… Günahlara saptırma yâ Rabbi… Beldelerimizi ve sair İslâm beldelerini her türlü âfetlerden, musibetlerden, felaketlerden koru yâ Rabbi… Zalimlerin, fasıkların, kâfirlerin, müşriklerin, münafıkların çoğalmasından, galebesinden, baskısından, istilasından müslümanları kurtar yâ Rabbi… İslâm beldelerini kâfirlerin istilasına ruhsat verme yâ Rabbi… Bizim hatalarımızdan dolayı bizi kâfirlerle cezalandırma yâ Rabbi!
İstilaya uğramış İslâm beldelerini affet yâ Rabbi… Kâfirlerden
kurtar yâ Rabbi… Hatta kâfirlerin diyarlarına İslâm’ı tebliğ etmeyi bizlere nasip eyle yâ Rabbi… Nice gayrimüslimlerin müslüman olmasına vesile olmamızı bizlere nasip eyle yâ Rabbi!
Senin dinini dünyanın her yerine yaymayı, sahabe-i kirâm yolunda bizlere de nasip eyle yâ Rabbi… Evlatlarımızı şaşırtma yâ Rabbi… Yolumuzdan ayırma yâ Rabbi… Ayaklarını kaydırma yâ Rabbi… İmandan sonra küfre düşürme yâ Rabbi… İzzetten sonra zillete uğratma yâ Rabbi… Kabulden sonra reddetme yâ Rabbi… Dualarımızı lütfunla, kereminle ahsen ve etem olarak kabul eyle yâ Rabbi…
Kur’ân-ı Kerîm’i hayatımızda rehber eyle yâ Rabbi… Kabirde yoldaş eyle yâ Rabb… Kıyamette şefaatçi eyle yâ Rabbi… Sıratta nur eyle yâ Rabbi… Cennete girmeye delil ve rehber ve kılavuz eyle yâ Rabbi…
Kur’ân-ı Kerîm’i okumayı öğrenmek nasib et yâ Rabbi... Tefsirini anlamak nasib et yâ Rabbi… Ahkâmını uygulamak nasib et yâ Rabbi… Kur’ân-ı Kerîm’i şefaat ettiği ehli Kur’an olmayı nasib et yâ Rabbi… Kur’ân-ı Kerîm’in davacı olduğu kul olmak durumuna düşürme yâ Rabbi… Kur’ân-ı Kerîm’in lanet ettiği Kur’an okuyucuları durumuna düşürme yâ Rabbi… Peygamber Efendimiz’in sünnet-i seniyyesini ihyâ edip, her birimizin yüzlerce şehit sevabı kazanmamızı cümlemize ayrı ayrı nasip eyle yâ Rabbi…
Bizi bid’atlere bulaştırma yâ Rabbi! Sünnet-i seniyye-yi nebeviye yolundan ayırma yâ Rabbi…Hayırlı uzun ömürlerle muammer eyle yâ Rabbi… İslâm’ın, müslümanların aziz olduğunu şu gözlerimize göster yâ Rabbi…
Mesut ve bahtiyar olarak sevdiğin bir kul olarak dilimiz zikrinle meşgulken, kelime-i tevhidle meşgulken ve buyurun beraberce bir daha diyelim:
“—Eşhedü en lâ ilâhe illa’llah, ve eşhedü enne muhammeden abduhû ve rasûlüh” diye diye şu can emanetimizi teslim etmeyi
nasip eyle yâ Rabbi…
Kabrimizi cennet bahçesi eyle yâ Rabbi… Kabirden kalktığımız Mahşer günü bizi böylece şu cemaatimizle ihvân-ı sâdıkînimiz, sâdât ve meşâyih-ı vâsilînimiz ile Peygamber Efendimiz’in Livâü’l- Hamd’i altında peygamberlerle, sıddîklarla, şehidlerle, sàlihlerle beraber haşreyle yâ Rabbi…
Mahşer gününde Arş-ı A’lâ’nın gölgesinde gölgelendir yâ Rabbi… Defter divan açıp bizi mahşer halkına rezil etme yâ Rabbi… Hesaba ciddi tutulan helak olur yâ Rabbi...
Affet yâ Rabbi, lütfet yâ Rabbi… Bi-gayri hisâb Peygamber Efendimiz’le, sahabe-i kirâmımızla, ihvân-ı sâdıkînimizle duhul-u evvelîn ile Firdevs-i A’lâ’na bizleri de dâhil eyle… Cennet içinde Habîb-i Edîb’ine komşu olmayı nasip eyle yâ Rabbi… Rıdvân-ı ekberine vâsıl eyle yâ Rabbi… Cemalini çok çok görenlerden eyle yâ Rabbi…
Bi-hürmeti esmâike’l-hüsnâ, ve bi-hürmeti zikrike’l-cemîl, ve bi-hürmeti hatemâti’l-kur’âni’l-azîm, ve bi-hürmeti salevâti’ş- şerîfe, ve bi-hürmeti süveri’l-kur’âniyye, ve bi-hürmeti leyleti’l- mi’râc, ve bi-hürmeti esrârı sûreti’l-fâtihah!..
31. 01. 1992 - İskenderpaşa / İSTANBUL