• /
  • Kütüphane
  • /
  • Hz. Ali Efendimiz'den Vecizeler
  • /
  • 1 ilâ 20. sayfalar


HAZRET-İ ALİ
EFENDİMİZ'DEN
VECÎZELER

Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN

Hazırlayan: Dr. Metin ERKAYA

(Hızlı internet yayını ve yüksek uyum sağlamak için Arapça metinler çıkartılmış, fakat okunuşları içerilmiştir.)

İÇİNDEKİLER

Önsöz

Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN (Terceme-i Hal)

Allah Yolunda Beraber Olalım

Hazret-i Ali Efendimiz

Allah'a Kul Olmak Şerefi

Herkese İyilik Yapmak

Ölümü Unutmamak

Fazîletli Bir İnsan Olmak

1

ÖNSÖZ

Ülkemiz, tarihî ve jeopolitik konumundan dolayı devamlı karıştırılmak istenmekte, iç ve dış şer odakları tarafından provakasyonlar düzenlenmektedir. Bir kısım faili meçhul cinâyetler ve provakatif kitle olayları bahane edilerek, alevî-sünnî meselesi sık sık gündeme getirilmektedir. Basın ve yayın organlarında, televizyonlarda, radyolarda, açıkoturum programlarında ileri-geri çeşitli şeyler söylenmekte; her iki taraf birbiri hakkında önyargılarla, varsayımlarla hareket etmektedir.

Bu arada, Peygamber SAS Efendimiz'in sevgili dâmâdı, halifesi Hazret-i Ali Efendimiz'in ismi çok zikredilmektedir. Sünnî kesimde, Hazret-i Ali Efendimiz baş tacı edilmekte, hayatı, menkıbeleri halk arasında okunmakta, ismi çocuklara konulmaktadır. Kendilerine Alevî ismini almış müslüman gruplar ise, Hazret-i Ali Efendimiz'i çok sevmekte ve onu kendilerine rehber edindiklerini iddia etmektedirler.

O bakımdan, toplumu bilgilendirmek, çeşitli müslüman gruplar arasında diyaloğu sağlamak, hak ve hakîkatı ortaya çıkarıp herkesi ona davet etmek amacıyla, Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Hocamız tarafından Hazret-i Ali Efendimiz'le ilgili dersler başlatılmıştır. Bu derslerde Hazret-i Ali Efendimiz'in sözleri okunup, izah edilmektedir.

2

İlki Avustralya'da yapılan bu derslerin yazıya geçirilmesiyle hazırladığımız bu çalışmada, Hazret-i Ali Efendimiz'in tavsiyelerinden bir demet, okuyucuya sunulmuştur.

Hocamız'ın daha önceden yayınlanan, Hacı Bektâş-ı Velî Hazretleri'nin Makàlât adlı eserini ortaya koyan çalışması, kamuoyunda güzel tesirler uyandırmıştı. Burda arzettiğimiz konuşmalarının da her kesim için faydalı olacağını ümid ediyoruz.

Başta Mehmed Ali Torlak Bey olmak üzere, Avustralya'daki konuşmaları çözüp bize gönderen kardeşlerimize de teşekkür ediyoruz.

Dr. Metin ERKAYA

Sincan, Şubat 1995

3

PROF. DR. MAHMUD ES'AD COŞAN

(TERCEME-İ HAL)

1938 yılında Çanakkale'nin Ayvacık ilçesi, Ahmetçe köyünde doğdu. Babası Halil Necâti Efendi, annesi Şâdiye Hanım'dır. Anne ve baba tarafından soyu, Buhàra'dan Çanakkale'ye göç etmiş seyyidlere dayanır. Küçük yaşta iken ailesi İstanbul'a taşındı. 1950'de İstanbul Vezneciler İlkokulu'nu, 1956'da Vefa Lisesi'ni bitirdi. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap-Fars Filolojisi Bölümü'ne girdi. Arap Dili ve Edebiyatı, İran Dili ve Edebiyatı, Ortaçağ Tarihi ile Türk-İslâm Sanatı sertifikalarını alarak, 1960 yılında Edebiyat Fakültesi'nden mezun oldu.

Aynı yıl Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi'nde açılan asistanlık imtihanını kazanarak, Klasik-Dinî Türkçe Metinler Kürsüsü'ne asistan olarak girdi. Fakülte yayın komisyonunda iki yıl sekreterlik yaptı. 1965 yılında, XV. Yüzyıl şairlerinden olan "Hatiboğlu Muhammed ve Eserleri" konusunda doktora tezi vererek ilâhiyat doktoru ünvanını aldı. 1967-1968 yıllarında Ankara Yükseliş Mühendislik ve Mimarlık Özel Yüksek Okulu'nda Türkçe ve Hümaniter Bilgiler dersini tedris etti.

4

1973 yılında ise, "Hacı Bektâş-ı Velî, Makàlât" adlı doçentlik tezi ile doçent ünvanını aldı ve Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Türk-İslâm Edebiyatı Kürsüsü'ne öğretim üyesi olarak tayin edildi. 1977-1980 yıllarında Sakarya Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademisi'nde Türk Dili ve Edebiyatı dersleri verdi. 1982 yılında profesör oldu. Sosyal ve kültürel faaliyetlere daha fazla zaman ayırabilmek düşüncesiyle, 1987 yılında emekliliğini isteyerek üniversiteden ayrıldı.

İlk dînî eğitimini ailesinde gördü. Genç yaşta vefat eden annesi, zikir ehli bir hanımdı. Babası Necâti Efendi; Çırpılarlı Hacı Ali Efendi, Serezli Hasîb Efendi, Kazanlı Abdül'aziz Efendi, Mehmed Zâhid Kotku Efendi gibi âlim ve fâzıl şeyh efendilerin sohbetinde ve hizmetinde bulunmuş, hal ehli bir kimsedir. Mehmed Zâhid Kotku Efendi'nin yakın dostlarındandı. Bu münasebetle, küçük yaşta hocaefendilerin meclislerine devam etti, onların maddî ve manevî ilgilerine mazhar oldu.

Mehmed Zâhid Kotku Efendi'nin bizzat elinden tutarak kürsüye oturtması ile İskenderpaşa Camii'nde hadis derslerine başladı (1977). Yine onun arzusu üzerine, 13 Kasım 1980 günü vefatından sonra, cemaatin eğitimiyle ve her türlü meselesiyle ilgilenme, tebliğ ve irşad görevini üstlendi.

5

Tasavvufî nisbeti; hocası vasıtasıyla Nakşibendî Tarikatı'nın, Hàlidiyye kolunun, Gümüşhâneviyye şubesidir. Ayrıca Kàdiriyye, Sühreverdiyye, Kübreviyye, Çeştiyye, Mevleviyye, Halvetiyye ve Bayrâmiyye tarikatlarından da irşada me'zundur.

Onun döneminde hadis derslerine ilgi daha da arttı. Cemaat yer bulamadığı için camiye ilâveler yapıldı; ders dinlenilecek yerler beş-altı kat genişletildi. Ayrıca Ankara, İzmir, Bursa, Sapanca, İzmit ve Eskişehir'de mutad hadis dersleri başlatıldı.

Mehmed Zahid Kotku Efendi'nin emri üzerine kurduğu "Hakyol Vakfı"nın çalışmalarıyla bizzat ilgilendi, muhtelif yerlerde şubeler açtırdı. Eğitim ve yardımlaşma faaliyetini yaygınlaştırmak için çalışmalar yaptı. Sanat ve kültürle ilgili çalışmalar yapmak üzere "İlim, Kültür ve Sanat Vakfı"nı, sağlık hizmetleri için "Sağlık Vakfı"nı kurdurdu. Hanımların eğitimiyle ilgili olarak "Hanım Dernekleri"nin; çevre ile ilgili çalışmalar yapmak üzere "İlim, Ahlâk, Kültür ve Çevre Dernekleri"nin kurulmasını ve yaygınlaştırılmasını teşvik etti. Bu çalışmalarla toplu-mun güzel amaçlar için bir araya gelmesini, organize olmasını sağlamaya çalıştı.

6

Vakıflara ait, harabe haline gelmiş birtakım ecdad yadigârı eserlerin tamir ve tecdidiyle ilgilendi; onların gayesine uygun olarak tekrar faaliyete geçmesini temin etti: Ahmed Kâmil Tekkesi, Selâmi Mustafa Efendi Tekkesi, Şeyh Murad Efendi Dergâhı, Şadiye Hatun Şifâ Külliyesi... gibi.

Eğitimin yaygınlaştırılması için basın ve yayın çalışmalarıyla ilgilendi. 1983 eylülünde İslâm dergisi, 1985 nisanında Kadın ve Aile ve İlim ve Sanat dergisi yayınlanmaya başladı. Daha sonra Gülçocuk dergisi çıkartıldı. Sağlık ve bilimle ilgili konularda ise Panzehir dergisi yayınlandı. Halen Vefa Yayıncılık adına yayınlanan bu dergilerle yakından ilgilenmekte ve makaleler yazmaktadır.

Kitap yayıncılığı için Sehâ Neşriyat'ı kurdu; çeşitli dinî, edebî, tarihî, kültürel eserler neşredildi. Yayıncılığın geliştirilmesi, haftalık ve günlük yayınlara geçilebilmesi için çalışmalar başlattı. Onun gayretleriyle bir matbaa tesis edildi (Ahsen), dizgi tesisleri kuruldu (Dehâ).

Sesli ve görüntülü yayıncılık alanında hizmet etmek, millî ve mânevî değerlerimize uygun yayınlar yapmak üzere, Ak-Radyo (AKRA) adı altında bir müessesenin kurulmasına öncülük etti (1992). Halen İstanbul, Ankara, İzmir ve Konya'dan radyo yayınları yapılmakta; bu yayınlar Türkiye'nin her yerinden, Orta Asya'dan ve Avrupa'dan dinlenebilmektedir.

7

Onun teşviki ile Ak-Televizyon> adı altında Marmara Bölgesine yönelik bölgesel televizyon yayını başlatıldı (1997). Basın-yayın alanında Sağduyu isimli günlük bir gazete yayınlanmaya başladı (1998).

Kaliteli bir eğitimi temin etmek amacıyla, özel eğitim kurumlarının kurulmasını teşvik etti. Çeşitli illerde ilkokul öncesi, ilkokul ve orta öğrenime yönelik eğitim tesisleri, okullar ve dersaneler kurdurdu.

Halka güvenilir bir sağlık hizmeti verilmesi için poliklinikler ve hastaneler açılmasını teşvik etti. Buna bağlı olarak başta İstanbul olmak üzere bir çok ilde sağlık kuruluşları hizmete açıldı.

Yurtdışındaki müslümanlarla diyaloğu sağlamak, ziyaretleri kolaylaştırmak amacıyla İskenderpaşa Turizm (İSPA) adı altında bir seyahat acentası kurulmasına öncülük etti. Bu şirket yardımıyla hac ve umre programları, çeşitli yurt içi ve yurt dışı geziler; aile ve eğitim kampları düzenlendi.

İlmî seviyesi yüksek hocalar yetiştirmek amacıyla İstanbul'da, Ankara'da, Konya'da ve Bursa'da hadis ve fıkıh enstitüleri açtırdı. Buralarda ilâhiyat fakültelerinde okuyan veya mezun olan kimselere, özel hocalardan Arapça, hadis, tefsir ve fıkıh dersleri verdirilmesini temin etti.

8

Sohbet ve vaazlarına yurt içinde ve yurt dışında büyük ilgi gösterilmesi ve çeşitli yerlere davet edilmesi, onun çok seyahat etmesine neden oldu. Avrupa'da, Kuzey Amerika'da, Afrika'da, Orta Asya'da ve Avustralya'da pek çok ziyaretler, vaazlar, sohbetler yaptı; eğitim programlarına katıldı.

Her yıl hac ve umre dolayısıyla değişik ülkelerden gelen müslümanlarla görüştü, diyalog kurdu. Hakkı ve hayrı, iyiyi ve güzeli tebliğ etme yönünde şumüllü ve verimli çalışmalar yapmaktan bir an bile geri kalmadı. Çevresini de daima bu tür çalışmalara teşvik etti.

Cuma günleri radyoda yapmakta olduğu hadis sohbetlerine ilâve olarak 1998 Eylülünden beri salı günleri tefsir sohbetleri yapmaya başladı. Son yıllarda daha çok Avustralya'da bulunmakta, sohbetlerini Akra'dan telefonla, canlı olarak sürdürmektedir.

Doğu dillerinden Arapça ve Farsça'yı, batı dillerinden Almanca ve İngilizce'yi bilmekte; yurt içinde ve yurt dışında çok yönlü sosyal faaliyetlerini, tebliğ ve irşad çalışmalarını el'an devam ettirmektedir.

9

Yayınlanmış Eserleri:

01. Matbaacı İbrâhîm-i Müteferrika ve Risâle-i İslâmiye (1982)

02. Hacı Bektâş-ı Velî, Makàlât

03. Gayemiz

04. İslâm Çağrısı

05. Yeni Ufuklar (1992)

06. Çocuklarla Başbaşa

07. Başarının Prensipleri

08. Türk Dili ve Kültürü

09. İslâm'da Nefis Terbiyesi ve Tasavvufa Giriş

10. Avustralya Sohbetleri 1, 2, 3, 4

11. Yeni Dönemde Yeni Görevler (1993)

10

12. Haccın Fazîletleri ve İncelikleri (1994)

13. Zaferin Yolu ve Şartları (1994)

14. İslâm, Sevgi ve Tasavvuf (1994)

15. Sosyal Çalışmalarda Organizasyon ve Başarı (1994)

16. Güncel Meseleler 1, 2 (1995)

17. Hazret-i Ali Efendimiz'den Vecîzeler (1995)

18. Hacı Bektâş-ı Velî (1995)

19. Yunus Emre ve Tasavvuf (1995)

20. Başarı Yolunda Sevginin Gücü (1995)

21. İslâmî Çalışma ve Hizmetlerde Metod (1995)

22. Sosyal Hizmetlerde Hanımlar (1995)

23. Ramazan ve Takvâ Eğitimi (1996)

11

24. Tebliğ ve İrşad Çalışmaları (1996)

25. İslâm, Tasavvuf ve Hayat (1996)

26. Haydi Hizmete!.. (1997)

27. İslâm'da Eğitimin İncelikleri (1997)

28. Tasavvuf Yolu Nedir? (1997)

29. İmanın ve İslâm'ın Korunması 1, 2 (1997)

30. Allah'ın Gazabı ve Rızası (1997)

31. Mi'rac Gecesi (1998)

32. Doğru İnanç ve Güzel Kulluk (1998)

33. Ramazan ve Güzel Ameller (1998)

12

BUYURUN, ALLAH YOLUNDA BERABER OLALIM!..

Kaderin sevkiyle buralara kadar gelmiş ve burada çalışan değerli kardeşlerim!.. Hepinize en iyi dileklerimi sunarım. Derneğinize beni çağırdığınız için, davetiniz için teşekkür ederim.

Önce tanışma olacak dediler. Onun için kendimden --sizi ilgilendiren bazı yönleri dolayısıyla-- bahsetmeyi düşünüyorum. Bendeniz Çanakkaleliyim. Belki aranızda hemşehrilerim vardır. Çanakkale'de uzun zamanlar yaşayan köklü bir ailedeniz. Dedelerimiz, bugünkü Özbekistan'da bulunan Buhara'dan, yanlarında Arap halayıklarla, hizmetçilerle, kölelerle beraber göç etmiş, gelmişler.

Elhamdü lillâh Peygamber SAS Efendimiz'in soyundan geliyoruz. Dolayısıyla Hazret-i Ali Efendimiz'in ve Ca'fer-i Sâdık Efendimiz'in ailesine bağlı bir torun olmuş oluyorum. Yâni, onlar benim dedelerim; ben de onların, uzun yıllar sonra dünyaya gelmiş bir torunu durumundayım. O bakımdan "alevî" ismi beni ilgilendiriyor.

Ayrıca tasavvufî bir topluluk içindeyiz. Sadece benim tercihim değil, ben doğmadan öncelerden dedelerimin de bağlı olduğu bir Nakşî tarikatımız var... Bu tarikatın silsilesi, Hacı Bektâş-ı Velî Efendimizin yetiştiği bir silsiledir. Hacı Bektâş-ı Velî Efendimiz oradan yetişmiştir. O bakımdandan da bir ilgimiz var...

13

Her tarikatın bir silsilesi vardır. Yâni an'ane olarak geriye doğru; o kimden almış, o kimden almış bu neş'eyi, bu zevki, bu hâlet-i rûhiyeyi, bu ahlâkı; bu kaydedilmiş. Nakşî tarikatının da bir silsilesi vardır. Bizim an'anemizde bütün silsilelerimizin bağlantı noktası İmam Ca'fer-i Sâdık Efendimiz'dir. Tasavvuf bakımından da, ırk ve soy bakımından da Ca'fer-i Sâdık Efendimiz'e bağlıyız elhamdü lillâh... Allah'ın lütfu...

Kimseyi ırkı yükseltmez, kimseyi de alçaltmaz. Çünkü, Allah öyle yaratmıştır. İnsanın kendisinin seçmesiyle olan bir şey değildir. İnsan diyelim ki; İngiliz olabilir, Alman olabilir, Amerikalı olabilir... Ben bunları çok tabii görüyorum. Çok sevdiğim Kürt kardeşlerim vardır... Müslüman olmuş Yunanlı kardeşlerim var; çok seviyorum. Yunanlıyı bu kadar sevebilir miyim?.. Hani İstiklâl Harbi olmuş, aramızda mücadeleler olmuş... Ama müslüman olmuş, namaza başlamış, sakal bırakmış; Allah kalbimizi biliyor, seviyorum. Melbourn'da, gittiğim zaman görüşeceğim kardeşlerim var...

14

Hayatını incelediğim ve Mavera dergisinde röportajını okuduğum bir Amerikalı profesör var; onu çok seviyorum. Türk değil Amerikalı ama, çok seviyorum. Yine Yunanlı Cat Stevens vardı; müslüman oldu, Yusuf İslâm adını aldı. Ben kardeşiniz bir ameliyat geçirmiştim; İstanbul'da hastanedeyken beni ziyarete geldi. O beni seviyor, ben onu seviyorum.

Almanya'da bir araba alacaktık. Gittik işte, bir satıcıdan araba alacağız. Ne diyeyim... "Merhaba!.. Hepimiz Hazret-i Adem'den kardeşiz!" dedim. "Evet!" dedi, hoşuna gitti. Hepimiz Adem Babamız'ın evlatlarıyız. O halde aynı cins insanlar olarak birbirimizi sevmemiz gerekiyor.

Şeyh Sâdî vardır, İranlıların çok büyük şairidir. Üç büyük şairleri olduğunu söylerler; onlardan biridir. İran Edebiyatı baştan aşağı şiirdir. Çok güzel bir edebiyattır, hoş bir edebiyattır. Bize de çok etki etmiştir. O Şeyh Sâdî diyor ki:

(Benî âdem a'zâyi yekdîgerend.) "Hazret-i Adem'in evlâtları birbirlerinin uzvudur, parçasıdır." Bir vücut gibidir, hepsi birbirlerinin parçasıdır. Çünkü yaratılışta aynı cevherdendir. Şu masa demirden yapılıyor, şu tencere bakırdan yapılıyor... Biz insanlar da aynı cevherden yapılmışız. Binâen aleyh, birbirimizle yakın olmamız doğal... Fakat, "Benî Ademiz ama, birbirlerimizi yemekte kurtlardan daha ileriyiz!" diyor şiirin öbür tarafında...

15

Bizim köyümüzden birisi, askerlik yaparken Mamak'ta nöbet tutuyormuş kış günü... O zaman Mamak Muhabere Okulu'nun bulunduğu yerler pek böyle meskûn değilmiş. Kurtlar inmiş. Can havliyle tüfeğine sarılmış, sürüye bir kurşun atmış. Kurtlardan bir tanesine isabet etmiş, devrilmiş kurt... Kurtların hepsi üstüne çullanıvermişler.

Şimdi düşünüyorum ki: "Beraberce insanoğlunu yemeğe gidiyordunuz, kardeştiniz; şimdi ne oldu?.." Birisi yaralanınca, kanı yere dökülünce, hepsi üstüne çullanıp parçalayıvermişler. "Onlar birbirlerini yemekle meşgulken, ben de o arada kulübeye kaçtım, kurtuldum." diyor bizim akraba anlatırken...

İnsan doğal olarak sosyal bir varlık olduğu için, birbirini sevmek için yaratılmış. Birbirini seviyor, grup teşkil ediyor. Evlâdı annesini seviyor, ağlıyor annesini göremediği zaman... Anne baba, evlâdıın seviyor. Ondan daha uzak sevgiler olarak yakınlarını seviyor, akrabasını seviyor, kabilesini seviyor... Yâni, bir sevgi bağı var insanlar arasında ve insan bu sevgiye muhtaç...

16

Şu meşhur YÖK başkanı İhsan Doğramacı'nın Annenin El Kitabı diye kitabını, biz ilk evlendiğimiz zaman hanımla beraber birkaç defa okumuştuk. Çünkü o anne oluyor, ben baba olacağım; "Dur bakalım şu kitabı okuyalım, çocuklarımızı nasıl yetiştireceksek bilelim!" filân diye düşünüp okumuştuk. Orda diyor ki:

Büyük bir Amerikan hastanesinde, doğum evinde, aynı günde doğan yirmi tane çocuğu ayırmışlar; on tanesini bir tarafa, on tanesini diğer tarafa koymuşlar. Bu yirmi çocuğun hepsine eşit gıda veriyorlar; ikiyüz gram mama, şu kadar süt, bu kadar A vitamini, bu kadar D vitamini... Doktorlar varsa içinizde, onlar bilirler. Birinci gruptakilere mamayı verirken yanağını seviyorlar, öpüyorlar, "Seni yaramaz seni!.." diyorlar. Kucaklarına alıp seviyorlar, altını alırken şakalaşıyorlar... vs.

Diğer gruptakilere makina gibi muamele ediyorlar. Mamasını veriyorlar, altını alıyorlar. Sert bir muamele de yapmıyorlar ama, sevgi göstermiyorlar. Birkaç ay içinde, aynı gıdaları aldıkları halde, sevgi ile beslenen çocuklar, sevgisi bakılan çocuklardan daha çok gelişmişler. Demek ki sevginini büyük gücünü böylece isbat etmişler.

17

Sevgiye hepimiz muhtacız. Teselli edecek bir arkadaşa, koca adamken bile muhtacız. Başımıza bir hal gelse, isteriz ki; bir arkadaşımız gelsin, omuzumuza elini koysun, "Yâ üzülme, bu da geçer! Korkma, kuvvetli ol!.." filân desin, moralimizi düzeltsin. Buna bile muhtacız. Bazan koca adamken bile ağlarız, o zaman bile ihtiyacımız var...

Tabii genel yapımız buyken, galiba biraz da düşmanlık hissi var insanların içinde... O da nereden geliyor, hangi damardan geliyor, bilmiyorum. Düşmanlıklar da eksik olmuyor. İnsanların arasında çeşitli şekillerde düşmanlıklar oluyor.

Şimdi biz radyoevinden geliyoruz. Taptaze, buram buram bir olay... Benim yanımda Cevdet kardeşim var, başı takkeli... Biz dışarda oturuyoruz. Başka bir sebepten gitmedik, çağrıldığımız için gittik oraya... Konuşma yapacağız. Radyoevi, ben bir misafir profesörüm diye beni çağırdı. Ben de bir konuşma yapacağım. Açık olan kapıdan bir İngiliz geldi, şöyle bir baktı. Tabii biz İngiliz değiliz; tipimizden belli, sakalımızdan belli, takkemizden belli... "Gümmm!.." diye kapıyı bir kapattı.

18

Şimdi kapıyı açıp bununla kavga mı edeyim?.. Allah ıslah etsin mi diyeyim?.. Yoksa cahildir; Allah-u Teâlâ Hazretleri Kur'an-ı Kerim'de:

(Ve a'rıd anil câhilîn.) "Cahillere uyma, geçiver yanından!" buyurmuş diye aldırmayayım mı?.. Aldırmayayım ama, bir "sıfır" verdim. Bu mu İngiliz centilmenliği?..

Şimdi ben, dört tane beş tane dergisi olan, dört tane beş tane şehirde radyo yayını olan bir kimseyim... Yazarım, profesörüm... Sosyal bir mevkiim var Türkiye'de... Yâni ben bir ayıbını yazsam Avustralya'nın, epeyce zararını çeker Avustralya... Amma tabii, bunu Avustralya yapmıyor; bilgisi görgüsü eksik, Avustralyalı bir vatandaş yapıyor. Benim kim olduğumu bilmeden, kıyafetimdeki farklılıktan dolayı, bana "Gümmm!.." diye kapıyı kapatıyor. Halbuki, ben oraya gelmiş bir misafirim.

Demek ki, insanların içinde bir takım şeyleri oluyor. Tabii ben şahsen rahatsız oluyorum, karıncayı bile ezmek istemiyorum şahsen... Meselâ bir çocuk karıncayı ezse, üzülüyorum. Geçenlerde gördüm bir yerde... Çocuk gidiyor, gülerek ayağıyla basıyor, yerdeki böcekleri öldürüyor. Annesi de ses çıkartmıyor. Olmaz!.. Bu bir eğitim eksikliği, yanlış bir şey... Bu çocuk bu yaşta karıncayı öldürürse; büyüdüğü zaman anarşist olur, insan öldürür, insan öldürmekten zevk alır.

19

Filimlerde görüyoruz: Su deposunun üstüne çıkıyor. Mermileri yanına koyuyor. Otobandan geçen arabaları deviriyor. Hepsi uçup yandıkça, gülüyor... Sadist öyle olur. Küçükten eğitiminin yapılması lâzım!..

Benim Ankara'da bir elektronik mühendisi dostum vardı, aynı mahallede oturuyorduk. Amerika'da bir müddet kaldılar. Elektronik mühendisliği üzerine dört sene de işletme tahsili yaptı. Süper bir zekâ... Çocukları da süper... İlkokula giden çocuğunu sınıfının president'i yapmışlar. Biz mümessil diyoruz ama, bizde mümessil en çalışkan değildir. Mümessili güçlü kuvvetliden seçeriz biz... Onlarda herhalde en çalışkanı seçiyorlar. Bunları alıp, haftada bir kiliseye götürüyorlarmış. Bizim mühendis kardeşimiz de dindar... Çok okuyan, Kur'an'ı bilen, İncil'i okumuş bir insan... Belki ilâhiyatçıların çoğundan daha fazla dinî konuları okuyan, dinini yaşayan bir insan... Oruç tutar, geceleyin kalkar, ibadet eder...

"--Gitme!" demiş çocuğuna... "Hemen bir iki gün içinde beni okuldan çağırdılar." diyor.

"--Beyefendi, çocuğunuzu niye göndermiyorsunuz kiliseye?.." demişler.

20
21 ilâ 40. sayfalar
©2024 Kotku Enstitüsü v2.8.2