MEŞAKKATLER AZMİMİZİ GÜÇLENDİRİYOR
KADIN VE AİLE HAZİRAN 87
Pekçok kimse bizi iyi tanımıyor; gücümüzü, sayımızı, niyetimizi, fikrimizi bilmiyor veya yanlış değerlendiriyor.
Biz son derece güçlüyüz, çünkü Allah'a dayanıyoruz; sayımız yüz milyonlardan milyarlara doğru gelişmekte; niyetimiz Hakk'a, hayra ve halka hizmet, fikrimiz Kur'an-ı Kerime ve sünnet-i seniyyeye uymak.
Biz Allah c.c. indinde makbul ve geçerli din, -başkası değil- sadece ve sadece İsl(m Dini olduğu için, Müslümanız. Müslüman olmağa herkes mecbur, çünkü ebedi saadet bu şarta bağlı. Dünyevi sebeplerle, menfaat kaygısıyla, veya cezalandırılma korkusuyla dinimizi terk edip de ahiretimizi mahvedemeyiz. Bunu kafirler veya zayıf imanlılar kavrayamaz. Biz Allah'ın rızasını kazanmak için her türlü güçlüğe göğüs gerer, her türlü fedakarlığı yapar, icabında şehit ecdadımız gibi seve seve canımızı bile veririz.
Nitekim bunun sayısız misali tarih içinde cereyan etmiştir. Son aylardaki üzücü olaylarda bir olaylarda bir Fakülte dekanı, başörtülü çalışkan bir kız öğrencisini çağırmış, "kızım, eğer başörtmeni ailen zorluyor ise gidip onlarla konuşayım, ikna edeyim!" demiş; kız başını acı bir tebessümle iki yana sallayıp cevap vermiş: "Hocam, maalesef onlar da sizin gibi baş örtüsüne muhalifler."
1
Bir başka kız öğrenciye, memleketniden babası sert bir mektup göndermiş, "Kız! Başını aç, fakülteye devam et, tahsili terk edip buraya gelirsen seni eve almaz, döve döve geri göndeririz." Zavallı şimdi özel bir pansiyonda kalıyor.
Bu çok yönlü baskıya rağmen, bu zayıf-nahif, terbiyeli-çalışkan kızlar niçin örtünmeyi terk etmiyorlar? Tek cevap: Allah korkusundan.
İşte buna gerçek, safi iman derler; bugün dünyanın insan haklarına saygılı tüm ülkelerinde böyle bir ziyniyete -laiklik adına da- sayfı gösteriyorlar; sadece antidemokratik, totaliter, komünist, fanatik baskılarla idare ülkeler hariç.
Nitekim eski bir ramazanda çağrıldığım Avustralya Melbourne hava alanında beni, üzerinde kelime-i tevhid yazılı yeşil bayraklarla, yüksek sesle tekbir getirerek büyük bir kalabalık karşılamış, ama onlara kimse müdahale etmemişti. Avrupa ülkelerinde de işçilerimiz istediği kıyafetle dolaşıyor, sakal bırakıyor, sarık sarıyor, cübbe giyiyor, aileleri şalvarlı, çarşaflı, hatta peçeli geziyor; hava alanı salonlarında, meydanlarda, parklarda cemaatle namaz kılıyorlar da kimse itiraz etmiyor, hatta polisler yardımcı oluyor; gören halk sevgi, saygı ve takdirlerini bildiriyor. O halde bizdekilere ne oluyor? Bu okumuş cahiller demokrasiyi ve insan haklarına saygıyı, dine hürmeti ne zaman öğrenecekler? Bir takım gayretkeş ve işgüzarlar, dindarları bırakıp, biraz da gençliği çürüten fuhuş, seks, içki, kumar, tembellik, rüşvet, adam kayırmak, hırsızlık, yüzsüzlük ve daha bilmem ne.. rezaletlerine çare arasalar, milletimiz için daha faydalı olmaz mı?
2
Evet, bazı dış güçler, bizi İsl(mdan koparmağa, hıristiyanlaştırmağa, hıristiyan toplumlar içinde eritmeğe, sindirmeğe, asimile ve entegre etmeğe heveslenebilirler.
Hasımlar, bizim gerçekleri bilen, modern, uyanık, bilgili, görgülü, kültürlü, çalışkan, kaliteli kimseler olarak yetişmemizi, kendi sömürü düzenleri ve menfaat çarkları için tehlikeli görebilir; bizi eğitim ve öğretimden mahrum, yönetim ve denetimden dışlanmış bırakmak isteyebilir. Emperyalizmin tüm mazlum ülkelerde yapmak istediği budur, ama günden güne bu zincirler kırılmakta, duvarlar yıkılıp aşılmaktadır.
Düşmanlarımız istese de kendimizi ve çocuklarımızı en üstün kalitede yetiştirecek ve demokratik hak ve hürriyetlerimizi eksiksiz sahipleneceğiz; ecdad emaneti yurdumuzu her türlü tehlikeden korumak ve aziz milletimizi yüceltmek için var gücümüzle çalışacağız.
Kutlu ramazanların, mutlu bayramların bize bahş ettiği şevk ve feyz ile.. inşaallah.
3