MÜSLÜMAN ÜLKELERİN KURTULUŞLARI
Halil Necatioğlu
İSLAM, MAYIS 91
İslâm âleminin çekmekte olduğu şu müthiş ve muazzam sıkıntılar, hep Allah'ın yolundan ve dininden yüz çevirmenin cezasıdır. Bu güneş kadar açık kesin, zâhir ve bedîhî hakikatı, İslâm düşmanları, zavallı şaşkın müslüman halklardan ve sapık aydınlardan çok daha iyi biliyorlar; hem de yüzyıllardan beri...! Bu yüzden de İslâm ülkeleriyle sürmekte olan mücadelelerinde, ANA taktikleri, müslümanları dinlerinden koparmak, îmanlarını zayıflatmak, onları İİslâm'dan başka, bâtıl felsefesî ve ekonomik doktrinlerle oyalamak... olmuştur.
Emperyalistler, İslâm ülkelerinde her fikir cereyanına revaç vermişler ve bunu da fikir ve düşünce hürriyet aşkı(!) safsatasıyla kamufle etmişlerdir. Onun için bakarsınız, kapitalist bir ülke, bir İslâm ülkesinde komünist cereyanları destekliyor, finanse ediyor, takibata uğrayan azılı bir komünisti kendi ülkesinde barındırıyor ve koruyor. Ama yine görürsünüz ki o müslüman ülkede, müslümanca düşünce sıkı bir takip ve korkunç bir baskı altında; müslüman liderler hapsediliyor, öldürülüyor, Doğu'dan, Batı'dan "gık" diyen yok! Hani fikir hürriyeti!
1
İslâm ülkelerini inceleyiniz, çoğunda gerçek İslâm eğitimi kısıtlıdır, ama İslâm rüşmanı eğitimi, reklâm ve propaganda devlet desteğindedir; Müslümanların sîyasî hakları ve faaliyetleri devletin varlığına yönelik bir tehlike sayılır; ama dinsiz, gayrimüslim veya ajan olanlara en geniş idarî ve malî imkân ve selâhiyetler verilmiştir, devleti onlar yönetir, halkları onlar ezer, paraları onlar yutar, milletin millî menfaatlerini ve maddî zenginliklerini emperyalist efendilerine onlar peşkeş çeker, aralarında iyi bir menfaat ve destek dengesi kurmuşlardır.
Kendilerine zahiren, aldatmaca, göstermelik cüz'î bir İslâmî yaşayış müsadesi verilmiş ülkeler yok değildir ama bu halk patlayıp, ayaklanmasın diye bir emniyet süpapıdır, İslâmî faaliyetlerin (Askerîye, hükümet, emniyet, teşkilatlanma, maliye gibi) can alıcı çeşitlirine aslâ girişme, yaşama ve gelişme hakkı tanınmaz; böyle kıpırdanmalar anında ve hunharca tepelenir; onlara "İşte namaz kılıyorsun, oruç tutuyorsun ya... Sana bu kadarı yeter, otur oturduğun yerde, etiyle sütüyle hiç karışma, sonra kafanı kırarız" denir.
2
İslâm ülkelerinde, bu alçak oyunların farkına varan hâlis, münevver, şuurlu, bilgili, fedakâr müslüman yok mudur? Bunlar aralarında, işbirliği niye yapamıyorlar?
Vardır ve yapacaklar inşaallah. Bu Allah'ın va'di ve garantisi gereğidir, kâfirler istemeseler de, çelmelemeğe, saptırmağa çırpınsalar da galebe, zafer; hüsn-iÊâkıbet ve cihana hâkimiyet onların. Allah'ın nurunu kimse söndüremiyecek, kıyamet kopana kadar bir hak ehli, Hak aşığı, mümin-i sadıklar zümresi daima var olacak ve sonunda dünyayı onlar yönetecekler, küfrün baş şehirleri "la ilâhe illallah"larla feth edilecek, putlar, tağutlar yıkılacak, istismar şebekeleri çökecek.
* * *
Emperyalizm, avladığı bir ülkeyi ikinci ve geri plândan yönetiyor; başa (iktidar ve muhalefete) sahte liderler çıkartıyor, ekonomik ve sosyal sahte kurtuluş reçeteleri sunuyor, çok kuvvetli organizasyonlarla kitleleri oyalıyor, birbirleriyle çarpıştırıyor, kuvvetli rekabetle ve har türlü basın-yayın reklam aracıyla gerçekleri saptırmağa, asıl liderleri ezmeğe ve kurtarıcı teşkilatları geliştirmemeğe çalışıyor.
3
Onun için gerçek müslümanların, aldanmamaları, sahte liderleri zerre kadar bile desteklememeleri, tuzak organizasyonlarda asla yer ve görev almamaları, Allah'ın c.c. kitabına, Resulullah'ın s.a.s. sünneti seniyyesine, şeerîatın ahkâmına en derinden âşına büyük, müttakî, vicdanlı, basiretli, mücahid din âlimlerinin çevrelerinde ve hizmetinde çalışmaları, kendi ülkelerindeki has müminlerle irtibatlarını sağlam kurduktan sonra, diğer ülkelerde yaşayan âlim, fazıl ve kâmil kişilerle, takvaya riayetkâr kuruluş ve topluluklarla tanışıp, ilişkilerini geliştirmeleri gerekiyor.
Küfrün zincirleri, emperyalizmin prangaları, zulmün kelepçeleri ancak Allah'ın dinine dönmek, İslâm'a sımsıkı sarılmak, Rabbül alemîne dayanıp O'ndan yardım dilemek ve belirttiğimiz istikamette iş ve güç birliği yapmakla kırılabilir.
Bu ulvî amaç için tüm gerçek müminler görev başına! Allah c.c., müslümanlara hakkı hak olarak görüp, ona uymayı; bâtılı bâtıl olarak anlayıp, ondan sakınmayı nasip eylesin.
"Müminin ferasetinden sakının çünkü o, Allah'ın nuruyla bakar."
4