421 ilâ 440. sayfalar

Millet bunu anlamıyor, anlamayınca zarar oluyor. Her şeyi hoş görüyor. Sûistîmâli hoş görüyor, yalancı politikacıyı hoş görüyor, çirkin neşriyatı hoş görüyor, haksızlığı, hırsızlığı hoş görüyor... Olmaz! Bunlarla mücadele eder müslüman. Mehmed Akif ne diyor:

Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.

Bir şeyler olur, alt alta, üst üste, bir gürültü, bir patırtı olur ama, çiğnesem çiğnensem de hakkı tutarım, kaldırırım diyor. Hakkın kalkması lâzım, bayrağın burca çekilmesi lâzım!.. Kötülüğe müsaade edilmemesi lâzım!.. Kötülüğün engellenmesi lâzım!..

Kötülük engellenmezse, toplum batar, gemi batar. Biz öyle yalan dolan şeyleri kabul etmiyoruz. İslâm'da siyaset de vardır, bunu da söylüyoruz. İslâm'da siyaset olmasa, İslâm yarım olurdu. İslâm hayatın her dalına yön verir, nizam verir. Uzayda da İslâm vardır. Uzay mekiğinde yaşayan bir insanın da namazıyla ilgili, abdestiyle ilgili hükümler olacaktır. İnsan neredeyse, hayatta insanın karşılaştığı mesele neyse, İslâm onunla ilgilenir.

Onun için biz toplumlarla, devletlerle, siyasetlerle, dünya ile, Türkiye ile, Amerika ile, Avrupa Birliği ile, Çin'le, her şeyle ilgileniyoruz. Bizim İslâm dergisi bakarsınız, Çin özel sayısı yapar, Çin'i anlatır. Çünkü Çin, birbuçuk milyar nüfuslu önemli bir topluluktur. Bunu ihmal edemeyiz, Çin'in İslâmlaşması lâzım, Çin'e yönelik çalışmalar yapmamız lâzım!.. Rusya ile ilgili yayınlarımız vardır. İç siyasetle ilgili röportajlarımız, yayınlarımız vardır. Yâni her şeyle ilgileniriz.

441

d. Birlik ve Beraberlik İçinde Olun!

Tabii insan her şeyle ilgilendiği zaman, ya kişisel olarak ilgilenir. Bu kişisel olarak ilgilenmek hasımlara sinek vızıltısı gibi gelir. Müslümanın birisi kişisel olarak siyasetle ilgileniyor, bir şeyler söylüyor. Sinek vızıltısı gibi gelir, korkmaz. Mâdem toplumla ilgileniyoruz, mâdem devletle ilgileniyoruz, mâdem uluslararası ilişkilerle ilgileniyoruz; o zaman işbirliği lâzım gelir, birlik ve beraberlik lâzım gelir.

Şimdi millet bir de kızıyor bize, bizim gibilere, "Bunlar ümmetçi!" diyor. Tabii ümmetçiyiz. Sınırın bu tarafındaki insan da, öbür tarafındaki insan değil mi, onun canı yok mu?.. Kuzey Irak'takine yazık değil mi?.. Saddam'ın zulmünden, emperyalizmin fitne ve fesadından mahvoluyor orda; benim kardeşim o!.. Ben niye orayla ilgilenmeyeyim, niye Çeçenistan'la ilgilenmeyeyim?.. Niye Bulgaristan'la ilgilenmeyeyim; niye Sırbistan'daki, Sancak'taki, Kosova'daki kardeşlerimle ilgilenmeyeyim?.. Niye Rusya'daki, Çin'deki kardeşlerimle ilgilenmeyeyim?.. Niye Hindistan'daki kardeşlerimle ilgilenmeyeyim?.. Öyle saçma şey mi olur?..

442

Elbette ümmetçiyim, elbette nev-i beşer kardeşimdir, elbette yeryüzü vatanımdır. Türkiye'yi severim amma, dünyadaki öteki insanları da seviyorum. Onlar da benim Hazret-i Adem'den kardeşim!.. Hazret-i Adem'in evlâtlarıyız hepimiz.

Benî âdem a'zâ-yı yekdîgerend.

Ademoğulları birbirlerinin parçasıdır. Kâfirle ilgileniriz, müslüman olsun diye... Müslümanla ilgileniriz, yardımımız olsun diye... Onun için birlik ve beraberliğe çok önem veriyoruz.

Bunları sırf siz gelip bizi dinleyeceksiniz diye söylemiyoruz. İlim ve Sanat dergimizin son sayısında, "Hem dünyada, hem ahirette huzur ve saadet için tek çare" başlıklı yazımda da belirttim. Kendi samîmî tesbit ve kanaatim, dünyada hâlâ kaba kuvvet ve orman kanunu cârî ve hakim. Adalet, hakkàniyet hakim değil kaba kuvvet hakim... Süper devletlerin, büyük devletlerin zulmü hakim.

Onlar silah fabrikaları kapanmasın diye harp bile çıkartabiliyorlar. Petrolleri kendileri sömürmek için, iki milleti birbirine düşürebiliyorlar. Kaba kuvvet, entrika, fitne ve fesat hakim.

443

Mazlum milletlere, zayıf insanlara haklarını tanımıyorlar, onların haklarını yiyorlar. Haklar ve hürriyetler de kolayca alınmıyor. Amerika'da haklar ve hürriyetler var, İngiltere'de haklar ve hürriyetler var, Almanya'da haklar ve hürriyetler var ama, kendileri için... Kendilerinin dışındakiler için değil. Kendilerinin dışındakilere bunları tanımıyorlar.

Bu, Roma hukukundan beri batının hukuk anlayışıdır. Roma hukukunda bir vatandaşlar vardır, bir de vatandaş olmayanlar vardır. Vatandaş olmayanların hiç bir hakkı yoktur, onlara karşı durum başkadır.

Yahudi inancında bir yahudiler vardır, bir de yahudi olmayanlar vardır. Yahudi olmayanların hakkı, hukuku yoktur. Avrupa hukuku da böyledir, kendileri için olan haklar ve hürriyetler, başkaları için yoktur. Onun için daimâ Avrupalının davranışında çifte standart görürsünüz.

Onun için haklar ve hürriyetler size verilecek diye boş yere beklemeyin! İstediğiniz randevunuza gelecek diye elinizde buket, durakta boş ye beklemeyin. Çok beklersiniz, üzerinize çok karlar, yağmurlar yağar, ayaklarınız kök salar, ağaç olursunuz; gelmez haklar ve hürriyetler...

444

Ne yapacaksınız?.. Hakları ve hürriyetleri siz arayacaksınız, siz alacaksınız, siz bulacaksınız, siz sağlayacaksınız. Ben bunu Türkiye'de de böyle söylüyorum, kızıyorlar bana. "Halkı isyana teşvik ediyor." diyorlar. Hayır, halkı isyana teşvik etmiyorum; halkı hak ve hürriyetlerini aramaya, kanûnî haklarını savunmaya teşvik ediyorum. Yalan söyleme, doğru konuş; ben halkı hak ve hukukunu korumağa davet ediyorum.

Haklar ve hürriyetler ciddî mücadelelerle, kuvvet dengeleriyle, bâzu gücüyle alınıyor. Yürüyüşler yapılıyor, baskılar yapılıyor, boykotlar yapılıyor, öyle alınıyor. Başkaları böyle yapıyorlar, biz başka türlü yapabiliriz.

Büyük yığınlar ve pek çok kişi bunları bilmiyor, haklarını savunamıyor, harekete geçmiyor, gayret etmiyor, zahmet çekmiyor, ter dökmüyor; böylece hakları çiğneniyor. Hazineden paralar birilerinin cebine hortumla alınıyor. Süper şirketlerin ceplerine gidiyor. Onlar bizim sayemizde zengin oluyor. Ondan sonra da hükümetleri indirip bindiriyorlar. Çocuk bahçesindeki salıncakta çocukların nöbet değiştirmesi gibi, "Sen aşağı in, bu sallanacak... Bu otursun, o sallanacak..." dedikleri gibi değiştiriyorlar.

445

Onun için muhterem kardeşlerim, biz diyoruz ki: Birlik ve beraberlik içinde olun!.. Nerede olursanız olun ama, birlik ve beraberlik içinde olun! Yurtdışında veya yurt içinde...

Hangi toplumda yaşıyorsanız yaşayın --İngiltere olabilir, Amerika olabilir, Almanya olabilir, Fransa olabilir-- yaşadığınız toplumla ilgilenin! Toplumun fertleriyle ilgilenin, toplumun meseleleriyle ilgilenin! Derneklere, teşkilatlara, partilere, yönetimlere katılın!.. Yanlış devam etmesin...

.....

Şehirlerarası yolculuk yapıyorsunuz, namaz vakti geliyor. Şöfora rica ediyorsunuz:

--Namaz kılmak istiyorum, otobüsü kenara çeker misiniz?..

Şöforun kendisi değil, muavini bile müftü kesiliyor:

--Teyemmümle abdest al, oturduğun yerde namaz kıl, otobüsü durduramayız!..

Tekerlek "Güm!" diye bir patlıyor. Allah patlattırıyor. Ondan sonra herkes aşağıya iniyor. bakıyorsun herkes abdest almış, bütün otobüs cemaatle namaz kılıyor.

--Ne oldu, hani siz demin ben söylediğim zaman niye gık demediniz, bana destek olmadınız? Şimdi araba durunca namaz kılıyorsunuz.

446

Arabanın tekeri patlamasaydı namaz kılmayacaklardı. Pısırık, sessiz, hakkı desteklemiyor, haklının yanında yer almıyor.

Herkes dese ki:

"--Arkadaş namaz kılacağız biz! Çişim geldiği zaman yüznumaranın önünde durmuyor musun?.. Duruyorsun. Şimdi namaz kılacağız, hadi bakalım!.."

Karadeniz'e gidip gelen otobüs firmaları, hacı babalar sinirli olduğundan, sakallı olduğundan namaz vakitlerinde duruyor. Hattâ bilet satarken diyor ki:

"--Bizim firma namaz vakitlerinde mola verir."

Onun için iştirak edin meselelere, girin, fikrinizi söyleyin! İyi insanlarla işbirliği sağlayın!..

Ben şimdi burayı gezdim. "Hocam sizinle tanışmak istiyoruz, teşkilatımızı gezdireceğiz." dediler, dün gezdirdiler. Bilgisayarlar var, çalışmalar, bölümler çok hoşuma gitti. Güzel bir teşkilat... Ben bunlarla şimdi işbirliği yapacağım, kafama koydum. Neden?.. Bizim gibi çalışıyor.

İyi insanlarla işbirliği yapmak lâzım! Senin gibi olan insanla bütünleşmelisin, birleşmelisin. Onlar nasıl birleşiyor birbirleriyle... İki tane ayyaş, birbirini kokusundan tanıyor. Hemen yan yana geliyorlar, hemen bir birlik kuruyorlar. İki müslüman da "Selâmün aleyküm!" diyecek, duruşundan müslüman olduğu belli olacak. Bıyık bırakın, sakal bırakın, belli olsun müslümanlığınız!

447

Amerika'dan bir müslüman arkadaş gelmişti. Uzun, dize kadar, kenarı yırtmaçlı, ince bir Afgan entarisi giymiş. Bir de Afgan şalvarı giymiş. İskenderpaşa'da geldi, odamda benim karşıma oturdu. İnce, tiril tiril, böyle beyaz bir şey... Amerikalı kendisi. "Niye böyle giyindiniz?" dedim. Afgan kıyafetini ben seviyorum da, üşüyor diye, "Bak burda hava biraz serin, niye böyle ince giyindiniz?" demek istedim. O da yanlış anladı, "Niye İslâmî giyindiniz?" diye soruyorum sandı.

Afgan kıyafeti güzel, İslâm'a uygun. Neden?.. Örtüyor, tesettürü sağlıyor, rahat... İstersen ata binersin, istersen motosiklete binersin. Her türlü hareketi yaparsın, juda, karate, tekvando... hepsine müsait bir kıyaget, çok güzel. "Niye Amerikalı gibi giyinmedin de, Afganlı gibi giyindin?" diye sordum sandı. Dedi ki:

"--Hocam ben New York'tayken araba ile gidiyordum, yolda iki kişi kavga ediyordu. Baktım, bir zenci ile birileri döğüşüyorlar. Kırın birbirinizi dedim, bastım gaza, geçtim gittim. 'Bana ne, iki Amerikalı çarpışıyor.' dedim. Fakat ertesi gün öğrendim, birisi ötekisini öldürmüş orda... O öldürülen müslümanmış. O zaman çok pişman oldum. Keşke inseydim de ayırsaydım, veyahut polis çağırsaydım, yardımcı olsaydım diye çok pişman oldum. Ama kusur onun, İslâmca giyinseydi, yardımına koşardım." dedi.

448

Önemli bir şey, bir Amerikalının böyle düşünmesi ilginç... Amerikalı müslüman gibi giyiniyor. Amerikalı askere gittiği zaman, kıt'ada diyormuş ki:

"--Ben sizin gibi böyle perdesiz yerde duş almam, ben müslümanım! Ben sizin gibi soyunamam! Siz müslüman ülkelerle savaşırsanız, inancımdan dolayı ben sizin ordunuzda onlara karşı çarpışamam!"

Hakim karar veriyormuş, onlar da kabul ediyormuş. Bir haber geldi bilmiyorum doğru mu, Amerika'dan tahkik edeceğim: Amerika'da başörtüsü, dînî giyim kuşam, masasının üstünde Kur'an-ı Kerim bulundurmak... vs. serbest olmuş. Hattâ Türkiye'deki bir profesör arkadaş, "Herkes gider Mersin'e, / Biz gideriz tersine!" diye yazdı. Türkiye'de her şey yasaklanıyor, Amerika'da haklar İslâm'ın lehine genişliyor, güzelleşiyor.

Onun için derneklere katılın, teşkilatlara, partilere, yönetimlere iştirak edin, iyi insanlarla işbirliği sağlayın! Haklı olduğunuz kadar da kuvvetli olmağa da çalışın! Haklısınız, çünkü müslümansınız. Haktan yanasınız, Kur'an ehlisiniz, hadis ehlisiniz. Ama yetmez, haklı olduğunuz kadar da kuvvetli olmanız lâzım!..

449

Çünkü zayıf olduğunuz zaman, bâtıl hakkı ezecek. Hazret-i Ömer RA buyurmuş ki:

(İlallàhi eşkû da'fel-emînü ve hıyânetel-kavî) "Güvenilir insanın zayıf olmasını, kuvvetli insanın da hainlik etmesini, dert olarak Allah'a yakınırım." buyurmuş. Yâni muhterem kardeşlerim, haklı olan zayıf olursa çok büyük zulüm oluyor. Haklının kuvvetli olması lâzım!..

Kuvvet de birlikten doğuyor. Tek başınıza olduğunuz zaman, sinek vızıltısı gibi oluyor; birlik beraberlik içinde olduğunuz zaman, jet sesi gibi oluyor.

"Bir de düşmanı korkutucu, caydırıcı, ürkütücü olun ki, haksız hesap sorulacağını bilsin ve korksun!" diye yazıyoruz, isyancı diyorlar bize. Bunları yazıyoruz ki, müslümanlar uyansın.

Dikkat ederseniz, İslâm ülkelerinin hepsinde diktatörlük vardır. Hepsinin başına bir zalim geçmiştir ve hiç insan hakları vs. yoktur. Seyahat hürriyeti yoktur, haberleşme hürriyeti yoktur... Bir Türkiye'de elhamdü lillâh biraz hürriyet var. Bunun elden kaçırılmaması lâzım, bizim de öteki İslâm ülkelerine benzetilmememiz lâzım!.. Canımıza okunup da, yamuk yumuk bir hale getirilmememiz lâzım! Bu da çalışma ile olur. Bu çalışmalarda da buradaki okumuş kardeşlerimizin, batıyı bilen kardeşlerimizin büyük faydası olacaktır.

450

e. İslâm İçin Çalışın!

Bütün müslümanların en önde gelen görevi, dini için çalışmaktır. Mesleğinizi sormuyorum, her meslekten olabilirsiniz, ama asıl mesleğiniz İslâm mücahidi olmaktır. Hepiniz İslâm ilâhiyatçısısınız, İslâm mücahidisiniz. Hepiniz İslâm ile ilgili çalışma yapmak zorundasınız. Cihad bütün müslümanlara farzdır. Allah-u Teàlâ Hazretleri buyuruyor ki:

(Yâ eyyühellezîne âmenû kûnû ensàrallàh) "Ey iman edenler, hepiniz Allah'ın yardımcıları olun!" Allah'ın yardıma ihtiyacı yok ama, Allah buyuruyor bu sözü... Allah güç kuvvet sahibidir, kâinatın sahibidir, her güç kuvvet ondadır.

(Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh) sözü bunu ifade ediyor. Gizli tevhid budur. Bütün gücün kuvvetin Allah'ta olduğunu bilmek, Lâilâhe illallah'tan daha derin bir tevhid inancıdır. Ama (Kûnû ensàrallàh) "Allah'ın yardımcıları olun!" diye emrediyor Allah... Bu ne demektir: Allah'ın dinine yardım edin!..

Ebûbekr-i Sıddîk nasıl yardım etmişse, halbuki manifaturacı idi; Ömerül-Fâruk nasıl yardım etmişse, Osman-ı Zin-Nûreyn nasıl yardım etmişse, Aliyy-i Murtazâ nasıl yardım etmişse; ensar ve muhacirîn ziraatçi, hurmacı oldukları halde İslâm'a nasıl yardım etmişlerse; Ebû Eyyûb el-Ensàrî nasıl gelip İstanbul'da vefat etmişse, Kusem ibn-i Abbas nasıl gidip Semerkand'da vefat etmişse, bizim Diyarbakır surlarında nasıl ashab varsa; şimdi baraj suları altında kalan Güneydoğu Anadolu'da kaç tane sahabe kabri varsa; siz de Allah'ın yardımcısı, Allah'ın dininin hizmetçisi olmak durumundasınız. Asıl işiniz bu, her işinizi buna göre ayarlayacaksınız, mesleğinizi burda kullanacaksınız.

451

Bir misâl vermek istiyorum: Münih'te bir kardeşle tanıştık. Sâlih isimli sâlih bir kardeş... Oto lastiği işi yapıyor. Şehrin kenar mahallesinde, varoşunda, banliyösünde lastik alıyor, satıyor. Geniş bir alanı var. Hurda lastikler, yeni lastikler var. İşyerinin arkasına kocaman bir mescid yapmış. Ne yapıyor? Allah'ın dinine yardım ediyor. Biz de park etmek kolaylığı var, rahat ibadet edebiliriz diye kalkıp oraya gidiyoruz, cuma namazlarını orda kılıyoruz. Kendisi lastikçi, işyerinin arkasına bir mescid yapmış.

Çok tatlı dilli, güleçyüzlü bir kardeş. Bir cuma namazını kıldık, bizi bürosuna çağırdı. Bürosuna gittik. Lastikler raflara dizilmiş. Bir bank var, kendisi bankın arkasında... Bilgisayarı var. Müşteri geldi, Alman bir bey geldi. Bir de kot pantolonlu yetişkin kızı geldi. Lastik alıyorlar, biz de kenarda, masada çay içiyoruz.

Ama duvara, boydan boya, çocuk boyundaki harflerle, "Allah'tan başka tanrı yoktur. Hak yol İslâm'dır." gibi yazılar yazmış. Lastik alırken Alman sordu:

"--Bunun mânâsı nedir?.."

452

Bütün tatlılığıyla Lâ ilâhe illallah'ı anlattı. Alman'a haklısın dedirtti. "Şimdi Hazret-i İsâ'ya tapmak doğru değil, Hazret-i İsâ'dan önceki insanlar kime tapacaktı?" dedi.

"Hazret-i İsâ gelmiş de insanları kurtarmış... Hazret-i İsâ'dan önce de insanları kurtaranlar var, sadece Hazret-i İsâ mı kurtardı insanları?.. İbrâhim AS da kurtardı, Nuh AS da kurtardı küfürden... Ama dinlemediler, alay ettiler, tufanda helâk oldular. Onlar Allah'ın görevli kulları, onun için ona tapınmak doğru değil." dedi, kabul ettirdi.

Bizim efe bir arkadaş var, külhanbeyi... Türkiye'deki ülkücü harekete filân da katılmış, vurmuş kırmış bir kimse... Efe, bir ara esrar filân da çekmiş, sonra tevbekâr olmuş, müslüman olmuş bir kimse... Sonra esrar çekenleri, esrarkeşleri kurtarıyor, öyle çalışmalar yapıyor.

Şimdi onunla bir uluslararası seyahatte yan yanaydık. Çok beğendim, çok girgin bir arkadaş. Bir budistin taksisine bindik, havaalanına gidiyoruz. Taksici göbek deliği görülen, örtü ile bacaklarını örtmüş, bağdaş kurmuş şişko bir adamın, dazlak bir adamın heykelini koymuş oraya...

453

"--Bu ne?" dedi
"--Bu Buda..." dedi ötekisi.
"--Peki bundan önce ne idi bu malzeme, bu neden yapılmış?" dedi.
"--İşte pirinçten, sarıdan yapılmış bir malzeme..."
"--Bundan önce bunun bir kutsallığı var mıydı? Pirinç eridiği zaman, hurda halinde iken bunun bir kıymeti var mıydı?.."
"--Yoktu."
"--Sonra sizden biriniz bunu bu hale getirmedi mi? Döktü, oydu, bir Buda heykeli yapmadı mı?.."
"--Yaptı."
"--E utanmıyor musunuz siz, böyle kendi elinizle yaptığınız şeye tapınmaya?.. Olur mu öyle şey?.." dedi.

Havaalanına 25 dakikada gideceğiz, yağmur yağıyor. Arkadaş onu tepeden tırnağa batırdı, çıkardı, yıkadı, temizledi, "Haklısın." dedirtti. Çok da tatlı anlatıyor, İngilizcesi çok güzel. Anlattı, adamın bir Lâilâhe illalah demediği kaldı.

Demek ki her yerde, her meslekte, her zaman, her an İslâm'a hizmet etmek mümkün... Siz de öyle olacaksınız, bizim de öyle olmamız lâzım!.. İslâm böyle yayılmıştır, bundan sonra da böyle korunacak ve yayılacak. Bizim ilk vazifemiz, sizin ilk vazifeniz bu... Bunu yapacaksınız.

454

f. Müslümanın İki Görevi

İnsanın İslâm'da iki büyük görevi var... Belki ilmihal kitaplarında başka başka sözler duymuşsunuzdur. Ama ben çok kolay hatırda kalacak bir şey söylemek istiyorum: Müslüman olarak iki görevimiz var:

1. Hepimizin iyi insan olmamız gerekiyor. İyi insan nedir?.. Kur'an-ı Kerim'de tarif edilen, hadis-i şeriflerde anlatılan, kitaplarda yazılan özellikler var. Hattâ bizim neşriyatımız arasında da var: Mü'minlerin Vasıfları... Hadislerden derlenmiş, küçük bir cep kitabı. Doğru sözlü olacak, adaletli olacak, ibadetini ihmal etmeyecek, haram yemeyecek... vs. sıralanmış.

Bir vazifemiz iyi insan olmak... Eğer iyi insan olmamışsak, iyi müslüman değiliz. Yâni ticareti hileli, sözünde dönek, sattığı mal kötü, evi, dükkânı pis... Tamam, iyi müslüman değil bu. İyi müslüman temiz olacak, düzenli olacak, verdiği söze sadık olacak, adaletli olacak, hakkàniyetli olacak, hazine bulsa bile sahibine verecek.

İyi insan olacağız, iyi ahlâklı insan olacağız, iyi koca olacağız. Hanımsak, iyi hanım olacağız eşimize... Anne isek, iyi anne olacağız çocuğumuza... Komşu isek, iyi komşu olacağız arkadaşımıza... Bir vazifemiz bu...

455

İyi insanlıkla ilgili görevler çok. Hattâ ben burdan bir tane kitap aldım. Bir müslümanın ne gibi şeyler yapması lâzım, onları yazmış. Leysî isimli bir kişi yazmış, İngilizce. Burda bile var, alıp okuyabilirsiniz, gayet güzel bir eser.

Bir vazifemiz iyi insan olmak, Allah'ın sevdiği iyi bir kul olmak. Buna sâlih insan olmak diyoruz. Sâlih ne demek; iyi demek, uygun demek. Evsafı uygun, salih bir müslüman olmak; bu bir...

2. Aklı başında her müslümana ikinci bir vazife yüklüyor: O da sâlihlikten öte bir şey, muslih müslüman olmak... Muslih ne demek; islah edici, sadece kendisi sâlih değil başkalarını da sâlih kimse yapıcı...

Bu başkası senin çocuğun olabilir. Kendi çocuğunu sâlih kimse yapabiliyorsan, sen muslihsin. Eşin olabilir. Eşini iyi müslüman yapabiliyorsan, sen bir muslihsin, islahatçısın, onu islah ediyorsun. Komşunu islâh edebiliyorsan, ortağını islah edebiliyorsan, yol arkadaşını islâh edebiliyorsan...

İkinci vazifemiz de muslih olmak. İnsanlığa karşı görevimiz bu, topluma karşı görevimiz bu... Onun için hepimiz, şahsen iyi olmakla yetinemeyiz, kendi başına müslüman olmak kâfî değil. Başkalarına da iyiliği dokunan müslüman olmalıyız.

456

Bir ahlâk kitabının başında bir müslüman tarifi vardı. Diyor ki:

"--Falanca adam çok iyidir, etliye sütlüye karışmaz, evinden camiye, camiden evine gider. Karınca ezmemeğe dikkat eder, kuşları ürkütmemeğe çalışır. Fincancı katırlarını ürkütmez, kendi halinde melek gibi, tereyağı gibi, kaymak gibi bir müslüman..."

Bu iyi müslüman değil... Neden?.. Sadece sâlih, başkasıyla ilgilenmiyor. Eğer bu, çoluk çocuğunu böyle yapamamışsa, Allah ondan soracak. Yakasına yapışacak melekler, mahkeme-i kübrâya getirecekler; önce o iyi yola sokamadığı evlâtları ondan davacı olacak:

"--Yâ Rabbi, bu bana İslâm'ı iyi öğretmedi, bana babalık vazifesi yapmadı." diyecek.

Çünkü;

(Feizâ nüfiha fis-sri felâ ensâbe beynehüm) Sûra üfürüldüğü zaman, aranızda neseb bağı kalmayacak. İsrâfil AS sûra üfürüp de, herkes kabrinden kalkıp mahşer yerine gitti mi, ahbaplık kalmayacak muhterem kardeşlerim! Annesini tanımayacak, babasını tanımayacak, annesinden babasından dâvâcı olacak. Eşinden, karısından, kocasından, evlâdından dâvâcı olacak. Her mazlum, mağdur, her zalimden, gadrediciden hakkını isteyecek.

457

Onun için ilk defa çocuğu kendisinden dâvâcı olacak. Çünkü Allah:

(K enfüseküm ve ehlîküm nârâ) "Kendinizi de, çoluk ocuğunuzu da, ailenizi de cehenneme düşmekten koruyun!" buyurmuş.

Koruyamamış, çocuk kötü yetişmiş, namazsız yetişmiş. Ondan sonra esrara alışmış, okumamış, berduş olmuş, babası müslüman... Olmaz. Sâlih ama muslih değil. Tereyağı gibi ama, mantar gibi... Ne yapacaktı?.. Çocuğunu yetiştirecekti.

Demek ki, sâlih müslüman olmak yetmiyor. Topluma ve etrafındaki kendisine bağlı olan, kendisinin sorumluluğu altındaki insanlara karşı da görevlerini yapması gerekiyor.

Bir başka hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: On kişi ve daha fazlaya başkanlık yapmış, müdürlük yapmış, emirlik yapmış, liderlik yapmış, önderlik yapmış her insan, mahşer günü elleri ensesine zincirle bağlanmış, ayakları bukağılanmış olarak, mahşer yerine gelecek. Sorgu sorulacak kendisine:

"--Sen bu maiyyetindekilere doğru muamele yaptın mı? Allah'ın emrettiği şekilde başkanlık yaptın mı? Görevlerini yaptın mı, yapmadın mı?.."

458

Bu sorgulamanın sonunda yaptığı anlaşılırsa, bağları çözülecek. Eğer yapmadığı anlaşılırsa; valilik yapmış ama, berbat valilik yapmış... Başbakanlık yapmış ama, batırmış... Reisicumhurluk yapmış ama, yakmış yıkmış... Komutanlık yapmış ama, şöyle olmuş, böyle olmuş... Veya bir yerde müdürmüş, bilmem neyin nesiymiş. Yapmamışsa görevini, o zaman bağları üzerine bağlar bağlanıp cehenneme atılacak.

Onun için, her müslüman sâlih olduğu kadar muslih de olmak zorundadır. Bu yakın çevreden başlar. Kendi ailesinden başlar, akrabalarına yayılır, çevresine yayılır ve bütün insanlığa yönelebilir.

Onun için hayatınızı yeniden gözden geçirin. "Acaba Allah benim yaşantımdan ve çalışmalarımdan razı mıdır?" diye bu soruyu kendinize sorun. Buralarda sağlam, köklü bilimsel çalışmalar yapın, ciddî çalışmalar yapın! Yapan kişilerle işbirliği yapın!

Bu merkez güzel bir çalışma yapıyor. Eksikleri olabilir, siz tamamlarsınız, siz daha güzelini yaparsınız.

Dün bir Pakistan camiinde cuma namazı kıldık. Çok hoşumuza gitti. Arkasından salât ü selâm getirdiler, gözlerimiz yaşardı, biz de katıldık. Güzel bir cami, onlarla namaz kılmaktan da memnunum.

459

Fakat orda bazı arkadaşlar, dışarı çıkınca dediler ki:

"--Niye bizim Hocamızın geldiğinden haberimiz olmadı?"

Bu habersizlik fena... Ben de,

"--Burda ne kadar müslümansınız?" diye sordum.

"--Lester'de şu kadar müslümanız." dediler.

Beş aile bir yerde mevcutsa, beş ailenin beraber olması, ezanı okuması, namazı cemaatle kılması boyun borcudur. Beş aile bir araya geldi mi, cami yapmak zorundadır. Ya uygun birisinin evinin salonu olacak, ya garajı olacak, ya bahçesi olacak; ya bir ev tutacaksınız. Beşiniz paracıklara kıyacaksınız, cami yapacaksınız.

Burda bu kadar müslüman Türk varmış, Türklerin de bir camisi olacak. Biz de camide namaz kılacağız, herkes de camide namaz kılacak. Birbirimizi göreceğiz, haberleşeceğiz.

Hangi cemiyet, hangi dernek günde beş defa toplantı yapıyor, söyler misiniz bana?.. Dünyada bizim kadar hızlı çalışan cemiyet var mı?.. Bizim kadar sık toplantı yapan başka bir dernek var mı?.. Dünyada yok. Biz günde beş defa camide toplantı yapıyoruz. Cami ne demek, toplayan demek, cem eden demek... Caminin bizi toplaması lâzım, biz gitmiyoruz. Muslih olmamız lâzımken, sâlih müslüman bile değiliz. İyi müslüman değiliz ki, camiye gitmiyoruz. Olmaz.

460
461 ilâ 480. sayfalar