EVLİYANIN KERAMETİ HAKTIR
İSLAM AĞUSTOS 92
Allah celle celalüh hazretlerinin sevgili ve mukarreb kulları olan evliyaullah'ın harikulade halleri vardır; kerametleri haktır ve gerçektir; Kur'an-ı kerim ile, hadis-i şerifler ve haber-i sahihler ile sabittir; tarihin her devrinde ve günümüzde görülmüştür; bizim de mübarek şahıslarda ve gerçek hocaefendilerde bizzat müşahede etteğimiz nice nice kerametler oluşmuştur.
Bunların söylenmesi, salih kullar anıldığı zaman rahmet-i ilahi indiği için; o mübareklerin kadr ü kıymeti daha iyi anlaşıldığı için; dinleyenlerde onlar gibi Allah'ın sevgili kulu olmaya rağbet uyandırdığı için; tarikat ve tasavvuf münkirlerinin haksızlıkları da bu münasebetle iyice ortaya çıktığı için.. pek faydalı ve hatta zaruridir. Zaruri olmasa idi Allahu teala Kur'an-ı keriminde, bazı kerametleri bize zikretmezdi zikretmiş; demek ki zikredilmesi lazım ve doğru; ibret ve ders alınması murad olunuyor.
Pek sevgili ve pek muhterem hocamız Mehmed Zahid KOTKU hazretlerini yakından tanıyanlar onun pek çok kerametlerini bilirler, sorulsa söylerler, yazılsa ciltlerle kitap olur; halen yaşayan nice nice şahidleri vardır.
1
Bendeniz onun siret ve şemalini, kitaplarının başında bilgi vermek maksadıyla kaydetmiş ve bu arada:
"İnsanın gönlünden geçenleri bilirdi", "gittiği yere bereket yağardı", "rüyalara tasarrufu vardı" gibi cümleler söylemiştim.
Bazı kişiler bu sözleri anlayamamış, şeriate aykırı sanmış, "düzeltilmesi gerekir" diye düşünmüş, "Peygamber efendimizin hayatında bu var mı? Ben gaybı biliyorum diyor mu?" diye sormuş ve bize S(re-i En'am'ın 50. Ayetini delil olarak getirmeğe kalkışmış. Bu durumu bana nakl ettiler, bu sözleri söyleyen kişi hem de fetva komisyonunda vazifeli biri olunca hem hayret ettim, hem acıdım, hem de ayıpladım doğrusu! Ul(m-ı İsl(miyye artık bu kadar da geriledi mi diye teessüf ettim. Şahsen sorsaydı şahsen cevap verirdim, yanlış ve eksik bilgilerini aleni söylediği için ben de aleni cevap vermek zorunda kaldım.
"Evliyaullahın insanın kalbinden geçeni bilmesi" haktır ve vakidir; buna "keşf-i zamair, keşf
2
ma fil-kulub" derler. Birçok tasavvuf kitabında, evliya terceme-i halinde misalleri bol bol vardır. Batılı alimler dahi buna benzer olağanüstü olayları bilimsel olarak tespit etmişlerdir. "İçini okumak", "telepati", "mal(m olmak" gibi isimlerle halkımız de bilir. Bendeniz hocamdan bunun pekçok misalini gördüm, yaşadım. Eminim ki okuyucularımdan pekçok kimsenin de kendi hayatından ve çevresinden bildiği, gördüğü nice misaller vardır. Bunu sadece ben söylemiş de değilim. Benden önce binlerce alim, fazıl, kamil insan söylemiş de değilim. Bu olay şeriate de aykırı değildir: Kurb-ı nevafil hadis-i meşhurunda yüce Peygamberimiz Allahu tealanın, "O abid ve zahid kulumu sevdiğim zaman onun gören gözü, işiten kulağı, söyleyen dili, tutan eli, yürüten ayağı olurum; benimle görür, benimle işitir, benimle söyler, benimle tutar, benimle yürür" buyurduğunu bildiriyor ya, işte o haldir!
Tenkidci "gayb" kelimesinin anlamını ve gaybın çeşitlerini bilmediği için yanılmış. "Mutlak gayb"ı ancak Allah celle celalüh hazretleri bilir, bildirmezse peygamberler de, evliyaullah da bilemez; ama Rabbül-alemin bildirirse herşey bilinir söylenir. Bir kimsenin kalbindeki, zihnindeki, niyetinde, içinde sakladığı şey "gayb-ı mutlak" değildir, bilinebilir, adeta okunabilir.
3
Bir başka husus ta şudur ki: Bir konuda araştırma yapılırken konu ile ilgili bütün detaylar toplanmazsa doğru sonuca ve hakikate ulaşılamaz. Bir ayet-i kerimeyi delil olarak ileri sürüp o konudaki başka ayetleri nazar-ı dikkate almamak nakıslıktır, kusurdur, suçtur, manevi bakımdan da büyük tehlikedir. Evet S(re-i En'am'ın 50. Ayet-i kerimesinde:
'De ki: Ben size yanımda Allah'ın hazineleri var demiyorum, gaybı da bilmem, ben bir meleğim de demiyorum, ben bana vahyolunandan başka şeye ittiba etmem ..." buyuruluyor ama;
S(re-i Yusuf 96. Ayette de: Yakub aleyhisselam'ın:
"...ve ben sizin bilemiyeceğiniz şeyleri Allah tarafından (bana bildirildiği için) biliyorum" dediği anlatılıyor.
Ul(m-ı evvelin ve (hirin Allah taalanın bildirmesiyle kendisine malum kılınmış olan şanı yüce Peygamberimizin, eksik ve yanlış tefsirlerle sıradan insanlar gibi sanılması, olağanüstü kabiliyet, hususiyet ve meziyetlerinin kabul, itiraf ve teslim edilmemesi pek hatalı olur. Efendimizin hayatında, hadisi şeriflerinde onun karşısındakinin kalbini, müşriklerin aralarındaki gizli konuşmaları, uzaktaki hadiseleri... bildiği ve gördüğüne ve ümmetine anında haber verdiğine dair sayısız misaller vardır. Sahabei kiram rıdvanullahi alyehim ecmain hazretleri hakkında da bu konuya dair sahih rivayetler nakl olunmuştur. Verese-i Nebi olan evliyaullah da bu türlü meziyetlere sahip olagelmişlerdir, sahih tasavvuf kitaplarında yazılıdır.
4
Hocamızın gittiği yere hayır, bolluk ve bereket yağdığı da bizim bizzat müşahede ettiğimiz vakıalardandır. Nitekim sevgili Peygamberimiz Beni sa'd kabilesine çocukken götürüldüğü zaman da orada olağanüstü bereketlenme görülmüştü. Böyle bir şeyi söylemenin de şeriate aykırılığı yoktur. Başka misalleri ilerki yazılarımda anlatabilirim. Şimdi yazım uzamasın diye kısaca söylüyorum.
Hocamızın "Rüyalara tasarrufu olduğu" sözüne gelince; o aslında, benim değil; sizin hocalarınızın da hocası olan, ilim-i kelam ve akaid üstadı merhum Celal Hoca'nın ifadesidir, ben sadece ondan nakl ettim. Onunla hocamız arasında geçen bir gerçek olaya ve tecrübeye müsteniddir. Şeriate aykırı, akideye ters, tevhid inancını zedeleyici bir tarafı yoktur ama bu gibi manevi esrarı mübtediler anlayamaz, derin üstadlar fark eder, mücevherin kıymetini kuyumcunun bildiği gibi...
Münekkid, tenkidini, Tevhid çok önemlidir, "bazı sözler şirke kadar gider"... gibi girişlerle başlatıyor; zımnen "karşısındakiler Allah'ın birliğini anlayamamış, düşünce ve sözleriyle şirke düşmüş" demek istiyor. Halbuki tevhid-i hakk'ı en iyi anlayan ve derinlemesine yaşayan erbab-ı tasavvuftur. Ehl-i zahir tarikatın esrarını bilemediği için bocalıyor.
5
Bendeniz de bir ilahiyet profesörüyüm. İçte ve dışta çok profesör, doçent, doktor, uzman, yazar ... tanıdım. Mesleğin iç yüzünü iyi bilirim, aziz ve mübarek hocam sayesinde de şahsen sıkı, koyu ve katı bir zahirci ve şeriatçi iken, Ehl-i sünnet akaidi üzere ul(m-ı İslamiyye'ye tam uygun, arı ve saf(, tertemiz ve dosdoğru, bid'atler ve hurafelerden beri ve s(lim, sağlam ve gerçek tasavvufu da yakından tanıdım; keramet ehli yüce mertebeli kişilerle yaşadım.
Lütfen herkes haddini bilsin, bilmediği yerde dursun; Arapça bilmekle iş bitmiyor. Ulu orta konuşmanın, yalan yanlış fetva vermenin çok veballi olduğu da asla unutulmasın!
6