• /
  • Kütüphane
  • /
  • Prof. Dr. Mahmud Es'ad Coşan'ın Hayatı, Eserleri ve Tasavvufî Görüşleri
  • /
  • III. RABITA-İ MÜRŞİD
MAHMUD ES’AD COŞANIN TARİKAT UYGULAMALARI

35. Ömer Ziyâüddîn-i Dağıstânî (KS) 36. Mustafa Feyzî et-Tekfurdâğî (KS) 37. Hasîb es-Serezî (KS) 38. Abdül'azîz el-Kazanî (KS) 39. Muhammed Zâhid-i Bursevî (KS) 40. Mahmud Es'ad Coşan (Rh.A)



III. RABITA-İ MÜRŞİD


Coşan’a göre, derviş zikir vazifesini yaparken, zikri şeyhleriyle, pirleriyle beraber yapıyoruz diye düşünmesi; hocalarını, pirlerini, şeyhini karşısında göz önüne getirmesi; gönlünü onların gönüllerine bağlayıp, gelecek olan feyz-i ilâhîye muntazır olması gerekir. Buna rabıta-i mürşid denir.

İnsan gözünü kapatıp aklıyla, gönlüyle evliyâullah büyüklerine irtibat kurunca, onlardan kendisine füyûzat gelir, nurlar gelir. Gönlü nurlanır, içi dışı nurlanır; yaptığı ibadetin tadını duyar, faydasını görür. O zaman zikrin tadı güzel olur.298


Allah-u Teâlâ Hazretleri buyuruyor ki:


َْ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِقِينَ (التوبة:٩١١)


(Ve kûnû maa’s-sàdıkîn) “Sadık kullarımla beraber olun!”299 Yâni, “Onlar gibi olun, onların yanında olun, onların cephesinde olun, onların gittiği yolda, onların safında bulunun!” mânâsına geliyor. Onun mânevî tatbikatı, mânevî bakımdan beraber olmak, böyle rabıta ile sağlanıyor.

İnsanın hocasıyla beraber olması, vaazını dinlemesi, nasihatını dinlemesi, dinini ondan öğrenmesi lâzım!.. Bu her zaman mümkün olmuyor. Hem insanlar muhtelif yerlerde oturuyorlar, uzak diyarlara gitmiş oluyorlar; hem de, günün bir kısmının istirahatle geçmesi gerekiyor. Günün her saatinde insanın



298 Coşan, Mahmud Es’ad, Avustralya, Sydney, 20. 02. 1991.

299 Tevbe, 9/119

295

hizmette olması da kolay olmuyor. O bakımdan rabıta yapılıyor.

Rabıta yapıldığı zaman, mürid şeyhinin huzurunda olmuş oluyor. Onu denetleyici olarak da düşünebilir. Sevdiği bir kimse olarak, hocası olarak onu karşısında hayal eder, zikri beraber yaptığını düşünür.300


Mürid nerede olursa olsun, zikre oturduğu zaman şeyhiyle irtibat kurar. Gözünü kapatır, şeyhini karşısında göz önüne getirir, şeyhiyle mânevî bağlantı kurar. Bu neye benzer?.. Radyonun düğmelerini karıştırıp da istasyonu bulmaya benzer veya televizyonun düğmelerini ayarlayıp da görüntüyü getirmeye benzer.

İnsan bu bağlantıyı kurduğu zaman ne olur?.. Bu bağlantıyı kurduğu zaman, büyüklerin mânevî halleri, feyizleri ona intikal eder. Yaptığı ibadetin tadını duyar, faidesini görür, feyzi çok olur, içi dışı nurlanır, tarikatta ilerler. Bu ilerlemeye seyr-i sülûk denir. İnsanın tutturduğu yolda yürümesi, ilerlemesi demek...

Eğer bunu güzel yaparsa, tasavvuftaki ilerlemesi Rasûlüllah’la buluşmaya gelir. Rasûlüllah’la buluşmayı yaparsa, Allah’la buluşmaya gelir. Bunlara fenâ fi’ş-şeyh, fenâ fi’r-rasûl, fenâ fi’llah, bekà bi’llâh deniliyor... Fenâ demek, kavuşup beraber olmak demek...301


Coşan’a göre, rabıta-i mürşidin müridi yetiştirme ve olgunlaştırmadaki rolü çok büyüktür. Hadis-i şeriften alınmadır. Peygamber Efendimiz’le sahabesi arasında rabıta vardı. Ebûbekir Sıddîk Efendimiz’in gözünden Peygamber Efendimiz’in hayali gitmediği için, yalnız olduğu zaman bile rahat olamıyordu; ayağını uzatamıyordu, serbest olamıyordu.

Rabıta sevmekten kaynaklanır. Ayrıca, bu rabıta dolayısıyla hakîkaten mânevî bir yakınlık ve bağlılık hâsıl olur. Bu bağlılık, mürşide rabıtadan, Rasûlüllah’a rabıtaya götürür insanı... Sonunda insan, Rasûlüllah’la rabıta etme haline gelir. Onun için, bir yetiştirme merhalesidir bu... Bilinenden bilinmeyene doğru



300 Coşan, Mahmud Es’ad, Güncel Meseleler I, s.181, Seha Neşriyat, İstanbul, 1995.

301 Coşan, Mahmud Es’ad, USA, Pensilvanya, 22. 07. 1995.

296

yükselmedir. Kolaydan zora doğru ilerlemedir. Bir merhaledir ve şarttır.302


Rabıta ile ilgili olarak sorulan sorulara verdikleri cevaplar:


1. Rabıta Allah’la kulun arasına girmek midir?


Rabıta, irtibat mânâsına geliyor, ilgi kurmak, irtibatlı olmak mânâsına geliyor. Nasıl hani, İstasyonu arayıp düğmeyi çeviriyorsunuz; ilgiyi kurduğunuz zaman, o radyo istasyonunun yayınını alabiliyorsanız, böyle bir ayarlama gibi bir şey olmuş oluyor.

Rabıta, bir sevgi bağlantısıdır, bir saygı bağlantısıdır. O bakımdan... Şimdi bir insan hocasıyla beraber, şeyhiyle beraber bir yerde olsa güzel olur. Aynı mecliste olsalar, sohbetinde bulunsa, sözünü dinlese; beraberce ellerine tesbihleri alsalar, zikirleri yapsalar güzel olur.

Bu böyle olmadığı zaman, gözünü kapatacak, mürşidiyle irtibatını kuracak, mürşidini karşısında tasavvur edecek... O da onun karşısında oturmuş, mübârek bir mecliste beraberlermiş diye göz önüne getirecek... Böyle gönül aleminden bir irtibat sağlayacak... Bu irtibata rabıta deniliyor.

Böyle mürşidiyle bir irtibat kurduğu zaman; ziyaretine gittiği zaman, aynı mecliste beraber zikir yapsalar nasıl oluyorsa, orada da öyle bir durum oluyor. Beraber zikretmiş olacaklar, irtibat kurmuş olarak zikretmiş olacaklar. O zaman, böyle bir bağlantı kurulduğu zaman, mürşidindeki füyûzat ve mânevî berekât kendisine intikal eder. O bağlantının bereketiyle kendisi çok feyizyâb olur ve yaptığı ibâdetin tadını duyar, faydasını görür.


Bir de bazı kitaplarda belirtiliyor ki, Yusuf AS’ın hikâyesinde, tam öyle Zelihâ valide kapıları kapatıp da, “Gel bakalım!” dediği zaman;




302 Coşan, Mahmud Es’ad, Güncel Meseleler II, s.193, Seha Neşriyat, İstanbul, 1998.

297

وَلَقَدْ هَمَّتْ بِهِ وَهَمَّ بِهَا لَوْلاَ أَنْ رَأَى بُرْهَانَ رَبِّهِ (يوسف:٤٢)


(Ve lekad hemmet bihî ve hemme bihâ lev lâ en raâ burhâne rabbihî) [Andolsun ki, kadın ona meyletti. Eğer Rabbinin burhanını, işaret ve ikazını görmeseydi, o da kadına meyletmişti.]303 “Rabbinin burhanını gördü, kendisine hâkim oldu, uymadı. Kapıya doğru kaçtı.”diye bildiriliyor ayet-i kerimede...

O sırada gördüğü burhan hakkında bazı kimseler diyorlar ki:

“—Babası Ya’kub AS’ın hayalini aynen karşısında gördü. Babası karşısında, evlâdına böyle bakıyor. O zaman, kendisine hakim oldu, o teklife karşı direndi.” O bakımdan bu işin bir takım mânevî tarafları vardır. O vazifeyi yapan insanlarda da, böyle bazı şeyler hasıl olur.


Evliyâullahın işleri, bizim bildiğimiz şu dünya hayatındaki işlerimizden biraz farklı oluyor.

Bizim burada bir Lütfullah kardeşimiz vardı, —Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun— o anlattı. Kıztaşı’nda apartmanda otururlardı. “Bir gün odada yemeğimizi yedik. Ben de odadan sofaya çıkmak istedim. Sofanın elektriği kapalı, karanlık sofa... Kapıyı tam açtım, karanlıkta Mehmed Zâhid Hocamız böyle karşımda duruyor... Ben ona bakıyorum, o bana bakıyor... Korkulacak bir şey değil ama, heyecanlandım, tüylerim diken diken oldu. Sırtımdan bir soğuk ter boşandı. Ondan sonra yavaş yavaş Hocamız karşımdan kayboldu.” dedi.


Şemseddîn-i Sivâsî Hazretleri’ni anlatıyorlar: Müridiyle kapıdan çıkmış, şöyle bir duvara yaslanmış, bir müddet durmuş, gözleri kapalı... Müridi diyor ki:

“—Ne oldu efendim, rahatsızlandınız mı?..”

“—Hayır evlâdım, rahatsızlanmadım. Buna insilâh derler. İnsanın ruhu bedeninden çıkar, o zaman böyle beden böyle halsiz

kalır. O hal oldu da onun için böyle oldu.” diyor.

Yâni, bu tasavvufî hayatın ihlâslı, aşık-ı sâdık mensuplarına Allah-u Teàlâ Hazretleri, başta sizin ve bizim kolay



303 Yusuf, 12/24

298

anlayamayacağımız, mânevî bir takım haller nasib ediyor. Rabıta da öyle bir hal olmuş oluyor. Yapan görür.


2. “Rabıta şirktir, İslâm’da delili yoktur.” diyorlar; ne dersiniz?


Hayır! Allah’tan başka bir tanrı düşünmek şirktir. Rabıta ise, hayalinde şeyhini tahayyül etmektir. Bu şirk değildir.

Hayal kurmak yasak değildir. İnsan sevdiği için annesini babasını düşünebilir gözünü kapattığı zaman... Memleketini düşünebilir. Yaz mevsimini, tatili vs. yi düşünebilir... Gözünü kapatır, Kâbe-i Müşerrefe’yi, Medine-i Münevvere’yi düşünebilir. Bunun gibi hocasını düşünebilir.

Hocasını hayalinde karşısında düşünür, bu gayet normaldir. Şirk, Allah’ın birliğini kabul etmemek demek; bununla bir ilgisi yoktur.


3. Şeyh ile rabıta yapmanın bid’at olduğu söyleniyor; ne dersiniz?


Hayır, bid’at değildir. Taa Peygamber Efendimiz’in zamanına kadar giden geçmişi vardır. Hattâ Kur’an-ı Kerim’de ona dair işaretler vardır. Bu bir mânevî haldir. İnsan o çalışmayı yaptığı zaman hasıl olur. Bu bid’at da değildir, şirk de değildir, yanlış da değildir. Güzeldir, iyi bir tasavvufî çalışmadır ve faydalıdır.304


4. Resimle rabıta olur mu?


Olmaz, uygun değil!.. Pis suyla abdest alınır mı?..

Resmin ancak bir takım meşrû sebeplerle müsaadesi var... Sen onu meşrû sebepler için kullanabilirsin. Pasaport çıkacak, tapuda lâzım, bilmem nerde lâzım; orada kullanabilirsin. Onun dışında öyle resimle rabıta yapmak bid’attir, uygun değildir. Tarikatta bid’attır, böyle şey olmaz!.. Derviş hocasına, usûlüne uygun olarak rabıta edecek, resimle yapmayacak!..305




304 Coşan, M. Es’ad, Güncel Meseleler I, s.189, Seha Neşriyat, İstanbul, 1995.

305 Coşan, M.. Es’ad, Güncel Meseleler I, s.190, Seha Neşriyat, İstanbul, 1995.

299

IV. HATM-İ HÂCEGÂN


Nakşibendiyye tarikatında, özellikle Hâlidiyye kolunda uygulanan bir zikir şeklidir. Sırasıyla: 7 Fatiha (Besmele ile birlikte), 100 salevât-ı şerife, 79 İnşirah Sûresi (Elem neşrah leke, Besmele ile birlikte), 1001 İhlâs-ı Şerif (Besmele ile birlikte), tekrar 7 Fatiha (Besmele ile birlikte) ve 100 salevât-ı şerife okunur. Buna Hatm-i Hâcegân-ı Kebir denir.

Bir de Hatm-i Hâcegân-ı Sagîr vardır. Onda da sırasıyla: 7 Fatiha (Besmele ile birlikte), 100 salevât-ı şerife, 500 “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ bi’llâhi’l-aliyyi’l-azîm”, tekrar 7 Fatiha (Besmele ile birlikte) ve 100 salevât-ı şerife okunur.306

Hatm-i Hâcegân denince, daha çok Hatm-i Hâcegân-ı Kebir

anlaşılır.


Hatm-i Hâcegâna Nakşibendiyye’nin özellikle Hâlidiyye kolunda büyük önem verilmiştir. Hatm-i Hâcegân toplu veya münferit olarak yapılabilir. Toplu olarak yapılıyorsa, şeyh yahut onun izin verdiği bir kişi tarafından icra edilir.

Zikir yapılan mahallin kapılan kapatılır. Dervişler abdestli olarak sakin ve huzurlu bir ortamda diz çöküp halka halini alırlar. Çok sayıda sûre ve salevatın okunması fazla zaman alacağından, bunlar zikre katılanlara belli miktarlarda taksim edilir.

Hatm-i hâcegânı yaptıran kişi okunacak olan virdleri sırası geldikçe yüksek sesle bildirir. Dervişler bunları alçak sesle okurlar. Zikrin başında okunan Fatiha sürelerini hatmi yaptıranla birlikte sağdan yedi kişi, sonunda okunan Fatiha sûrelerini ise hatmi yaptıran hariç soldan yedi kişi okur. Nakşibendiyye'deki vukuf-i adedî ilkesine göre tesbit edilen sayılara titizlikle uyulur. Ayrıca zikir boyunca rabıtaya ve vukuf-i kalbî ilkesine de riayet edilerek gözler kapalı tutulur. Büyük şeyhlerin ruhaniyetlerinin zikre katıldığı düşünülür.

Sonunda bir kişi aşr-ı şerîf okur, dua yapılır. Hâsıl olan



306 Coşan, Mahmud Es’ad, Güncel Meseleler, c.I, s.191, Seha Neşriyat, İstanbul, 1995.

300

sevaplar Peygamber Efendimiz’in, bütün peygamberlerin, ashab-ı kiramın, velîlerin, özellikle silsile ricalinin ruhlarına bağışlanır. Hatm-i Hâcegân her gün sabah ve akşam olmak üzere iki defa uygulanır. Bu mümkün olmazsa, pazartesi ve cuma yahut salı ve cuma günleri olmak üzere haftada iki defa yapılması da yeterli görülmüştür.307


a. Her Sohbetten Sonra Hatm-i Hâcegân


Coşan, camide yaptığı —hadis sohbeti olsun, kandil sohbeti olsun— her sohbetin sonunda; hacda ve umrede, ev ziyaretlerinde ve kır gezilerinde, aile eğitim kamplarında yaptıkları sohbetlerden sonra mutlaka Hatm-i Hâcegân yaptırırdı.

Genellikle, sohbetin bitiminde “Fâtiha-i şerîfe mea’l- besmele...”diyerek hemen Hatm-i Hâcegân’a başlarlardı. Kandillerde ve müsait zamanlarda Hatm-i Hâcegân’dan önce

Evrad kitabındaki salât ü selâm, istiğfar ve dualardan bir miktar okurlardı.

Hatm-i Hâcegân’da taş kullanılmazdı. Okunacak sûre veya salevatları orada bulunanların sayısına bölerek, her birinden kaçar tane okunacağını Hoca Efendi bildirirdi.

Cemaat çoksa, Hatm-i Hâcegân için halka olunmazdı. Herkes oturduğu yerden katılırdı. Sohbeti dinleyen hanımlar da bulundukları yerden Hatm-i Hâcegân’a katılırlardı.


Tarikat mensubu olmayanlar ve başka tarikatlara mensub olanlar da Hatm-i Hâcegân’a katılırlardı. Bu konu sorulunca, Coşan şöyle cevap vermiştir:

“Orada olmaları, bizi sevdiklerini gösteriyor. Büyük mürşidimiz Gümüşhâneli Hocamız buyurmuş ki:

‘—Bizi seven bizdendir.’

Kişi sevdiği ile beraber haşr olacak ya!.. Mâdem sevmiş, toplantımıza gelmiş; bizdendir. O halde, Hatm-i Hâcegân’a alınır. Kapı dışarı edilmez.

Bazı tarikatlarda duyuyorum ben, dışarı çıkartıyorlarmış.

‘—Çık dışarı!..’



307 Diyanet İslâm Ansiklopedisi, c.XVI s.476, Hatm-i Hâcegân maddesi.

301

‘—Niye?..’

‘—Sen bizim tarikatımızdan değilsin!’

‘—E, ben kâfir miyim, müşrik miyim?..’

Ağlıyormuş kadın veya erkek... Kalbi çok kırılıyormuş. Kalp kırmak daha fenâ... Ne olacak yâni; o da senin gibi gelecek, senin halkanda Allah diyecek!.. Daha ne istiyorsun; sevaplı bir iş yapmasına vesîle oluyorsun.”308 Hatm-i Hâcegân’dan sonra on defa, medlerini uzata uzata “Lâ ilâhe illallah” denirdi. Bu, “Bir insan medlerini uzata uzata on defa Lâ ilâhe illa’llah derse, dört bin adet büyük günahı silinir.” diye hadis-i şerifteki müjdeye ermek için yapılırdı. (*)


Kandil gecelerinde ve müsait yerlerde, Hatm-i Hâcegân’ın peşinden sesli zikir yapılırdı. Genellikle 200 kadar Lâ ilâhe illallah, 500 kadar Allah zikri cehrî olarak söylenirdi. Camide yapılan zikir esnasında ilâhi söylenmezdi. Çok fazla bağırmadan, hoplayıp zıplamadan, el çırpmadan, vakarlı bir şekilde zikredilirdi.

Zikirden sonra, topluca sesli olarak salevat getirilirdi. Genellikle Salât-ı Ümmiye söylenirdi. Sonra müsait bir kimse tarafından bir aşir Kur’an-ı Kerim okunurdu. Aşrin ardından, Hoca Efendi Hatm-i Hâcegân duasını yapardı.


Örnek:309


Fâtiha-i şerîfe mea’l-besmele...

Üçer salevât-ı şerife...

İkişer Elem neşrah leke mea’l-besmele...

Otuz üç İhlâs-ı Şerif mea’l-besmele...

Fâtiha-i şerîfe mea’l-besmele...

Üçer salevât-ı şerife...


Fa’lem ennehû:

“Lâ ilâhe illa’llàh” (10 defa)



308 Coşan, Mahmud Es’ad, Güncel Meseleler, c.II, s.197, Seha Neşriyat, İstanbul, 1995.

309 Coşan, Mahmud Es’ad, Mevlid Kandili, İstanbul, İskenderpaşa Camii, 14. 11. 1986.

302

Lâ ilâhe illa’llàhu’l-melikü’l-hakku’l-mübîn... Muhammedün rasûlü’llàhi sàdiku’l-va’dil-emîn... Salla’llàhu aleyhi ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîn... Salâten ve selâmen dâimeyni mütelâzimeyni ilâ yevmi’d-dîn...


Hasbî rabbî cella’llàh,

Mâ fî kalbî gayru’llàh, Nur muhammed salla’llàh

Lâ ilâhe illa’llàh!.. (3 defa)


Lâ ilâhe illa’llàh... (200 defa)

Lâ ilâhe illa’llàh, muhammedün rasûlü’llàh, fî külli lemhatin ve nefesin adede mâ vesiahû ilmu’llàh...


Allah... (100 defa)

Allàh, celle celâlüh, ve amme nevâlüh, ve lâ ilâhe gayruh...

Yâ ilâhenâ ente maksùdenâ ve rıdàke matlûbenâ, feheblenâ ma’rifeteke ve mahabbeteke ve emilnâ ilâ rıdvânike’l-ekber... Bi- hürmeti habîbike muhammedeni’l-mustafâ...


Allàààhümme salli alâââ, seyyidinâââ... muhammedini’n- nebiyyi’l-ümmiyyi ve alâ... aaalihiii, ve sahbihiii, ve sellim... (2 defa)

Allàààhümme salli alâââ, seyyidinâââ... muhammedini’llezî câe bi’l-hakkı’l-mübîn, ve erseltehû rahmeten li’l-àlemîn...


Aşr-ı şerîf...

.........................

[Hatm-i Hâcegân duası)


b. İskenderpaşa Camii’nde Hatm-i Hâcegân


İstanbul’da İskenderpaşa Camii’nde, Mehmed Zâhid Kotku Hz.nin zamanından beri, cemaat her gün sabah namazından sonra, işrak vaktine kadar bekler, İşrak namazını kılıp öyle dağılırlardı. Bu sırada varsa şeyh efendi, yoksa imam Evrad

kitabından günün virdini okur, cemaat de ellerindeki kitaplardan

303

takip ederdi. En son o günün duası okunduktan sonra Hatm-i Hâcegân yapılırdı.

Hatm-i Hâcegân duası uzun olurdu. Evrad kitabındaki Arapça duanın büyük bir bölümü okunur, silsiledeki zatların isimleri sayılırdı.

Hatm-i Hâcegân’a derviş olsun olmasın, camideki herkes katılırdı. Sayıları belirlemek için taş kullanılmazdı. Her gün aynı miktarda sayılar söylenirdi:


Fâtiha-i şerîfe mea’l-besmele...

Beşer salevât-ı şerife...

Üçer Elem neşrah leke mea’l-besmele...

Yüzer İhlâs-ı Şerif mea’l-besmele...

Fâtiha-i şerîfe mea’l-besmele...

Beşer salevât-ı şerife...


Fa’lem ennehû:

“Lâ ilâhe illa’llàh” (10 defa)


Allàààhümme salli alâââ, seyyidinâââ... muhammedini’n- nebiyyi’l-ümmiyyi ve alâ... aaalihiii, ve sahbihiii, ve sellim... (2 defa)

Allàààhümme salli alâââ, seyyidinâââ... muhammedini’llezî câe bi’l-hakkı’l-mübîn, ve erseltehû rahmeten li’l-àlemîn...


Aşr-ı şerîf...

[Hatm-i Hâcegân duası]


İskenderpaşa Camii’nde her gün, yatsı namazından sonra da Hatm-i Hâcegân yapılırdı. Sabahkinden farklı olarak İhlâs Sûresi 33 adet okunurdu. Hatm-i Hâcegân duası da daha kısa olurdu. Duada silsiledeki zatlar sayılmazdı.

Namaz kılınıp duası yapıldıktan sonra şeyh efendi, yoksa imam efendi şu duaları okuduktan sonra Hatm-i Hâcegân’a başlardı:


Allàhümme salli salâten kâmileten ve sellim selâmen tâmmâ, alâ seyyidinâ muhammedini’llezî tenhallü bihi’l-ukad, ve tenfericü

304

bihi’l-küreb, ve tukdà bihi’l-havâicü ve tünâlü bihi’r-ragàibü ve hüsnü’l-havâtim, ve yüsteska’l-gamâmü bi-vechihi’l-kerîm... Ve alâ âlihî ve sahbihî fî külli lemhatin ve nefesin bi-adedi külli ma’lûmin lek...

Estağfiru’llàh... (3 defa)

Estağfiru'llàhe’l-azîm, el-kerîm, er-rahîm, ellezî lâ ilâhe illâ hû, el-hayye’l-kayyûme ve etûbü ileyh, ve es’elühü’t-tevbete ve’l- mağfirete ve’l-hidâyete lenâ, innehû hüve’t-tevvâbü’r-rahîm... Tevbete abdin zàlimin li-nefsihî, lâ yemlikü li-nefsihî, mevten ve lâ hayâten ve lâ nüşûrâ...

Allàhümme ente rabbî, lâ ilâhe illâ ente halaktenî, ve ene abdüke ve ene alâ ahdike ve va’dike mesteta’tü, eùzü bike min şerri mâ sana’tü, ebûu leke bi-ni’metike aleyye ve ebûu bi-zenbî, fağfirlî feinnehû lâ yağfiru’z-zünûbe illâ ent...

Fâtiha-i şerîfe mea’l-besmele...

...............


Mahmud Es’ad Hocaefendi Küçük Çamlıca’ya taşındıktan sonra, Çilehane mescidinde de İskenderpaşa Camii’ndeki gibi sabah namazından sonra Evrad okunmaya başladı. Sabah ve yatsı namazlarından sonra, aynı şekilde Hatm-i Hâcegân yapılır oldu.


c. Anadolu’da Hatm-i Hâcegân


Anadolu’da, Mahmud Es’ad Hocaefendi’ye bağlı kimselerin olduğu her yerde, hiç olmazsa haftada bir toplantı yapılır. Bu toplantılar genellikle perşembe akşamı, yâni cuma gecesi yapılır. Genellikle radyodan veya cd’den Hoca Efendi’nin sohbeti dinlenir. Hoca Efendi’nin bir kitabından veya tavsiye edilmiş bir kitaptan bir bölüm okunabilir. Bir ilahiyatçı hazırlanıp sohbet yapabilir. Ama toplantının sonunda mutlaka Hatm-i Hâcegân yapılır.

Hatm-i Hâcegân yapılırken abdesti olmayanlar abdest alır. Toplantıda bulunanlar diz çöküp halka şeklinde otururlar. Sonra lambalar söndürülür. Sakin ve huzurlu bir ortam sağlanmaya çalışılır. İntisablı olsun veya olmasın, toplantıya gelen herkes Hatm-i Hâcegân’a katılır.

Zaman ve yer müsaitse, Hatm-i Hâcegân’ın sonunda bir

305

miktar “Lâ ilâhe illa’llah” ve “ Allah” zikri sesli olarak yapılır. Zikir esnasında, bilen varsa zikre uygun ilâhiler söylenir.


Hanımlar da genellikle cuma günleri, öğleden sonra toplantı yaparlar. Toplantılarında sohbet dinlerler veya kitap okurlar. Onlar da sonunda mutlaka Hatm-i Hâcegân yaparlar.

Hatm-i Hâcegân’ı Hoca Efendi’den müsaade almış bir kişi yaptırır. O olmadığı zaman, toplantıya gelenlerden herhangi birisi yaptırabilir. Genellikle taş kullanılmaz. Hatm-i Hâcegân’ı yaptıran kişi, okunacak sûre ve salevatları mevcut kimselerin sayısına bölerek, eşit olarak dağıtır. Neyin ne kadar okunacağını yüksek sesle söyler.

Toplantıya gelenler on kişiden azsa, Hatm-i Hâcegân-ı Sağîr yapılır.


d. Hatm-i Hâcegân Duası


Hatm-i Hâcegân’dan sonra bir aşir Kur’an-ı Kerim okunur ve dua yapılır. Hamdele ve salveleden sonra, hasıl olan sevaplar Peygamber Efendimiz’in, bütün peygamberlerin, ashab-ı kiramın, tarikat silsilelerinde bulunan zatların, evliyâullahın, mü’minîn ve mü’minâtın ruhlarına bağışlanır. Ardından her konuda dua edilir, dünya ve ahiretin hayrı istenir, şerlerden Allah’a sığınılır.

Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendi de yerine ve zamanına göre, samimi ve coşkulu, kapsamlı dualar ederdi. Onlardan bir tanesini ilginize sunuyoruz:


Sübhâne rabbiye’l-aliyyi’l-a’le’l-vehhâb...

El-hamdü li’llâhi hakka hamdihî, ve’s-salâtü ve’s-selâmü alâ seyyidinâ muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi- ihsânin ilâ yevmi’d-dîn...

Allàhümme yâ Rabbenâ, yâ Rabbenâ, yâ Rabbenâ!.. Yapmış olduğumuz ibadetlerimizi, taatlerimizi, namazlarımızı, niyazlarımızı, oruçlarımızı, hayrât ü hasenâtımızı, zikr ü tesbihàtımızı, hatm-i hâcegânımızı; kardeşlerimiz tarafından çeşitli güzel niyetlerle okunmuş olan Kur’an-ı Kerim hatimlerini, yâ Rabbi lütfunla, kereminle kabul eyle...

Hàsıl olan ücûr u mesûbâtı, evvelâ Peygamber Efendimiz

306

Muhammed-i Mustafâ —aleyhi efdalü’s-salâvât ve ekmelü’t- tahiyyât ve’t-teslîmât— Hazretleri’ne hediye eyledik, şu anda vâsıl eyle yâ Rabbi!.. Peygamber Efendimiz’i, bu sâlât ü selâmları, hatimleri okuyan, zikirleri yapan kardeşlerimizden ve bizlerden, cümlemizden hoşnut eyle yâ Rabbi!.. Peygamber Efendimiz’in iltifatına, rızasına, şefaatine, sevgisine ermeyi cümlemize nasib eyle yâ Rabbi!..

Peygamber Efendimiz’in sünnet-i seniyyesini öğrenip, Peygamber Efendimiz’in sünnetini ihyâ eyleyip, hayatımızda tatbik eyleyip, şehid sevapları kazanmayı cümlemize nasib eyle yâ Rabbi!.. Bizleri bid’atlardan uzak eyle yâ Rabbi!..


Peygamber-i zîşânımızın o mübarek, tertemiz, yıldız emsâli ashâb-ı kirâmının, ezvâc-ı tâhirât, ümmehât-ı mü’minîn vâlidelerimizin, evlâd-ı Rasûlüllah’ın, Peygamber Efendimiz’in mübarek zürriyet-i tayyibesinin, Peygamber Efendimiz’in mübarek halifelerinin ve mânevî yolunu devam ettiren verese-i nebî, ulemâ-i muhakkikîn, mürşidîn-i kâmilîn olan cümle evliyâullahın ve şeyhimiz Muhammed Zâhid-i Bursevî’ye kadar turûk-u aliyyelerimiz silsilelerinden güzeran eylemiş olan sâdât u meşâyihimizin; ve o mübareklere tâbî olan, onların terbiyelerinden geçmiş olan halifelerinin, müridlerinin ruhlarına ayrı ayrı hediye eyledik vâsıl eyle yâ Rabbi!..

Yâ Rabbi, senin sevdiğin ne kadar sevgili kulların, evliyâ ü mukarrabînin varsa, sàlih kulların varsa, onların ruhlarına hediye eyledik vâsıl eyle yâ Rabbi!.. O sevgili, mübarek, yüce kullarının mânevî yardımlarına, himmetlerine, teveccühlerine, iltifatlarına bizleri nâil eyle yâ Rabbi!.. Bizi onlarla haşr eyle yâ Rabbi!..

Ahirete göçmüş olan, ta ilk zamanlara kadar müslüman ecdâd ü ceddât, akraba u taallûkàt, âbâ u ümmehâtımız, ihvân u yârânımızın, evlâd ü zürriyyâtımızın ruhlarına da ayrı ayrı hediye eyledik vâsıl eyle yâ Rabbi!.. Ruhlarını şâd eyle yâ Rabbi!.. Kabirlerini cennet bahçesi eyle yâ Rabbi!..


Şu diyarlarda medfun bulunan sahabe, evliyâ ve sàlihlere de hàssaten hediye eyledik, vâsıl eyle yâ Rabbi!.. Beykoz’da makamı bulunan Yûşâ AS’a, Eyüp’te türbesi bulunan Ebû Eyyûb el-Ensàrî

307

Efendimiz Hazretleri’ne; ve İstanbul’da medfun bulunan sahabe, tabiîn ve diğer sàlihînin ervâhına; ve hàssaten hocamız, şeyhimiz Muhammed Zâhid-i Bursevî’ye hediye eyledik vâsıl eyle yâ Rabbi!..

Şu diyarları senin yolunda cihad ederek fethetmiş olan, cennet mekân Fâtih Sultan Muhammed Han Hazretleri’ne, ve onun hadis-i şerifle medhedilmiş bulunan mübarek ordusu mensublarına; ve bu cihadları yaparken şehid olanların ve gàzi kalanların ruhlarına hediye eyledik vâsıl eyle yâ Rabbi!..

Yâ Rabbel-àlemîn, bu iyi kullarından ayrı bizim daha başka tanıdığımız, tanımadığımız mü’min kardeşlerimize de, kusurlu da olsa, günahkâr da olsa lütf u kereminle tecellî eyle yâ Rabbi!.. Şu mübarek kandil gecesinde onların da ruhlarını şâd eyle yâ Rabbi!.. Azabları olanların azablarını def ü ref ü izâle eyle yâ Rabbi!.. Seyyiatları olanların seyyiatını hasenâta döndür yâ Rabbi!..


Yâ Rabbe’l-àlemîn, biz yaşamakta olan, imtihanı devam eden mü’min kullarına da tevfîkını refîk eyle... Yâ Rabbi bize her şeyden önce Kur’an-ı Kerim yolunda, Peygamber Efendimiz’in yolunda yürümeyi nasib eyle yâ Rabbi!.. Basîretimizi güşâde eyle yâ Rabbi!.. O basîretimizle hakkı hak olarak görüp, ona uymayı nasîb eyle yâ Rabbi!.. Ahir zamanın fitneleri çoğaldı yâ Rabbi, bâtılı bâtıl görüp, teşhis edip, anlayıp, ondan korunmayı da nasîb eyle yâ Rabbi!.. Hàssaten Mesîhî Deccal’ın fitnesine uğratma yâ Rabbi!..

Dininden saptırma yâ Rabbi!.. Ayaklarımızı doğru yoldan kaydırma yâ Rabbi!.. İzzetten sonra zillete uğratma yâ Rabbi!..

Kabul olmuşken dergâhtan kovdurma yâ Rabbi!.. Bizi ve zürriyetlerimizi, imandan sonra küfre düşürme yâ Rabbi!.. Dedelerimizin bize emanet eylediği şu mübarek beldeleri, şehidlerin kanlarını dökerek, senin yolunda cihad ederek fethettikleri bu diyarları, bizim kusurlarımızdan dolayı kâfirlerin eline geçirtme yâ Rabbi!..


Yâ Rabbe’l-àlemîn, bizi haramlardan ve günahlardan koru... Şeytanın şerrinden, nefsin şerrinden koru yâ Rabbi!..

Dünyanın ve ahiretin bildiğimiz bilmediğimiz her türlü hayırlarını, senin lütf u kereminden, biz lâyık olmasak dahi, Ekremü’l-ekremîn olduğun için niyaz ediyoruz, bizlere ihsân eyle

308

yâ Rabbi!..

Dünyanın ve ahiretin her türlü şerlerinden sana sığınıyoruz yâ Rabbi!.. Senden de sana sığınırız yâ Rabbi!.. Senin gazabından senin rahmetine iltica ederiz yâ Rabbi!.. Bize rahmetinle muamele eyle yâ Rabbi!..

Cümlemize helâl, hayırlı, temiz kazançlar nasîb eyle yâ Rabbi!.. Göz ve gönül tokluğu ver yâ Rabbi!.. Haramlara göz diktirme yâ Rabbi!.. Harama el uzattırma yâ Rabbi!.. Haram lokma yedirme yâ Rabbi!.. Günahlara bulaştırma yâ Rabbi!.. İmanımızı zayıflatma yâ Rabbi!..


Evlatlarımızı, ailelerimizi, nesillerimizi, zürriyetlerimizi de lütfunla, kereminle ıslah eyle yâ Rabbi!.. Onlara karşı vazifelerimizi güzel yapmayı nasîb eyle yâ Rabbi!.. Onları mü’min- i kâmiller olarak yetiştirmeyi nasîb eyle yâ Rabbi!..

Mü’minlerin arasındaki tefrikaları izâle eyle yâ Rabbi!.. Mü’minlerin gönüllerini birbirleriyle cem ve te’lif eyle yâ Rabbi!.. Kâfirlerin birliklerini mahv u perişan eyle yâ Rabbi!.. Müslümanların aleyhinde kurdukları hile ve desîseleri kendi aleyhlerine döndür yâ Rabbi!..

Müslümanlara zulmeden kâfir ve zàlimlerin kendilerini, karılarını ve çocuklarını, mallarını ve diyarlarını müslümanlara ganimet ver yâ Rabbi!.. Müslümanların ahını zàlimlerden, bu dünyada da al yâ Rabbi!.. Müslümanlara da, aleme de, ibret-i alem olacak şekilde göster yâ Rabbi!..


Yâ Rabbe’l-àlemîn, Habîb-i Edîbin hürmetine, Kur’an-ı Hakîmin hürmetine, okunan hatimler hürmetine, çekilen zikirler hürmetine, salât ü selâmlar hürmetine, İsm-i A’zamın hürmetine, Esmâ-i Hüsnân hürmetine dualarımızı kabul eyle... Reddetme yâ Rabbi!.. Duaların kabul olması şartlarına sahip olmasak da, reddetme yâ Rabbi!.. Bizi o şartlara sahip eyle yâ Rabbi!..

Bi-hürmeti esmâike’l-hüsnâ, ve habîbike’l-müctebâ, ve bi- hürmeti esrârı sûreti’l-fâtihah!..310



310 Coşan, Mahmud Es’ad, Mevlid Kandili, İstanbul, İskenderpaşa Camii, 29. 08. 1993.

309

V. EVRÂD


Allah’a yaklaşmak, Allah’ın rızasını kazanmak için belirli zamanlarda ve belli miktarda okunan dua ve zikirlere evrâd

denir.311 Es’ad Coşan Hocaefendi zamanında okunan Evrad kitabı, Mehmed Zahid Kotku Rh.A tarafından 1970’li yıllarda hazırlanmıştır. Önceleri küçük bir kitapçık iken, 1980 yılında son şeklini almıştır. İlk zamanlar İskenderpaşa Camii’nde cemaata parasız dağıtılmıştır. 1980’den sonra Seha Neşriyat tarafından “Evrâd-ı Şerîf, Ayet ve Hadislerden Dualar ve Zikirler” adı altında yeni baskıları yaptırılmıştır. Daha sonra, 1995’te Türkçe mealli şekli de yayımlanmıştır. Türkçe Mealli baskısının başında Mehmed Zahid Kotku Rh.A’in önsözü bulunmaktadır (5-10 sayfa).


Mehmed Zahid Kotku Rh.A, kitabın önsözünde, kitabı hazırlarken Ahmed Ziyaeddin-i Gümüşhanevî Hazretleri’nin Mecmuatü’l-Ahzâb isimli eserinden faydalandığını, onlara ilave olarak muhtelif hadis kitaplarından dualar eklediğini bildirmektedir. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’den hamd, istiğfar, tesbih, tevekkül, selâmet, tehlil ve dua ayetlerini kitabına kaydettiğini ve haftanın günlerinde okunmak üzere düzenlediğini ifade etmektedir. “Bunları her kim ihlâs ile, herhangi bir niyet üzerine okusa, Allah Teâlâ’nın izniyle, muradının hâsıl olacağından hiç şüphe etmemelidir.” demektedir.

Bunlara ilave olarak, evliyaların isimlerinin anıldığı yerlere, rahmet-i ilahî nazil olacağından, onları da ekleyerek bu Evrâd kitabını hazırladığını bildirmektedir.


Es’ad Coşan Hocaefendi, sabah namazlarını cemaatle kıldıktan sonra işrak vaktine kadar camide bekleyip Evrad, Hatm-i Hàcegân ve zikirle meşgul olmaya çok dikkat ederdi. Hastalık, seyahat gibi önemli bir mani olmadıkça hiç aksatmazdı.

Önce Evrad kitabından her gün okunan bölüm okunur, sonra o güne ait dualara geçilirdi. Hocaefendi kendisi okumaya başlar, sonra cemaatte bulunan kimselere kısım kısım okuttururdu.



311 Diyanet İslâm Ansiklopedisi, c.11, Evrad maddesi.

310

Evrad okunduktan sonra, Hatm-i Hàcegân yapılır, duası edilirdi. O zamana kadar güneş yükselmiş, kerahat vakti de geçmiş olurdu. Kalkıp iki rekât İşrak namazı kılınır, sonra cemaat dağılırdı.

Bayram sabahlarında, bazı misafirliklerde ve aile eğitim toplantılarında evrad kısmını kısa tutar, dînî konularda sohbete zaman ayırırdı. “Her zaman bir araya gelemiyoruz, cemaat toplanmışken bazı konuları anlatmak lâzım!” deyip, sohbete başlardı.

Hanımlar sabah namazını evde kıldıkları için, Evradı namazdan sonra kendileri okurlardı. İşrak vaktine kadar o güne ait bölümün tamamını okuyamazlarsa, kalanını günün diğer saatlerinde okumaları mümkündü.


1. Her Gün Okunan Bölüm


Elimizde bulunan Türkçe mealli Evrad kitabının 12. sayfasında duanın önemine dair dört hadis-i şerif bulunmaktadır. Beşinci hadis-i şerif ise, sabah namazını cemaatle kıldıktan sonra işrak vaktine kadar camide oturup, zikrullahla meşgul olmanın fazileti hakkındadır.

13. sayfada, Kur’an okumaya başlamadan önce okunacak bir dua bulunmakta ve bu duayı okumanın fazileti bildirilmektedir.

14. sayfada üst kısımda, En’am Sûresi’nin ilk üç ayeti, alt kısımda da Haşr Sûresi’nin son üç ayeti bulunmaktadır.

15. sayfada Yâsin Sûresi başlamakta, 20. sayfaya kadar devam etmektedir.

21. sayfada üstte, Peygamber SAS Efendimiz’e salât etmekle ilgili ayet-i kerime bulunmaktadır. Alt tarafta ise Salât-ı Kâmile

kaydedilmiştir.

22. sayfada istiğfarlar ve Seyyidü’l-İstiğfarlar bulunmaktadır.

23. sayfada istiğfarlar, tesbih ve tehliller bulunmaktadır.

24. sayfada tesbih ve tahmidler bulunmaktadır. Sayfanın alt kısmında Allah-u Teàlâ’nın isimleriyle ilgili bir ayet-i kerime ve bir hadis-i şerif mevcuttur.

25. sayfada Esmâü’l-Hüsnâ başlamakta, 27. sayfaya kadar devam etmektedir.

27. sayfada Esmâü’l-Hüsnâ ile ilgili bir dua vardır.

311

28. sayfada yatarken ve uykudan uyanınca okunacak dua başlamakta, 29. sayfanın ortasına kadar devam etmektedir.

29. sayfanın alt yarısında, ahir zaman fitneleriyle ilgili bir dua ve ölümle ilgili iki dua bulunmaktadır.

Buraya kadar olan kısım, her gün okunan bölümdür.


2. Pazartesi Evrâdı


İlk yedi sayfada tevekkül ayetleri vardır (33-39). Sonraki dört sayfada hıfz ile ilgili ayetler vardır (40-43) Sonraki üç sayfada tevekkülle ilgili yedi ayet ayrıca kaydedilmiş, bu yedi ayeti okumanın fazileti bildirilmiştir (44-46). 46. sayfanın ikinci yarısında iki adet dua vardır.

47-48. sayfada Hasbiya’llah duaları vardır.

49-50. sayfada Hizbü’l-Hıfz vardır.

51-52. sayfada Kaside-i Bür’e’den pazartesi günü okunacak bölüm vardır.

53. sayfada Pazartesi Günü Duası vardır.


3. Salı Evrâdı


İlk beş sayfada selâmet ayetleri vardır (57-61). 62. sayfada şifâ ayetleri vardır.

63-64. sayfada İsm-i A’zam Duası vardır.

65-66. sayfada Besmele’yle ilgili dua vardır.

67. sayfada Veyse’l-Karânî’nin Duası vardır.

68-70. sayfada hüsn-i hatime ve iman duaları vardır.

71-73 sayfada Abdü’l-Kàdir-i Geylânî Hazretleri’nin duası vardır.

74-75. sayfada muhtelif salât ü selâmlar vardır,

76. sayfada nur duaları vardır,

77-78. sayfada Kaside-i Bür’e’den salı günü okunacak bölüm vardır.

79. sayfada Salı Günü Duası vardır.


4. Çarşamba Evrâdı


İlk dokuz sayfada tehlil ayetleri vardır (83-91).

312

92-96. sayfada Şehâbedîn-i Sühreverdî Hazretleri’nin evradı vardır.

97-99. sayfada Hızır AS’ın virdi vardır.

99. sayfanın ikinci yarısında Vird-i Azîm başlamakta, 102. sayfanın sonuna kadar devam etmektedir,

103-105. sayfada Esmâullah Duası virdi vardır.

106. sayfada İsm-i Celîl Duası vardır.

107-108. sayfada Kaside-i Bür’e’den çarşamba günü okunacak bölüm vardır.

109. sayfada Çarşamba Günü Duası vardır.


5. Perşembe Evrâdı


İlk on sekiz sayfada dua ayetleri vardır (113-130).

131. sayfada Peygamber SAS Efendimiz’in Duası vardır.

132-133 sayfada Adem AS’ın Duaları vardır.

134. sayfada Hz. Ebûbekir RA’ın Duası vardır.

135. sayfada Hz. Ali RA ve Hz. Hamza RA’ın duaları vardır.

135-136. sayfada Hz. Ca’fer-i Sâdık Rh.A’in Duası vardır.

137-138. sayfada Kaside-i Bür’e’den perşembe günü okunacak bölüm vardır. 139-140. sayfada Perşembe Günü Duası vardır.


6. Cuma Evrâdı


İlk sekiz sayfada hamd ayetleri vardır (143-150).

151-154. sayfada Hizbü’ş-Şükr vardır.

155-158. sayfada hamd hakkında hadis-i şerifler vardır.

159-162. sayfada Evrad-ı Abdü’l-Kàdir-i Geylânî vardır.

163-165. sayfada Peygamber SAS Efendimiz’in isimleri ve duası vardır.

166. sayfada Hz. Ebûbekr-i Sıddîk Hz.lerinin kasidesi vardır.

167-168. sayfada Kaside-i Bür’e’den cuma günü okunacak bölüm vardır.

169-170. sayfada Cuma Günü Duası vardır.


7. Cumartesi Evrâdı

313

İlk sekiz sayfada istiğfar ayetleri vardır (173-180).

181-183. sayfada Ükkâşe Hazretleri’nin duası vardır.

184-185. sayfada Salevât-ı Melevân vardır.

185-188. sayfada Yâ Allah duası vardır.

189-191. sayfada Ashab-ı Kiram’ın ve Bütün Mü’minlerin Duası vardır.

192-193. sayfada Kaside-i Bür’e’den cumartesi günü okunacak bölüm vardır.

194. sayfada Cumartesi Günü Duası vardır.


8. Pazar Evrâdı


İlk on üç sayfada tesbih ayetleri vardır (197-209).

210. sayfada Peygamber SAS’in, Adem AS’ın, Nuh AS’ın ve İbrâhim AS’ın tesbihleri vardır.

211. sayfada İsmâil AS’ın, İshak As’ın, Yusuf AS’ın ve Eyyüb AS’ın tesbihleri vardır.

212-213. sayfada Yunus AS’ın, İsâ AS’ın, Cebrâil AS’ın ve Azrâil AS’ın tesbihleri vardır.

213-219. sayfada İmâm-ı A’zam’ın tesbihi vardır.

220-222. sayfada Burhân-ı İsm-i A’zam duası vardır.

223-224. sayfada Kaside-i Bür’e’den pazar günü okunacak bölüm vardır.

225. sayfada Pazar Günü Duası vardır.


9. Son Bölüm


227. sayfada her gün okunacak tesbihler vardır.

228-231. sayfada Secde Ayetleri vardır.

232-236. sayfada Mehmed Zahid Kotku Rh.A’ın nasihatleri ve tavsiye ettiği zikirler vardır.

237-239. sayfada Hatm-i Tehlil Duası vardır.

240-251. sayfada Hatm-i Hacegân Duası vardır. Duanın içinde silsilede geçen zâtların da isimleri sayılmaktadır.

252. sayfada, sabah namazından sonra Yâsin Sûresi, öğleden sonra Fetih Sûresi, ikindiden sonra Nebe’ Sûresi, Akşamdan sonra Vâkıa Sûresi, yatsıdan sonra Mülk Sûresi, cuma günleri Kehf Sûresi’nin okunması tavsiye edilmektedir.

314

253-265. sayfada Kehf Sûresi vardır.

266-270. sayfada Fetih Sûresi vardır.

272-273. sayfada Nebe’ Sûresi vardır.

274-276. sayfada Mülk Sûresi vardır.

277-280. sayfada Vâkıa Sûresi vardır.



VI. İLÂHİLER


Coşan, ilâhi söylemeyi ve dinlemeyi severdi. Ev ziyaretlerinde, aile eğitim toplantılarında, kandil gecelerinde, kır gezilerinde, uygun zamanlarda, genellikle yatsı namazından sonra ilâhiler söylenirdi. Çok zaman ilâhi söyleyenlere Coşan da eşlik ederdi. Bazen de kendisi söylerdi. En çok Yunus Emre’den, Aziz Mahmud- u Hüdâî’den, Niyazî-yi Mısrî’den ilâhiler söylerdi.

Bu konuda bir talebesi şunları anlattı:

“—Haziran 1986’da, köydeki (Ankara, Sincan, Çiçektepe Köyü) bahçemizde hac yemeğimiz vardı. Hocaefendi de teşrif ettiler. Yemekten sonra Hatm-i Hàcegân yapıldı, sesli zikir yapıldı. Ankara İlâhiyat mezunu Ahmed Özdil de vardı. Hocaefendi ondan ilâhi söylemesini istedi. O da Aziz Mahmud-u Hüdâî’den “Buyruğun tut Rahmân’ın, tevhide gel tevhide!” ilâhisi ile Yunus Emre’den “Er yarın Hak divanında belli olur” ilâhisini söyledi. Hocaefendi çok duygulandı, baktım gözlerinden yaşlar akıyordu. Bizden, bu ilâhileri kaydedip kendisine göndermemizi istedi.


Eylül 1991’de, Özbekistan seyahati esnasında Gücdevan’a, Abdülhàlik-ı Gücdevânî Hz.nin kabrini ziyarete gitmiştik. Buhara’ya dönüşte Hocaefendi ile aynı otobüsteydik. Konya’dan Ercan Uslu, güzel ilâhi söyleyen bir kardeşimizdi. Buhara’dan bir def almıştı. “Defle ilâhi söyleyebilir miyiz?” diye Hocaefendi’ye sordu. O da “Söyleyebilirsiniz.” dedi. Bunun üzerine defle üç beş ilahi söyledi. Sonra Hocaefendi mikrofonu eline aldı, birkaç ilâhi de o söyledi. Peygamber Efendimiz’le ilgili ilâhilerdi.

Haziran 1993’te hac zamanı Mekke’de sohbet ederken, Yunus Emre’nin “Ganî Mevlâm nasîb etse,/Varsam ağlayu ağlayu...” ilâhisinin çok hoşuna gittiğini söylüyor. [Coşan, M. Es’ad, Haccın Faziletleri ve İncelikleri, 05. 06. 1993 sohbeti, Seha Neşriyat, İstanbul, 1995]

315

4-7 Temmuz 1994 günleri Kızılcahamam’da Teknik Eğitimlilerin Aile Eğitim toplantısı vardı. Hocaefendi de orada bulunuyordu. Bir akşam ziyarete gittik. Yatsı namazı ve Hatm-i Hàcegân’dan sonra, Hocaefendi Yunus Emre’nin “Ah nice bir uyursun, uyanmaz mısın?/Göçtü kervan kaldın dağlar başında...” ilâhisini söyledi.

16. 03. 1996 günü Yalova’da Sağlık Vakfı’nın bir toplantısı vardı. Akşam konuşmalar bittikten sonra, Dr. Uğur Baran yönetiminde ilâhiler söylendi. Çok zaman Hocaefendi de katılıyordu. Bir saat kadar devam etti. Hocaefendi çok duygulandı: “Bu ilâhiler söylenirken, ilâhîleri yazan büyük zâtların ruhaniyeti söyleyenlere ve dinleyenlere tesir ediyor, çok güzel bir mânevî hava oluşuyor.” buyurdu.312


Elimizdeki ses kayıtlarından, Coşan’ın aşağıdaki ilâhileri söylediği anlaşılmaktadır:

1. Aziz Mahmud-u Hüdâî’den:


Buyruğun tut Rahmân’ın,

Tevhide gel tevhide!..

Tazelensin imanın,

Tevhide gel tevhide!..


2. Yunus Emre’den:


Taştı rahmet deryâsı,

Gark oldu cümle asi,

Dört kitabın mânâsı,

Lâ ilâhe illallah...


3. Yunus Emre’den:


Aşkın ile àşıklar,

Yansın yâ Rasûlallah!

İçip aşkın şarabın,



312 Dr. Metin Erkaya’dan, 09. 04. 2013, Sincan/Ankara.

316
VII. İ’TİKÂF