VII. MAHMUD ES’AD COŞAN’IN TAKVÂ ANLAYIŞI
a. Takvâ Nedir?
Coşan’a göre takvâ, esas itibariyle, sakınmak, korunmak demek. Vikàye kökünden geliyor, vikàye korunmak demek. İnsan neden korunuyor? Kendisinin başına gelebilecek bir tehlikeden korunuyor.
Muhtemel bir tehlikeden korunan insana takvâlı insan derler, müttakî insan derler. Bu müttakî insanın korunduğu tehlike ne olabilir?..
Meselâ, bazı ayetlerde buyruluyor ki:
فَاتَّقُوا النارَ (البقرة:٤٢)
(Fe’tteku’n-nâr) “Cehennem ateşinden korunun, sakının!”203 Bir tehlike cehenneme düşmek olabilir.
Başka bazı ayetlerde de buyruluyor ki:
اتَّقُوا اللَََّّ(آل عمران:٢٠١)
(İtteku’llàh) “Allah’tan korkun, sakının!”204
يَاأَيُّهَا الَّذِينَآمَنُوا اتَّقُوا اللَََّّ وَلْتَ نْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍ، وَاتَّقُوا
اللَََّّ إِنَّ اللَََّّ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ (الحشر:٨١)
(Yâ eyyühe’llezîne âmenü’t-teku’llàhe veltenzur nefsün mâ kaddemet likad, ve’tteku’llahe inna’llàhe habîrun bimâ ta’melûn.) “Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve herkes, yarın için ne
203 Bakara, 2/24
204 Âl-i İmran, 3/102
hazırladığına, ahirete ne gönderdiğine baksın! Allah'tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”205 Elbette tir tir titrememiz lâzım! Hesaba çekecek; ya mükâfat verecek, ya ceza verecek.
مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِالفاتحة:٣)
(Mâliki yevmi’d-dîn) “İnsanın yaptığının karşılığını göreceği günün sahibi...”206 Yâni bir gün gelecek, hepimiz, bütün yaratıklar, bütün insanlar Allah’ın divanında duracaklar, hesapları görülecek, bu dünyada ettiğinin karşılığını görecek.
فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ . وَمَنْ يَعْ مَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ (الزلزال:٧-٨)
(Femen ya’mel miskàle zerretin hayran yerah. Ve men ya’mel miskàle zerretin şerren yerahû) “Zerre kadar bir iyilik yapan, onun mükâfatını görecek; zerre kadar bir kötülük yapmış olan da onun cezasını görecek ahirette...”207
Bir hesap var. İşte bu korkunç ve ince ve uzun ve derin hesabın görüleceği günün sahibi Allah... Allah’tan tabii sakınacağız. Çünkü huzuruna çıkacağız, sorguya çekileceğiz.
Onun için takvâ, Allah’tan korkmaktır, Allah’ın cezasından korkmaktır, cehennemden korkmaktır, sû-i hâtimeye uğramaktan korkmaktır... Her neyse sakınmak, çekinmektir.208
Allah kimin namazını kabul ediyor?.. Bazılarını kabul etmiyor. Bazılarının haccını kabul etmiyor, bazılarının zekâtını kabul etmiyor, bazılarının duasını kabul etmiyor... Ayet-i kerîmede buyruluyor ki:
205 Haşr, 59/18
206 Fâtiha, 1/3
207 Zilzal: 99/7-8 208 Coşan, Mahmud Es’ad, Tabakàtü’s-Sûfiyye Sohbeti, İstanbul, 19. 03. 1994.
إِنَّمَا يَتَقَبَّلُ اللََُّّ مِنَ الْمُتَّقِينَ (المائدة:٧٢)
(İnnemâ yetekabbelu’llàhu mine’l-müttakìn) “Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder.”209 Müttakî olmayanın ibadeti kabul olmaz, müttakî olanınki kabul olur.210
Coşan’a göre takvâ, çok duyduğumuz bir kelime, ama çok önemli bir kelime. Duymak yetmez, künhünü anlamak lâzım ve uygulamak lâzım! Çünkü Allah emrediyor. (İtteku’llàh) diye, (fe’tteku’llàh) diye, nice nice ayet-i kerimede emrediyor. En tüyleri diken diken eden, takvâ ile ilgili ayet-i kerime hangisidir?
Bi’smi’llahi’r-rahmâni’r-rahîm:
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَََّّ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلاَ تَمُوتُنَّ إِلاَّ وَأَنْتُمْ
مُسْلِمُونَ (اۤل عمران:٢٠١)
(Yâ eyyühe’llezîne âmenû) “Ey iman edenler! (İtteku’llàhe hakka tukàtihî) Allah’tan nasıl korkmanız gerekiyorsa, nasıl sakınmanız gerekiyorsa, öyle sakının! (Ve lâ temûtünne illâ ve entüm müslimûn) Sakın ha başka türlü ölmeyin, ancak tam müslüman olarak ölün!” (Âl-i İmrân, 3/102) Tüyleri diken diken oluyor insanın... Tehdit var ayet-i kerimede: “Nasıl korkulması gerekiyorsa öyle korkun! Nasıl sakınmak gerekiyorsa gerektiği gibi, hakkıyla sakının!” buyruluyor. E bir şeyi hakkıyla yapmak kolay mı?..
Sahabe-i kirâm erimişler bu ayet-i kerime indiği zaman, sızlamışlar, ağlamışlar. “Biz hakkıyla takvâyı yerine getiremezsek mahvoluruz.” diye. Onun üzerine ayet-i kerime inmiş:
فَاتَّقُوا اللَََّّ مَا اسْتَطَعْتُمْ (التغابن: ٦١)
209 Mâide, 5/27
210 Coşan, Mahmud Es’ad, Cuma Sohbeti, Akra, 26. 02. 1999.
(Fe’tteku’llàhe mesteta’tüm) “Gücünüzün yettiğince Allah’tan korkun! Takatinizin yettiği miktarda takvâya sarılın, takvâ ehli olun!”211 diye.
Bu önceki ayete aykırı değil. Allah-u Teàlâ Hazretleri insana takatinin fevkinde bir şey yüklemiyor. Amene’r-rasûlü’de okuyoruz ya:
لاَ يُكَلِّفُ اللََُّّ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا، لَهَا مَ ا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ
(البقرة:٦٨٢)
(Lâ yükellifu’llàhu nefsen illâ vüs’ehâ) “Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar. (Lehâ mâ kesebet ve aleyhâ me’ktesebet) Herkesin kazandığı (hayır) kendine, yapacağı (şer) de kendinedir.”212 Onun için, takvâyı gücümüzün yettiğince, hakkıyla yapmağa çalışmakla emrolunmuşuz. O halde takvâyı bilmemiz lâzım, takvâyı öğrenmemiz lâzım! Hepimizin takvâlı insan olmasılâzım!
Takvâ tasavvufun özüdür, esasıdır, direğidir. Takvâyı bilmeyen, tasavvufu hiç bilmez. Boşuna sarık sarıp, kavuk takıp, cübbe giyip ortalıkta dolaşmasın! Takvâ önemli! 213
b. Übey ibn-i Kâ’b RA’a Göre Takvâ
Coşan’a göre, herkesin bir anlatış tarzı vardır, meseleyi karşı tarafın anlayacağı tarzda anlatması vardır. Hazret-i Ömer, Übey ibn-i Kâ’b RA’a, “Takvâ nedir?” diye sormuş. O da demiş ki:
“—Yâ Ömer! Sen hayatında dikenli bir tarlada hiç yürümedin mi?” “—Yürüdüm.” “—Ne yaptın?..”
“—Paçalarımı sıvadım, dikenler elbiseme takılmasın diye.
211 Tegàbûn, 64/16
212 Bakara, 2/286
213 Coşan, Mahmud Es’ad, Tabakàtü’s-Sûfiyye Sohbeti, İstanbul, 11. 12. 1993.
Bastığım yere de dikkatle bastım ki, ayaklarıma da dikenler batıp kanatmasın... Hem ayağım kanamasın, hem elbisem yırtılmasın diye dikkatli bastım, ihtiyatlı yürüdüm.”
“—İşte takvâ budur.” demiş.
Güzel bir anlatım… İnsanın diken batmasın, elbise yırtılmasın diye ihtimam gösterdiği gibi, hayatta öyle yürüyeceksin. Diken nedir bu hayatta?.. Günahlar, haramlar. Haramlara bulaşmayacak, günahlara yanaşmayacak, ihtiyatlı basacak bastığı yere, çürük yere basmayacak. Allah’ın yolunda öyle yürüyecek, rızasına erecek.214
c. Abdullah ibn-i Abbas’a Göre Takvâ
Abdullah ibn-i Abbas RA, genç sahabi, Peygamber SAS Efendimiz’in amcasının oğlu... O da takvâyı şöyle tarif etmiş:215
التقوى كرم الخلق، وطيب المطعم .
(Et-takvâ keremü’l-hulki) “Takvâ, ahlâkın asil olmasıdır. İnsanın huylarının güzel olmasıdır, huy güzelliğidir; bir... İkincisi: (Ve tıybü’l-mat’am) Yemeğin de helâl olmasıdır.”
Takvâ ehli insanın ana sıfatlarını saymış oldu burada.
Takvâ ehli insan nasıldır?.. İyi huyludur. Huyları asildir. Cimri değildir, pinti değildir, sinirli değildir, tembel değildir, aldatıcı değildir, yalancı değildir... Her şeyi güzeldir. Huyu güzeldir; bir. İkincisi; yediği lokma helâldir.
Lokmanın helâl olması çok önemli! Büyükler çok dikkat etmişler bu noktaya. Biz de bu devirde, ne kadar dikkat etsek, kaçınmak çok zor olan bir devirdeyiz. Haram lokma yemeyeceksin, faiz yemeyeceksin, başkasının hakkını yemeyeceksin... Çok zor.
İşte, “Lokmam helâl olsun diye düşünmek takvâdır. Huylarım güzel olsun, kötü bir şey yapmayayım, kimseyi incitmeyeyim diye düşünmek takvâdır.” demek oluyor.
Abdullah ibn-i Abbas RA takvâyı böyle tarif etmiş, biz de
214 Coşan, Mahmud Es’ad, Tabakàtü’s-Sûfiyye Sohbeti, İstanbul, 19. 03. 1994.
215 Sülemî, Tabakàtü’s-Sûfiyye, s. 107/1, Kahire, 1986.
istifade edelim!.. Yâni, huyumuzu düzeltmeğe çalışalım, her huyumuz güzel olsun! Yiyeceğimiz lokmanın da helâl olmasına dikkat edelim! 216
Coşan’a göre, birçok kimse parayı nereden kazandığını düşünmüyor. Sadece kazanmayı istiyor. Halbuki İslâm, lokmanın helâl olmasını istiyor, helâl yenmesini istiyor.
“—Haram lokma yenilirse, yiyen insanın vücudunda haramdan bir şey hasıl olur ve onu da ancak cehennem ateşi yakarsa temizlenir.” buyuruyor Peygamber Efendimiz. Ebû Bekr-i Sıddîk Hazretleri’nden gelen rivayetler böyle.
Binâen aleyh, haram yiyen mutlaka cehenneme düşecek, mutlaka yanacak. Neden?.. Yediği haramlardan hasıl olan haram etler, cayır cayır yansın da öyle temizlensin diye.
O halde ne lâzım?.. Helâl lokma yemeğe dikkat etmek lâzım, çoluk çocuğuna helâl lokma yedirmek lâzım! Kızını evine helâl lokma getirecek damada vermek lâzım! Oğluna, torununa helâl süt emdirecek gelin almak lâzım! 217
d. Takvâ Üç Şeyde Belli Olur
Coşan, bir kimsenin takvâ ehli olup olmadığının anlaşılması konusunda, Şakîk-ı Belhî Hazretleri’nin bir sözünü nakleder:218
تعرف تقوى الرجل فى ثلاثة اشياء؛ في أخذه، ومنعه، وكلامه.
(Tu’rafu takva’r-racüli fî selâseti eşyâ’: Fî ahzihî, ve men’ihî, ve kelâmih.) “Adam takvâ ehli mi, takvâsız mı, sağlam müslüman mı, cıvık müslüman mı? Allah’tan korkan mı, korkmayan mı üç şeyinden anlaşılır:
(Fî ahzihî) “Alışından anlaşılır.” Alırken helâl almağa gayret ediyorsa, haram ise almıyorsa, haramı itebiliyorsa, işte bu adam takvâ ehlidir. Allah’tan korkan bir insan, alışından anlaşılır.
216 Coşan, Mahmud Es’ad, Tabakàtü’s-Sûfiyye Sohbeti, İstanbul, 19. 03. 1994.
217 Coşan, Mahmud Es’ad, Tabakàtü’s-Sûfiyye Sohbeti, İstanbul, 11. 12. 1993.
218 Sülemî, Tabakàtü’s-Sûfiyye, s. 63/7, Kahire, 1986.
(Ve men’ihî) “Vermeyişinden, men edişinden anlaşılır.” Yâni, haram olan şeyi yapmamakta, haram olan yola gitmemekte kendisini tutabiliyorsa ve başkasına, oğluna, kızına, karısına, ‘Öyle yapamazsın!’ diyebiliyorsa, oradan anlaşılır.”
(Ve kelâmihî) “Sözünden anlaşılır.” Yalan söylemiyor, dobra dobra doğruyu konuşuyor, hakikati ifade ediyor. Yalancı şahitlik yapmıyor, hakkı söylemekten çekinmiyor. Zalim sultanın karşısında bile doğruyu çatır çatır söylüyor... Hah, konuşmasından anlaşılır ki, takvâ ehlidir.219
e. Takvânın Mükâfatı
Coşan’a göre, takvânın insana sağladığı binbir faydadan birisi de, umulmadık yerlerden nimetlerin yağmasıdır. Umulmadık yerde, umulmadık zamanda, hiç ummadığı yerden rızıklanır takvâ ehli insanlar...
Coşan bu konuda Fudayl ibn-i İyâd Rh.A’in bir sözünü nakleder:220
أبى اللَّ إلا أن يجعل أرزاق المتقين، من حيث لا يحتسبون.
(Eba’llàhu illâ en yec’ale erzâka’l-müttakîn, min haysü lâ yahtesibûn) “Allah müttakî kullarına, takvâ ehli, takvâ yolunda yürüyen derviş kullarına, hàlis kullarına ummadığı yerden, hesap edilmeyen şekilde rızıklar bahşeder.”
Ayet-i kerîmede de bildirilmiştir ki:
وَمَنْ يَتَّقِ اللَََّّ يَجْعَلْ لَهُ مَخْرَجًا. وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لاَ يَحْتَسِبُ (الطلاق:٢-٣)
(Ve men yettakı’llàhe yec’al lehû mahracen. Ve yerzukhu min haysü lâ yahtesib) “Kim takvâ ehli olursa, takvâ yolunda yürürse, takvâlı hareket ederse, Allah ona sıkıntısından bir kurtuluş, çıkış
219 Coşan, Mahmud Es’ad, Tabakàtü’s-Sûfiyye Sohbeti, İstanbul, 23. 01. 1993.
220 Sülemî, Tabakàtü’s-Sûfiyye, s. 14/22, Kahire, 1986.
noktası ihsân eder. Ummadığı yerlerden, ummadığı kaynaklardan onu rızıklandırır, nimetine, rızıklarına nail ve mazhar eder.”221
Coşan’a göre bu, evliyaullahın hayatlarında tecrübe edilmiştir. Onlar yanlarına torba almadan, azık almadan çöllere girmişlerdir, yollara çıkmışlardır; hacca gitmişlerdir, hacdan gelmişlerdir. Ne paraları vardır, ne torbaları vardır, ne rızıkları vardır... Neden?.. Allah’a karşı takvâ duyguları sağlamdır, tevekkülleri sağlamdır. Rızkı Allah-u Teàlâ Hazretleri ihsân edecek diye bildiklerinden, Allah yolunda ibadet ederler. Allah da onlara kuşlar gibi ummadıkları yerden rızıklar verir ve nimetlere mazhar eder.222
f. Takvâ ve Gönül Hoşluğu
Coşan’a göre, insan takvâyı şiar edinirse, gönlü hoş olur. Bu konuda Ma'ruf-u Kerhî Hazretleri’nin şu sözünü nakleder:223
قلوبُ الطاهرين تُشرَحُ بالتَّقوى، وتُزهِرُ بالبِرِّ؛ وقولبُ الفُجَّارِ
تُظْلِم بالفجور، وتَعْ مى بسوء النية .
(Kulûbü’t-tàhirîn) “Tâhir, temîz, pâk kulların gönülleri (tüşrahu bi’t-takvâ) takvâ ile ferahlanır, münşerih olur, geniş bir gönül olur, hoş bir gönül olur. (Ve tüzhirü bi’l-birr) İyilikle ışık saçarlar, etrafı aydınlatırlar.
(Ve kulûbü’l-füccâr) Fâcir kimselerin gönülleri ise, (tüzlimü bi’l-fücûr) fısk u fücûrdan dolayı kapkara kesilir; (ve ta’mâ bi- sûi’n-niyyeh) kötü niyetlerinden dolayı da körleşir.”
Fâcir insanlarn yaptıkları günahlardan dolayı gönülleri kararıp körleşir. Kötü niyetlerinden dolayı gönülleri kör olur, basiretleri kör olur. Ama tàhir, pâk, ârif, yüksek, kâmil insanların da takvâ sayesinde gönülleri şöyle ferah, fahûr, açık, aydınlık olur. İyilik yaptıkları için, iyilik sahibi oldukları için de nurlu,
221 Talâk, 65/2-3 222 Coşan, Mahmud Es’ad, Tabakàtü’s-Sûfiyye Sohbeti, İstanbul, 16. 12. 1991.
223 Sülemî, Tabakàtü’s-Sûfiyye, s. 90/19, Kahire, 1986.
pırıl pırıl parlak olurlar.224
g. Güzel Huy ve Takvâ
Coşan’a göre takvâlı insan açgözlü değildir, ne bulursa hemen yutmaz. Elini her şeye uzatmaz, her aklına geleni yapmaz. Ölçer, biçer, günahsa yapmaz, tehlikeli ise kaçınır. Şüphelinin yanına bile yanaşmaz.
Güzel huy da takvâdan hasıl olur. İnsanın iradesi kuvvetliyse, nefsini terbiye edebilmişse, huyu da güzel olur. Sabırlı olur, merhametli olur, cömert olur, yardımsever olur. Hased etmez, zulmetmez, cimrilik yapmaz. Güzel huyların kaynağı da netice itibariyle takvâdır.
Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:225
أَكْثَرُ مَا يُدْخِلُ النَّاسَ الْجَنَّةَ تَقْوَى اللََِّّ وَحُسْنُ الْخُلُقِ (حم. خ . في الأدب، ت. ه. ك. حب. هب. عن أبي هريرة)
(Ekseru mâ yüdhilü’n-nâse’l-cennete takva’llàhi ve hüsnü’l- huluk.) “İnsanları ekseriyetle cennete sokacak şey takvâ ve güzel huydur.”
Demek ki, ekseriyetle insanlar takvâlı olmaktan dolayı ve güzel huylu olmaktan dolayı cennete giriyorlarmış. O halde ne yapmamız lâzım?.. İbadet etmemiz lâzım amma, güzel huylu olmağa da dikkat etmemiz lâzım!.. Huyumuzun güzel olması
224 Coşan, Mahmud Es’ad, Tabakàtü’s-Sûfiyye Sohbeti, İstanbul, 24. 07. 1993.
225 Tirmizî, Sünen, c.IV, s.363, no:2004; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.II, s.442, no:9694; İbn-i Hibbân, Sahîh, c.II, s.224, no:476; Buhàrî, Edebü’l-Müfred, c.I, s.108, no:289, 294; Hàkim, Müstedrek, c.IV, s.360, no:7919; Tayâlisî, Müsned, c.I, s.324, no:2474; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.IV, s.235, no:4914; Kudàî, Müsnedü’ş-Şihâb, c.II, s.137, no:1050; Tahàvî, Müşkilü’l-Âsâr, c.IX, s.470, no:3787; İbn-i Ebi’d-Dünyâ, el-Vera’, c.I, s.93, no:135; Abdullah ibn-i Mübârek, Zühd, c.I, s.379, no:1073; Ramhürmüzî, Emsâlü’l-Hadîs, c.I, s.159, no:132; Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl, c.VIII, s.470; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.II, s.60, no:2340; Begavî, Şerhü’s-Sünneh, c.VI, s.311; Ebû Hüreyre RA’dan.
Kenzü’l-Ummâl, c.XVI, s.141, no:44071; Câmiü’l-Ehàdîs, c.V, s.357, no:4283; RE. 80/3.
lâzım! 226
h. Takvâ Bütün Hayırları İçinde Toplar
Coşan’a göre, takvâ ehli olmak, Allah’tan korkmak; çok umûmî bir prensibidir müslümanların. Kur’an-ı Kerîm’de çok ayet-i kerîmelerde takvâ tavsiye edilmiştir;
فَإِن خَيْرَ الزَّادِ التَّقْوٰى (البقرة:٧٩١)
(Feinne hayra’z-zâdi’t-takvâ) “Ahiret yolculuğunun en güzel, en kıymetli azığı takvâdır.”227 buyrulmuştur. Yâni, insana ahirette en çok fayda sağlayacak, yüzünü güldürecek, cennete girmesine sebep olacak, hesaptan yüz akıyla çıkmasına sebep olacak şey takvâdır.
Sonra bir hadis-i şerifte Peygamber SAS Hazretleri buyurmuş ki:228
عَلَيْكَ بِتَقْوَى اللَِّ، فَإِنَّهُ جِمَاعُ كُلِّ خَيْرٍ (ن. ع. خط. عق. صف. بر. طح. غ. قش. خز. عن أبي سعيد)
(Aleyke bi-takva’llàh, feinnehâ cimâu külli hayr) “Sana takvâlı olmanı, Allah’tan korkmanı tavsiye ederim . Çünkü bütün
226 Coşan, Mahmud Es’ad, Cuma Sohbeti, Akra, 14. 04. 1995; Antalya, 03. 02. 1995.
227 Bakara 2/197.
228 Taberânî, Mu’cemü’s-Sağîr, c.II, s.156, no:949; Ebû Ya’lâ, Müsned, c.II, s.283, no:1000; Hatîb-i Bağdâdî, Târih-i Bağdad, c.VII, s.392, no:3929; Taberânî, Dua, c.I, s.521, no:1858; Abdullah ibn-i Mübârek, Zühd, c.I, s.289, no:840; Beyhakî, Âdâb, c.III, s.138, no:135; Ebû Saîd el-Hudrî RA’dan.
Lafız farkıyla:
Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.III, s.82, no:11791; İbn-i Asâkir, Târih-i Dimaşk, c.XX, s.391; Ebû Saîd el-Hudrî RA’dan. Kudàî, Müsnedü’ş-Şihâb, c.I, s.431, no:740; Ebû Zerr-i Gıfârî RA’dan.
Mecmaü’z-Zevâid, c.X, s.542, no:18171; Kenzü’l-Ummâl, c.XV, s.1313, no:43437; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XIV, s.262, no:14247; RE. 317/8.
hayırların hepsini içinde toplayan bir vasıftır takvâ...”
Takvâ ne demek?.. Takvâ, Allah’tan sakınmak demek. Allah’ın gazabından ve azâbından, cehennemden, kötülük yapana ceza vermesinden, kötü bir duruma düşmekten; ya da Allah seviyorken Allah’ın sevmediği bir insan duruma gelmekten, gözden düşmekten, rahmet-i ilâhiyyeden mahrum kalmaktan, böyle bir durumdan sakınmak demektir.
İnsanın kendisini koruması lâzım! Bütün müslümanların attığı adımı sakına sakına, çekine çekine, düşüne düşüne atması lâzım! Asla günahlara yanaşmaması lâzım! Ana prensip bu... 229
i. Mahzuru Olmayandan Bile Sakınmak
Coşan’a göre takvâ, günahlardan, tehlikelerden, ahirette kendisine zarar verecek şeylerden sakınmak demek. Kul böyle sakınan bir kul oldu mu, ona takvâ ehli diyoruz, müttakî kul diyoruz. Müslümanın böyle olmasını, Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayetleri emrediyor. “Aman dikkatli bir kul ol, sakınan bir kul ol, kendini günahlardan kollayan, koruyan bir kul ol!” diye ayetlerde böyle emrediliyor.
Buna ulaşmak için, insanın canı istese de bazı şeylerden kendisini tutması lâzım, frenlemesi lâzım! Nefsinin her arzusunu yerine getirmemesi lâzım, ölçmesi lâzım! Eğer şeytanın ve nefsin kendisine yap dediği, telkin ettiği şey güzel değilse, oradan vazgeçmesi lâzım, uzak durması lâzım! Fren yapması lâzım, kendisinin arzularını engellemesi lâzım, kendisine sahip olması lâzım!
Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:230
229 Coşan, Mahmud Es’ad, Cuma Sohbeti, Akra, 15. 04. 1994.
230 Tirmizî, Sünen, c.2, s.75, no:911; İbn-i Mâce, Sünen, c.2, s.1409, no:4215; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.XVII, s.168, no:446; Hàkim, Müstedrek, c.IV, s.355, no:7899; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.5, s.52, no:5745; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.5, s.335, no:10602; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, c.II, s.178, no:592; Abd ibn-i Humeyd, Müsned, c.1, s.176, no:484; Kudàî, Müsnedü’ş-Şihâb, c.2, s.74, no:909; Ahmed ibn-i Hanbel, el-Vera’, c.I, s.48; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.V, s.151, no:7788; Atıyye es-Sa’dî RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.III, s.91, no:5642; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XVII, s.8, no:17411:
RE. 483/4.
لاَ يَبْلُغُ الْعَبْدُ أَنْ يَكُونَ مِنْ الْمُتَّقِينَ ، حَتَّى يَدَعَ مَا لاَ بَأْسَ بِهِ حَذَرًا
لِمَا بِهِ الْبَأْسُ (ه. طب. ك. ق. ت. عن عطية السعدي)
(Lâ yeblüğu’l-abdü en yekûne mine’l-müttakîn, hattâ yedea mâ
lâ be’se bihî hazeren limâ bihi’l-be’s.) “Kul, müttakîlerden olma derecesini kazanamaz, oraya ulaşamaz; mahzur olmayan, beis olmayan şeyi, ‘Acaba bir mahzuru var mı?’ diye korkup terk edecek bir zihniyete sahip olmadıkça... Böyle sakınan bir insan durumuna gelmedikçe müttakîlerden olamaz.” diye buyuruyor Peygamber Efendimiz.
Coşan’a göre, insan böyle yaptığı zaman, günahlara bulaşmamış oluyor, günahlardan uzak durmuş oluyor. Allah böyle kulları çok sever. Hem dünyada mükâfatlandırır, hem ahirette... Dünyada keramet sahibi yapar, yâni erenlerden olur insan, evliyadan olur. Böyle bu duyguya sahip oldu mu, Allah’ın sevgili kulları arasına girer. Ne kadar güzel!.. Ahirette de cennetine girer, Allah’ın nimetlerine erer, mükâfatlarına mazhar olur.
Bunun için tabii, “Bunun mahzuru yoktur, yapayım!..” diye düşünmek var. Bir de, “Belki mahzurludur, neme lâzım, ihtiyaten ben bunu yapmayayım!” demek var. Hangisi doğru?.. Pervasız hareket edip de, “Mahzuru yok canım!” diye diye günaha bulaşmak, hatalı işi yapmak doğru değil. İhtiyat etmek daha iyi... Çünkü ihtiyatta günaha bulaşmama garantisi var. Pervasızlıkta günaha bulaşma tehlikesi var...
İşte böyle, bir beis olmayan şeyi belki beis vardır diye sakınmak, yapmamak, ondan çekinmek tavsiye ediliyor bu hadis-i şerifte... İnsan o zaman müttakîler sınıfına girer, müttakîler derecesine vasıl olur. Allah’ın erenleri, sevgili kulları durumuna gelebilir.
Bizim yolumuz, yâni hocalarımızdan gördüğümüz bu tasavvuf
yolu da, ihtiyat yoludur. İhtiyata riayet ederiz. Ruhsatlarla değil, azimetlerle amel ederiz. Fetvadan ziyade takvâ yolunda yürürüz.
Büyüklerimiz bize bunu öğütlemişler.231
j. İmanın Elbisesi Takvâdır
Coşan’a göre, insan biraz titiz ve dikkatli müslüman olacak, kendisini koruyacak. Günahlardan koruyacak, haramlardan koruyacak, Allah’ın sevmediği bir duruma düşmekten koruyacak. Allah’ın emirlerini yapamamaktan, onları kaçırmaktan kendisini koruyacak. Takvâ duygusu çok önemli...
Bu duygu, insanın imanını da tehlikelerden koruyor. Bu konuda Peygamber SAS Efendimiz şöyle buyuruyor:232
َْاْلإِيمَانُ عُرْيَانٌ، وَلِبَاسُـهُ التَّقْوٰى، وَزِ ينَـتـُهُ الْحـَيَاءُ، وَمَالُهُ الْفِقْهُ،
وَ ثَمَرَتُهُ الْعَمَ لُ (الديلمي عن ابن مسعود)
(El-îmânü uryânün) “İnsanın içindeki imanı çıplaktır. (Ve libâsühü’t-takvâ) Bu imanı örten elbisesi takvâdır; (ve zînetühü’l- hayâ’) süsü utanma duygusudur, hayâdır; (ve mâlühü’l-fıkh) sermayesi, malı fıkıhtır; (ve semeretühü’l-amel) meyvası, sonucu, mahsulü de ameldir.”
İman üryandır, yâni çıplaktır, üstünde hiç bir şey yoktur, çırıl çıplaktır. Tabii biliyorsunuz, insanoğlu çıplak durmuyor, bir giyimi var. Çıplak durduğu zaman, çevreye intibakta zorlanıyor. Kar var, yağmur var, aşırı sıcak var... Bunların hepsinden elbisemiz bizi koruyor.
Bir kere tabiat şartlarından koruyor. Ondan sonra tabii, insanı
231 Coşan, Mahmud Es’ad, Cuma Sohbeti, Akra, 08. 12. 1995.
232 İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, c.XIII, s.510, no:36383; Hatîb-i Bağdâdî, el- Fakîh ve’l-Mütefakkıh, c.II, s.237, no:660; İbn-i Asâkir, Târih-i Dimaşk, c.LXIII, s.389; Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl, c.XXXI, s.148; İbn-i Ebi’d-Dünyâ, Mekârimü’l- Ahlâk, c.I, s.41, no: 97; Vehb ibn-i Münebbih Rh.A’ten.
Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.I, s.112, no:380; Hatîb-i Bağdâdî, el-Fakîh ve’l- Mütefakkıh, c.I, s.145, no:129; İbn-i Ebi’d-Dünyâ, Mekârimü’l-Ahlâk, c.I, s.42, no:103; Abdullah ibn-i Mes’ud RA’dan.
Kenzü’l-Ummâl, c.I, s.35, no:87; Keşfü’l-Hafâ, c.I, s.21, no:27; Câmiü’l- Ehàdîs, c.XI, s.60, no:10254, 10255; RE. 193/7.
utanacağı, utanç duyacağı yerlerini örterek koruyor. Giyimler Allah’ın bir lütfu, Allah’ın bir tavsiyesi. Tabii, belli bir miktarı örtünmek farz... Erkekler için, hiç olmazsa göbekten dizin altına kadar olan kısmı örtmek, bizim mezhebimize göre farzdır. Yâni açamaz oraları...
İşte onun gibi iman da çıplaktır. İmanın örtüsü, giyimi takvâdır. Takvâ ne demek?.. İnsanın kendisini maddî ve manevî tehlikelerden sakınması, koruması, kollaması demek...233
k. Allah ve Rasûlünün Sevdiği Kimseler
Coşan’a göre, takvâ ehli insan, haramlardan, günahlardan sakınan insandır. “Aman, Allah beni sevsin!” diye çırpınan insandır. “Aman, olmadık bir edepsizlik yapıp Allah’ın rızasını kaybetmeyeyim!” diye titreyen insandır. Allah rızasını kazanmak için çalışır, gazabına uğramamak için titrer, dikkat eder, titiz davranır, haramlardan sakınır. Cehenneme düşmemek için, şu hayat imtihanında güzel bir yaşam sürer.
Ayet-i kerimede böyle kullar için:
إِنَّ اللَََّّ يُحِبُّ الْمُتَّقِينَ (التوبة:٧)
(İnna’llàhe yuhibbu’l-müttakîn) “Allah müttakî kulları sever.”234 buyruluyor. Peygamber SAS Efendimiz de buyuruyor ki:235
أَوْلِيَائِيَ مِنْكُمُ الْمـُتَّـقُونَ . فَإِنْ كُـنْـتُمْ أُ ولَئِكَ فَذٰلِكَ، وَ إِلاَّ فَ أَبْصِرُوا، وثم
أَبْصِرُو، لاَ يَأْتِينَ النَّاسُ بِاْ لأَعْمَالِ، وَتَأْتُونَ بِاْلأَثْقَالِ، فَيُعْرَضُ عَنْكُمْ
233 Coşan, Mahmud Es’ad, Cuma Sohbeti, Akra, 01. 03. 1996.
234 Tevbe, 9/7
235 Hàkim, Müstedrek, c.IV, s.82, no:6952; Buhàrî, Edebü’l-Müfred, c.I, s.40, no:75; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.V, s.45, no:4545; Bezzâr, Müsned, c.II, s.53, no:3725; İsmâil ibn-i Ubeyd ibn-i Rifâa ez-Zerkî babasından, o da dedesinden.
Kenzü’l-Ummâl, c.III, s.95, no:5660; Câmiü’l-Ehàdîs, c.X, s.321, no:9709; RE. 162/1.
(ك. عنإسمعيل بن عبيد بن رفاعة الزرق ي عن أبيه عن جده)
(Evliyâî minküm el-müttekùn) “Ey mü’minler! Sizin içinizden benim dostlarım, benim velilerim takvâ ehli kimselerdir.”
Rasûlüllah’ın evliyası, dostları, arkadaşları, sevdiği insanlar kimlermiş? Müttakî kullar imiş. Kişi takvâ sıfatına sahip olursa, takvâlı kul olursa, müttakî kul olursa, o zaman kıymetli kul oluyor, Allah’ın sevgili kulu oluyor, Rasûlünün sevgili ümmeti oluyor.
(Fein küntüm ülâike) “Eğer böyle müttakî kul olabilirseniz, (fezâlike) ne mutlu size, ne âlâ size!.. O zaman, benim dostlarım olursunuz. (Ve illâ) “Eğer müttakî kullar olamadıysanız; haramlardan, günahlardan sakınan, Allahtan korkan, Allah’ın sevgisini kazanmaya, gazabına uğramamağa gayret eden, attığı adımları dikkatli atan, gözüne sahip olan, diline sahip olan, eline sahip olan bir müslüman olamadıysanız; (feebsırû sümme ebsırû) görün başınıza gelecekleri, görün başınıza gelecekleri!.. O zaman neler gelir başınıza!”236
Bir de tavsiye buyuruyor:
(Lâ ye’tîne’n-nâsü bi’l-a’mâl, ve te’tûne bi’l-eskàl) “İnsanlar güzel güzel ibadetler yapmış, sevapları kazanmış olarak Allah’ın huzuruna, ahirete gelirken; siz de böyle dağlar gibi günah yüklerini yüklenmiş olarak gelmeyin! Böyle bir duruma düşmeyin! (Feyu’radu anküm) O zaman, Cenâb-ı Hak size nazar eylemez, kimse sizin yüzünüze bakmaz; yüzünüze bakılmaz.” Rasûlüllah bakmaz; şefaatçi olabilecek alim, fazıl, mübarek, kâmil kimseler bakmaz.
Allah sevmedi mi, Allah’ın sevmediği kimseye hiç başkasının bakacağı olmaz. Allah’ın sevdiğine, müsaade ettiğine bakarlar. Onun için, takvâyı da mutlaka öğrenmeli, müttakî kul olmalı!237
236 Coşan, Mahmud Es’ad, Cuma Sohbeti, Akra, 17. 01. 1997: 29. 12. 2000.
237 Coşan, Mahmud Es’ad, Cuma Sohbeti, Akra, 29. 12. 2000.