04. ALLAH’IN RAHMETİ VE İKRAMI
Bi’smi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm.
El-hamdü li’llâhi hakka hamdihî nahmedühû bi-cemîi mehâmidihî, lehü’l-hamdü kemâ yenbağî li-celâli vechihî ve li- azîmi sultànih... Ve’s-salâtü ve’s-selâmü alâ hayri halkıhî tâci ruûsinâ ve kurreti uyûninâ ve üsvetüne’l-haseneti muhammedini’l- mustafâ... Ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîn...
Aziz ve muhterem ve sevgili cemaat-i müslimîn, değerli kardeşlerim!..
Kadir Geceniz, Ramazanınız, evkàtınız, zamanınız mübarek olsun... Allah-u Teàlâ Hazretleri böyle fevkalâde müstesnâ, fevkalâde nurlu, fevkalâde sevaplı, hayırlı, feyizli gecelere, zamanlara erdirsin... Her zamanınızı, her gününüzü Kadir eylesin...
a. Her Şeyimiz Allah’tan
Şâirin birisi diyor ki:
Vücûd, cûd-i ilâhî; hayât, bahş-ı kadîm.
Bu kârhànede bilmem neyim, benim nem var?
Biraz eski bir dille söylendiği için açıklamak gerekir:
“Şu varlığım Allah’tan. Vücudum Allah’ın cûdundan...” Cûd cömertlik, ikram mânâsına. “Şu benim varlığım, dünyada mevcud oluşum; yok değilim, varım şu anda... Şu benim varlığım Allah’ın cûdunun, cömertliğinin, sehàsının, kereminin, ihsânının eseri. Yoksa olur muydum?.. Olsaydım bile, yaşar mıydım?.. Ölürdüm.” Yâni cûdu olmasa, ihsânı ikramı olmasa, bir an duramayız. O yarattığı halde, bir an duramayız. (Vücud, cûd-u ilâhi; hayât, bahş-ı kadîm) “Hayat da onun ezelden bize ikramı. ‘Bunlar yaşasınlar, hayat sürsünler!’ diye takdir kalemiyle ezelde yazmış, hayatımız ondan.” Bu dünyada var olan her şeyimiz de ondan...
Şâir şaşırmış gibi soruyor kendisine: “Ben neyim?.. Bilmem ki neyim var? Hiç bir şeyim yok, her şey Allah’ın.” diyor. Yâni, her şeyimiz Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin. Neyi hak ettik de bu nimetleri kazandık?.. Yâni, çok matah varlıklar mıyız da, mükâfatlar aldık da mı böyle oldu?..” Hayır. Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin cûd u keremi gökten yağmur gibi yağıyor. Güldür güldür, sağanak yağmuru gibi yağıyor. Lâyık olanı, olmayanı, hepsini sırılsıklam ıslatıyor. Rahmeti deryâsına gark ediyor hattâ...
Onun için, Şeyh Sâdî-yi Şirâzî demiş ki:
ای کريمی که از خزانه غيب گبر و ترسا وظيفه خور داری
Ey kerîmî ki ez hızânei gayb,
Gebr u tersâ vazîfe hordârî;
دوستان را کجا کنی محروم تو که با دشمنان نظر داری
Dustân râ küca küni mahrum?
Tû ki bâ düşmenân nazardârî!
“Ne kerimsin yâ Rabbi ki, gayb hazinelerini açmışsın! Değil müslümanlara; ateşperestlere, hristiyanlara, kâfirlere, putperestlere bile veriyorsun... Açmışsın hazineni, hepsine veriyorsun!” “Sen böyle seni tanımayan, seni bilmeyen, nimetine şükretmeyen, ihsânına karşı kulluk etmeyen, bi’l-akis isyân eden, kâfir olan, müşrik olanlara bile böyle cûd u kereminle muamele ederken yâ Rabbi; bu kereminle hiç aklımdan geçmiyor, olur mu ki, dostlarını mahrum eder misin yâ Rabbi?.. Düşmanlarına bile veriyorsun, hasımlarına bile veriyorsun. Adüvvallah, Allah düşmanlarını bile rızıksız bırakmıyor, onlara bile veriyorsun; dostlarını mahrum eder misin yâ Rabbi?”
Güzel bir mânâ yakalamış. Mahrum etmez! Düşmanına bile verecek kadar cûd u keremi coşkun olan Allah-u Teàlâ Hazretleri, dostlarını mahrum etmez!.. Bir mücrim, âsî, kàsî kalb, katı kalbli kul, günahkâr, zâlim kul, hatasını anlayıp içine pişmanlık ateşi
düştüğü zaman, daha “Estağfiru’llàh” demeden affediyor Allah... “Pişman oldu kulum, içinden duyguları değişti.” diye, o zaman affediyor. Söylemeye lüzum bırakmıyor. Çünkü söylemeye lüzum yok, içimizi de dışımızı da o biliyor.
Umarız ki, has kulları hürmetine, dostları hürmetine, karınca kararınca yürüyen kullarını da rahmetine erdirir, rahmetinden mahrum bırakmaz.
Çünkü bir de emretmiş... Hani kimisi utanır, kimisi bilemez, kimisi şaşkınlığından aklına getiremez diye, buyurmuş ki:
وَ قـَالَ رَبـَّـكـُمُ ادْعُونــِى اَسْــتَجِبْ لَـكُمْ (المؤمن٠٦)
(Ve kàle rabbukümüd’ùnî estecib leküm) Buyurmuş ki: “Bana dua edin!” Emri var. (Ud’ùnî) “Bana dua edin, (estecib leküm) size mutlaka karşılık veririm, vereceğim. Dua ettiniz mi, karşılık vereceğim.” (Mü’min, 23/60) Onun için Karadenizli bir samimi müslüman, açmış elini:
“—Yâ Rabbi, madem vereceksin, niye bekletiyorsun, versene çabuk da...” filân diyormuş.
Demişler ki:
“—Nereden bildin vereceğini?..” “—Sus cahil! Eğer vermeyecek olsa, istetir mi? (Üd’ùnî estecib leküm) dedi. Dua edince vereceğine vaadi var. Madem dua ediyorum, verecek. Ama ben, çabuk versin diye sıkıştırıyorum.” demiş.
Yâni Karadenizlinin samimiyeti. Allah razı olsun...
b. Dua da İbadettir
Dua da Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin emri olduğundan, Peygamber SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:10
10 Ebû Dâvud, Sünen, c.II, s.76, no:1479; Tirmizî, Sünen, c.V, s.211, no:2969; İbn-i Mâce, Sünen, c.II, s.1258, no:3828; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.IV, s.267, no:18378; Buhàrî, Edebü’l-Müfred, c.I, s.249, no:714; Hàkim, Müstedrek,
اَلدُّعَاءُ هُوَ الْ عِبَ ادَةُ (حم. ش. خ. في الأدب، ت. حسن صحيح، ن. ه. حب. ك. هب. عن النعمان بن بشير؛ ع. ض. عن البراء)
(Ed-duàü hüve’l-ibâdetü) “Dua ibadetin kendisidir, özüdür, iliğidir.” Namazımız ibadet, el-hamdü lillâh. Teravih ibadet, tesbih ibadet, oruç ibadet, i’tikâf ibadet, hac, umre ibadet... Dua ne?..
“—Canım, duada açıyorsun elini, ‘Ver yâ Rabbi!’ diyorsun. Allah’tan bir şey istiyorsun...” Evet, o da ibadet! Neden? Allah emretmiş, vazife. Yapmadığın zaman gazabı mûcib oluyor.
Rasûlüllah SAS Efendimiz buyuruyor ki:11
مَنْ لَمْ يَسْأَلِ اللهَ يَغْضَبُ عَلَيْهِ (ت. عن أبي هريرة)
(Men lem yes’eli’llâhe yağdabu aleyhi) “Kim dua edip, Allah’tan
c.I, s.667, no:1802; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.II, s.208, no:1041; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.II, s.37, no:1105; Neseî, Sünenü’l-Kübrâ, c.VI, s.450, no:11464; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, c.VI, s.21, no:29167; Bezzâr, Müsned, c.I, s.485, no:3243; Tayâlisî, Müsned, c.I, s.108, no:801; Begavî, Şerhü’s-Sünneh, c.II, s.492; Kudàî, Müsnedü’ş-Şihâb, c.I, s.51, no:29; Abdullah ibn-i Mübarek, Müsned, c.I, s.74; Hatîb-i Bağdâdî, Târih-i Bağdad, c.XII, s.279, no:6719; Mizzî, Tehzîbü’l- Kemâl, c.XXXII, s.307, no:7081; Ubû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, c.VIII, s.120; Nu’man ibn-i Beşîr RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.II, s.62, no:3113, 3151; Keşfü’l-Hafâ, c.I, s.403, no:1295; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XIII, s.3, no:12416.
11 Tirmizî, Sünen, c.XI, s.223, no:3295; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.II, s.442, no:9699; Hàkim, Müstedrek, c.I, s.667, no:1806; Buhàrî, Edebü’l-Müfred, c.1, s.229, no:658; Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.III, s.47, no:2431; Ebû Ya’lâ, Müsned, c.XII, s.10, no:6655; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, c.VI, s.22, no:29169; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.II, s.35, no:1099; İbn-i Adiy, Kâmil fid-Duafâ, c.VII, s.294, no:2197; Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl, c.XXXIV, s.318, no:7649; Ebû Hüreyre RA’dan.
Kenzü’l-Ummâl, c.II, s.86, no:3126; Câmiu’l-Ehàdîs, c.X, s.82, no:9136.
bir şey istemiyorsa, Allah ona gazab eder.” diyor Peygamber Efendimiz. O kereminin büyüklüğüne bak ki, dua etmeyene gazab ediyor!
Çok istedi diye dünya zenginleri:
“—Eee, yeter artık verdik ya! Dün verdik, bugün de geliyorsun kapıma, başka kapı mı yok, başka mahalleye git, başka eve git!..” der dünyanın zenginleri.
Ama Allah CC, istemeyi teşvik ediyor ve istemeyene kızıyor. Kereminin büyüklüğüne bakın ki istemeyene kızıyor. Sonra bir de buyurmuş ki, bi’smi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm:
قُلْ يَا عِبَادِىَ الَّذِينَ اَسْرَفُوا عَلٰى اَنْفُسِهِمْ لاَ تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمـَةِ اللهِ،
اِنَّ اللهَ يَغْفِرُ الذُّنـُوبَ جَمـِيعـًا، اِنـَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ (الزمر:٣)
(Kul yâ ibâdiye’llezîne esrefû alâ enfüsihim lâ taknetù min rahmeti’llâh, inna’llàhe yağfiru’z-zünûbe cemîà, innehû hüve’l- gafûru’r-rahîm) (Zümer, 39/53)
Şimdi bir yerde emretmiş ki:
“—Bana dua edin, ben duanıza karşılık vereceğim.”
Âmennâ ve saddaknâ... Emretmiş; emir, ferman onundur. Baş üstüne, dua edeceğiz. Dua var...
Bir de insan utanabilir, diyebilir ki:
“—Evet, ‘Dua et!’ demiş ama; Erhamü’r-rahimîn olan, Ekremü’l-ekremîn olan Rabbimiz ‘Dua edin!’ demiş ama, ben çok günahkârım! Benim yüzüm çok kara, benim çevrem çok kirlendi, benim evim çok simsiyah oldu, kalbim karardı... Ben öyle günahlar işledim ki, söylemeye dilim varmıyor; hatırıma geldikçe tüylerim diken diken oluyor, ben utanıyorum...” diyebilir kullar.
Hakîkaten de böyle diyenlere de rastlıyoruz, rastlamışsınızdır. Belki içinizden böyle diyenler de, böyle düşünenler de vardır. Onlara karşı da; hani böyle bir mahcup yoksul, şöyle uzakta biraz durdu mu zengin der ki:
“—Sen de gel!”
Ötekiler geliyorlar, istiyorlar kendisinden de berikisi utancından kenarda duruyor. O utananı da, mahcup olanı da gördü mü: “Sen de gel!” diye onu da çağırır ya; buyuruyor ki Rabbimiz:
(Kul) “Ey benim Rasûl-ü Zîşân’ım, ey Habîb-i Edîb’im, bu müslümanlara bildir, bu insanlara bildir; (yâ ibâdiye’llezîne esrefû alâ enfüsihim) böyle günahlar işleyip de, nefsine karşı aşırı işler yapmış olup da, kendisini tehlikeye düşürmüş olanlara de ki: (Lâ taknetù min rahmeti’llâh) Allah’ın —CC ve amme nevâlühû ve lâ ilâhe gayruhû— rahmetinden sakın ümidinizi kesmeyin, me’yus olmayın!..”
“—Affetmez beni, çünkü benim günahım çok büyük...” “—Allah’ın Rahmetinden de mi büyük?”
Arifin birisi, Fâtih devrinin büyük ariflerinden Sinan Paşa diye vezirlik, sadrazamlık da yapmış bir kimse diyor ki:
“—Allah’ın lütfundan da mı büyük günahın senin?” Yâni o mu daha büyük, yâni beceremez mi, affedemez mi?.. Yâni senin günahını affetmeye affı yetmez mi sanıyorsun?.. Allah’ın lütfundan da mı büyük cürmün senin günahın?.. Öyle bir şey bahis konusu değil.
(Lâ taknetû min rahmeti’llâh) “Ne kadar günahkâr olursanız olun, Allah’ın rahmetinden ümid kesmeyin!..”
Onun için,
قَالَ وَمَنْ يَقْـنَطُ مِنْ رَحْمَةِ رَبـِّهِ اِلاَّ الضَّاۤلـُّونَ (الحجر٦)
(Ve men yaknetu min rahmeti rabbihî ille’d-dàllûn) “Ancak sapıtmış, şaşırmışlar Allah’tan, rahmetinden ümidi keserler, me’yus olurlar.” (Hicr, 15/56) buyrulmuş. Yoksa, Allah’ın rahmetinden ümit kesmek de yasak.
Bakın, Allah CC nasıl yasaklar koymuş. Yâni ümid kesmek yok. Duvarı çekmiş önüne:
“—Geriye kaçma, gel buraya!”
Şöyle bir duvar çekmiş:
“—O tarafa gitme. İstemekten de çekinme, iste!..”
Susmaya da bir yasak koymuş:
“—İste, dua et, bak istemezsen de kızarım!” buyurmuş.
c. Allah Cennetine Dâvet Ediyor
Rabbimizin cûduna, keremine, ikramına, ihsanına artık bizim akıllarımız yetmez de, dillerimiz anlatamaz da; fakat kıyısından köşesinden, herhalde az çok bu ayetlerden anlıyoruz ki Allah-u Teàlâ Hazretleri:
رحمتش را بها نمى حويد بلكه او را بهانه مى جويد
Rahmeteş râ bahâ ne-mihùyed, Belki û râ bahâne micûyed.
Allah rahmetinin karşılığını bizden istemiyor. Nasıl vereceğiz, veremeyiz zaten. Allah’ın rahmetini hak edecek bir şey, onun dergâhına lâyık bir güzel ameli, bir güzel fiili, tam onun dergâhına götürülmeğe lâyık bir ameli kimse yapamaz. Allah’ın dergâh-ı izzetine lâyık olan ameli, beşer yapamaz. Takat getiremez, güç yetiremez. O kadar güzeli yapmak mümkün değil!..
Namaz kılarız, aklımıza bakkal gelir... Oruç tutarız, günah gelir... Zekât veririz, şurasında kusur işleriz... Hatim indiririz, burasında böyle şey olur... Yâni kusursuz mümkün değil. Ama Allah-u Teàlâ Hazretleri —CC ve amme nevâlühû— Hazretleri, işte şunlardan anlaşılıyor ki, “Rahmetne baha istemiyor, karşılık istemiyor, bahaneler arıyor.” Yâni affedecek de, verecek de, lütfedecek de, cennetine sokacak da, hem de davet etmiş...
Şimdi bugün akşam okuduğumuz ayet-i kerimeleri hatırlayın!..
Niye Arapça öğrenmiyorsunuz mübarekler?.. İnsan ana dilini bilmez mi?.. Ana dilini bilmez mi bir insan?.. Bir evlât ana dilini bilmez mi? Bilmezse ayıp olmaz mı?.. Ana dilini bilmeyen bir evlâd olursa, ayıplanmaz mı?.. Ana dilini bilmez mi bir insan?..
Arapça bizim ana dilimiz. Nereden ana dilimiz? Çünkü, Peygamber Efendimiz’in zevceleri hakkında:
وَ اَزْوَاجُهُ اُمـهـَاتُهُمْ (الأحزاب٦)
(Ve ezvâcühû ümmehâtühüm) “Peygamber SAS’in hanımları onların anneleridir.] (Ahzab, 33/6) buyrulmuş.
Peygamber Efendimiz’in hanımları neyimiz?.. Annelerimiz. Ne konuşurlardı?.. Arapça konuşurlardı. O halde Arapça ana dilimiz olduğundan, öğreneceğiz. Annemizin dilini hepimiz öğrenmek zorundayız. Bugünden tezi yok öğreneceğiz!
Benim de bir niyetim var, bana da dua edin! Ben size Kur’an-ı Kerim’den bir Arapça grameri çıkartacağım. Kur’an-ı Kerim ayetleriyle, küçücük, bir hafta içinde, iki hafta içinde Arapçayı öğretecek bir gramer kitabı yazayım diye, içimden hevesim var. Allah onu nasib eylesin inşâallah... Arapçayı öğrenin!..
Allah-u Teàlâ Hazretleri cennetine davet ediyor. Cennetine davet ediyor, cennetini hazırlamış:12
12 Müslim, Sahîh, c.IV, s.2175, no:2825; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.V, s.334, no:22877; Hàkim, Müstedrek, c.II, s.448, no:3549; Taberânî, Mu’cemü’l- Kebîr, c.VI, s.122, no:5706; Ebû Ya’lâ, Müsned, c.XIII, s.431, no:7520; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, c.VII, s.30, no:33973; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.V, s.354, no:6919; Abd ibn-i Humeyd, Müsned, c.I, s.170, no:463; Sehl ibn-i Sa’d RA’dan. Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.II, s.462, no:9958; Ebû Hüreyre RA’dan. Lafız farkıyla: Buhàrî, Sahîh, c.III, s.1185, no:3072; Müslim, Sahîh, c.IV, s.2174, no:2824; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.II, s.313, no:8128; İbn-i Hibbân, Sahîh, c.II, s.91, no:369; Dârimî, Sünen, c.II, s.428, no:2819; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, c.VII, s.30, no:33974; Abdü’r-Rezzak, Musannef, c.XI, s.416, no:20874; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.I, s.346, no:382; Neseî, Sünenü’l-Kübrâ, c.VI, s.317, no:11085; İshak ibn-i Râhaveyh, Müsned, c.I, s.119, no:36; Taberânî, Müsnedü’ş- Şâmiyyîn, c.I, s.93, no:135; Hamîdî, Müsned, c.II, s.480, no:1133; İbn-i Asâkir, Mu’cem, c.I, s.200, no:394; Ebû Hüreyre RA’dan.
إنّ فِي الْجَنَّةِ مَ ا لاَ عَيْنٌ رَأَتْ ، وَلا أُذْنٌ سَمِعَتْ، وَلاَ خَطَرَ عَلٰى
قَلْبِ أحَدٍ (طب. عن سهل بن سعد)
(İnne fi’l-cenneti mââ lâ aynün reet) “Muhakkak ki cennette kimsenin görmediği, gözlerin bu dünyada emsalini görmediği; (ve lâ üzünün semiat) kulakların menkabesini, efsanesini, şânını işitmediği: (ve lâ hatara alâ kalbi ehadin) hatta hiç kimsenin gözünü kapayıp da tasavvur bile edemeyeceği kadar büyük güzellikler, nimetler vardır.” buyruluyor.
Allah-u Teàlâ Hazretleri sekiz cenneti hazırlamış, ondan sonra da:
وَ اللهُ يَدْعُوا اِلٰى دَارِ السَّلاَمِ (يونس:5)
(Va’llàhu yed’ù ilâ dâri’s-selâm) Bak, yed’ù, da’vet kelimesinden. Yâni, mübarek analarınızın dilini bilseydiniz, anlardınız. (Va’llàhu yed’ù) “Allah davet ediyor, (ilâ dâri’s-selâm) o selâmet yurdu olan cennete Allah sizi davet ediyor.” (Yunus,
10/35) Ben şuraya dikileyim:
“—Ey müslümanlar! Yürüyün, Allah sizi cennete davet ediyor!” diyeyim.
Ne yaparsınız?.. Nâra atarsınız, kiminiz bağırır, aşka gelir şuralarda... “Bu ne biçim söz?” derler, “Allah CC, bizi davet mi etmiş, öyle mi hocam?” diye aşka gelir nâra atarsınız. Hani kardeşimiz güzel ilâhîler okuyor namaz bittikten sonra, bazıları
Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.XI, s.184, no:11439; Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.I, s.224, no:738; Abdullah ibn-i Abbas RA’dan. Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, c.II, s.262; Heysemî, Müsnedü’l-Hàris, c.I, s.170, no:27; Ebû Saîd el-Hudrî RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.XIV, s.526, no:39241; Câmiu’l-Ehàdîs, c.IX, s.115, no:8030.
coşuyor, yerinde duramıyor, “Allah!” diye bir nârâ atıyor.
(Va’llàhu yed’ù ilâ dâri’s-selâm) “O selâmet yurduna hepiniz davetlisiniz. Daveti var Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin.”
Bakın cenneti hazırlamış mü’min kulları için, davetiye çıkarmış. Utanıp da, “Ben günahkârım, istemeye yüzüm yok!” diyenlere, “Allah’ın rahmetinden ümit kesmek yasak!” demiş. Yâni, “Onu affeder ama, belki beni affetmez...” filân gibi düşünür diye de biraz sert bir hüküm koymuş. Allah’ın rahmetinden ümit kesmek haram!..
İçki haram, faiz haram, zina haram, hırsızlık haram... Allah’ın rahmetinden ümidi kesmek; o da haram!.. Allah’ın rahmetinden ümit kesmek yok!..
d. Allah’ın Mağfiretine Koşuşun!
Sonra, ne okudu kardeşlerimiz:
وَسَارِعُوٰا اِلى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبـِّكُمْ وَجَـنَّةٍ عَرْضُهـَا السَّمٰ وَاتُ
وَ اْلاَرْضُ اُعِدَّتْ لِلْمُتـَّقِينَ (اۤل عمران:٣٣١)
(Ve sâriù ilâ mağfiretin min rabbiküm ve cennetin arduhe’s- semâvâtü ve’l-ard) Yâni, “Yarışın, sür’atle, birbirinizle, o senden sür’atli, sen ondan daha sür’atli koşuşun!.. Allah’ın afv ü mağfiretine ve sizin için hazırladığı cennete koşuşun!..” (Âl-i İmran, 3/133) Yâni düdük çalıyor, dırrrt... Bir yarış, koşunun diye. Bir de yâni davet etmiş de, kimisi sallanır, kimisi oyalanır, kimisi gecikir. (Ve sâriù ilâ mağfiretin min rabbiküm) “Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin afv ü mağfiretine kavuşmağa koşuşun ve cennetine girmeye koşuşun!” diyor.
Ramazan ne ayıdır?.. Ramazan mâh-ı gufrân, affolma ayıdır. Ramazan ne ayıdır?.. Tilâvet-i Kur’ân, Kur’an-ı Kerim okuma
ayıdır. Peygamber Efendimiz Cebrâil AS’la mukabele edermiş. Bu mukabeleler o adetin devamı. Peygamber Efendimiz’le Cebrâil AS’ın işini devam ettiriyor mukabele okuyan cemaat...
Şimdi yaşlı bir amca var, ön tarafta oturuyor, ak sakallı; tabii kimseye farzı kıldıktan sonra söz söylenmez. Yâni farzı kılmış, farzı edâ etmiş, işi vardır, gider; hastalığı vardır, gider; hastası vardır, gider... Treni kaçacaktır, uçağı kaçacaktır; gider.... Kimseye söz söylenmez. “Es-selâmü aleyküm ve rahmetu’llàh... Es- selâmü aleyküm ve rahmetu’llàh...” dedi mi, giderse, bir şey denmez, ayıplanmaz da. Mazereti vardır diye hüsn-ü zan edilir. Yaşlı amca diyor ki:
“—Yahu Kur’an okuyorlar, kalkıyor bunlar. Nasıl şey?” diyor.
Çünkü yaşlı, biliyor. Yâni sevabını biliyor işin. “Yâ, bu cemaat, Kur’an okunacak, mukabele olacaktı, kalkıyorlar.” diyor, yavaşça konuşuyor burada. Kimseye bir şey demiyor, ben dinliyorum önden. “Nasıl kalkar?” diyor, yâni şaşırıyor. Mâh-ı gufrân, mağfiret ayı; mâh-ı tilâvet-i Kur’an, Kur’an-ı Kerim’in okunma ayı...
Aziz ve muhterem kardeşlerim! Bu güzel mevsim, bu güzel zaman... Tabii, güzellikler anlayana... Yâni, güzellikten anlayana bir şey güzel gelir; anlamayana bir şey ifade etmeyebilir. Kimisi güzel bir şeyi görünce, güzellikten anlıyorsa, mest olur. Güzel bir sesten, güzel bir bilgiden, güzel bir hediyeden, güzel bir manzaradan... Güneş doğuyor, güneş batıyor... Bahar gelmiş, sabahleyin güneş bir taraftan doğuyor, saba rüzgarı esiyor püfür püfür, tatlı tatlı... Ağaçlar tepeden tırnağa çiçek açmış, hulle giymiş, donanmış. Kuşlar cıvıl cıvıl, cıvıl cıvıl ötüyor... Evliyaullahtan birisi, o güzel manzaranın karşısında dayanamamış, bir nâra atmış, bayılmış.
Şeyh Sa’dî Şîrâzî, dünyanın tanıdığı hakîm şâirlerden. İran’ın en büyük şahsiyetlerinden. Gülistan isimli kitabı yazmış. Yâni çok yüksek bir şahsiyet, çok ârif, çok kâmil, çok gün görmüş, çok bilgili bir şahsiyet... O diyor ki:
“—Bir gün Halep mescidinde vaaz ediyordum. Vaaz ediyorum
ama, herkes böyle kuzu kuzu dinliyor. Ma’rifetullahtan bahsediyorum, ince mânâlardan bahsediyorum, herkes böyle duruyor. Baktım, kapıdan birisi geldi, hâl ehli bir kimse... Şöyle benim sözlerime bir kulak verdi, konuşulan mevzuyu bir duydu, benim sözlerimi bir duydu, bir nârâ attı... Onun o nârâsından, artık bizim cemaat de cûşa geldi, nârâ atan atana, bir hâl oldu.” diyor. Yâni halden anlayan, sözden anlayan nasıl etkileniyor.
Şimdi bu güzel ayda, bu güzel sevaplar ve bu güzel fırsatlar kaçırılmamalı!.. Bunlar büyük fırsatlar... Hocaefendiler her zaman söylerler bunu: Geçen sene aramızda olup da, bu seneye çıkamamış nice tanıdıklarımız var!.. On bir ayın sultanı Ramazan’a erişememiş, nice nice tanıdıklarımız var... Bir dahaki Ramazan’a çıkabilir miyiz, bu güzel günleri tekrar idrak edebilir miyiz?..
Allah’ın sevdiği, razı olduğu bir halde, yine böyle uzun yıllar, Allah-u Teàlâ Hazretleri bu güzel aylara, bu güzel günlere,
gecelere, kandillere cümlemizi eriştirsin ve istifade ettirsin, boşa kaçırttırmasın... İstifade etmeden, gàfil olarak bunları geçirttirmesin... Allah’ın rahmeti a’zamî derecede, bu kadar böyle cûşa gelmişken, isteyene verecekken;
“—Yeter ki istesin, istemesini bilsin, yeter ki istememe durumuna düşmesin, yeter ki rahmetinden uzak yerlerde gàfiller cahiller arasında olmasın!” diye bu kadar göğün kapıları açılmışken, sekiz cennet bezenmişken, yedi cehennemin kapıları kapanmışken, gökler melekler tarafından tezyin olunmuşken, Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin rahmeti mü’minlerin üstüne yağıp dururken, ve nice nice sevapları kazananlar kazandığı zaman, Allah-u Teàlâ Hazretleri bizi de istifade edenlerden eylesin...
Hele hele, Peygamber SAS Efendimiz’in şu mübarek lihye-i saadetinden, o sakal-ı şerîfinden birkaç şeyi koymuşlar bohçaların içine, onu açalım!.. Kendisini, cemâlini inşâallah rüyalarda sık sık göstersin Allah-u Teàlâ Hazretleri... Fenâ fi’r-rasûl makamlarına erdirsin... Fenâ fi’llâh, bekà bi’llâh makamlarını göstersin... Gözünden Rasûlüllah’ın sîmâsı hiç ayrılmayanlardan eylesin...
O seyyid Ahmed-i Rufâî Hazretleri’nin menkabesi vardır. Medine-i Münevvere’yi ziyaret etmiş, şahitleri çok... Kitaplarda böyle sayfalarca okudum; görenlerin, şahitlerin ifadelerini sekiz sayfa, on sayfa Sefîne-i Evliyâ’da okudum. Türbe-i Saadet’in karşısına gelmiş de, bir şiir söylüyor Seyyid Ahmed-i Rufâî Hazretleri. Şöyle demiş:
فى حالة البعد روحى كنت أرسلها، تقبل الأرض عنى وهى نائبتى؛
وهذه نوبة الاشباح قد حضرت،
فامدد يمينك كى تحظى بها شفتى.
Fî hâleti’l-bu’di rûhî küntü ürsilühâ
Tukabbile’l-ardı annî ve hiye nâibetî
Ve hâzihî nevbetü’l-eşbâhi kad hadarat
Fe’mdüd yemîneke key tahzâ bihâ şefetî
“Yâ Rasûlallah, sana canımı, ruhumu gönderiyordum. Bana vekâleten gelsin de, senin mübarek türbe-i saadetini öpsün, koklasın diye uzaklardayken canımı, ruhumu senin bu Medine-i Münevvere’ne gönderiyordum yâ Rasûlallah!”
“Şimdi ruhun sırası geçti, şimdi vücudun ziyaret sırası geldi yâ Rasûlallah! Bu sefer senin türbene ziyaret nasib oldu, ben bedenen işte huzuruna geldim. Şu mübarek elini uzat da öpeyim yâ Rasûlallah!” demiş.13 Şahidler var:
“—Türbe-i Saadet’ten el uzandı, öptü.” diyorlar.
Yâni o kadar şahidler var. Öpmüş elini... Ondan sonra da, kibir gelmesin diye Bâbü’s-selâm’a gitmiş, yere yatmış, “Hepiniz benim üstümden geçin!” demiş. Yâni, o kadar büyük iltifattan sonra tabii insan ölse, şâd ölür.
Allah-u Teàlâ Hazretleri, sakalını ziyaret ettiğimiz gibi, ahirette de Firdevs-i Âlâ’da komşusu olmayı nasib eylesin...
[Ahmed Rufâî Hz. nin Türbesi, Mısır]
Daha sözlerimizi söyleriz inşâallah... Şu ziyareti bir an evvel yapalım!..
Allàààhümme salli alâââ, seyyidinâââ... Muhammedini’n- nebiyyi’l-ümmiyyi ve alâ... Aaalihiii, ve sahbihiii, ve sellim...
.................
[Salevat getirilerek Sakal-ı Şerif ziyaret edildi.]
Burada sakal-ı serifini, lihyesini öpmek nasib olduğu gibi,
13 Hüseyin Vassaf, Sefine-i Evliyâ, c. 1, s. 198; Seha Neşriyat.
Allah-u Teàlâ Hazretleri türbe-i pâkini de ziyaret etmek, mescidinde namaz kılmak nasib etsin ki; onun mescidinde kılınan bir namaz, başka yerde kılınan namazdan bin kat daha sevaplıdır. Hadis-i şerif var hakkında... Ahirette de yanında olmayı, komşu olmayı, Havz-ı Kevserinden doya doya nûş etmeyi, Allah-u Teàlâ Hazretleri cümlemize nasib ve müyesser eylesin...
e. Kadir Gecesi’nin İhyâsı
Şimdi, tabii bu ziyaretten sonra vaktin ilerlemesi dolayısıyla, muhtelif yerlere gidecek olanlar vardır. Onun için kısaca, bir geceyi, böyle mübarek bir geceyi ihyâ etmenin şekli nasıl olur; söyleyelim:
Geceyi ihyâ etmek şekillerinden —hep hatırınızda kalsın— birisi; yatsı ile sabah namazını camide cemaatle kılmaktır. Yâni yatsı namazını insan camide kılmışsa, sabah namazını da camiye
gelip cemaatle kılabilmişse, bu iki namazı camide kılmış olmak sûretiyle, Allah-u Teàlâ Hazretleri sadece geceyi değil, bütün geceyi ve gündüzü ihyâ etmiş gibi sevap verir.
Onun için, sahurdan sonra; “Yeyivereyim, sabah namazını evde kılıvereyim, yatıvereyim!” demeyin! Sabah namazını camide kılmaya gayret edin; bir...
İkicisi... Hadis-i şeriflere göre, geceyi ihyâ etmenin şekillerinden bir başkası: Bir kimse geceleyin abdest alıp, abdestli olarak yatarsa, bütün gece ibadet etmiş gibi sevap alır. Onun iç çamaşırıyla bedeni arasında bir melek bulunur ve Allah-u Teàlâ Hazretleri’ne der ki:
“—Yâ Rabbi, bu kulun temiz yattı, temiz uyudu. Sen bunu afv ü mağfiret eyle...” diye, ona dua eder o melek.
Ayrıca hafaza melekleri de, sevaplarını yazan melekler de onu, “Sabaha kadar ibadet etmiştir.” diye yazarlar. Gökten melekler, onun vücudunu yıldız gibi parlar şekilde, abdestli olması dolayısıyla nûrâniyetini gördükleri için inerler, etrafında izdihamlı bir şekilde toplanırlar, yığılırlar. Melekler ve huri kızları yığılırlar. Sabaha kadar kendisine sevap yazılır. Ölecek olsa, imanla göçmesine sebep olur.
Tabii bunların yapılmasını mutlaka tavsiye ederiz. Yâni hiç uyumayacak ve sabah namazına kadar evde ibadet etmek durumunda olurlarsa kardeşlerimiz, o daha iyi olur.
Allah-u Teàlâ Hazretleri böyle namazlarla, Kur’an-ı Kerim’le, tesbihlerle, dualarla —duanın da ibadet olduğunu söylemiştik— bu geceyi ihyâ etmeyi nasib eylesin...
Şimdi, kardeşlerimiz Anadolu’dan ve buradan muhtelif yerlerden haber gönderdiler. Hatimleri sayalım bir kere.... 39 tane saydık. Yedi tane daha geldi, 46 oldu. Tabii, daha gönderilmeyen de vardır... Allah-u Teàlâ Hazretleri kabul eylesin...
[Hatimlerin İhlâslarını ve sâireyi Hocaefendimiz okudu.]
f. Hatim Duası
Sübhàne rabbiye’l-aliyyi’l-a’le’l-vehhâb!..
El-hamdü lillâh, el-hamdü lillâh, sümme el-hamdü lillâh... Hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh... Alâ külli hâlin ve fî külli hîn... Hamden kemà yenbağî li-celâli vechihî ve li-azîmi sultànih... Allàhümme leke’l-hamdi küllühû ve leke’ş-şükrü küllühû ve leke’l-mülkü küllüh... Allàhümme hamden kesîrâ, alâ âlâike ve na’mâike, ve alâ lütfike ve ihsânike bi-adedi zerrât, elfi elfi kerrât... Ve neşkürüke’llàhümme şükran kesîrâ, alâ âlâike ve na’mâike ve alâ lütfike ve ihsânike bi-adedi zerrât, elfi elfi kerrât... Ve salla’llàhu alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîne’t-tayyibîne’t-tàhirîn... Emmâ ba’dü feyâ rabbenâ, yâ rabbenâ, yâ rabbe’l-âlemîn!..
Yâ erhame’r-râhimîn, yâ ze’l-esmâi’l-hüsnâ, yâ ekreme’l- ekremîn, yâ men hüve latîfün bi-ibâdih, yâ men ehabbe men deâhu,
yâ ekreme’l-ekremîn yâ ganiyyü yâ muğnî yâ karîbü yâ mücîb!.. Àcizâne nâçizâne yapmış olduğumuz cümle hayırlarımızı, hasenâtımızı, ibâdât u tààtımızı, okunmuş olan bunca hatm-i Kur’an-ı Kerim’leri, çekilmiş olan Üç Aylar tesbihlerini ve sair ibadet ve taatlerimizi, oruçlarımızı, zikirlerimizi, tesbihlerimizi, hatm-i hâcegânlarımızı, Peygamber SAS Efendimiz’in lihye-i şerîflerini ziyaretlerimizi ve sair hayrât-ü hasenât ve müberrâtımızı, lütfunla kereminle kabul eyle yâ Rabbi!..
Duaları kabul edicisin yâ Rabbi!.. Hatim indirildiği vakit yapılan duaları kabul ettiğini, hatmin yapıldığı zaman mutlaka makbul dua olduğunu, Peygamber SAS Efendimiz bildirmiş yâ Rabbi; bunca hatmin hürmetine, Peygamber SAS Efendimiz’in hürmetine, o hadis-i şerîfteki va’din hürmetine, şu bizim dualarımızı reddetme yâ Rabbi!.. Ahsen ve etem olarak kabul eyle yâ Rabbi!.. Fazl u kereminden, gayb hazinelerinin kapılarını aç yâ Rabbi!.. Üzerimize hadsiz hesapsız rahmetleri, lütufları, ihsânları, ikramları bağışla ve saç yâ Rabbi!..
Yâ Rabbe’l-àlemîn! Bu hasıl olan ücûr u mesûbâtı, bizler severek sayarak evvelen ve hâssaten, Peygamber Efendimiz Muhammed-i Mustafâ —aleyhi efdalü’s-salevât ve ekmelü’t- tahiyyâtü ve’t-teslîmât— Hazretleri’nin o Medine-i Münevvere’deki o Ravzâ-i Mutahharasına acizâne, naçizâne, muhibbâne, fakîrâne arz ve hibe ve hediye eyledik vâsıl eyle yâ Rabbi!.. Ruh-u peygamberîlerini şu hediyelerimizden haberdâr ve hoşnud ve râzı eyle... Peygamber Efendimiz’in sevgisine, şefaatine, rızasına, teveccühüne, iltifatına cümlemizi ve bu hatimleri okuyan, bu salât ü selâmları getiren, bu tesbihleri çeken, bu ibadetleri yapan kardeşlerimizi hàssaten nail eyle yâ Rabbi!..
Peygamber SAS Efendimiz’in ahirette komşusu olmayı cümlemize, cümlesine nasib eyle yâ Rabbi!.. Peygamber Efendimiz’in cemâlini şu dâr-ı dünyada da sık sık görmeyi nasib eyle yâ Rabbi!.. Tasavvuf erbâbı büyüklerimizin bahsettiği fenâ fi’r-rasûl, fenâ fi’llâh, bekà bi’llâh makamlarını ihsân eyle... Ve cemâl-i Rasûlüllah’ın gözümüzde dâima nümâyân olmasını bizlere
nasib eyle yâ Rabbi!..
Peygamber SAS Efendimiz’in o mübarek âlinin, ashâbının, etbâının, zevcât-ı tâhirât ümmehât-ı mü’minîn vâlidelerimizin, evlatlarının, zürriyetlerinin, ehl-i beytinin, ashàbın, ensârın, muhâcirînin ve hâssaten hulefâ-i Rasûlüllah’ın ve aşere-i mübeşşerenin, amcalarının ve sair sahabe-i güzînin ve bütün sahabe-i kirâmın ruhlarına dereceleri üzere ayrı ayrı hediye eyledik vâsıl eyle yâ Rabbi!..
Peygamber SAS Efendimiz’in hakikî ve mânevî varisleri ve ümmetin hakiki ve mânevî halifeleri mürşidîn-i kirâm sâdât ve meşayih-ı turuk-u aliyyemizin cümlesinin ruhlarına hediye eyledik, dereceleri üzere hepsine ayrı ayrı ikrâm eyle yâ Rabbi!..
Ebû Bekr-i Sıddîk ve Aliyy-i Murtazâ Efendilerimiz’den müteselsilen bu günümüze kadar ve kendisinden feyz aldığımız çok kıymetli muhterem hocamız Muhammed Zâhid-i Bursevî’ye kadar, turuk-u aliyyelerimizden güzerân eylemiş olan cümle sâdât ve meşayihimizin ve esâtizemizin ve tarikat büyüklerimizin, kardeşlerimizin ve onların halifelerinin ruhlarına hediye eyledik, vasıl eyle yâ Rabbi!.. Cümle evliyâullah-ı mukarrebînin ruhlarına hediye eyledik vasıl eyle...
Bu evliyaullah, mürşidîn-i kirâm büyüklerimizin himmetlerine, teveccühlerine, mânevî yardımlarına ve iltifatlarına cümlemizi nâil eyle yâ Rabbi!..
Bizi o sevdiğin kullarınla beraber eyle yâ Rabbi!.. Onlarla beraber haşreyle yâ Rabbi!.. Onlara verdiğin o marifetullahtan, o muhabbetullahtan, o aşkullahtan bizlere de ihsân eyle yâ Rabbi!.. Onların yolunda yürümeyi, Peygamber Efendimiz’in sünnetini şu asırda ihyâ etmeyi, cümlemize nasib eyle yâ Rabbi!..
Peygamber SAS Efendimiz’in yolunda yürüyen, sünnet-i seniyyeyi canlandıranlara yüz şehid sevabı verileceği hadis-i şerîfte müjdelenmiş; bizi o yüzlerce şehid sevaplarını kazananlardan eyle yâ Rabbi!.. Giyimimizde, kuşamımızda, ahlâkımızda, yaşayışımızda, davranışlarımızda, hareketlerimizde,
ibadetlerimizde, taatlerimizde bizi bidatlerin her çeşitlerinden koru yâ Rabbi!.. Sünnet-i seniyye-i nebeviyyeyi yaşamayı, yaşatmayı, ihyâ etmeyi, tatbik etmeyi nasib eyle yâ Rabbi!.. Böylece Peygamber Efendimiz’in sevgisine, iltifatına ermeyi nasib eyle yâ Rabbi!..
İbadetleri kabul olan kullarından eyle yâ Rabbi!.. Bid’at ehlinin ibadetlerini, namazını, niyazını, orucunu, haccını, farzını, nafilesini, sadakasını kabul etmeyeceğini Peygamber Efendimiz hadis-i şerifinde bildirmiş; bizi bid’at ehli olmaktan koru yâ Rabbi!.. Çalışıp çalışıp da ibadetleri boşa gidenlerden eyleme yâ Rabbi!.. İbadetleri kabul olanlardan eyle yâ Rabbi!.. Azı çoğa sayılanlardan eyle yâ Rabbi!.. Eksiğine, kusuruna bakılmayanlardan eyle yâ Rabbi!.. Makbul kullarından eyle yâ Rabbi!..
Yâ Rabbi! Şu beldemizin medâr-ı iftihârı enbiyâullahın ve adını bildiğimiz Yûşâ AS’ın, ve buralara Peygamber Efendimiz’in müjdesine ermek maksadıyla ordularla zahmetler çekerek, cihadlar ederek gelmiş ve buralarda şehid olmuş olan beldemizin medâr-ı iftihârı sahabe-i kirâma ve hâssaten mihmandâr-ı Peygamberî Ebû Eyyüb el-Ensârî Halid ibn-i Zeyd Efendimiz Hazretleri’nin ruh-u pâklerine hediye eyledik vâsıl eyle yâ Rabbi!..
Cümle evliyâullah-ı mukarrebînin ve salihlerin ruhlarına hediye eyledik vasıl eyle yâ Rabbi!.. Şu beldeleri senin rızanı kazanmak için cihad ederek, asırlarca ter dökerek, can vererek, kanlarını topraklara saçarak, kara topraklara düşüp şehid olarak, gazi olarak fethetmiş ve bize emanet ve yadigâr bırakmış olan o ecdâd-ı gaziyânımızın, şehidlerimizin, mücahidlerin ruhlarına hediye eyledik vasıl eyle yâ Rabbi!.. O şühedânın şefaatlerine de bizleri nail eyle yâ Rabbi!..
Şu beldeleri onlardan yâ Rabbi, sen bize emanet intikal ettirdin, bize hüsn-ü hal nasib eyle... Bizim kötü halimizden ve içimizdeki süfehânın, beyinsizlerin hatalarından dolayı şu ecdad yâdigârı emanetleri elimizden kâfirlere geçirttirme yâ Rabbi!.. İslâm beldelerini kâfirlerin eline geçirtme yâ Rabbi!
Müslümanları buralarda düşman çizmesi altında çiğnetme yâ Rabbi!.. Şu ezanlar okuduğumuz, namazlar kıldığımız, camiler binâ ettiğimiz, her taşının altında bir şehidin yattığı diyarları kâfirlere çiğnetme yâ Rabbi!..
Başımıza zalimleri, fasıkları, facirleri, kâfirlerin yardak- çılarını, onları beğenip onların yolundan gidenleri musallat etme yâ Rabbi!.. Sana mutî, müttakî kullarını nasib eyle yâ Rabbi!.. Beldelerimizi ve mallarımızı ve ırzlarımızı ve şereflerimizi ve namuslarımızı pây ü mâl ettirme yâ Rabbi!..
İstilaya uğramış İslâm beldelerini kurtar yâ Rabbi!.. Biz burada rahatız yâ Rabbi, hürriyet içinde olduğumuz için camimizde namaz kılıyoruz, dua ediyoruz, oruç tutuyoruz... Aç kalsak da akşam yemek olduğunu biliyoruz, akşam sevine sevine iftar sofrasına oturuyoruz... Dünyanın başka yerlerinde bunları bulamayan nice kardeşlerimiz var yâ Rabbi; onlar belki mânevî
makam bakımından bizden daha yüksek ama, takdir-i ilâhî düşmanların arasında kalmışlar, onlara yardım eyle yâ Rabbi!.. Onları galib eyle yâ Rabbi!.. Onları kâfirlere ezdirme yâ Rabbi!.. Mallarını, ırzlarını, topraklarını kâfirlere çiğnettirme yâ Rabbi!..
Katillerden, zalimlerden, kâfirlerden müslümanların ahını, intikamını al yâ Rabbi!.. Kafirleri kahreyle yâ Rabbi!.. Zalimlerin bir gün perişan olduğunu, yakın zamanda şu gözlerimize göster yâ Rabbi!
O kardeşlerimize her yönden, her türlü yardımlar yapmayı da bizlere nasib eyle yâ Rabbi!.. Onların dullarını, yetimlerini kollamayı, korumayı nasib eyle yâ Rabbi!.. Çocuklarına bakmayı nasib eyle yâ Rabbi!.. Ayrıca kâfirler, o çocukları yağmalayıp hristiyan yetiştiririz, müslümanın çocuğu hristiyan olur diye sevine sevine alıp kendi ülkelerine götürüyorlar, yâ Rabbi onların eline onların evlatlarını düşürme... Evlatlarımızı düşürme yâ Rabbi!..
Kıyamete kadar bizim evlatlarımızı imandan sonra küfre düşürme yâ Rabbi!.. İslâm’dan ayırma yâ Rabbi!.. Hidayet yolundan ayaklarını kaydırma yâ Rabbi!.. İzzetten sonra zillete uğratma yâ Rabbi!.. Kısmî de olsa hürriyetten sonra esarete düşürme yâ Rabbi!.. Nusretinle te’yid ve takviye eyle yâ Rabbi!.. Bize yardım eyle yâ Rabbi!..
Evet, hatalarımızdan dolayıdır, İslâm’a bağlılıktaki gevşeklik- lerden dolayıdır, belki bunlar senin cezandır, belki onların derecesi artsın diyedir. Ceza ise cezayı kaldır yâ Rabbi!.. Bu mübarek günler hürmetine affeyle yâ Rabbi!.. Yetsin yâ Rabbi bu kadar ceza, taltif eyle yâ Rabbi!.. Birkaç gün sonra biz bayram yapacağız, onlara da bayram yaptır yâ Rabbi!.. Onlara da güzel günler göster yâ Rabbi!..
Komşusu açken burada kendisi tok yatan hakiki müslüman olamaz, gerçek müslüman olamaz, gerçek mü’min olamaz; onların sevgisini, yardım duygusunu, onlara hizmet imkânını bizden esirgeme yâ Rabbi!.. Bizi o şuurdan mahrum etme yâ Rabbi!.. Şu diyarları da, o diyarlar haline getirme yâ Rabbi!..
Eskiden İslâm diyarı olan yerleri kâfirlerden tekrar aldığımız gibi, hiç İslâm diyarı olmamış yerlere de, senin dinini yayıp götürmeyi nasib eyle yâ Rabbi!..
Dünyanın her yerinde seyahat imkânları var, gidilip gezilebiliyor, konuşma imkânları oluyor, çalışma imkanları oluyor. Senin dinini, sahabe-i kiramın ahlâkı üzere, dünyanın her yerine götürüp yaymayı, İslâm’ı oralarda öğretmeyi, oralardaki insanların elimizde hidayete ermesini, o şerefi kazanmamızı bizlere nasib eyle yâ Rabbi!..
Yâ Rabbi, şu rahat içinde yaşadığımız, elimizde fırsatlarımız olduğu şu beldede, İslâm’ı tam öğrenip, tam uygulamayı nasib eyle... Bizi gafletten kurtar yâ Rabbi!.. Bizi cehaletten kurtar yâ Rabbi!.. Bizim içimizde sevmediğin ne gibi hal ve huy ve düşünce ve fikir ve kanaat varsa onlardan bizi pâk eyle yâ Rabbi!.. İçimizi dışımızı yıka yâ Rabbi!.. Pâk eyle yâ Rabbi!..
Bizi sevdiğin huylarla huylandır yâ Rabbi!.. Bizi sevdiğin
hallerle hallendir yâ Rabbi!.. Bizi sevdiğin yollarda yürüt yâ Rabbi!.. Bizi sevdiğin güzel ahlâka sahip eyle yâ Rabbi!..
Ramazan ayından, oruç tutmaktan maksat mânevî eğitimdir; mânevî eğitimimizi güzel yapmamızı; kötülüklerden, kötü huylardan kurtulup, sevdiğin iyi bir kul olmamızı cümlemize nasib eyle yâ Rabbi!.. Ramazan’dan sonra, Ramazan içinde kazandığımız güzel hasletleri, huyları tekrar elden çıkarttırma yâ Rabbi!.. Kazandığımız güzel huylar ve takvâ üzere, bundan sonra ömrümüz boyu rızana uygun yaşamayı nasib eyle yâ Rabbi!.. Ömrümüz boyu camide, zikirde, Kur’an’da, namazda, niyazda, hayırda hasenâtta gayretli eyle yâ Rabbi!..
Yâ Rabbe’l-âlemîn! Ailelerimizi, evlatlarımızı, akrabalarımızı ıslah eyle!.. Yanlış fikirde olanları doğru yola getir yâ Rabbi!.. Beldelerimizdeki İslâm’a aykırı hareket eden edepsiz, dinsiz, kâfir, cahil, fasık, facirlere fırsat verme yâ Rabbi!.. Onların tesirlerini izale eyle yâ Rabbi!.. İyi insanları söz sahibi eyle yâ Rabbi!.. Beldelerimize iyiliği hakim eyle yâ Rabbi!..
Cümlemize helâl ve temiz, pâk ve tıyb kazançlar nasib eyle... İnsan harama bulaşırsa sevmezsin yâ Rabbi!.. Haram lokma yerse ibadetini kabul etmezsin yâ Rabbi!.. Bizi faizden, haramdan, günahla kazanılmış her çeşit çirkin ve pis kazançlardan uzak eyle yâ Rabbi!.. Bizi, sevdiğin helâl kazançlarla perverde eyle yâ Rabbi!.. Evimize haram lokma götürtme yâ Rabbi!.. Evlatlarımıza haram lokma yedirtme yâ Rabbi!.. Evlatlarımıza abdestsiz süt bile verdirtme yâ Rabbi!.. Onları takvâ ehli olarak yetiştirmeyi nasib eyle yâ Rabbi!..
Yâ Rabbi! Vücutlarımıza sıhhatler, afiyetler ihsân eyle... İhtiyar da olsak, seksen-doksan yaşına da gelsek, yüz yaşına da gelsek, dinç yaşamayı nasib et; erzel-i ömür gösterme yâ Rabbi!.. Kavî müslüman, kuvvetli müslüman, senin daha çok sevdiğin Müslümandır.
Peygamber SAS Efendimiz buyurmuş ki:14
الْمُؤْمِنُ الْقَوِيُّ خَيْرٌ وَأَحَبُّ إِلَى اللهِ مِنَ الْمُؤْمِنِ الضَّعِيفِ، وَفِي
كُلٍّ خَيْرٌ (حم. م. ن. عن ابي هريرة)
RE. 230/11 (El-mü’minü’l-kaviyyü hayrun ve ehabbu ila’llahi mine’l-mü’mini’d-da’îfi, ve fî küllin hayr) “Hepsinde hayır var ama, kuvvetli müslüman zayıf müslümandan daha hayırlıdır ve Allah indinde daha sevgilidir.”
Bizi hem maddeten, hem mânen, hem ilmen, hem fikren, hem kalben, hem kaliben, hem sıhhaten, hem bedenen, hem rûhen kuvvetli eyle yâ Rabbi!.. Tam sıhhatli eyle yâ Rabbi!.. Kale gibi eyle yâ Rabbi!.. Çelik gibi eyle yâ Rabbi!.. Küfrün ufacık esintilerinden sallandırma yâ Rabbi!.. Kâfirlerin ufacık gayretçiklerinden ayağımızı kaydırtma yâ Rabbi!.. İmanımıza gölge düşürme yâ Rabbi!.. Kalbimizi tereddütlere düşürtme yâ Rabbi!..
Yâ Rabbe’l-âlemîn! Hastalık da sevap kazanma vesîlesidir, hasta olup da sabrederse günahları affedilir, günahları silinir, paklanır; hasta olan kardeşlerimizi affeyle yâ Rabbi!.. Vücutlarına da sıhhat ve afiyetler ihsan eyle... Yakın zamanda acil şifalar, devâlar ihsan eyle...
Evvelki senelerde aramızda olup da şimdi aramızdan ayrılmış,
14 Müslim, Sahîh, c.XIII, s.142, no:4816; İbn-i Mâce, Sünen, c.I, s.87, no:76; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.II, s.366, no:8777; İbn-i Hibbân, Sahîh, c.XIII, s.29, no:5722; Neseî, Sünenü’l-Kübrâ, c.VI, s.159, no:10457; Beyhakî, Şuabü’l- İman, c.I, s.216, no:194; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.X, s.89, no:20668; Ebû Ya’lâ, Müsned, c.XI, s.230, no:6346; Hamîdî, Müsned, c.II, s.474, no:1114; Tahàvî, Müşkilü’l-Âsâr, c.I, s.266, no:221; İbn-i Asâkir, Mu’cem, c.I, s.222, no:443; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.IV, s.187, no:6580; Ebû Hüreyre RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.I, s.115, no:540; Keşfü’l-Hafâ, c.II, s.298, no:2713; Câmiü’l- Ehàdîs, c.XXII, s.95, no:24408.
yakın veya uzak zamanda ahirete göçmüş ihvânımız var, kardeşlerimiz var, akrabamız var, dostlarımız var, sevdiklerimizi var... Hatırlayınca gözlerimiz yaşarıyor, boynumuz bükülüyor. Yâ Rabbi, onların da ruhlarını şâd eyle!.. Kabirlerini cennet bahçesi eyle... Makamlarını âlâ eyle... Bu dualarımızla kabirlerine nurlar yağdır... Rahmetine gark eyle yâ Rabbi!..
Şu dualarımızdan onları haberdar ve hissedâr eyle yâ Rabbi!.. Memnûn ve mesrûr eyle yâ Rabbi!.. Sevindir yâ Rabbi!.. Nurlarını ve sürûrlarını ziyâde eyle yâ Rabbi!..
Bu hatimleri okuyan kardeşlerimiz, bu tesbihleri çeken kardeşlerimiz bu salât ü selâmları, ibadetleri, taatleri yapan kardeşlerimiz; tabii bir kısmı kendi geçmişleri için yapıyorlar, bir kısmı da gönüllerdeki birtakım muradlar için yapılıyor. O gönüllerinin muradlarını sen ver yâ Rabbi!.. Geçmişlerinin ruhlarını şâd eyle yâ Rabbi!..
Bizi senden gayriye muhtaç etme yâ Rabbi!.. Sana elimizi açtık, başkasına açtırma yâ Rabbi!.. Senin kapına geldik, başka kapıya gönderme yâ Rabbi!.. Kapından mahrum döndürme yâ Rabbi!..
Yâ Rabbi! Sen gizliyi, aşikârı bilirsin, bizim bilmediklerimizi bilirsin, bize neyin daha çok lâzım olduğunu da bilirsin, bizim neye muhtaç olduğumuzu da bilirsin... Biz bilemeyiz, doğru tesbit edemeyiz, yanlış isteriz... Zenginlik isteriz, mevkî isteriz, makam isteriz; belki hayırlı olur, belki hayırlı olmaz, sen daha iyi bilirsin yâ Rabbi!.. Dünyanın ve ahiretin bizim için hayırlı olan her türlü hayırlarını, nimetlerini, güzelliklerini, iyiliklerini, imkânlarını, sıhhatlerini, afiyetlerini, zenginliklerini, varlıklarını senden, lütf- u kereminden hayırlısıyla isteriz, ihsân eyle yâ Rabbi!.. Fazl-u kereminle bizleri ganî eyle yâ Rabbi!.. Ağniyâ-i şâkirînden eyle...
Dünyanın ve ahiretin bildiğimiz bilmediğimiz, aklımıza gelen, gelmeyen, gözümüze görünmeyen ne türlü şerri, şerlisi, tehlikesi varsa, kötülükleri varsa; onlardan da sana sığınırız yâ Rabbi!.. Sen bizi onlardan koru yâ Rabbi!.. O tehlikelere düşürme bizi... O
şerlere uğratma yâ Rabbi!.. Görünmeyen düşmanlardan şeytan en büyük düşmandır, şeytanın şerrinden koru yâ Rabbi!..
En büyük düşmanlarımızdan birisi, şu içimizde ıslah edemediğimiz nefislerdir, nefisleri yenmeyi nasib eyle... Nefsimizi güzel terbiye etmeyi nasib eyle... Emmâre-i bi’s-sû’ nefis olmaktan, kötülüğü emredici, insanı şerre heves ettirici nefis olmaktan döndür yâ Rabbi!.. Hatasını anlattır yâ Rabbi!.. Güzel ilhamlarla mülheme derecesine erdir yâ Rabbi!..
Hakkın, hakikatin İslâm’ın, mâneviyâtın, tasavvufun güzelliklerini anlayıp itminan derecesine getirip mütmainne nefisler eyle yâ Rabbi!.. Ondan sonraki yüksek makamlara da vâsıl eyle yâ Rabbi!.. Nefsi mutmainne olanlardan eyle yâ Rabbi!.. “Râdiyeten merdiyyeten cennetime girin!” diye davet edilecek nefislerden eyle yâ Rabbi!..
Yâ Rabbe’l-âlemîn, bizi cahillikten kurtar... Bizi zulümâttan nûruna kavuştur... Gözümüzden perdeleri kaldır yâ Rabbi!.. Basîretlerimizi aç yâ Rabbi!.. Kalbimizin kilitlerini çevir, aç yâ Rabbi!.. Kalbimizi yıka yâ Rabbi!.. Kalbimizi nurlandır yâ Rabbi!.. Kalbimizi ma’rifetinle canlandır yâ Rabbi!.. Diri kalb eyle yâ Rabbi!.. Ölü kalb etme yâ Rabbi!..
Yâ Rabbe’l-âlemîn! Cümlemize sıhhatli, afiyetli, kuvvetli, ecirli, sevaplı, uzun ömürler ihsân eyle... Bu uzun ömürlerimizin bir saniyesini boş geçirmeyip, senin rızan yolunda geçirmeyi nasib eyle... Sünnet-i seniyyeye uygun geçirmeyi nasib eyle... Şu hatimlerini indirdiğimiz Kur’an-ı Kerim’in ahkâmına uygun geçirmeyi nasib eyle... Kur’an-ı Kerim bizden hoşnut olsun yâ Rabbi... Kur’an-ı Kerim’in râzı olduğu, şefaat ettiği kullardan eyle yâ Rabbi!.. Kur’an-ı Kerim’i kabirlerimize güzel yüzlü bir dost olarak yoldaş eyle yâ Rabbi!.. Kıyamette şefaatçi eyle yâ Rabbi!.. Sıratta önümüzü aydınlatan, ardımızı aydınlatan nur eyle yâ Rabbi!.. Cennete gitmeğe delil ve kılavuz eyle yâ Rabbi!..
Şu Kur’an-ı Kerim’i Firdevs-i Âlâ’da sen okuyacaksın, has kulların orada senden duyacaklar; bizi de onlardan eyle yâ Rabbi!.. Has kullarına Firdevs-i Âlâ’da (selâmün kavlen min
rabbi’r-rahîm) diye selâmın vâkî olacak, o selâma mazhar olanlardan eyle yâ Rabbi!..
Kulların cennete girip cennet nimetleriyle mütelezziz olduğu zaman, onları huzuruna çağırıp “Size bir şey daha ihsân edeceğim ey kullarım!” dediğinde; “Yâ Rabbi, her şeyi verdin bize, daha ne olabilir?..” dedikleri zaman da “Size cemâlimi göstereceğim.” diye cemâlini gösterdiğin zaman, bizi de cemâlini gören kullarından eyle yâ Rabbi!..
Sevdiklerimiz cennete gider de, biz de hesabı kötü olur da cehenneme atılanlar arasında olursak bazılarımız, aman yâ Rabbi, ne kadar büyük hasret olur yâ Rabbi; bizi cehennemden âzâd eyle yâ Rabbi!.. Şu mübarek gece hürmetine âzâd eyle... Cehennemlik hallerden, yollardan döndür yâ Rabbi!.. Cehenneme düşme tehlikesi meydana getiren işlerden sıyır, çıkart, kurtar yâ Rabbi!.. Tevbe-i nasuh ile şu anda dönüş nasib eyle... Bundan sonra cehenneme düşmeye sebep olacak işlere bizi bulaştırma yâ Rabbi!.. Haramlardan ve günahların her çeşidinden koru yâ Rabbi!..
Cennetin nimetlerini elden kaçırttırma yâ Rabbi!.. Cennetin yakınına gelip de, uzaktan köşklerini, güzelliklerini görüp, cennetin kokusu burnuna gelip, mest olup da, melekler tarafından döndürülenlerden etme yâ Rabbi!.. Sıratı hevesle geçmek isterken, ayağı kayıp düşenlerden etme yâ Rabbi!.. Cehennemin çengellerine takılıp aşağıya uçanlardan etme yâ Rabbi!.. Katranların, alevlerin içinde azab görenlerden etme yâ Rabbi!.. Cehennemin azabı tahmin edilecek gibi değil yâ Rabbi, bir kibrit yakılsa parmağımızı tutamıyoruz yâ Rabbi...
Yâ Rabbi, cennetlik kulların cennete girdiği zaman, “Mürşid-i kâmillere, alimlere, siz burada durun!” diyeceksin yâ Rabbi, “İstediklerinize şefaat eyleyin!” diyeceksin yâ Rabbi; bizi şefaate erenlerden eyle yâ Rabbi!.. Cennete girenlerden eyle yâ Rabbi!..
Yüzümüz yok, amelimiz yok, elimiz boş, işimiz güç ama, hesaba da tahammülümüz yok yâ Rabbi... Mahşer günü defterimiz
açılır, günahlar ortaya saçılırsa, mahşer halkına mahcup oluruz yâ Rabbi!.. Bizi defter divan açmadan, hesabı, günahları ortaya dökülmeden, teraziye konulup tartılmadan bi-gayri hisâb cennete giren o bahtiyarlardan eyle yâ Rabbi!.. Bi-gayri hisâb, duhûlü evvelîn ile Firdevs-i A’lâna dahil eyle yâ Rabbi!..
Dünyada küçük izdihamlara bile dayanamıyoruz, mahşer gününde iğne atılsa yere düşmeyecek yâ Rabbi!.. Yetmiş arşın aşağıya, insanların terleri toprağı ıslatıp aşağıya inecek yâ Rabbi!.. Güneş beyinlerini kaynatacak yâ Rabbi!.. Sadaka yapan, verenlerin ancak başında sadakası gölge olacak yâ Rabbi!.. insanlar çırçıplak olduğu halde birbirlerine bakacak hali olmayacak yâ Rabbi!.. Sıkışık durumda tir tir titreyecekler, diz çöküp bekleşecekler... O sıkıntılara bizi uğratma yâ Rabbi!.. Arş-ı Âlâ’nın gölgesinde gölgelendirdiğin kullardan eyle yâ Rabbi!..
Peygamber SAS Efendimiz müjdelemiş ki: “İki müslüman birbirlerini Allah için severse, birbirlerini Allah için seveler zümresine dahil olabilirse, (hümü’l-mütehâbbûne fî’llah) Allah için muhabbet edenlerden olursa; onları Arş-ı Âlâ’nın gölgesinde gölgelendirecek.” diye Peygamber Efendimiz müjdelemiş; bizi birbirimizle has tarikat, mü’min kardeşliğimizle birbirine öyle muhabbet edenlerden eyleyip, Arş’ın gölgesinde gölgelendir yâ Rabbi!..
Tenhalarda yalnız başlarına, riya ve gösteriş olmadan zikreden, Allah deyip, Lâ ilâhe ilallah deyip göz yaşı dökenler Arş’ın gölgesinde gölgelenecek yâ Rabbi, bizi onlardan eyle!..
Gönülleri ibadet ve camide olup ezan okunmadan camiye gelen, camiden çıktıktan sonra, “Bir dahaki namaz vaktini aman kaçırmayayım!” diye aklı camide kalan; namaz, niyaz, cami, ibadet aşıkları Arş’ın gölgesinde gölgelenecek, bizi de onlardan eyle yâ Rabbi!..
Gençliğinden itibaren namazı bırakmamış, kötü yollara sapmamış, İslâm üzere büyümüş olanlar Arş’ın gölgesinde gölgelenecek; evlatlarımızı, gençlerimizi günahlara bulaşmadan öyle yetişenlerden olup, Arş’ın gölgesinde gölgelenenlerden eyle yâ
Rabbi!..
Yâ Rabbi, haramlara gözümüzü kaydırma... Haramlara kuşağımızı çözdürme... Haramlara elimizi uzattırma yâ Rabbi!.. Uzaktan zevkli ve leziz görünür ama, ahirette azabı şiddetlidir yâ Rabbi; bize ahiretin zevklerini ihsân eyle yâ Rabbi!..
Dünyadaki helaller de mü’minlere yeter yâ Rabbi; helallerinle bizi haramlardan müstağnî eyle yâ Rabbi!.. Helallerle geçindir yâ Rabbi!.. Haramlara tenezzül ettirme yâ Rabbi!.. Günahlara tenezzül ettirme yâ Rabbi!.. Nefsin oyununa düşürme yâ Rabbi!.. Şeytana aldananlardan etme yâ Rabbi!.. Şu köhne dünyayı sevip de, ona bel bağlayanlardan etme yâ Rabbi!..
Çünkü;15
حُبُّ الدنْيَ ا رَأْسُ كلِّ خَطِيئَةٍ (هب. عن الحسن مرسلا)
(Hubbü’d-dünyâ re’sü külli hatîetin) “Dünyayı sevmek her hatanın başıdır.” buyurmuş Peygamber Efendimiz. “Her hatanın kaynağı, esası, başı, şu dünya hayatını, dünyalığı, malı, mülkü, mevkiyi, makamı sevmektir.” diye işaret eylemiş; gönlümüzde ahiret sevgisini yerleştir yâ Rabbi!.. Dünyaya yer verme yâ Rabbi!.. Dünya fâni, nasıl olsa geçecek yâ Rabbi; aklı ahirette, cennette, senin rızanda olanlardan eyle yâ Rabbi!..
Şu fâni dünyanın fâni süslerine, âlâyişine, zevkine, sefasına, çengisine, çalgısına aldananlardan etme yâ Rabbi!.. İçkisine, kumarına düşürme yâ Rabbi!.. Haramlara göz kaydırma yâ Rabbi!.. Doğru yoldan ayağımızı kaydırma yâ Rabbi!.. Yolunda dâim, zikrinde kàim eyle yâ Rabbi!..
15 Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.VII, s.338, no:10501; İbn-i Ebi’d-Dünyâ, Zemmü’d-Dünyâ, c.I, s.15, no:9; Hasan-ı Basrî Rh.A’ten. Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.VII, s.323, no:10458; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, c.VI, s.388; İbn-i Ebi’d-Dünyâ, Zemmü’d-Dünyâ, c.I, s.26, no:33; Ahmed ibn-i Hanbel, Zühd, c.I, s.92; İbn-i Asâkir, Târih-i Dimaşk, c.IIIL, s.428; Hz. İsâ AS’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.III, s.353, no:6114; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XXXXI, s.326, no:45030.
Peygamber Efendimiz’in hanımları bizim annelerimiz olduğuna göre, onların dilleri olan Arapça’yı öğrenmemizi nasib eyle... Şu Kur’an-ı Kerim’i okuduğumuz zaman anlamayı da nasib eyle... Ayetleri okurken tüyleri diken diken olan, derisi ürperenlerden eyle yâ Rabbi!.. Takvâ ehli, huşû sahibi kullarından eyle yâ Rabbi!..
“Allàhu ekber!” diye namaza durduğumuz zaman dünyayı unutanlardan eyle yâ Rabbi!.. Ayağı cerahat olsa, ameliyat olsa farkında olmayanlardan eyle yâ Rabbi!.. İbadetin zevkini ver yâ Rabbi!.. Peygamber SAS namazı için, (Kurretü aynî fi’s-salâh) buyurmuş, bu dünyadan en çok namazı sevdiğini ifade etmiş; yâ Rabbi namazı severek kılmayı nasib eyle... Mü’minin mi’racıdır yâ Rabbi, senin sarayına, huzuruna kabulündür yâ Rabbi, senin dergâhına kulun gelmesidir yâ Rabbi, ibadetin kıymetini bildir yâ Rabbi!.. Şu orucun, şu Ramazanın kıymetini bildir yâ Rabbi!..
Şu Kur’an-ı Kerim’in sayfaları içinden Kur’an-ı Kerim uçup gitmeden, Kur’an-ı Kerim’i sevdirip öğret yâ Rabbi!.. Kur’an-ı Kerim’i evlerimizde duvarlara asıp da, ahirette bize davacı ettirme yâ Rabbi!..
Peygamber SAS Efendimiz’in hayatını, sünnetini, ahlâkını tam öğrenmeyi nasib eyle yâ Rabbi!.. O ahlâk ile mütehallık olmayı nasib eyle yâ Rabbi!.. Peygamber Efendimiz’in şefaatine, Kur’an-ı Kerim’in şefaatine cümlemizi nail eyle yâ Rabbi!.. Ömrümüzü Ümmet-i Muhammed’e faideli işler yaparak geçirmeyi nasib eyle yâ Rabbi!.. Hepimize helal, temiz kazançlar nasib eyle... Helal kazançlarımızın artan ve fazlalarıyla herkese iyilikler yapmayı nasib eyle... İslâm’ı yaymayı nasib eyle yâ Rabbi!..
El-hamdü lillah, kardeşlerimiz radyo yayınına başlamışlar. Bu gün fezanın şu kirli havasına Kur’an-ı Kerim’i yaymağa başlamışlar, daha güzel hizmetleri de nasib eyle yâ Rabbi!.. Şirketlerimizi, vakıflarımızı, derneklerimizi, çalışmalarımızı hayırlı ve faideli eyle yâ Rabbi!.. Verimli çalışmalar yapmalarını nasib eyle yâ Rabbi!.. Başlattığımız hizmetleri söndürme yâ Rabbi!.. Yaktığımız meşaleleri elden düşürme yâ Rabbi!.. Yetiştirdiğimiz kardeşlerimizin ayaklarını kaydırma yâ Rabbi!.. Birken bin olalım yâ Rabbi!.. Adedi günden güne artanlardan eyle yâ Rabbi!..
Peygamber SAS Efendimiz buyurmuş ki:16
لاَ تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ أُمَّتِي ظَاهِرِينَ عَلَى الحَقِّ ، حَتَّى تَقُومَ السَّاعَةُ
(ك. عن عمر؛ طب. عن مغيرة بن شعبة)
(Lâ tezâlü tàifetün min ümmetî zàhirîne ale’l-hakkı hattâ tekùme’s-sâah.) “Kıyamet kopuncaya kadar, ümmetimden hakkı
16 Hâkim, Müstedrek, c.IV, s.496, no:8389; Dârimî, Sünen, c.II, s.280, no:2433; Taberî, Tehzîbü’l-Âsâr, c.III, s.165, no:921; Hz. Ömer RA’dan.
Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.XX, s.403, no:961; Muğîre ibn-i Şu’be RA’dan.
Mecmaü’z-Zevâid, c.VII, s.564, no:12249; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XVI, s.119, no:16372.
tutan, dobra dobra hakkı söyleyen, temiz, sağlam, mücahid, kınayanın kınamasından korkmayan, ölümden çekinmeyen has kulların mevcud olacak; bizi onlardan eyle yâ Rabbi!.. Bizi o sevdiğin taife-i merdıyyeden eyle yâ Rabbi!..
Yine buyrulmuş ki:17
لاَ يَضُرُّهُمْ مَنْ خَذَلَهُمْ،
(Lâ yedurruhüm men hazelehüm) “Onlara yardım etmeyenler, çelme takanlar, onlara zarar veremeyecek, onlar kale gibi sağlam olacaklar, aslan gibi sağlam yürüyecekler.” bizi onlardan eyle yâ Rabbi!.. Elimizden İslâm’a, müslümanlara çok faydalar hasıl eyle yâ Rabbi!..
Enbiyalar, evliyalar gelmiş, kim kalmış yâ Rabbi, Hızır AS’dan başka?.. Herkes gelmiş, geçmiş. Bu ölüm bize de gelecek yâ Rabbi, sevdiğin bir hal üzere iken, abdestliyken, oruçluyken, camideyken canımızı al yâ Rabbi!.. Günah üzere alma yâ Rabbi!.. Günah üzere yakalananlardan etme yâ Rabbi!.. Haram üzerindeyken yakalananlardan etme yâ Rabbi!.. Meyhanede, kerhanede ölenlerden etme yâ Rabbi!..
Aman yâ Rabbi;
تَمُوتُونَ كَمَا تَعِيشُونَ .
(Temûtün kemâ taîşûn) “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz.” buyrulmuş; güzel yaşatıp güzel öldür yâ Rabbi!..
فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّةُ نَعِيمٍ (الواقعة:٩٨)
17 Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.III, s.436, no:15634; Tayâlisî, Müsned, c.I, s.145, no:1076; İbn-i Asâkir, Tàrih-i Dimaşk, c.I, s.305; İbn-i Esir, Üsdü’l-Gàbe, c.I, s.910; İbn-i Hibban, Sahih, c.XVI, s.292, no:9302; Muaviye ibn-i Kurre, babasından.
Câmiü’l-Ehàdîs, c.III, s.381, no:2404.
(Feravhun ve reyhânun ve cennetü naîm) [Ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır.] (Vâkıa, 56/89) buyrulmuş.
Güzel bir ölümle; melekler güzel kokularla müjdeleyerek, gözden perdeler kalkıp cennetteki makamlarımızı, köşklerimizi göre göre; evliyaullah büyüklerimiz yanımıza gelerek korkma evlâdım diye teselli ede ede, Rasûlüllah Efendimiz’in cemâlini göre göre, şu emaneti vermeyi nasib eyle yâ Rabbi!..
Meleklerin, sırtına vura vura, pamukların arasından çalı çeker gibi, çatır çatır canını aldığın kimselerden etme yâ Rabbi!.. Az ağrı, âsân ölüm ve kâmil bir iman ile ahirete göçenlerden eyle yâ Rabbi!..
Fitne çoğaldı yâ Rabbi, Deccalın fitnesi yayıldı yâ Rabbi, evlere
girdi yâ Rabbi, evler gazino oldu yâ Rabbi, evler meyhane oldu yâ Rabbi!.. O televizyonun içinden her türlü şer evin içine yayılıyor yâ Rabbi! Günah üzere yaşayıp günah üzere ölenlerden etme yâ Rabbi!.. O şer aletlerini def edip çıkarmayı nasib eyle yâ Rabbi!.. Şerrin zerresini evimize sokma yâ Rabbi!.. Şerrin çok olduğu yerden sıyrılıp, hayrın çok olduğu yerde toplanmayı nasib eyle yâ Rabbi!..
Hakkı hak olarak görüp, ona sarılıp, onu yapmayı nasib eyle yâ Rabbi!.. Bâtılı bâtıl olarak görüp ondan korunmayı nasib eyle yâ Rabbi!.. Kehf Suresi’nin sonunda;
قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُمْ بِاْلأَخْسَرِينَ أَعْمَالاً. َالَّذِينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ
فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ أَنــَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعًا
(الكهف:٣٠١-٤٠١)
(Kul hel nünebbiüküm bil’l-ahserîne a’mâlâ. Ellezîne dalle sa’yühüm fî’l-hayâti’d-dünyâ ve hüm yahsebûne ennehüm yuhsinûne sun’à.) [De ki: Size yaptıkları işler bakımından en çok
ziyana uğrayanları bildirelim mi? Bunlar, iyi işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir.] (Kehf, 18/103-104) buyrulmuş yâ Rabbi! Kendisi iyi bir şey yapıyor sandığı halde aslında yanlış yolda olup, ahirette de öyle doğru bir şey yapıyorum sandığı halde yanlış yolda gidenler olacak, bizi öyle şaşkınlardan etme yâ Rabbi!.. Nûr-u basîret ile, mü’min ferasetiyle gerçekleri, hakikatleri doğru görmeyi nasib eyle...
Hakkı hak olarak görüp ona uymayı nasib eyle... Bâtılı bâtıl olarak görüp ondan korunmayı nasib eyle... Ahdine vefâkâr eyle yâ Rabbi!.. Takvâ ehli eyle yâ Rabbi!.. İhlâs sahibi eyle yâ Rabbi!.. Güzel ahlâk ile muttasıf eyle yâ Rabbi!.. Kötü huylardan arınmış eyle yâ Rabbi!.. Cömert eyle yâ Rabbi!.. Adaletli eyle yâ Rabbi!.. Şecaatli eyle yâ Rabbi!.. Tatlı dilli, güleç yüzlü eyle yâ Rabbi!..
Kınayanın kınamasından korkutma yâ Rabbi!.. Kimseden çekinmeden İslâm’ı yaşamayı nasib eyle yâ Rabbi!.. Sahabe müslümanlığını nasib eyle yâ Rabbi!.. Asr-ı saadet müslümanlığı nasib eyle yâ Rabbi!.. Giyimimizde, halimizde, tavrımızda, evimizde, ailemizde, çoluk çocuğumuzla muamelemizde, çarşıda, pazarda, ticaretimizde, ictimai faaliyetlerimizde tam müslümanca yaşamayı nasib eyle yâ Rabbi!.. Zalim de olsa zalimlerin karşısında hak sözü çatır çatır, dosdoğru söylemeyi nasib eyle...
Dünyanın ahiretin her türlü hayırlarına bizi nail eyle yâ Rabbi!.. O kara toprağa girdiğimiz zaman, o kara toprağın içindeki o kabrimizi, fazl u kereminle genişlet, cennet bahçesi eyle yâ Rabbi!.. Bir pencere açtırıp, cennetteki makamı sabah akşam kendilerine gösterilip, şâd olanlardan eyle yâ Rabbi!..
Mahşer yerinde, bizi şu camide şu akşam Kadir Günü diye topladığın gibi, Peygamber Efendimiz’in Livâü’l-Hamdi altında da topla yâ Rabbi!.. Nice peygamberler, sıddîkler, şehidler, evvelîn ve ahirînin iyi kulları, Peygamber Efendimiz’in sancağı altına gelecekler; bizi de o sancağın altında olanlardan eyle yâ Rabbi!.. Sâdât ve meşayihimiz ile, mürşid-i kâmillerimiz ile beldelerimizin medâr-ı iftiharı Ebû Eyyüb el-Ensârî gibi sahabeler ile, onların
bayrakları arkasında mahşer yerine, Peygamber Efendimiz’in Livâü’l-Hamdi altına gidenlerden eyle yâ Rabbi!..
Arş’ın gölgesinde gölgelenenlerden eyle yâ Rabbi!.. Mahşer gününün sıkıntılarını duymayan, bilmeyen, görmeyenlerden eyle... Cennete duhûl-ü evvelîn ile, Peygamber Efendimiz’in zümresi ile, ilk giren bahtiyarlarla beraber girenlerden eyle yâ Rabbi!.. Sırat’ı ke’l-berkın lâmi’, yıldırım şakırr gibi, şimşek çakar gibi, bir göz yumup açınca geçenlerden eyle yâ Rabbi!.. Habîb-i Edîb’ine komşu eyle yâ Rabbi!..
Cennet nimetleriyle mütelezziz ve mütena’im eyle yâ Rabbi!.. Bi-gayri sebkı azabin ve ikàbin ve hisâb cennete girenlerden eyle yâ Rabbi!.. Etrafımızdaki sevdiklerimizle, anne, baba, eş, evlat, kardeş, zürriyetlerimizle, sevdiklerimizle cennette beraber eyle yâ Rabbi!.. Onlarla bizi, kimimiz cennette kimimiz cehennemde olarak ayırma yâ Rabbi!.. Sevdiklerimizle Firdevs-i Âlâ’da buluştur yâ Rabbi!.. Birbirimize kavuştur yâ Rabbi!..
Bi-hürmeti esmâike’l-hüsnâ, ve bi-hürmeti hatemâti’l-kur’âni’l- azîm, ve bi-hürmeti tesbihàti’ş-şerîfeh, ve bi-hürmeti sıyâm-ı şehr-i ramazân, ve bi-hürmeti leyleti’l-kadr, ve bi-hürmeti esrârı sûreti’l- fâtihâh!..
20. 03. 1993 – İskenderpaşa Camii