241 ilâ 260. sayfalar

Yok mu?.. Kazanova İspanyol değil mi?.. Don Juan de Morano İspanyol değil mi?.. İspanyol. Bunların maceraları cihanı fesada vermiştir. Bunların maceraları bir de tercüme edilir, millet de buna heves eder. Şarapçı bir takım şairler de aşktan, şaraptan bahseden gazelleri okurlar. "Yandım Allah!" diye bağırırlar.

Boğazda kayığa binmiş, mehtabı da çağırmış, içkiyi de yanına koymuş; kafayı çekmiş çekmiş, "Allah!" diye bağırıyor.

Terbiyesize bak!.. Hem günah işliyor, hem de yaptığı işe bak!.. Şarkılar, bilmem neler; felekten bir gün çalmışlar. "Öyle bir gün geçirdik ki, sabaha kadar eğlendik." derler.

Yahya Kemal İspanya sefiri olmuş. Kastenyetlerini takmış İspanyol dansözünün topuklarını tıkır tıkır tıkırdatarak, zillerini şıkır şıkır çalarak, "Şakırda şukur, şıkırda şıkır, tıkırda tıkır, fıkırda fıkır..." oynamasını seyretmiş, çok etkilenmiş; ondan sonra Endülüs'te Raks diye gazel yazıyor. Münir Nureddin Selçuk da bunu besteliyor. Neden?.. İşin içinde kadın var, içki var, raks var, zil var, zurna var... her şey var. Fâni dünya hoştur amma sonunda hesap da var.

261

Bir kadınla yetinmiyor bunlar... İslâm'ın da dört kadına müsaade etmesi, İslâmî, insânî, ictimâî sebeplerden dolayıdır. Millet bunu anlamıyor. Allah müsaade etmiş ama, ölçülü bir şekilde müsaade etmiş. Zinayı yasaklamış. Bunlar bir kadınla evleniyoruz diyorlar, ömürleri zina ile geçiyor.

Müslüman dört kadınla evlense bile, harama bakmaz. Müslüman kadını örtülüdür, müslüman erkeği de harama bakmaz. Çünkü bakmak bile günahtır. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:

"--Gözler de zina eder."

Gözler nasıl zina eder?.. Baktığı zaman.

"--Eller de zina eder."

Eller nasıl zina eder?.. El sıktığı zaman. Nasıl olacak?.. Elini tutmayacak, o tarafa bakmayacak. Kapıyı çaldığı zaman yan dönecek veya arkasını dönecek;

"--Bacım, evin efendisi evde mi?" diye soracak.

Kadın belki ev kıyafetiyle kapıyı açıverir.

Bir müslüman bir kapıyı çaldığı zaman edeb nedir, nasıl yapması lâzım?.. Yan durması lâzım!.. Kapıyı açanı görecek şekilde değil, yan durması lâzım ya da arkası dönük durması lâzım!..

........

Allah-u Teàlâ Hazretleri bizi hakîkî müslüman eylesin... Haramlardan korunan, ibadetleri yapan, ömrünü hayırla geçiren, Allah'ın rızasını kazanan kullarından eylesin... Cehennemine sokmadan, azabına uğratmadan cennetine soktuğu, nimetine erdirdiği, cemalini gösterdiği kullarından eylesin...

16.11. 1997 - ALMANYA

262

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

AMELLER NİYETLERE GÖREDİR

Bismillâhir-rahmânir-rahîm.

Elhamdü lillâhi rabbil-àlemîn... Ves-salâtü ves-selâmü alâ seyyidil-evvelîne vel-àhirîn, muhammedinil-mustafâ ve alâ àlihî ve sahbihî ve men tebiahû biihsânin ilâ yevmil-cezâ...

Emma ba'dü fa'lemû eyyühel-ihvân... Feinne efdalel-hadîsi kitâbullàh, ve efdalel-hedyi hedyü seyyidinâ muhammedin SAS... Ve şerrel-umûri muhdesâtühâ ve külle muhtesetin bid'ah, ve külle bid'atin dalâleh, ve külle dalâletin ve sàhibehâ fin-nâr... Ve bis-senedil-muttasıli ilen-nebiyyi sallallàhu aleyhi ve selleme ennehû kàl:

a. Allah Sizin Kalbinize Bakar

(İnnallàhe teàlâ lâ yenzuru ilâ ecsâmiküm velâ suveriküm, velâkin yenzuru ilâ kulûbiküm ve a'mâliküm) Sadaka rasûlullàh, fî mâ kàl, ev kemâ kàl...

Değerli kardeşlerim! Hadis alimlerinin en büyüklerinden biri olan İmam Müslim'in rivayet ettiği bir hadis-i şerif... Burdaki imam, önder demektir. Hadis ilminde önder olduğu için bu ismi almış. Müslim ismidir. Herkes müslümandır, biz de müslümanız elhamdü lillâh ama, onun özel olarak ismi Müslim... Müslim ibn-i Kuteybe, Ebû Hüreyre RA'den rivâyet ederek nakletmiş ki, sahih bir hadistir; yâni senedi sağlamdır, otantiktir, mevsuktur, güvenilir bir kaynaktan, güvenilir bir hadistir.

263

Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor:

(İnnallàhe teàlâ lâ yenzuru ilâ ecsâmiküm velâ suveriküm) "Allah sizin vücutlarınıza ve dış görünüşlerinize, sûretlerinize önem vermez, bakmaz. (Velâkin yenzuru ilâ kulûbiküm ve a'mâliküm) Fakat gönüllerinize bakar ve yaptığınız işlere bakar."

Bu çok önemli bir hadis-i şeriftir, ezberlemenizi tavsiye ederim. Lâ yenzuru demek, kelime olarak bakmaz demek. (Lâ yenzuru ilâ ecsâmiküm velâ suveriküm) "Allah sizin cisimlerinize bakmaz." Cisimden maksat insanın cismi, vücudu demektir. "Sizin vücutlarınıza, yâni boyunuza posunuza, adeleli oluşunuza veya güzel oluşunuza, selvi boylu oluşunuza bakmaz; (velâ suveriküm) dış görünüşünüze, yüzünüze, görünümünüze bakmaz..."

Allah her şeyi görür, işitir, bilir. Bakmaz demek, önem vermez, Allah nazarında, Allah yanında önemli değildir demek. Yâni bir insanı güzellik müsabakası yapıp da dünya güzeli seçsen; yüzü çok güzel, boyu posu tam ölçüleri uygun olsa, onun çok önemi yoktur. Kalbi fesatsa, imanı yoksa veya işi bozuksa, yolu yanlışsa onun yüzünün şeklinin, şemâilinin, vücudunun güzelliğinin, kuvvetinin, endâmının, tenâsübünün önemi yoktur. Allah dış görünüşe bakmaz, yâni ona önem vermez. Fakat insanın gönlüne bakar ve yaptığı işine bakar. Yâni insanın gönlüne önem verir ve niyetine önem verir.

264

Kalp, tıbbî et parçası olan --insan kalbinin şöyle yumruk kadar olduğu söyleniyor-- sol memesinin altında bir et, kaslardan ibaret bir organ, bir uzuv. Kan pompalıyor vücuda... İki kulakçığı var, iki karıncığı var. Kirli kan geliyor, oralardan geçiyor, akciğere gidiyor. Akciğerden temiz kan hâline geliyor, kalbin sol tarafından vücuda pompalanıyor. Temiz kan olarak, oksijen olarak, gıda olarak hücreler onları alıyorlar, yine kirleniyor. Kirli şeyleri alıyor, tekrar kalbe getiriyor. Kirlileri tekrar ciğere gönderiyor.

Böylece kan, vücuttaki kullanılmış malzemeleri, yakılmış malzemeleri hücrelerden alıyor, kalp onu pompalıyor akciğere gönderiyor. Akciğerde tazeleniyor, tekrar vücuda gönderiliyor. Bu muazzam bir iş, müthiş bir iş. Kalp dediğimiz şey en sağlam makine... Biz Türkçede buna yürek diyoruz. Kuş yüreği, koyun yüreği, sığır yüreği... Kasapta, ciğercide filân satılıyor.

Ayetlerde, hadislerde geçen kalp sözü bu değildir. Gönül dediğimiz şeydir. Bunu nerden biliyoruz? Ayet-i kerimede Allah-u Teàlâ Hazretleri buyuruyor ki:

265

(Lehüm kulûbün lâ yefkahûne bihâ) "O kâfirlerin, o iyi olmayan kulların kalpleri var ama, onunla akıl etmiyorlar, işin inceliğini anlayamıyorlar."

Demek ki akıl demek, gönül demek. "Kalpleri var ama anlayamıyorlar." Demek ki kalp anlama organı. Bundan kalbin tıbbî mânâda olmadığı anlaşılıyor. "Allah sizin kalbinize bakar." demek, "Yüreğinize bakar." demek değil, "Gönlünüze bakar." demektir.

Gönül nedir?.. İnsanın iç âlemidir. Duygularının cereyan ettiği yerdir. Duygularının teşekkül ettiği yerdir. Niyetlerinin meydana geldiği yerdir. "Ben yarın gideyim, falanca hasta arkadaşımı ziyaret edeyim. Ondan sonra da gideyim, rahmetli dedemin kabrini ziyaret edeyim. Ondan sonra gideyim, falancaya yardım edeyim; zavallı, evini tamir ediyor..." filân. Bunlar nedir?.. Birer niyettir, bunları düşünüyoruz. İşte insanın düşünme kabiliyeti, niyet etme tarafı, akıl etme, bir şeyin inceliğini anlama kabiliyeti... Gönül budur.

Başka bir hadis-i şerifte: "İnsanın gönlü bir o tarafa, bir o tarafa döner." diyor. Hakikaten insan bazen sevinçli olur, bazen üzüntülü olur; bazen hevesli olur, bazen isteksiz olur; değişir yâni... Aynı insanda halden hale, fikirden fikire geçiş olur. İnsan bazen, "Maneviyâtım bugün çok bozuk!" der. Bazen de, "Bugün çok neşeliyim!" der. Şairin ilâhide dediği gibi:

266

Hak bir gönül vermiş bana,
Hà demeden hayrân olur.

Allah insanın işte bu gönlüne bakar. Yâni içindeki, aklındaki niyetlerine, fikirlerine, düşüncelerine bakar. Bu adamın fikri nasıl? Bu adamın aklı ne tarafa çalışıyor? Niyeti ne? Ne yapmak istiyor?..

İnsan bazen iyi bir şey yapayım derken, sonuç kötü olabilir:

--Aaa, hiç böyle yapmak istemiyordum, ama oldu!

Meselâ demin tabakları mutfağa taşımak istiyordu bir kardeşimiz, ama başka birisi geldi çarptı, bütün pilavlar bir arkadaşın üstüne döküldü. İstemeden oluyor yâni...

İyi niyetle yapılan şeylerden Allah mükâfat verir insana. Kötü niyetle yapılan şey de, dış görünüşü itibariyle iyi gibi görünse de niyeti kötü olduğu için, Allah onun art niyetini bildiği için ona mükâfat vermez.

Meselâ, adamın birisi, diyelim ki, yankesicilik yapmak için bir adamın yanına geliyor:

"--Yardım edebilir miyim?" bilmem ne falan diyor. "Şurdan geçireyim, zorlanırsınız, aman düşmeyin, ihtiyarsınız..." filân diyor, koluna giriyor.

"--Ah evlâdım, çok teşekkür ederim, ne kadar iyisin!.." filân diyor.

267

Öbür tarafa geçiyor adam. Sonra bir bakıyor, yokluyor, cüzdan gitmiş. O iyiliği, nezaketi o hırsız ona neden yaptı? Aldatmak için yaptı, niyeti onun cüzdanını çalmaktı zaten...

Demek ki yapılan şey iyi bile olsa, niyet kötü olunca Allah sevmez. Nitekim Peygamber Efendimiz Medine-i Münevvere'ye hicret ettiği zaman müslümanları yanına gelmeye çağırdı. Çünkü orda bir toplum teşekkül edecekti, Medine-i Münevvere imanın kalesi olacaktı. Allah, Peygamber Efendimiz'in etrafında bütün müslümanların toplanmasını emretti, ayetler indi. Peygamber Efendimiz'in Mekke'den Medine'ye hicret ettiği gibi, başkalarının da Peygamber Efendimiz'in yanına gidip onun etrafında kenetlenmesi ve onun emri doğrultusunda çalışması gerekiyordu.

Bazıları bunu yaptılar, bazıları yapmadılar. Yapmayanlar --eğer işini bırakamadığı için, keyfine kıyamadığı için, rahatı kaçmasın diye yapmamışsa-- günaha girdi. Cehenneme atılacağını âyet-i kerime bildiriyor. Ama aciz, hizmet etmeye kuvveti yok veya bırakmıyor etrafındaki zorbalar... vs. Mazereti varsa ayrı. Mazereti yoksa, cehennemde azap göreceğini ayet-i kerime bidiriyor:

268

(İnnellezîne teveffâhümül-melâiketü zàlimî enfüsihim kàlû fîme küntüm, kàlû künnâ müstad'afîne fil-ard, kàlû elem tekün ardullàhi vâsiaten fetühâcirû fîhâ, feülâike me'vâhüm cehennem, ve sâet masìrâ.) [Kendilerine yazık eden kimselere melekler, canlarını alırken, "Ne işte idiniz?" dediler. Bunlar, "Biz yeryüzünde çaresizdik!" diye cevap verdiler. Melekler de, "Allah'ın arzı geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!" dediler. İşte onların barınağı cehennemdir; orası ne kötü bir gidiş yeridir.]

(İllel-müstad'afîne miner-ricâli ven-nisâi vel-vildâni lâ yestatiûne hîleten velâ yehtedûne sebîlâ. Feülâike asallàhu en ya'fû anhüm, ve kânellàhü afüvven gafûrâ.) [Erkekler, kadınlar ve çocuklardan gerçekten aciz olup, hiçbir çareye gücü yetmeyenler, hiçbir yol bulamayanlar müstesnâdır. İşte bunları, umulur ki Allah affeder; Allah çok affedicidir, bağışlayıcıdır.]

Bu âyet-i kerimeler söylediğim konudadır. Hicret etmesi lâzım! Hicret sevap; hicret etmemek insanı cehenneme düşürecek bir tembellik, fena bir şey...

269

Amma Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Eğer bir insan Allah rızasını kazanmak için, Rasûlullah'ın yoluna varayım, onun emrine gireyim, onun etrafında kenetleneyim diye gidiyorsa, sevabı alır. Başka bir sebepten gidiyorsa..." Meselâ sebepler ne olabilir?

"--Bana burda ekmek kalmadı, oraya gideyim. Orda daha iyi para kazanırım."

Maddî sebeple gidiyor; veyahut da Mekke'de bir kızı almak istiyordu, evlenmek istiyordu. Kız hicret etti Medine'ye... Bu da onu seviyor, almak istiyor:

"--Yâ bizim niyetlendiğimiz kız da kalktı gitti Medine-i Münevvere'ye... En iyisi ben de Medine'ye gideyim, orda evlenirim."

Bu sevap kazanmaz. Allah rızası için hicret eden sevap kazanır, ama kız için hicret eden sevap kazanmaz. Neden?.. Niyet fenâ... İkisi de hicret ediyor, ama niyet önemli...

İşte bu hadiste de o belirtiliyor: "Allah sizin dış görünüşünüze, endâmınıza, vücudunuzun güzelliğine, boyunuza, posunuza, kaşınızın, gözünüzün güzelliğine bakmaz! Allah sizin niyetinizi kontrol eder, niyetinize bakar. 'Bunun kalbindeki niyeti neydi? Gönlünden geçen neydi, maksadı neydi?' diye ona bakar. Bir de yaptığı işlerin iyi olup olmadığına bakar."

270

Çünkü ekseriyetle insan niyet ettiği şeyleri yapar, istemediği şeyleri yapmaz. Bazen insan özü başka, sözü başka olur. Başka şey söyler, başka iş yapar. Allah onu niyetine göre değerlendirir.

Onun için bu hadis-i şerif çok mühim bir hadis-i şeriftir. Ne yapmamız gerekiyor?.. Gönlümüzü temiz tutmamız gerekiyor, pak eylememiz gerekiyor. Niyetimizin halis muhlis olması gerekiyor. Çok iyi niyetli olmamız gerekiyor. Yaptığımız işlerin iyi niyetle yapılan iyi işler olması gerekiyor. Yoksa elbisesinin, kürkünün kıymeti yoktur.

Nasrettin Hoca gibi; kürk olmadığı zaman itibar yok, kürk olduğu zaman itibar var... Bu, dünyadaki insanları işi. Allah insanın kürküne, omuzuna, omuzundaki yıldıza, rütbesine, mevkiine, makamına, kesesine, parasına, boyuna, posuna, kuvvetine bakmaz. Allah, insan iyi niyetli mi, değil mi diye ona bakar; yaptığı işler iyi, güzel işler mi diye ona bakar.

O halde ne yapacağız?.. Kalbimizin temiz olmasına bakacağız. Kendi kendimizi düzenleyeceğiz, kontrol edeceğiz. Pekiyi, kalbinin, yâni gönlünün temiz olmasını sağlayan ilim dalı hangisidir? Yâni güzel ilimlerin, faydalı ilimlerin, dinî ilimlerin içinde insanın kalbini temiz bir kalp yapan, Allah'ın sevdiği pırıl pırıl nurlu bir kalp yapan ilim dalı hangisidir?.. Tasavvuftur.

271

Tasavvuf eğitimi gören bir insan Yunus Emre gibi olur, Mevlânâ gibi olur. Eşrefoğlu Rûmî gibi olur, Hacı Bayram-ı Velî gibi olur. İbrahim Hakkı Erzurumî, İsmâil Hakkı Bursevî gibi olur. Bizim sevdiğimiz, namını tarihten duyduğumuz evliyâlar gibi olur. Çünkü o eğitimi gördü. Hatta tasavvufu tarif eden bazı alimler diyorlar ki: "Tasavvuf kalbin fikirlerini, hareketlerini, faaliyetlerini, iyice kontrol edip, onu düzenleme yoludur." Bazısı da böyle tarif ediyor tasavvufu.

Yâni sen kendi kendine dikkat edeceksin. "Benim şimdiki niyetim ne, benim şimdiki kafam ne? Ben hangi maksatla yaşıyorum? Hangi maksatla hangi işi yapıyorum? İyi mi yapıyorum? Bu yaptığım iş iyi mi, kötü mü? Ben nereye gidiyorum yâ? Şu yaşa geldim benim halim ne olacak? Ben ömrümü nasıl geçiriyorum? Bundan sonra benim hayatım nasıl olacak? Ne kadar ömrüm kaldı? Ben Allah'ın huzuruna varsam ne derim? 'Sen benim buyurduğumu yapmadın!' derse, ne cevap veririm? Şu ömrün şu vaktini ben nereye harcarım?.." filân diye insan kendisine dikkat edecek, niyetini düzeltecek, yaptığı işleri doğrultacak, hak yola girecek, hak yolda yürüyecek.

272

b. Tevbe Edenin Günahları Silinir

"--Pekiyi, eskiler ne olacak? Adam hak yola geldi; eskiden yaptığı kötülükler ne olacak?.."

Bir insan aşk ile, yâni severek, sevgiyle... Sıdk ile, yâni doğrulukla, samîmî olarak, gerçekten, yapmacık değil, gösteriş değil... Bir insan aşk ile, sıdk ile doğru yola girerse, tam sağlam bir tevbe ile tevbe ederse, Allah geçmiş günahlarını siler. Peygamber Efendimiz öyle diyor. Silinir. Karatahtanın üstüne, bir ıslak süngerle bir sünger geçer Allah, tebeşirle yazılmış bütün günahlar silinir. Hadisler var, bu hususta Peygamber Efendimiz'in bildirdiği müjdeler var. İnsan doğru yola girmek için tam bir karar verirse, hayatında tam bir dönüşle dönerse, iyi insan olursa geçmiş günahlarını siler Allah.

Adam hapishaneye girmiş oluyor. Hapishanede bir hocayla tanışıyor, hoca ona tesir ediyor, ıslah oluyor. Adam berbad bir adamken, nah bu kadar kamasını belinde taşırken; şu kadar adamı yaralamış, bu kadar adamın gözünü patlatmışken, yüzünü morartmışken; herkes sokakta gördüğü zaman salevat getirip kaçarken; sonra melek gibi bir insan oluyor.

273

Ben evvelki seneler Amerika'ya gitmiştim. Orda Detroit'ten geriye gelirken cuma günü Klivland diye bir şehirde cuma namazı kılalım dedik. Yâni cuma günüydü, cumayı kaçırmayalım dedik. Öğrendik bir cami varmış. Adresini aldık, telefonları öğrendik. Yola çıktık, tam cuma vaktinde Klivland'a geldik. Köşe başında üç katlı, bahçeli güzel bir yeri almışlar, cami yapmışlar. Çok güzel, bunun üç misli kadar binası var. Bahçesi de güzel... Arkada da abdest alma yerleri filân var. Orta katı mescid, üst katında da başka odalar var.

"--Cuma namazını sen kıldır hocam, hutbeyi sen oku!" dediler.

"--Benim ingilizcem o kadar akıcı değil, konuşamam!" dedim.

Birisi çıktı; ben söyledim o tercüme etti. Öyle bir Türkçeli, İngilizceli tercümeli hutbe okuduk. Adamlar bizi bırakmadı. Cemaat:

"--Dur hocam gitme!" dediler.

Bize bir sofra döşediler, yemekler verdiler. Cemaate, herkese ziyafet... Bir adam var, burda onun kadar boylu insan yoktur; geniş omuzlu, boylu poslu... Ama biraz omuzu yamulmuş. Çünkü biraz yaşlanmış, altmış yaşlarında, belki daha fazla... Nasıl hizmet ediyor, delikanlı gibi hizmet ediyor. Kaşık getirilecek, koşturuyor. Bardak getirilecek, koşturuyor. Tabakları getiriyor, götürüyor... Çocuklar, gençler hizmet edecekken o hizmet ediyor. Böyle bir hizmet için çıktı dışarıya.

274

"--Hocam, bu adamı tanıyor musun, kim bu?.." dediler.

Ben oraya ilk defa gelmişim, bilmiyorum ki öyle bir kimseyi... Onlar bilmediğimi biliyorlar ama, kendileri söylemek için soruyorlar.

"--Bu adam Klivland'ın mafya çetesinin reisiydi. Öyle belâ adamdı bu..." dediler.

İyi müslüman olmuş, melek olmuş, lokum olmuş, süzme bal olmuş, kaymaklı kadayıf olmuş, çok güzel bir adam olmuş. Tevbe böyle, İslâm böyle... Zenci, Amerikan vatandaşı. Yâni zenci denmesine kızıyorlar, black müslim denmesine kızıyorlar. Kendilerine: "Bilâl-i Habeşî'nin hemşehrileriyiz." diyorlar, "Bilâlî" diyorlar. Bilâl-i Habeşî de esmermiş.

Demek ki dönebilir. Dönerse, iyi insan olursa, Allah eski günahları siler. Hatta biliyorsunuz, bir insanın yaptığı işlerin şahitleri var.

--Sen bugün ne yaptıysan hepsi kayda geçti mi?

--Geçti.

--Nereye yazıldı?

--Melekler yazdılar defterlere...

--Nerde bu melekler?..

Bir çok melek var ama yazıyı yazan, insanın iki omuzunda iki melek var. Sağdaki melek iyilikleri yazıyor, soldaki melek de kötülükleri yazıyor. Sağdakinin rütbesi daha yüksek. İcabında buna diyor ki:

275

"--Dur yazma bakalım, belki tevbe eder. Dur bakalım hemen deftere geçme, biraz ağırdan al!.."

Kul tevbe ederse, o zaman deftere geçmeyebiliyor. Hepsi yazılıyor, hiç bir şey eksik değil. Bu benim konuşmalarım, şu videodan bir kaç gün sonra seyredilebileceği gibi, bu dünyada yapılanların yarın hepsi bir bir hesaba gelecek.

--Vay, eyvah, hepsi yazıldı!

Bu melekler şahit; (melekeyni şâhideyni adileyn) adaletli iki şahit melek. Hakkı söyler, başka şey söylemez.

--Başka kimler şahit?..

İnsanın kendi uzuvları şahit... Gözü şahit olacak, kulağı şahit olacak, dili şahit olacak, eli şahit olacak. Diyecek ki gözü: "Evet yâ Rabbi, bu benimle harama baktı." El diyecek ki: "Evet yâ Rabbi, bu benimle parayı çaldı, içkiyi içti..." filân. Her azası söyleyecek. Ayak diyecek ki: "Evet yâ Rabbi, meyhaneye benimle yürüdü gitti." Azaları şahit olacak.

Kur'an-ı Kerim'de bu da bildiriliyor. Hatta adam şaşıracak, azalarına diyecek ki:

(Lime şehidtüm aleynâ) "Niye benim aleyhime şahitlik yapıyorsunuz?" Onlar da diyecekler ki:

276

"--Ne yapalım, Allah konuşturuyor. Yâni, Allah konuşun deyince konuşmamak mümkün değil.

--Başka neler şahit olur?..

Ortamlar şahit olur. Günahı bu odada işlemişse bu oda şahit olur. Ağacın altında işlemişse ağaç şahit olur. Kayanın dibinde, mağarada işlemişse mağara şahit olur. Yâni yeryüzü, mekân, eşya şahit olacak.

"Eğer bir insan aşk ile tevbe ederse, hak yola girerse, Allah defterden günahları siler. Meleklere unutturur, şahit olan mekânlara ve eşyalara da unutturur." diyor Peygamber Efendimiz. Yâni hiç iz bırakmadan siliyor Allah, tertemiz oluyor.

Onun için aşk ile, sıdk ile tevbe etmeye çalışmak lâzım, Allah'ın yoluna girmek lâzım! Allah'ın yoluna girdikten sonra da, çıkmamak lâzım!..

c. Şeytan ve Nefis

Güzel bir yola girdi, girdikten sonra çıkmasın! Madem yol güzel, madem cennete götürüyor; cennete giden yoldan sapmasın! Cehenneme giden yola geçmesin.

Avustralya'da var, "Wrong way go back!" diye kırmızı levha koyuyorlar. Oraya girdin mi hemen levhadan görüyorsun. Yâni ters yola girdiği zaman bir yazı var orda, girmesin diye. "Wrong way go back! Geri git, yoksa çarpacaksın!" Cehennem yolu ters yoldur, felâket yoludur. Oraya girmemesi lâzım insanın...

277

Tabii bu kolay bir şey değil. Neden kolay değil? Çünkü insanın özellikle başına musallat olan ve onu aldatmaya çalışan bir yaratık var. Boynuzlu, kuyruklu, tırnaklı, kıllı, çirkin, kılıktan kılığa giren bir mahlûk... Bil bakalım ne bu?..

--Şeytan...

Her kılığa girer. Bazen görünür, bazen görünmez. İnsanın içine girer, dışında dolaşır, damarlarında dolaşır, aklını çeler, çeşitli hileler yapar. Üstelik de usta, tecrübeli; acemi çaylak değil... Tâ Hazret-i Adem AS zamanından beri bu işi yapıyor. Babadan, meslekten...

İngiltere'de var mıdır bilmiyorum, Almanya'da meselâ Zaydıl Brot var, meşhur bir fırın, ekmekçi: "1367'den beri" diye yazıyor. 1997'deyiz. Altı asırdır aile aynı işi yapıyor.

Bu mendebur şeytan da Hazret-i Adem'den beri, yüzyıllardan beri, artık kaç sene geçmişse o zamandan beri bu aldatma işini yapıyor. Usta mı usta, mahir mi mahir, kurnaz mı kurnaz, şeytan mı şeytan... Şeytan korkunç bir mahlûktur. Şeytandan korkmak ve sakınmak lâzım!

Şeytanın bir de insanın içinde aptal bir yardımcısı var. Bizim içimizde, aptal, bize iyilik yapacağına şeytana alet oluyor, kandırıyor şeytan onu... Bir nefis var insanın içinde, insanın nefsi. Şeytan: "Yan gel yat, ye iç keyfine bak!" der. "Vur patlasın, çal oynasın, eğlen!" der. "Dünyayı düzeltmek sana mı kalmış?" der. "Yiyin efendiler, yiyin!" dediği gibi şairin, kötülükleri emreder. O da kanar.

278

"--Bak yâ, ne güzel, şu elmanın güzelliğine bak! Kıpkırmızı kızarmış, al beni diyor. Uzat elini al!"

Aklı der ki insana:

"--Sakın alma! Elma başkasının, ağaç başkasının; hırsızlık olur.

"--Canım küçücük bir hırsızlıktan ne olacak?"

Şeytanın aldatmacası çoktur. Binbir türlü kılığa girer, binbir türlü şeyi söyler, kandırır.

Adem atamızı nasıl kandırmış? Adem atamız ile Havva anamızı, Allah yarattığı zaman buyurmuş ki:

"--Burası cennet. Buyurun kalın, oturun, yeyin, için!

(Ve lâ takrabâ hâzihiş-şecere) 'Sakın şu ağaca yaklaşmayın!' Yiyin, için ama bu ağaca yaklaşmayın!.."

Bir ağacı göstermiş: "Bu ağaca yaklaşmayın!" diye emretmiş. Tamam, Adem AS'la Havva AS, anamız, babamız, onlar cennette yaşıyorlarken şeytan onların yanına gelmiş, demiş ki:

"--Allah niye buraya yanaşmayın dedi, biliyor musunuz?"

"--Bilmiyoruz."

"--Tamam. Bu ağacın meyvalarından yerseniz, cennette ebedî kalacaksınız!" demiş. Onlar da cennette ebediyyen kalalım diye, o ağaçtan yemişler.

279

Bak, nasıl kandırdı? İyi tarafından kandırdı. Yâni cennette kalmayı herkes istiyor, istiyor ama Allah'ın emrini tutacak. Yaklaşma, dedi Allah. Onu yedikten sonra cennetten ikisi de çıkartılmışlar. Böyle başlamış aldatmaya... Yâni güzel bir şey ortaya atıyor, ikna ediyor. İkna metoduyla aldatıyor.

Onun için ne lâzım?.. İslâm'ı bilmek lâzım, aklını kullanmak lâzım! Şeytanın aldatmacasına aldanmamak lâzım! Çok kimseyi aldatıyor. Şimdi günah işleyen insanların hepsiyle gidin konuşun, sizin gibi aklı fikri vardır, kendine göre bir tutarlı mantığı vardır. Boş ver, der bilmem ne der. Bir felsefe ortaya atar, günahı öyle işler. Şeytan aldatıyor, ondan sonra da karşısına geçiyor gülüyor. Bir de gülüyor, bir de alay ediyor. Kandırdıktan sonra, tuzağına düşürdükten sonra alay ediyor. Onlara kapılmamaya çalışmak gerekiyor.

İnsanın nefsi de şeytana yardımcı oluyor. Nefse de uymamak lâzım. Yâni insanın içinden gelen arzulara uymaması lâzım. İçinden gelen arzuları aklına sorması lâzım:

--Benim içinden şu işi yapmak geliyor. Yapayım mı, ne dersin?

280
281 ilâ 300. sayfalar