17. HİZMETLERİMİZİ DESTEKLEYİN!

18. ZİLHİCCE'NİN ON GÜNÜ VE ARAFE



Es-selâmü aleyküm ve rahmetu’llàhi ve berekâtühû!..

Aziz ve sevgili Ak-Televizyon izleyicileri ve Ak-Radyo dinleyicileri!

Allah’ın selâmı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun...

Biliyorsunuz Ramazan’dan ayrı, uzak bir aydayız ama, Ramazan gibi mübarek günlerdeyiz. Zilhicce ayının on günü içindeyiz. Bu Zilhicce ayının on günü hakkında Kur’an-ı Kerim’de ayetler var:


وَالْفَجْرِ. وَلَيَالٍ عَشْرٍ (الفجر:١-٧)


(Ve’l-fecri. Ve leyâlin aşrin.) [Fecre ve on geceye yemin ederim ki...] (Fecr, 89/1-2)’deki on gece, Zilhicce’nin ilk on gecesidir diye, müfessirler İbn-i Abbas’tan ve diğer alimlerden ve sahabeden (Rıdvânu’llàhi aleyhim ecmaîn) rivayet ediyorlar.100 Kur’an-ı Kerim’de yine Mûsâ AS anlatılırken buyruluyor ki, bi’smi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm:


وَوَاعَدْنَا مُوسٰى ثَلاَثِينَ لَيْلَةً وَأَتْمَمْنَاهَا بِعَشْرٍ فَتَمَّ مِيقَاتُ رَبِّهِ


أَرْبَعِينَ لَيْلَةً (الأعراف:٧٦١)


(Ve vâadnâ mûsâ selâsîne leyleten) “Biz Mûsâ ile otuz gün için sözleştik; (ve etmemnâhâ bi-aşrin) sonra bu otuz günü, on gün daha ekleyerek kırk güne tamamladık.” (A’raf, 7/142) buyruluyor. Buradaki aşr, alimlere göre Zilhicce’nin ilk on günüdür. Yâni, şu içinde bulunduğumuz günlerdir.



100 Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.III, s.327, no:14551; Câbir ibn-i Abdullah RA’dan.

Kenzü’l-Ummâl, c.II, s.14, no:2944; Câmiü’l-Ehàdîs, c.VII, s.401, no:6559.

351

(Fetemme mîkàtü rabbihî erbaîne leyleten) [Böylece Rabbinin tayin ettiği vakit, kırk geceyi buldu.] Mûsâ AS Tur Dağı’nda Mevlâsına münâcâta, huzuruna varmağa, likàsına kavuşmaya hazır hale gelmesi için, işte bir otuz gün oruç tutarak, on gün daha eklenerek, ondan sonra Rabbinin huzuruna varmış da;


رَب أَرِنِي أَنْظُرْ إِلَيْكَ (الأعراف:١٦١)


(Rabbi erinî enzur ileyk) “Yâ Rabbi, sesini duyuyorum, cemâlini de göster; kendini göster de göreyim!” (A’raf, 7/142)

dediği o toplantıya böyle hazırlanmış, bugünlerde hazırlanmış.

Hacca doğru giden günlerdeyiz, çok kıymetli günler... Bu günlerde çok muazzam bir ibadet var, hac ibadeti var hacca gelenler için. Amma hacca gelmeyenler için, bu on gün on gece; Arafe gecesi, bayram gecesi, bayramın birinci günü dahil... Hattâ bayramın ikinci gününü ve sâir günleri sayarsak on günü de ileriye doğru geçiyor. Onları da inşâallah sağlık afiyetle erişirsek, önümüzdeki konuşmamda söyleyebilirim. Şimdi kısaca söylemiş olayım.

Bu günlerde ibadetleri Ramazan’daki gibi arttırmak, çoğaltmak lâzım! Allah’a en güzel ibadetlerden birisi olan, nafile namazları çok kılmak lâzım ve nafile oruçları çok tutmamız lâzım!.. Çünkü, Peygamber Efendimiz’in hatunlarından rivayet edildiğine göre:101


كَانَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، يَصُومُ تِسْعَ ذِي الْحِجَّةِ، وَيَوْمَ


عَاشُورَاءَ، وَثَلاَثَةَ أَيَّامٍ مِنْ كُلِّ شَهْرٍ (حم. ت. د. عن حفصة)





101 Ebû Dâvud, Sünen, c.I, s.741, no:2437; Neseî, Sünen, c.IV, s.205, no:2372;

Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.V, s.271, no:22388; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.III, s.355, no:3754; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.IV, s.284, no:8176;

Kenzü’l-Ummâl, c.VII, s.149, no:18079.

352

RE. 557/4 (Kâne rasûlü’llàh SAS yesùmu tis’a zi'l-hicceh) “Peygamber Efendimiz Zilhicce’nin dokuz gün orucunu tutardı.” Yâni, hacca kadarki günler. (Ve yevme àşûrâ’) “Aşure orucunu, yâni Muharrem’in onuncu gün orucunu tutardı. (Ve selâsati eyyâmin min külli şehr.) Her Arabî aydan üç gün oruç tutardı.”

Geçen hafta yine bir hadis-i şerif okumuştum; bu günlerde yapılan ibadetlerin Allah-u Teàlâ Hazretleri’ne çok sevimli ve sevgili geldiğini, Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin çok sevip razı olduğunu bildirmiştim. Yine Kur’an-ı Kerim’de haccı bildiren ayet- i kerimede, Hac Sûresi’nin 28. ayetinde:


لِيَشْهَدُوا مَنَافِعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ فِي أَيَّامٍ مَعْلُومَاتٍ (الحج:٧٨)


(Li-yeşhedû menâfia lehüm ve yezkürü’sma’llàhi fî eyyâmin ma’lûmât) “Kendilerinin dünyevî, uhrevî faydalara, yararlara, mükâfâtlara, ecirlere, güzel sonuçlara nâil olmaları için, hacca gelen hacıların bu günleri Allah’ın zikr ü tesbihiyle geçirmeleri için, mâlûm günlerde Allah’ın ismini çok zikretmeleri için...” (Hac,

353

22/28) diye, ayet-i kerimede bugünlerin işaret edildiğini yine alimler bildiriyor.

Eyyâmin ma’lûmât nedir?.. İbn-i Abbas RA’ya göre, (eyyâmü’l- aşri min şehri zi'l-hicceh) Demek ki, Kur’an-ı Kerim’deki nice ayet-i kerimeler bu günlerin fazl u kemâline işaret buyurmuşlar. Bu günlerde Cenâb-ı Mevlâ’ya ibadet ve taat etmenin sevaplı olduğunu, çok çeşitli ibadetlerin bu günlerde toplandığını; hacıların da, hacca gelemeyenlerin de bunları yapmalarını alimlerimiz tavsiye buyuruyorlar. Onun için, bu günlerde tevbe etmeli, Cenâb-ı Hakk’ın yoluna dönmeli, ibadet ve tâate girişmeli!

Ahmed ibn-i Hanbel’in rivayetine göre, hadis-i şerifin sonunda Peygamber SAS Efendimiz:102


فَأَكْثِرُوا فِيهِنَّ مِنَ التَّهْلِيلِ، وَالتَّكْبِيرِ، وَالتَّحْمِيدِ

(حم. عن ابن عمر)


(Feeksirû fîhinne mine’t-tehlîli ve’t-tekbîri ve’t-tahmîd) “Bu aşr- i Zilhicce'de Lâ ilâhe illa’llah demeyi, ‘Allàhu ekber... Allàhu ekber...’ diye tekbir getirmeyi; tahmîdi, yâni hamd ü senâ etmeyi çok yapın!” buyurmuş.

Zâten haccı anlatan birçok ayet-i kerimede Allah’ı çok zikretmek işaret ediliyor. Sahabe-i kiram da, bu günlerde zikirlerini arttırırlardı. Bu on gün girdiği zaman da, çok kuvvetli, başkalarının tâkat getiremeyeceği kadar şiddetli bir şekilde ibadet ve tâate düşerlerdi.

Abdullah ibn-i Ömer, bu günlerde Mina’da yüksek sesle tekbir getirirmiş. Evinde, namazların arkasında, yatarken, bahçesin- deyken, arkadaşlarıyla toplantı halindeyken, yolda yürürken böyle çok “Allàhu ekber... Allàhu ekber...” diye tekbir getirir, zikredermiş ve hattâ bunu âşikâre yaparmış. Âşikâre olması da müstehabdır diye bildiriliyor.



102 Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.II, s.75, no:5446; Abdullah ibn-i Ömer RA’dan.

354

Onun için, bu günleri böyle zikirlerle dervişâne bir şekilde, ibadetle, tâatle, aşk ile, şevk ile, namazla, oruçla değerlendirmek lâzım!


a. Orucun Sevabı


Şimdi tabii, orucun sevabıyla ilgili bazı hadis-i şerifleri size

nakletmek istiyorum: Enes RA’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber Efendimiz buyurmuş ki:103


مَنْ صَامَ يَوْماً تَطَوُّعًا، فَلَوْ أُعْطِيَ مِلْءَ اْلأَرضِ ذَهَــبًا، مَا وَفٰى أَجْرَهُ


دُونَ يَوْمِ الْحِسَابِ (كر. وابن النجار عن أنس)


RE. 426/3 (Men sàme yevmen tatavvuan) “Tatavvu olarak, Allah’a yaklaşma vesîlesi olarak, ibadet ve tâat etmiş olayım diye, insan Ramazan’ın dışında bir gün oruç tutarsa; (felev a’tâ mil’e’l- ardı zeheben, mâ vefâ ecrahû dûne yevmi’l-hisâb) hesap gününden evvel yeryüzü dolusu altın tasadduk etse, sadaka verse, hayır yapsa, hasenat yapsa; bu orucun sevabı kadar sevap kazanamaz.”

Demek ki, orucun çok büyük sevabı var. O bakımdan biz de konumuzu oruca tahsis ettik, orucun teşvikini yapıyoruz. Çünkü sevabı çok... Nefsi terbiye edici bir ibadet olduğu için, insanın da nefsi terbiye olunca, kâmil insan olduğundan; nefsi terbiye etmediği zaman da, çok ham ve kusurlu kaldığından, orucun mükâfâtı böyle büyük oluyor.

Zâten hadis-i kudsîde Allah-u Teàlâ Hazretleri:104



103 İbn-i Adiy, Kâmil fi’d-Duafâ, c.III, s.75; İbn-i Asâkir, Târih-i Dimaşk, c.LII, s.40; Enes ibn-i Mâlik RA’dan.

Kenzü’l-Ummâl, c.VIII, s.917, no:24156; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XX, s.468, no:22639.

104 Buhàrî, Sahîh, c.VI, s.2723, no:7054; Müslim, Sahîh, c.II, s.806, no:1151; Tirmizî, Sünen, c.III, s.136, no:764; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.II, s.393, no:9101; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.II, s.45, no:1235; Taberânî, Mu’cemü’l- Evsat, c.VIII, s.232, no:8492; İbn-i Amr eş-Şeybânî, el-Âhàd ve’l-Mesânî, c.III, s.269; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.IV, s.235, no:7898; Taberânî, Müsnedü’ş- Şâmiyyîn, c.IV, s.279, no:3285; Ebû Avâne, Müsned, c.II, s.164, no:2675; Bezzâr,

355

اَلصَّوْمُ لِي، وَأَنَا أَجْزِي بِهِ (خ. م. ت. حم. عن أبي هريرة)


(Es-savmü lî, ve ene eczî bihî) “Oruç bana ait bir ibadettir, onun mükâfâtını ben vereceğim! Nasıl verirsem, kendi izzet ve celâlime uygun olarak veririm.” diye buyuruyor; duymuşsunuzdur. Oruca ait mükâfâtın çok verileceği işaret edilmiş.


Şimdi tabii bu günlerde... Çok mübarek günler, Kur’an-ı Kerim ayetlerinde zikredilmiş günler... Sahabe-i kirâm da, Peygamber Efendimiz de bu günlerde ibadetlerini aşk ile, şevk ile arttırmış. Onun için biz de, unutulmuş olan bu ibadetleri canlandıralım!


Müsned, c.II, s.379, no:7723; Abd ibn-i Humeyd, Müsned, c.I, s.288, no:921; Tahàvî, Müşkilü’l-Âsâr, c.VI, s.476, no:2507; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, c.III, s.5, no:8986; İbn-i Asâkir, Mu’cem, c.I, s.269, no:541; İbnü’l-Ca’d, Müsned, c.I, s.174, no:1120; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, c.VI, s.273; İbn-i Hibbân, Tabakàtü’l- Muhaddisîn, c.III, s.66, no:254; Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl, c.XXIII, s.219; Ukaylî, Duafâ, c.III, s.99; İbn-i Adiy, Kâmil fi’d-Duafâ, c.I, s.404; Dâra Kutnî, İlel. c.X, s.162, no: 1955; İbn-i Asâkir, Târih-i Dimaşk, c.XI, s.371; Ebû Hüreyre RA’dan.

Müslim, Sahîh, c.II, s.806, no:1151; Neseî, Sünen, c.IV, s.162, no:2213; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.III, s.40, no:11377; Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.VIII, s.232, no:8492; Ebû Ya’lâ, Müsned, c.II, s.286, no:1005; Beyhakî, Sünenü’l- Kübrâ, c.IV, s.273, no:8117; Neseî, Sünenü’l-Kübrâ, c.II, s.90, no:2523; Ebû Avâne, Müsned, c.II, s.164, no:2677; Abd ibn-i Humeyd, Müsned, c.I, s.288, no:921; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, c.III, s.5, no:8986; Ebû Saîd el-Hudrî RA’dan.

Neseî, Sünen, c.IV, s.159, no:2211; Bezzâr, Müsned, c.III, s.129, no:915; Neseî, Sünenü’l-Kübrâ, c.II, s.90, no:2521; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, c.IV, s.349; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.III, s.177, no:4478; Hz. Ali RA’dan.

Neseî, Sünen, c.IV, s.161, no:2212; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.I, s.446, no:4256; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.X, s.98, no:10076; Neseî, Sünenü’l-Kübrâ, c.II, s.90, no:2522; Hatîb-i Bağdâdî, Târih-i Bağdad, c.VII, s.213, no:3691; Dâra Kutnî, İlel. c.V, s.316, no:907; Abdullah ibn-i Mes’ud RA’dan.

Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.XXII, s.59, 141; Taberânî, Müsnedü’ş-Şâmiyyîn, c.IV, s.309, no:3391; Vâsile ibn-i Eska’ RA’dan.

İbn-i Esîr, Üsdü’l-Gàbe, c.I, s.1254; Ebû Meysere RA’dan.

İbn-i Adiy, Kâmil fi’d-Duafâ, c.I, s.404; Abdullah ibn-i Abbas RA’dan.

Mecmaü’z-Zevâid, c.III, s.416, no:5071-5080; Kenzü’l-Ummâl, c.VIII, s.710, no:23576-23629 ve 24271-24290.

356

Sünnet-i seniyyeye dönüş, asr-ı saadete dönüş böylece adım adım, gün gün, fiil fiil, eylem eylem tahakkuk etmiş olsun.

Oruçla ilgili yine Peygamber Efendimiz’in, Abdullah ibn-i Amr ibnü’l-As RA’dan rivayet edilmiş bir hadis-i şerifini belirteyim:105


صَمْتُ الصَّائِمِ تَسْبِيحٌ، وَنَوْمُهُ عِبَادَةٌ، وَدُعَاؤُهُ مْسْتَجَابٌ، وعَمَلُهُ


مُضَاعَفٌ (الديلمي عن ابن عمرو)


RE. 308/14 (Samtu’s-sàimi tesbîhun) “Oruç tutanın susması tesbihe geçer.” Yâni susuyor, sükût ediyor; tesbih ediyormuş gibi sevap kazanır.

(Ve nevmühû ibâdetün) “Uyuması ibadete geçer.” Yâni mecbur oldu uyudu; çok çalıştı, yoruldu, gece uykusuz kaldı, gündüz uyudu; o da ibadete geçer. Uykusu bile ibadete sayılır.

(Ve duàuhû müstecâbün) Hacıların duası müstecâb olduğu gibi, bakın hacca gelemeyenlere de müjde bu; memlekette oruç tutanların da duası müstecâbdır.

(Ve amelühû mudàafun) İşlediği amellerin mükâfâtı da kat kat fazladır. Oruç tuttuğu için, sevapları da kat kat fazla veriliyor.”

Onun için size bu günlerde namaz tavsiye ederiz; sevaplı namazları kılın! Oruçları tavsiye ederiz; oruçları tutun! Zikri tavsiye ederiz; tesbih, tehlil, tekbir, tahmid edin, bu zikirleri yapın! Hayır hasenât yapın ve bugünlerin feyzinden istifade edin, kaçırmayın!


b. Arafe Günü Orucu


Bütün bu günleri Peygamber Efendimiz dokuz gün oruç tutarmış da, özellikle Arafe gününün orucu ile ilgili hadis-i



105 Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.II, s.397, no:3761; Abdullah ibn-i Ömer RA’dan.

Kenzü’l-Ummâl, c.VIII, s.718, no:23602 ve s.728, no:23631; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XIV, s.25, no:13696.

357

şerifleri size okuyayım. Katâde RA’dan ve Ebû Saîd el-Hudrî RA’dan rivayet edilmiş bir hadis-i şerif:106


مَنْ صَامَ يَوْمَ عَرَفَةَ، غَفَرَ اللهَ لَهُ سَنَتَيْنِ: سَنَةً أَمَامَهُ، وَسَنَةً خَلْفَهُ

(ه. طب. عن قتادة؛ عبد بن حميد، كر. عن أبي سعيد)


RE. 426/1 (Men sàme yevme arafete gafera’llàhe lehû seneteyn) “Kim Kurban Bayramı'ndan bir gün önceki Arafe gününde oruç tutarsa, Allah onun iki senelik günahını affeder: (Seneten emâmehû) Önünde gelecek sene birisi; (ve seneten halfehû.) birisi de geride bıraktığı, yaşayıp tükettiği sene...”

Demek ki geçmişe de şümûlü var, faydası var; geleceğe de faydası var.

Başka bir rivâyet:107


صَوْمُ يَوْمِ عَرَفَةَ يُكَفِّرُ سَنَتَيْنِ: مَاضِيَةً، وَمُسْتَقْبَلَةً؛ وَصَوْمُ عَاشُورَاءَ


يُكَفِّرُ سَنَةً مَاضِيَةً (ط. حم . حب. وابن جرير، وعبد بن حميد


م. د. خز. عن أبي قتادة)




106 İbn-i Mâce, Sünen, c.I, s.551, no:1731; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.XIX, s.4, no:6; Katâde ibn-i Nu’man RA’dan.

Abd ibn-i Humeyd, c.I, s.299, no:967; İbn-i Asâkir, Târih-i Dimaşk, c.XXXXIII, s.230; Ebû Saîd el-Hudrî RA’dan.

İbn-i Hacer, el-Emâlî, c.I, s.141; Abdullah ibn-i Ömer RA’dan.

Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.VI, s.179, no:5923; Ebû Ya’lâ, Müsned, c.XIII, s.460, no:7548; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, c.I, s.112, no:105; Abd ibn-i Humeyd, Müsned, c.I, s.170, no:464; Taberî, Tehzîbü’l-Âsâr, c.II, s.38, no:847; Sehl ibn-i Sa’d RA’dan.

Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.IV, s.300, no:8259; Ebû Katâde RA’dan.

Mecmau’z-Zevâid, c.III, s.436, no:5142; Kenzü’l-Ummâl, c.V, s.115, no:12086; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XX, s.467, no:22634.

107 Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.V, s.296, no:22588; Ebû Katâde RA’dan.

Kenzü’l-Ummâl, c.V, s.114, no:12081; Keşfü’l-Hafâ, c.II,s.619, no:1632.

358

RE. 308/15 (Savmü yevmi arafeh) “Arafe gününün orucu, (yükeffiru seneteyn) iki senenin günahını bağışlattırır, affettirir; (mâdıyeten ve müstakbileten) geçmiş senenin ve müstakbel senenin...”


c. Aşûre Günü Orucu


Bu hadis-i şerifin arkasında bir cümle daha var, hadis-i şerifi yarıda kesmeyelim, onu da ileriye dönük bir müjde olarak okuyalım:

(Ve savmü àşûrâ’, yükeffiru seneten mâdıyeh) “Aşûre orucu da geçmiş senenin günahlarını bağışlattırır.” diye buyurmuş Peygamber Efendimiz.

Aşûre orucu ne zaman olacak?.. Bu Zilhicce ayı bitecek, Muharrem ayı gelecek, Muharrem'in onunda olacak. Yâni, bir ay kadar sonra olacak.


كَانَ يَصُومُ يَوْمَ عَاشُورَاءَ (حم. والبزار عن علي؛ الدارمي، إسحق بن راهويه عن عائشة)


(Kâne yesùmü yevme àşûrâ’) “Peygamber SAS Efendimiz Aşûre

günü oruç tutardı.” diye, hadis-i şeriflerden biliyoruz.108 Bu Aşûre ile ilgili bir hadis-i şerif daha, Abdullah ibn-i Amr ibnü’l-As’tan nakledeyim:109




108 Neseî, Sünen, c.IV, s.205, no:2372; Peygamber SAS’in hanımlarından.

Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.I, s.129, no:1069; Bezzâr, Müsned, c.II, s.213, no:601; Hz. Ali RA’dan.

Dârimî, Sünen, c.II, s.36, no:1760; İshak ibn-i Râhaveyh, Müsned, c.II, s.311, no:836; Hz. Aişe’den.

Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, c.VIII, s.73; Abdullah ibn-i Zübeyr RA’dan.

İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, c.II, s.312, no:9365; Abdurrahman ibn-i Kàsım Rh.A’ten. Kenzü’l-Ummâl, c.VII, s.148, no:18077.

109 Kenzü’l-Ummâl, c.VIII, s.953, no:24255; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XX, s.453, no:22597.

359

مَنْ صَامَ يَوْمَ الزِّينَةِ، أَدْرَكَ مَا فَاتَهُ مِنْ صِيَامِ السَّنَةِ، يَعْنِي عَاشُورَاءَ (الديلمي عن ابن عمرو)


RE. 426/6 (Men sàme yevme’z-zîneti, edreke mâ fâtehû min sıyâmi’s-seneti, ya’nî yevme àşûrâ’) “Kim yevm-i zînet'te, yâni Aşûre günü, yâni Muharrem’in onuncu günü oruç tutarsa; (edreke mâfâtehû min sıyâmi’s-seneti) geçirmiş olduğu seneden tutamadığı nafile oruçların sevabını yakalamış olur.” Demek ki defterimize yazacağız, takvimimize işaret edeceğiz, önümüzdeki Aşûre günü oruç tutacağız.

Tabii sırf onunu tutmayıp, dokuz ve onunu tutmak veya on ve on birini tutmak şeklinde tavsiyesi var Peygamber Efendimiz’in. O günleri oruçlu geçirmeğe gayret edin!


Bir de Terviye günü var biliyorsunuz, Zilhicce'nin sekizinci günü... Yâni, hacıların Arafat’a çıkmasından bir gün önceki gündür. O zaman artık yolculuk oluyor diye çeşmelerde, kuyularda develeri iyice sulayıp, suya kandırırlarmış. Deve suyu da depo edebiliyor, biliyorsunuz. Onun için terviye, suya kandırma mânâsına geliyor. Develeri iyice besleyip hac hazırlığına girişme günü olmuş oluyor.

Arafat yolu uzun olduğundan, bir günde gitmezlerdi. Terviye gününde Mina’ya kadar gidilirdi. Mina’da beş vakit namaz kılardı Peygamber Efendimiz.


صَوْمُ يَوْمِ التَّرْوِيةِ كَفَّارَةُ سَنَةٍ، وَصَوْمُ يَوْمِ عَرَفَةَ كَفَّارَةُ سَنَتَيْنِ (أبو الشيخ، وابن النجار عن ابن عباس)


RE. 309/3 (Savmü yevmi terviyeh) “Kim bu Zilhicce'nin sekizinde, yevm-i terviye'de oruç tutarsa; (keffâratü seneten) bu oruç, bir senelik günahın keffâreti olur. (Ve savmü yevmi arafate keffâratü seneteyn) Arafe gününün orucu da, iki senenin günahına

360

keffâret olur.”110 Bir geçen senenin, bir de gelecek senenin diye, onu biliyorduk.

Onun arkasından da bayram geliyor, Arafe'den sonraki gün bayram oluyor. Bayram gününe de yevm-i nahr derler. Nahr, deveyi kurban etmek demek... Biz de Kurban Bayramı diyoruz. Iyd-i adhâ da deniliyor; adhâ da kurbanlık hayvanın ismi... Yâni, kurbanlık hayvanı kesme bayramı mânâsına geliyor. Bu günler de çok önemli günler.

Ebû Dâvud’un Sünen’inde kaydedildiğine göre, Peygamber SAS buyurmuş ki:111


إِن أَعْظَمَ الأَيَّامِ عِنْدَ اللَّهِ يَوْمُ النَّحْرِ، ثُمَّ يَوْمُ الْقَرِّ (د. ق. عن عبد الله بن قرط)


(İnne a’zame’l-eyyâmü inda’llàh) “Allah indinde günlerin en hayırlısı, en muazzamı, en büyüğü, (yevme’n-nahri) Kurban Bayramı olan gündür. (Sümme yevme’l-karri) Sonra Mina’ya hacıların gelip çadırlarına yerleştiği gündür.” O da Zilhicce'nin on

birinci günü olmuş oluyor.

Demek ki bu günler hakkında, Zilhicce'nin on günü hakkında, Zilhicce'nin özellikle dokuzu (Arafe günü) hakkında, bayram günü hakkında ve bayramın ikinci günü hakkında çok hadis-i şerifler var, rivayetler var, teşvikler var.

Peygamber SAS Efendimiz dokuz gününü oruç tutardı. Bayram günü oruç tutmak haramdır, biliyorsunuz. Kurban Bayramı'nda herkes kurban eti yiyecek, bayram edecek. Allah’ın bayram edin dediği zamanda, oruç tutmak uygun olmuyor.

Kurban günleri senenin oruç tutulmayan günleridir. Ama Terviye gününde, Arafe gününde oruç tutmayı tavsiye ederim. Kardeşlerimiz hiç kaçırmasınlar, Türkiye’deki kardeşlerimiz o günleri oruçlu geçirsinler! Hattâ daha önceden oruç tutmalarını



110 Kenzü’l-Ummâl, c.V, s.116, no:12087; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XIV, s.34, no:13723.

111 Ebû Dâvud, Sünen, c.I, s.548, no:1765; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.V, s.241, no:10019; Abdullah ibn-i Kart RA’dan.

361

arttırsınlar! Bu Zilhicce'nin on gününde ne kadar çok tutarlarsa, sevapları o kadar çok olur. Bizi de duadan unutmasınlar...


Allah bu günlerin feyzinden, bereketinden, mânevî mükâfâtından, ikramlarından faydalanmayı nasîb etsin... Hepimize çok büyük mükâfâtlar ihsân eylesin... Bayrama ulaştırsın... Bayramı rızası vechile idrak etmeyi, bayramı hakîkî bir bayram olarak yapmayı nasîb etsin... Nice nice bayramlara, mübarek günlere sıhhat afiyetle eriştirsin...

Tabii, müslümanın asıl bayramı ahirette, cenneti kazandığı zaman olacak. Cenneti kazanıp cennete girmeyi; cehenneme düşmeden, azaba uğramadan, doğrudan doğruya cennete gitmeyi, Peygamber SAS Efendimiz’e komşu olmayı Cenâb-ı Hak cümlemize nasîb eylesin...

Peygamber Efendimiz’in sünnetini tuta tuta, Peygamber Efendimiz’in sevgisi, rızası kazanılır. Sünnetini ihyâ etmek lâzım! Yâni ölmüş olan, unutulmuş olan güzel adetleri tekrar diriltmek lâzım! İhyâ, tekrar diriltmek demek. Biz bunları böyle kitaplardan okuyacağız, sizlere hatırlatacağız. Sizler de bu güzel sünnetleri, “Efendimiz yaparmış; sahàbe-i kirâm da Efendimiz’in sünnetine uygun olarak ısrarla, aşk ile, şevk ile yaparlarmış; çarşıda pazarda herkes yüksek sesle tekbir getirirmiş, zikir yapılırmış, nice nice hayırlar yapılırmış.” diye, bu güzel ibadetleri canlandıracaksınız, yapacaksınız ki, ibadet ettikçe Allah lütfedecek, kötülükler, şerler def olacak, ref olacak; üzerimizdeki fitneler, belâlar kalkacak; maddî, mânevî hayır, bereket gelecek... Beldelerimize bereket yağacak.


d. Belâların Sebebi


Afetlerden, musîbetlerden kurtulmanın yolu nedir?.. Allah’a itaattir. Belâlara uğramanın sebebi nedir?.. Allah’a isyandır, günahtır, hayırlardan uzak durmaktır. Vazifeleri yapmamaktır.

Şairin birisi söylemiş:


Belâ gelmez kula, kul azmayınca;

Kazâ gelmez kula, Hak yazmayınca...

362

Evet mukadderat, kazâ, kader... Bunları Allah yazıyor, ondan başına geliyor ama, belâ ve musîbetler de kullara neden geliyor?.. Bir hatâsından dolayı geliyor, bir suçundan dolayı, bir ihmâlinden dolayı, yapılması gereken bir vazifeyi yapmadığından dolayı geliyor.


Şimdi ben meselâ, Kosova’daki olaylara çok üzülüyorum, yüreğim parça parça oluyor. Kardeşlerimize yardım etmemiz lâzım, edilmiyor, edemiyoruz. Edenler varsa ne mutlu... Uluslararası bir çıban, bir mesele... Gitmek, gelmek zor... Bir insanın tek başına yapabileceği işler sınırlı... Çok üzülüyorum.

Bunlar neden geldi diye düşünüyorum. Bosna’daki kardeşlerimizin başına niye geldi, Kosova’daki kardeşlerimizin başına niye geldi?.. Başka ülkelerde müslümanların başına bu sıkıntılar neden geliyor?.. İki sebepten olabilir:

1. İmtihan için gelebilir. Bir imtihan sorusu gibi, karşısına getirir müslümanın; müslüman onun karşısında takındığı tavırdan dolayı sevap kazanır. Meselâ, cihad imtihanı geliyor; cihada katılacak, ölürse şehid olacak, kalırsa gàzi olacak. Zorlu bir imtihan, büyük bir soru...

İki sebepten birisi, böyle kul sevap kazansın diye... Peygamber Efendimiz’e öyle olmuş, ashabına öyle olmuş, hulefâ-i râşidîne öyle olmuş; rahat bir vakit geçirmemiş mübarekler... Gece gündüz ömürleri cihadla, mücadele ile geçmiş.

2. Kul bir edepsizlik yaptığından dolayı Allah ona ceza gönderir. Birisini musallat eder başına, ona cezasını verdirtir. Şairin birisi yazmış, benim de hoşuma gidiyor, küçükten beri ezberimdedir.


Hak kulundan intikàmın yine kul ile alır,

Bilmeyen ilm-i ledünnü, onu kul yaptı sanır.


Bir kula musallat eder bir zalimi, zulmettirir ona. Neden?.. Kendisi cezayı hak etti de, Allah o zalimi ondan ona musallat ediyor.


Cümle işler Hàlik’ındır, kul eliyle işlenir;

Hakk’ın emri olmaz ise, sanma bir çöp deprenir.

363

Yâni Cenâb-ı Hak müsaade etmese, emri olmasa, bir yaprak kıpırdamaz, bir çöp yerinden oynamaz. Hepsi Allah’ın emriyle oluyor.

O halde ne yapması lâzım?.. Müslümanın Allah’a kendisini sevdirmesi lâzım! Allah‘ın rızasını kazanmaya çalışması lâzım, vesîle araması lâzım, vesîleler bulması lâzım!

“—Ben Cenâb-ı Mevlâ’nın rızasını nasıl kazanırım, kendimi nasıl Allah’ın sevgili kulu yapabilirim?” diye, gece gündüz onu düşünmesi lâzım!

Tüccarın, “Dükkânımı nasıl kâra geçirebilirim, zarardan nasıl kurtarabilirim?” diye düşündüğünden çok çok daha fazla olarak, böyle yapması lâzım!

Tabii öyle olmayınca, ahiret unutulup da dünyaya dalınınca, o zaman Allah ceza gönderiyor, belâ gönderiyor.


Nasreddin Hoca’ya gelmişler, demişler ki:

“—Bu adam, yukarıdaki bu Timur bizi çok eziyor. Yakalıyor bizi, ‘Söyle bakalım ben zalim miyim, mazlum muyum?’ diye soruyor. Korkanlar, ‘Sen mazlumsun.’ dedikleri zaman; ‘Bu kadar adam kestim, memleketinizi bu kadar yaktım, yıktım; alay mı ediyorsun sen? Seni mürâi, sahtekâr, dalkavuk!’ diye cezalandırıyor.

Bunu gören ötekisi, ‘Zalimsin!’ deyince de; ‘Vay edepsiz, küstah!’ diye yine cezalandırıyor. Adamın karşısında ne cevap vereceğimizi bilemez duruma düştük.” demişler.

Fıkra ama, hoşuma gidiyor. Olmuş bir şey değil; uydurma, toplama bir şey olduğu belli oluyor. Çünkü Nasreddin Hoca ile Timur’un aynı zamanda yaşamadığı bile belli. Ama ibretli bir şey...

Nasreddin Hoca demiş ki:

“—Siz beni o tarafa doğru bir götürün!” demiş.

Rivayete göre kendisi mahsustan, ona rastlamak üzere gitmiş Timur’un karşısına... Timur değil de bir başka zalim, istilâ etmiş ülkeyi, ensesinde boza pişiriyor ahalinin... Oraya gidince, onu da yakalamış adam. Demiş:

“—Gel bakalım buraya!”

Gitmiş.

364

“—Söyle bakalım, ben zalim miyim, mazlum muyum?” demiş.

Ona cevabı çok hoşuma gidiyor. Küçükken bir dergide okumuştum, şiir şeklinde, o hatırımda... Nasreddin Hoca demiş ki:


Sen Allah’ın adalet kılıncısın bizlere,

Zàlim biziz ki, Allah seni indirdi yere!


Yâni, “Sen Allah’ın adaletini icrâ ediyorsun, Allah’ın bir vesîlesisin. Asıl zalim biziz ki, seni Allah başımıza ondan musallat etti.” demiş. Tabii bu cevaba bir şey diyememiş, gülmüş adam diye söyleniyor.

Ama burada bir hikmet var. Bir çocuk dergisinde yazılmış, resimli bir Nasreddin Hoca fıkrasının altında bile olsa, bu söz boşuna bir söz değil. İnsan zalim oldu mu, Allah o zulmünün cezasını verir:


Zàlimlere dedirir bir gün Hazret-i Mevlâ:

Ta’llàhi lekad a’sereke’llàhu aleynâ... .112


Zàlim yine bir zulme giriftâr olur âhir,

Elbette olur ev yıkanın hànesi vîrân...


Bunlar da yine başka şiirler. Yâni eden buluyor, kim ne ekerse onu biçiyor.


Onun için aziz ve sevgili izleyiciler ve dinleyiciler, ne yapmamız lâzım?.. Allah’a iyi kul olmayı amaç edinmemiz lâzım, var gücümüzle ona çalışmamız lâzım! “Ben ne yaparsam Allah’ın sevgili kulu olurum?.. Ne yaparsam sevaplı olur?” diye gecemizi, gündüzümüzü, işimizi, gücümüzü ona göre ayarlamamız lâzım!

Ben böyle düşündüğüm için, sizin böyle olmanızı istediğim için, işte böyle hadis kitaplarını, tefsir kitaplarını okudukça, zamanı gelince, söylenmesi gereken sevaplı ibadetleri söylüyorum, ikaz edilecek noktalarda ikaz ediyorum.


112 "Allah’a and olsun, gerçekten Allah seni bize üstün kıldı.” (Yusuf, 12/91)

365

Bu günlerin kıymetini bilin! Hacca gelenler hacda ibadetlerini güzel yapsınlar, haclarının mebrur bir hac olmasına gayret etsinler! Sağlık afiyetle eşlerine dostlarına kavuşsunlar. Evine gelinceye kadar hacının duası makbuldür. Hacıları karşılarsınız yolda, duasını almağa gayret edersiniz; onu da unutmayın!

Hacca gelemeyenler de işte ibadetler, saydığım hadis-i şerifler... Namaz kılsın, oruç tutsun, tesbih çeksin, zikretsin, derviş olsun, hakîkî derviş olsun; sevapları kazansın, Allah’ın rızasına ersin, cennetiyle cemâliyle müşerref olsun, Allah’ın lütf u keremiyle...

Es-selâmü aleyküm ve rahmetu’llàhi ve berekâtühû!..


26. 03. 1999 - Mekke

366
19. EN BÜYÜK FELÂKET