401 ilâ 420. sayfalar

8. Bir sonuncu şey de, müslüman ülkelerin birisinde herhangi bir şekilde bir problem, bir zulüm, müslümanlara karşı bir baskı olursa; öteki ülkelerden onu koruyacak bir mekanizmanın geliştirilmesi lâzım geldiğine inanıyoruz 21. Yüzyıl'da...

Meselâ, Cezâyir'de halk birilerini seçti ama, o seçilenlerle birtakım güçlerin mücadelesi var... Bunları durduracak bir mekanizmayı kurmak lâzım!

Nasıl batılılar veya İslâm düşmanları, İslâm ülkelerinde böyle oyunları yapabilecek mekanizmalar kurmuşlarsa; biz de bu mekanizmaları tesirsiz hale getirecek İslâmî bir karşı mekanizma kurmalıyız.

Yâni, bir İslâm ülkesinde İslâm düşmanları bir takım oyunlar yapmak için gizli mekanizmalara sahipler... Orda iktidarla oynuyorlar, iktidarı kazanana zorluk çıkartıyorlar, böyle bir gizli mekanizmaları var. Keşmir'de bunu yapıyorlar, Cezâyir'de yapıyorlar, Çeçenistan'da, başka yerlerde yapıyorlar. Onların bu mekanizmaları gibi, İslâm'ı koruyacak bir karşı mekanizmayı müslümanların kurması lâzım! Çünkü İslâm'ın selâmeti, bekàsı buna bağlı...

421

Böyle yapar, kendimizi korursak ve bu şekilde çalışırsak... Ki, çalışmaların hepsine karınca kararınca Türkiye'de başladık, kendimiz yapmağa çalışıyoruz. Bu çalışmalar bütün İslâm ülkelerinde yapıldığı zaman, 21. Yüzyıl inşaalah müslümanlar için olacak ve zafer müslümanların olacak!..

(Vel-àkıbetü lil-müttakîn) [Güzel sonuç müttakîler içindir.]

Hepinize çok çok teşekkür ederim.

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..

Temmuz 1995 / İNGİLTERE

422

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

TOPLUMUN İSLAHI İÇİN ÇALIŞALIM!

Bismillâhir-rahmânir-rahîm.

Bize türlü türlü nimetlerini dökercesine, saçarcasına bahşeden, bizi yaratan, yaşatan, rızıklandıran, nimetlendiren ve nimetlerinin en büyüğü olan İslâm ile muazzez, mükerrem ve müşerref kılan Rabbimiz'e hamd ü senâlar olsun...

Onun alemlere rahmet ve insanlara örnek olarak gönderdiği en sevgili kulu, peygamberlerin serveri, insanlığın önderi ve rehberi, Habîb-i Edîbi Muhammed-i Mustafâsına sonsuz salât ü selâmlar olsun...

Toplantımıza hepiniz hoş geldiniz, şeref verdiniz, teşekkür ederiz. Bu toplantıyı düşünüp planladıkları için ve toplantıya beni de çağırdıkları için emeği geçen bütün kardeşlerimize dualar ediyorum, Allah razı olsun diyorum, teşekkür ediyorum.

Burası İngiltere'de yaşayan müslümanlar için önemli bir merkezdir. Bir İslâmî vakfın bilimsel çalışmalar yapmak ve araştırmalar geliştirmek için tesis ettiği çok güzel bir müessesedir. Buraya devam etmenizi, kütüphanesinden faydalanmanızı, araştırmalarını takib etmenizi temenni ederim. Pek çok yayınları var. Bu yayınlarının bir kısmı Türkçeye de tercüme edilmiş. Dün bölüm bölüm her tarafını gezdik. Güzel bir müessese ve çok faydalı, olumlu bir müessese...

423

Böyle müesseselerin kurulmuş olması İslâm için bir hayırlı gelişmedir. Müslümanlar İslâm'ı Avrupalılara, onların içlerinde çalışarak, onları inceleyerek, onların zevklerini ve düşünce yapılarını, kafa ve gönül yapılarını tahlil ederek anlatmaya çalışmakla, ileri bir adım atmış oluyorlar. Bir cephenin gerisinden bir hasım topluluk olarak görüp, uzaktan mücadele etmek yerine, içine girip, tanıyıp onlara ışık tutmak, İslâm konusunda onları aydınlatmak çok güzel bir çalışma.

a. Camiamız ve İslâmî Çalışmalar

Bizim Türkiye'deki İskenderpaşa Topluluğumuzun üslûbu ile, bunların üslûbu birbirine benziyor. Fakat sanıyorum bizim iletişim imkânlarımız daha ileri gàlibâ, Allah'a hamd ü senâlar olsun...

(Ve emmâ bini'meti rabbike fehaddis) Allah bir nimet verdi mi, onu bilmek, zikretmek ve şükretmek lâzım! Allah'a çok şükürler olsun.

Bizim hem bunların da sahib olduğu gibi kolejlerimiz var, ilkokuldan liseye kadar eğitim müesseselerimiz var... Eğer izin olursa üniversite kuracak imkânlarımız var. Kardeşlerimiz içinde doçent, profesör ve ilim adamı olmuş pek çok kimse var, üniversite de kurabiliriz. Mâlî imkânları sağlarsak, siyâsî engelleri de aşarsak, özel üniversitemiz de olur.

424

Bizim ayrıca çok önemli radyo yayınlarımız var. Ak-Radyo sözlerinden kısaltılmış olan Akra radyomuz, Türkiye'de gerçekten önemli bir eğitim ve öğretim kaynağı durumundadır. Çanak antenler vasıtasıyla Avrupa'dan, Suudî Arabistan'dan, Kuzey Afrika'dan, Orta Asya'dan, Azerbaycan ve Türkî cumhuriyetlerden dinlenebiliyor. Türkiye'de ayrıca 170'den fazla merkezden de, çanak anten olmadan rahatlıkla dinlenebilsin, hattâ bisikletle giderken, yaya yürürken walkmanla bile dinlenebilsin diye yansıtıcılarımızla yayın yapıyoruz.

Kültürel yayınlarının ağırlığı ve değeri bakımından TRT'yi de, yâni Türkiye'nin resmî radyosunu da geçmiş durumdayız. Tabii mânevî yönümüz olması yönünden, iman ve irfan katkısı yönünden de onlardan kat kat ilerde bulunuyoruz. O halde devletin hazinesinin arkasında takviye olarak bulunduğu büyük müesseselerle boy ölçüşen çok güzel bir radyomuz var, bu da bir büyük nimet...

Onu da hatırlatıyorum, zikrediyorum, çünkü burdan da çanak antenlerinizi ayarlayarak dinleyebilirsiniz. Dün bir şaka yaptım, arkadaşlar tebessüm ettiler. "Tıpta yeni bir hastalık belirdi, bunun adı Akrakolik olmak... Bizim Akra radyosunu dinleyenler Akrakolik oluyorlar, bir daha bırakamıyorlar. Hanım da bırakamıyor, bey de bırakamıyor. Mutfakta, misafir odasında, oturma odasında, çalışma odasında, sokakta hep dinliyorlar." dedim.

425

Hakîkaten de çok zengin ve güzel çalışmalar yapılıyor. Bîtaraf olmaya çalışıyoruz. Hakkı tutarak, diğer konularda tarafsız olmaya çalışıyoruz. Çünkü hakkın karşısında tarafsızlık, hakka gadirdir. Hakkın karşısında tarafsızlık olmaz, hakkı tutmak lâzım!.. Hak ne ise ondan yana olmak lâzımdır. Orada tarafsızlık meziyet değil, büyük bir kusurdur, büyük bir gevşekliktir, eksikliktir.

Peygamber SAS buyuruyor ki:

(Zül meal-hakkı haysü zâl) "Hak nereye giderse sen ondan ayrılma, onun yanında ol!" Düşmanının yanında bile olsa, ona haklısın diyeceksin. İster bu tarafta olsun, ister yukarıda, ister aşağıda, ister çocuğun sözünde olsun... Bazan çocuk bir söz söyler, büyüğü mahcub edebilir. Kabul etmesi lâzım büyüğün... "Tamam, aferim, sen haklışmışsın." demesi lâzım!..

Bizim İslâmî terbiyemiz budur. Ve bu hakkı tutmakta bizim diğer topluluklardan bir üstün farkımız vardır: Biz hakkı tutmakta kınayanın kınamasından, tehdit edenin gürültüsünden patırtısından korkmamak durumundayız. Kur'an-ı Kerim'de müslümanın evsafı anlatılırken:

426

(Velâ yehàfûne levmete lâim) "Kınayanın kınamasından korkmaz, Allah'tan gayriden korkmaz." diye bildirildiği için, öyle olmağa çalışıyoruz. Yâni hükümet tehdit etse, generaller baskı yapsa, işin ucunda muhakeme, hapis vs. olsa bile bir müslümanın hakkı söylemekten geri durmaması gerektiğini düşünüyoruz. Hakkı söylemekte tâvizi doğru bulmuyoruz. "Efendim şimdilik he he, tamam tamam, ağam paşam diyelim de, ondan sonra şöyle olsun, böyle olsun..." diye düşünmüyoruz. Çünkü Peygamber Efendimiz'in usûlü öyle değildi.

Peygamber Efendimiz SAS hakkı söylemekte tâviz vermiyordu. Hakkı söylemekte merhale ve kademe kabul etmiyordu. "Önce şöyle yapalım da sonra onu yavaş yavaş iknâ ederiz." demiyordu. Düşmanına benzemiyordu. Düşmanı gibi görünüp hasmına fikren ve görüntü olarak tâviz vermiyordu. Müşrik başkaydı, mü'min başkaydı. Mü'minler gelip müşrike; "Allah birdir, şeriki nazîri yoktur. Sizin putlarınız yanlıştır, yalandır. Sizin bu putlara tapmamanız lâzım!" diyordu. Bir mücadele devam ediyordu. Ama ertesi gün gelip aynı sözü yine söylüyorlardı.

427

İşte bu bizim üslûbumuzdur, hakkı söylüyoruz. Onun için çok değerli bazı konuşmacılar, bilim adamları bizim grubumuz hakkında diyorlar ki: "Siz bir dârül-fünûnsunuz, bir ekolsunuz, mektepsiniz. Yâni başlıbaşına kendine özgü, özel, güzel tutumu olan, çizgisi olan saygın bir topluluksunuz." diye söylüyorlar. Bunun böyle olmasını gerektiğini siz de bilesiniz diye naklediyorum.

Hak ne ise onu kabul etmek durumundayız. Hasmımız haklı olduğu zaman kabul etmek durumundayız. Bize düşmanlık eden kimse haklı bir şey yaptığı zaman onu desteklemek durumundayız. Dostumuz yanlış bir şey yaptığı zaman da, "Sen bunu yanlış yapıyorsun!"diye söylemek durumundayız.

Elhamdü lillâh güzel bir radyomuz var. İki tane bölgesel televizyon yayın hakkımız var. O yayınları yapıyoruz ama, bölgesel yayın bugün artık çok etkin bir yayın yolu değil. Onun ulusal, daha doğrusu uluslararası yayın boyutuna gelmesi lâzım!..

Ayrıca kitap yayınlarımız, dergi yayınlarımız, burada gördüğünüz gibi çalışmalarımız var. Bu çalışmalarımız bizim gelenekselleşmiş eğitim çalışmalarımızdır. Avustralya'da, Avrupa'da, Amerika'da bu çalışmaları yapıyoruz. Özelliklerini biraz sonra söyleyeceğim. Buradaki çalışmamızdan sonra Amerika'ya da geçeceğim. Amerika'da her ne kadar böyle bir çalışma bir-iki hafta önce yapılmışsa da, yine ben oraya da gideceğim.

428

Bu çalışmalarda eğitimi bir bütün olarak gördüğümüz için, yâni eğitim sadece erkeklere verilen bir çalışma değildir; kadınlar da eğitilmelidir, çocuklar da eğitilmelidir. Bir toplumda kadınlar eğitilirse, toplumun ihmal edilmiş bir yarısı daha hizmete kazanılmış olur diye düşünüyoruz.

Onun için, tà başından beri kadınlara yönelik çalışmalarımız var. Türkiye'de onlarca, --şu anda rakamını bilemiyorum, çünkü her gün yenisi açılıyor-- belki yüze yakın kadın-aile derneğimiz var... Ayrıca ilim, ahlâk, çevre, kültür derneklerimiz var, vakıflarımızın şubeleri var... Dörtyüz-beşyüz şube halinde çalışıyoruz, faydalı olmağa gayret ediyoruz.

Şu gördükleriniz dergilerimizin son sayıları... Yurtdışında çok kaldığım için Türkiye'den gelen kardeşlerimiz getirmişler. Dün burdaki ilgililere de gösterdik, hayran kaldılar. İlim ve Sanat, siz bilim adamları için son derecede önemli bir yayındır. Çok değerli bilimsel araştırmalar neşrediliyor. Kapağı bu sefer biraz mütevâzi olmuş ama, içi çok güzel... Okumanızı, takib etmenizi tavsiye ederim.

429

Başka bir yayınımız Kadın ve Aile dergimiz. Bu da onüçüncü yılındadır. Son derece güzel bir baskısı ve çok değerli bir muhtevâsı var... Bunu da hanımlarımız daha çok katkıda bulunarak çıkartıyorlar, hanımlara hitab ediyorlar. İçinde ellbise modellerine varıncaya kadar her şey olabiliyor.

Bir diğer yayınımız İslâm dergimiz, çok değerli ve biraz daha yaşlıdır, onbeşinci yılına girmektedir. Çünkü önce İslâm dergisini çıkarttık, sonra diğerlerini çıkarttık. Bu rakamlar önemlidir. Türkiye'de bir periyodik mecmuanın böyle uzun yıllar dayanması, görülmüş bir şey değildir. Dergiler en çok iki yıl dayanır, ondan sonra söner. Uzun yıllar devam etmesi Allah'ın bir nimeti, Allah'a hamd ü senâlar olsun...

Bir yayınımız da daha ziyade doktor kardeşlerimizin neşrettiği Panzehir isimli dergimiz. İçindeki yazılar, Türkiye'de Bilim ve Teknik dergisi vardır Tübitak tarafından çıkartılan, onlarla yarışıyor. Bazan onlardan daha güzel oluyor, daha yeni bilgileri okuyucuya sunuyor.

Bu yayınları takib etmenizi dileriz, bir... Siz de bilgilerinizi bu yayınlara göndeririseniz, neşrederiz. Böylece sizin bilgileriniz de İslâm camiasına iletilmiş olur, iki... İki yönden ricamız var, okuyunuz ve yazınız, bunları takib ediniz.

430

Bunlar sıradan yayınlar değildir, bizim İslâmî çalışmalar için düşündüğümüz fikirleri, yolları gösteren yayınlardır. O bakımdan hayatınızda nasıl bir yol takib edeceğinize dair size fikir de kazandırabilir. Onun için önemli yayınlar.

b. Sohbet Yoluyla Eğitim

"Bizim yaptığımız bu aile eğitim çalışmaları, bir eğitim bütünlüğünü sağlamak içindir." demiştim. Burda beş-altı amaç güdüyoruz.

1. Ucuz ve tatlı bir tatil ve dinlenme, eğlence, rahatlık düşünüyoruz. Yâni yaz aylarında ek başına gidip bir yerde tatil geçirmekte zorluk çeken kardeşlerimiz, --hele böyle yabancı bir diyarda daha zor olabilir bu-- topluca bir yerde tatillerini geçirsinler; yeşillik, rahat, güzel bir alanda eğlensinler, dinlensinler diye tatili düşünüyoruz.

2. İkinci bir amacımız dağınık kardeşlerimizin birbirlerini tanımasıdır. Çünkü İslâm'da tanışmanın ve kardeş olmanın dînî bir temeli vardır, önemi vardır. Müslümanlar birbirlerinin kardeşidir.

(İnnemel-mü'minûne ihvetün) buyrulmuştur. Dünyanın neresinde olursak olalım, bizler birbirimizin kardeşiyiz. Ayrıca Türkiye'den buralara gelmiş kardeşleriz. O bakımdan birbirimizle tanışmamız lâzım!

431

İslâm kişisel olduğu kadar da toplumsal bir dindir. Bizim küçüklüğümüzde Milli Eğitim Bakanlığı yapmış olan bir kişi vardı, Hasan Ali Yücel diye... Köy enstitülerini kuran ve Türkiye'ye çok zararlı olan, komünizmin gelmesine ve yayılmasına sebep olan bir kişi idi. Bir şiirinde diyor ki:

Din bir duygu ona kimse ilişmez,
Lâikliği ben böylece bileyim.

Halbuki din bir duygu değildir. Kimsenin ilişmediği, kişisel, insanın iç dünyasına ait bir inançtan ibaret değildir. Kişiseldir, bu doğru ama yarım; aynı zamanda toplumsaldır. Çünkü toplumla ilgili, cemaatle ilgili, cemiyetle ilgili, dünya ile ilgiliyiz biz... Sonra o hususta bazı bilgileri de vakit olursa sunmak istiyorum.

Allah-u Teàlâ Hazretleri Kur'an-ı Kerim'inde bizleri dünyaya özel olarak, görevli olarak gönderdiğini ayet-i kerimede bildiriyor. İnsanlara yol göstermek için ve örnek olmak için gönderilmiş bir mü'min topluluğuz biz. Görevimizi var. Bu görevi yapmak için bütün insanlıkla, bütün insanlarla, bütün ülkelerle ilgilenmek durumundayız.

432

Onun için ben böyle yurtdışındaki toplantıları çok önemli görüyorum. Yurtdışına dağılmış ve yayılmış kardeşlerimin dağılmasını çok büyük takdirle karşılıyorum; çünkü dünyayı tanımış oluyoruz. Dünya ile ilgili bilgimiz, görgümüz ve dünyadaki insanların sahip olduğu bilgilere yakınlığımız artıyor. Meselâ, İngiltere ne imiş görüyoruz. Dün Osman bey kardeşimiz bize İngiltere'nin derinden iç manzarasının bir fotoğrafını sundu, anlattı. Tamam davulun sedâsı uzaktan hoş görünüyor ama bir de içerden, yakından dinlemek lâzım! Dinleyince anladık ki başka türlüymüş.

Demek ki müslüman olarak toplumsal yönümüz çok kuvvetli olduğu için, tanışma, yakınlaşma gerekiyor. Birbirimizi tanımalıyız, birbirimizi bilmeliyiz. Birbirimizle köklü dostluk ve samimiyet kurmalıyız, kardeşlik kurmalıyız. Ensar ve muhacirîn gibi olmalıyız. Burada müslüman olmuş İngilizler varsa, onlarla da bütünleşmeliyiz. Bunun sağlanması bakımından da yapıyoruz bu çeşit toplantıları. Yâni işin tanışma boyutu var.

Sonra biz ailede karı-koca ve çocuklar arasındaki ilişkilerin İslâm'ın tavsiye buyurduğu tarzda uygulanmadığını muhtelif ülkelerde görüyoruz. Meselâ burda --İngiltere'de-- kadın daha müstakil, daha bağımsız, kocasına itaati az. Türkiye'de erkek daha kazak, daha baskıcı, daha dediği dedik. Biz istiyoruz ki kadın ve erkek Allah'ın emrettiği çizgiye gelsin, Allah'ın kendilerine verdiği hakları ve salâhiyetleri hakkàniyet ölçüsü içinde kullansın ve birbirlerini saysın, sevsin.

433

Aile İslâm toplumunun en küçük yapı taşıdır, en küçük birimidir. Bunun çok sağlam olması lâzım! O bakımdan erkekleri bir yere çağırıp onları eğitmek gibi tek yönlü bir çalışma yapmıyoruz. Dergilerimizin içinde de hemen İslâm dergisini kurduktan sonra, Kadın ve Aile dergisini kurarak bunu fiilen gösterdik. Ayrıca erkeklerin kurduğu birçok derneğin yanısıra kadın ve aile dernekleri kurarak bunu uygulamada gösterdik ve bunun da çok faydasını gördük.

Onun için böyle toplantıların ailede muhabbeti de arttıracağını düşünüyoruz. Hanım yemek yapmak zorunda kalmıyor, yemekler hazır oluyor. Ev işlerinden uzak kalıyor. Şöyle muhabbetli bir üç beş gün geçirilmiş oluyor. O bakımdan yapıyoruz bu toplantıları.

Bir de buralarda toplu ibadetleri tanıtmayı da amaçlıyoruz. Yâni sabah namazlarını beraber kılıyoruz. Bir müslümanın günlük yaşantısı nasıl olur, akşamı nasıl olur?.. Kaçta yatmalı, kaçta kalkmalı?.. Gece ne yapmalı, gündü ne yapmalı?.. Sabah namazından sonra evrad ve İşrak namazı... Ondan sonra diğer ibadetlerin beraberce yapılması... Tasavvuf, tarikat ve dervişlik hakkında bilgiler vermeyi amaçlıyoruz.

434

Benim tesbit ettiğim bir husus var: Peygamber SAS Efendimiz İslâm'ı nazarî bilgilerle, teorik çalışmalarla yaymamış. Aksine insanların arasına girerek, insanlarla aynı toplumda beraber yaşayarak İslâm'ı öğretmiştir. Yirmiüç yıllık bir zaman içine yayılmıştır İslâm... Yirmiüç yıllık zaman içerisinde uyuyarak, uyanarak, yolculuk yaparak, ticaret yaparak, beraber ibadet ederek, çarşıda, pazarda, her yerde İslâm'ın uygulaması yapılmıştır. Buna sohbet yoluyla eğitim diyorum ben...

Sohbet yoluyla eğitim, laf söyleyerek eğitim demek değildir. Arkadaşlık yaparak, bir arada bularak yapılan eğitimdir. Beraberlikten doğan bir eğitimdir. Laf söyleyerek değil de hal ile, lisân-ı hâl ile eğitimdir. Tasavvufun ana eğitimi budur ve bu Peygamber SAS Efendimiz'in eğitimidir.

Yâni Peygamber SAS Efendimiz en güzel örnek olarak sahabenin karşısındadır. Efendimiz böyle yapardı, ben de öyle yapayım diye öğrenmişlerdir İslâm'ı... Yoksa uzun uzun ilmihal kitapları okuyarak, akaide ait eserleri mütalâa ederek müslüman olmamışlardır. Görerek müslüman olmuşlardır.

435

İbn-i Ömer RA hacda, Müzdelife'ye geldikleri zaman devesinden iniyor. Herkes de bu bilgili bir insan, bakalım ne yapacak diye bakıyorlar. Devesinden iniyor, ondan sonra tekrar biniyor. Diyorlar ki:

"--Niçin deveni bir ara durdurdun, indin ve tekrar niçin bindin?.."

"--Bilmiyorum. Peygamber Efendimiz Vedâ haccında buraya geldiği zaman böyle yapmıştı, ben de ondan yaptım." diyor.

Yâni Peygamber Efendimiz göstermiş, onlar görmüş. Önlerinde elle tutulur bir örnek var. Peygamber Efendimiz'i taklid ederek, İslâmî gerçekleri öğrenmişler.

Meselâ, diyelim ki, bir buket nedir?.. Birisine anlatacağın zaman uzun boylu tarif etmek zorunda kalırsın. Ama eline alır da buket budur dersen, herkes anlar. Gözle eğitim daha güzel bir eğitimdir, kolay bir eğitimdir, halka uygun bir eğitimdir. Biz bu toplantılarda onu da amaçlıyoruz.

Bunların her sene yapılmasını o bakımdan istiyoruz. İsveç'te epeyce zamandır yapılıyor, sanıyorum yedincisi yapıldı. Almanya'da beşincisi yapıldı. Avustralya'da onyedincisi yapıldı. Türkiye'de bilmem kaçıncısı yapıldı. Bu çeşit aile boyu eğitimler.

436

Böylece bir de, aklı yerinde, fikri yerinde, tecrübesi yüksek kardeşlerimizle bir araya gelince, konuşuyoruz: "Dünya nereye gidiyor?.. Türkiye'nin iç ve dış şartları nedir?.. Bizim ne yapmamız lâzım, müslüman olarak sorumluluklarımız nelerdir?.. Nasıl kararlar alalım?" diyoruz ve kararlar alıyoruz.

Aldığımız kararların somut örneklerinden birisi Akra'dır. Akbük denilen tatil körfezinde toplanmıştık, 950 yataklı bir otel dolmuştu, yandaki ötellerede de kaymıştı misafirlerimiz. Oralardan da odalar tutmuşlardı.

"--Ne yapalım?" dedik.

Denildi ki:

"--Radyo ve televizyon yayını yapmamız çok önemli, çok güncel, çok faydalı, çok yerli yerinde bir çalışma olur. İslâm'ın tanıtılmasına uygun olur, Allah'ın rızasına uygun olur."

Karar verdik. Akra'nın Ak kelimesi, o kararın verildiği Akbük kasabasından geliyor. Radyonun da ra'sını aldık, Akra oldu. Ama Akra'nın Arapça'da da bir anlamı var, "Kur'an'ı en iyi okuyan, en iyi bilen" demek. Yâni bu radyo insanlara Kur'an'ın hakîkatlerini anlatacağı için Akra olmuş oldu. Ama işte o toplantıda Akra çıktı. Öyle heyecanlı oldu ki o toplantının son günü, heyecandan herkes ağladı. Akra'yı kurmak için çok coşkulu bir gün oldu, unutulmaz bir gün oldu.

437

Demek ki böyle toplantıların böyle güzel meyvaları da oluyor.

c. Müslüman Her Şeyle İlgilenir

Muhterem kardeşlerim! İslâm insanlık dinidir. Şahsın kendisine mahsus özel bir inanç sistemi olmaktan çok daha ötede ve çok daha yüksektir. Sadece toplumla da ilgili değildir, sadece Türkiye ile de ilgili değildir, dünya ile ilgilidir, bütün insanlarla ilgilidir, insanlık dinidir. Biz bu dergilerimizi ilk çıkarttığımız zaman, İslâm adı verdik dergimize, çıkarmağa başladık. Ama İslâm dergisinin içinde İslâm iktisadı vardı, siyaset vardı, teknik vardı, tıp vardı, her şey vardı. Nokta dergisi filân bizi tenkid ederken;

"--İyi, anladık müslümansınız ama, niye bunlardan bahsediyorsunuz?" diyordu.

Onlar alışmışlar İslâm'ı camiye tıkıştırmağa... Ezan oku, namaz kıl, yat kalk, selâm ver, evine git; tamam... Çarşıda pazarda İslâm yok, siyasette İslâm yok, ticarette İslâm yok, günlük hayatta İslâm yok... Öyle şey olur mu?.. Biz de dedik ki:

"--Biz İslâm'ı sizin gibi anlamıyoruz. İslâm böyle dar bir çerçeve içinde değildir. İslâm hayat demektir, yaşayış tarzı demektir, yaşayış biçimi demektir. İslâm'ın içinde siyaset de vardır. Biz İslâm'ı böyle anlıyoruz."

438

Bazıları, bazı kuruluşlar ve kişiler öğünerek:

"--Biz siyasetle ilgilenmiyoruz! (Ezü billâhi mineş-şeytàni ves-siyâseh) [Şeytandan ve siyasetten Allah'a sığınırım.]" diyorlar.

Olmaz, eksik kalır. Öyle şey olur mu?.. Peygamber Efendimiz devlet kurmadı mı? İslâm devleti kurmadı mı?.. Medine'de anayasa mahiyetinde bir hukkî eser ortaya koymadı mı?.. Düzenleme yapmadı mı?.. Yaptı. Devlet başkanları kabul etmedi mi, devletlere elçiler göndermedi mi?.. Gönderdi. Bir toplum olduktan sonra onun dış ilişkileri olmaz mı?.. Dış ilişkiler siyaset demek değil mi?.. İç düzenin sağlanması iç siyaset demek değil mi?.. İslâm'da siyaset olmaz olur mu?..

Ben nasıl ilgilenmem Türkiye'de olan olaylarla, niçin ilgilenmem?... Ben her şeyden önce bir vatandaşım. Elbette her vatandaşın sahib olduğu hak kadar hakka sahibim, siyasetle de ilgilenirim, oy hakkım da var.

--Efendim, camiye siyaset girmesin!

Camiye siyaset girmesin derken kasdedilen başka olabilir ama, camidekilerin hepsi siyasetle ilgilenebilir. Camiye müsbet siyaset girsin, niye girmesin?.. Yâni olumsuzu, yanlışı, kötüsü girmesin ama, olumlu siyaset girsin.

439

İstiklâl Harbi, Kastamonu'nun Nasrullah Camii'nde başlamıştır. Orada Mehmet Akif ateşli konuşmalar yapmış, halkı galeyana getirmiştir. İstiklâl Harbi'nin ruhu elbette camide başlamıştır. Niye camiye siyaset girmesin?..

Elbette camide siyaseti konuşabilmeliyiz. Elbette hatib minbere çıktığı zaman siyasetten bahsetmeli... Bir siyâsînin çirkin bir işini anlatabilmeli... Türkiye'deki uygulama yanlıştır.

Ben başkalarının kabul edip, yutuverip önemli görmediği yanlışları söylemekten zevk alıyorum. Birileri diyorlar ki:

"--İslâm hoşgörü dinidir."

Hadi ordan, yalan söylüyorsunuz, İslâm hoşgörü dini değildir. İslâm kötülüğü hoş görmez! İslâm yanlışlığa hayat hakkı tanımaz. İslâm bir yanlışlığı gördü mü, onu düzeltmeyi emreder.

"--Bir yanlışlığı, bir tersliği, bir kötülüğü, bir günahı gördüğünüz zaman, elinizle düzeltin!" diyor Peygamber Efendimiz.

Müdahelecidir müslüman, müsamahalı değildir; müdahale eder, yaptırtmaz. İmâm-ı Gazâlî diyor ki:

"--Adamın elinde içki şişesini görürsen, alırsın, kırarsın."

Emr-i ma'ruf, nehy-i münker bir farzdır. Yâni iyi olan şeyi emretmek, kötü olan şeyi yasaklamak, yaptırmamak önemlidir. "İslâm müsamaha dinidir, hoşgörü dinidir." demek yalandır, yanlıştır. Cümleyi tam kurmalı, efradını câmî, ağyârını mânî olarak tam söylemeli... İslâm her şeyi hoş görmez. İslâm hoşgörü dini değildir, İslâm haktan yana tarafgirlik dinidir. Hakkın tarafını tutar ve hak için mücadele eder.

440
441 ilâ 460. sayfalar