8. ALLAH’A SÖĞENLER VE YALANLA-YANLAR

9. İNANCIN DOĞRU OLMASI



Es-selâmü aleyküm ve rahmetu’llàhi ve berekâtühû!.. Aziz ve sevgili Akra dinleyicileri!

Size, Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin mübarek selâmıyla, Amerika’dan, Pensilvanya eyaletinin önemli, büyük şehri olan Pitsburg şehrinden, merkezden, camiye yakın bir yerden arıyorum. Cumanız mübarek olsun... Allah-u Teàlâ Hazretleri dünya ve ahiretin her türlü hayırlarına cümlenizi erdirsin...


a. En Önemli Konu Din Konusu


Az önce arkadaşlarla toplantı halindeydik, konuşma da yaptık. Amerika’da tabii muhtelif milletlerden insanlarla karşılaşmak, insana ayrı bir şevk ve heyecan veriyor. Muhtelif kimselerle tanıştık.

Birisi:

“—Ben Amerika’nın yerlisiyim.” dedi.

Ötekisi:

“—Ben Pakistan’dan geldim.” dedi.

Berikisi:

“—Ben Yemen’den geldim.” dedi.

Birisi:

“—Ben Mısırlıyım.” dedi...

Her milletten böyle kardeşleri görünce, insan tabii çok memnun oluyor. İslâm’ın cihanşumüllüğünü, yâni bütün cihana yaygın, Allah’ın razı olduğu ne kadar güzel bir din olduğunu, bir kere daha hissetmiş oluyor ve çok seviniyor. Hele dünyanın çok önemli, etkili bir devleti ABD’de, onun içinde müslümanların yerleşmiş olması, camiler yapmış olması; hattâ Amerika’dan oturum almış, vatandaşlık almış kimseler olarak resmî görevler alması ve müslümanlığını yaşayarak, sakalıyla, başörtüsüyle bu görevlere devam etmesi, gerçekten çok ibret verici, önemli ve dikkat çekici olaylar...

Buradaki bu engin hürriyetin ve inancına göre serbestçe hareket edebilmenin, dünyanın her yerinde olmasını temennî

203

ederiz. Kimsenin inancından, sakalından, başörtüsünden, dininden, tarikatından dolayı tâciz edilmemesini temennî ederiz. İnancından dolayı kendisine yan bakılmamasını temennî ederiz. Herkesin gözünü dikmiş olduğu, hayranlık duyduğu bir ülkede bunları söylüyorum.


Muhterem dinleyiciler, sevgili kardeşlerim! Hayatımızda uğraştığımız çeşit çeşit konular vardır. Bunların bir kısmı

diğerinden daha önemlidir, ama en önemli konu hangisi? Yâni bizim hayatımızda zihnimizi işgal eden kalbimizi, aklımızı, fikrimizi meşgul eden en önemli konu hangisidir?.. Din konusudur, inanç konusudur, iman konusudur. Niçin en önemlidir?.. Çünkü din insana hem dünyada, hem ahirette lâzım!..

Dünyada din, insana ahlâk öğretiyor, fazilet öğretiyor, yardım öğretiyor... Sevmeyi öğretiyor, başkalarına acımayı öğretiyor, düşkünü tutup kaldırmayı öğretiyor, yoksulu korumayı öğretiyor, zengine cömertliği öğretiyor... Kişisel, ruhî, ailevî, ictimâî sayısız faydaları var... Topluma ve kişiye, insanların mutluluğuna çok çok faydaları var... Onun için dünyada da önemli, ahirette de önemli. En önemli konu din konusu...


Tabii, din konusunun en önemli konu olduğunu, insan Amerika’da çok daha iyi hissediyor. Mahsustan, yâni kasd-ı mahsusla, bilerek, isteyerek, işlek yoldan kolay gidebileceğimiz öbür şehre, hedef şehre gitmiyoruz, ara yollara sapıyoruz. Köylerden geçiyoruz, mahallelerden geçiyoruz, dar yollardan geçiyoruz. Amerika’yı daha yakından tanımaya çalışıyoruz.

En çok dikkatimizi çeken hususlardan birisi, o kadar çok ibadethane var ki, o kadar çok kilise var ki, şaşmamak mümkün değil... Bir meydanın dört köşesinde, dört tane kilise olabiliyor. Daldığınız bir yerde şöyle etrafınıza bir göz attığınız zaman, bir kaç tane kiliseyle mutlaka karşılaşıyorsunuz. Hem de şehrin en gösterişli binaları oluyor. En güzel, taştan yapılmış, köşe başında, temiz, pak, bahçesi çiçekli, çimenli, güzel binalar olduğunu görüyorsunuz.

Demek ki, bizim bu batılıların hepsi —Almanya’da da aynı şeyi izlemiştim, Amerika’da da çok kesin olarak söylüyorum— dindar insanlar. Dinlerine bağlı, kiliselerine bağlı, din adamlarına

204

saygılı, başkalarının dinî inançlarına karşı da saygılı kimseler. Yâni dindarlıkları kesin...

Ama burada bir önemli nokta var: Herkes dindar; Amerikalı da dindar, Alman da dindar, biz Türkiye’deki vatandaşlarımız da dindarız, Araplar da dindar ama, dindarlığın sadece dindarlık olması bir insanda yetmiyor. Dünyada yetse bile, ahirette yetmiyor. Mühim olan da ahiret... Bir insan dünyada yanlış bir inanca sahib olsa, o yanlış inancın ahirette faydasını görmeyeceği gibi, üstelik pek çok da zararını göreceğinden, inancın yanlış olmaması çok önemli...


Burada bir otelde kalmayı arzu ettik. Arkadaşlarımız bizi evlerinde misafir etmek istedikleri halde, camiye bitişik bir yerde kalabileceğimiz halde, üniversiteye yakın bir büyük, meşhur, on katlı, çok değerli bir otelin içinde kaldık. Asansöre girerken dikkatimi çekti; otuz kadar kilisenin, ibadethanenin adresi ve ibadet saati bir çerçeve olarak duvarın bir kenarına konulmuş. Her odada İncil var, Tevrat var, mukaddes kitapları var...

“—Bakalım, bu otuz kadar ibadethaneyi, ne zaman ibadet ettiklerini yazıyorlar; acaba bizim müslümanların camilerini de yazmışlar mı?” diye ben inceledim.

Baktım, bu şehirde olan hristiyanlar, hristiyanların çeşitli tarikatları, mezhepleri hepsi var... Sonra yahudilerin ibadet saatleri, yerleri, adresleri var; hinduların adresleri var, hepsi var... Baktım müslümanların camisi yok!

İlkönce, “Bu kadar büyük, meşhur, kocaman bir otelde bu kadar büyük bir levha koymuşlar, hepsinin adresi var da, niye müslümanların camisinin adresi ve ibadet saati yok?” şöyle bir üzülür gibi oldum. Sonra düşündüm; müslümanların ibadet saati belli, her müslüman günde beş vakit ibadet etmek zorunda... Onun için, onu oraya yazmağa lüzum yok; saatler, takvimler bunları belirtiyor. Demek ki, İslâm’ın özelliğinden kaynaklanıyormuş diye müsterih oldum. Aslında İslâm’a saygılılar.


En önemli şey iman, din, inanç ama, onun da en önemli tarafı inancın doğru olması... Bu bakımdan, bugünkü konuşmamda, size

205

ta Amerika’dan yaptığım konuşmamda, doğru inançla ilgili hadis-i şerifleri okumak istiyorum.

Şimdi burada bu Amerikalıların bir bayramı var. Ne olduğunu da pek sorup anlayamadım ama, herkes evinin önüne iskelet asmış, kabak koymuş. Bizim tarlalara kargalar gelmesin, konmasın diye koyduğumuz korkuluklara benzeyen şeyler koymuş. Elbisenin içi doldurulmuş, sandalyeye oturmuş; bir süpürgenin üstünde cadı uçuyor... Kırmızı bir kabakları var, harıl harıl kabak satıyorlar. Ben onun için anlayamadım, Kabak Bayramı diyorum anlatmak için...

Bir şey var, neymiş?.. Kötü ruhları kovmak için kuru kafaları sopaların ucuna takıyorlar. Çocukları toplamışlar, başlarında öğretmenleri, geceleyin fener alayı yapıp, ışıklarla mezarlığa kadar gidiyorlar, geliyorlar...

Acıdım. Tabii, bir inançla yapıyorlar bunları... İnançlarını yaşıyorlar yâni, çoluk çocuk, ilkokul öğrencisi, ortaokul öğrencisi, liseli, üniversiteli, Amerika’da olan herkesin evinde görülüyor bu... Ama yazık, boş, lüzumsuz...


İslâm’da ibadetler hikmetli... Hattâ bir Kanadalı diplomat müslüman oluyor. Soruyorlar:

“—Niçin müslüman oldun?” diye.

Diyor ki:

“—İslâm’daki ibadetlerin hikmetli olduğunu, mantıklı olduğunu gördüğüm için müslüman oldum. Budizm’i tanıdım, Güneydoğu Asya’da bulundum, çeşitli dinleri gördüm ama, İslâm’ın inancının güzelliğini görünce, hayran kaldım. İbadetlerinin hikmetli, mantıklı olduğunu gördüm, onun için İslâm’ı seçtim.” diye bir Kanadalı söylüyor.

Mühim olan inancın doğru olması… Şimdi bu konudaki hadis-i şeriflere başlıyorum:


b. “Lâ ilâhe illa’llàh” Sözünün Gereği


Peygamber SAS Efendimiz, Enes RA’ın rivâyet ettiğine göre şöyle buyurmuşlar; mübarek sözlerini de okuyalım! Hadis-i

206

şeriflerin sözlerini, ayetlerin sözlerini okuyup, ondan sonra anlatmak daha uygun; çünkü dinleyenler daha iyi anlarlar:52


لا إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ تَمْنَعُ الْعِبَادَ مِنْ سَخَطِ اللهِ، مَا لَمْ يُؤْثِرُوا صَفْقَةَ


دُنْيَاهُمْ عَلَى دِينِهِمْ؛ فَإِذَا آثَرُوا صَفْقَةَ دُنْيَاهُمْ عَلٰى دِينِهِمْ، ثُمَّ


قَالُوا: لا إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ، رُدَّتْ عَلَيْهِمْ، وَقَالَ اللَّهُ:كَذِبْتُمْ! (هب. ع. عد. والديلمي، والحكيم عن أنس)


RE. 462/2 (Lâ ilâhe illa’llàhu temneu’l-ibâde min sahati’llâh, mâ lem yü’sirû safkate dünyâhüm alâ dînihim; feizâ âserû safkate dünyâhüm alâ dînihim, sümme kàlû: Lâ ilâhe illa’llàh. Rüddet aleyhim, ve kàle’llàh: Kezebtüm!)

Bu mühim bir husus, biz müslümanları da ilgilendiriyor. Gayrimüslimleri de ilgilendirir ama, “Lâ ilâhe illa’llàh” diyen biz müslümanlarız. “Allah’tan başka tanrı yok, yeri göğü yaratan, alemlerin hàlikı, insanları yaratan, yaşatan, Rezzak, kàdir-i mutlak yaradanımız bir, ondan başka ilâh yok!” diyoruz. Lâ ilâhe illa’llàh sözüyle bunu ifade ediyoruz, kelime-i tevhid diyoruz ve bu çok önemli bir söz. Peygamber Efendimiz buyuruyor:

“Bu ‘Lâ ilahe illa’llàh’ sözü, ‘Allah başka tapılacak mâbud yoktur, ancak ve sadece Allah vardır.’ sözü, (temneu’l-ibâde min sahati’llâh) kulları Allah’ın kızgınlığına mâruz kalmaktan korur.”

Demek ki, Allah “Lâ ilâhe illa’llàh” demeyenlere kızıyor. Öyle demeyenler gazabına mâruz kalıyor, gazabına muhatap oluyor, gazabı karşısında kalıyor, Allah’ın kızgınlığını celb ediyor. Lâ ilâhe illa’llàh demeyenler, putlara tapanlar, aya, güneşe tapanlar,



52 Ebû Ya’lâ, Müsned, c.VII, s.95, no:4034; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.VII, s.337, no:10497; İbn-i Ebi’d-Dünyâ, Ukùbât, c.I, s.22, no:6; Deylemî, Müsnedü’l- Firdevs, c.V, s.7, no:7276; İbn-i Ebî Hàtim, İlel, c.II, s.121, no:1857; Hakîm-i Tirmizî, Nevâdirü’l-Usûl, c.III, s.17; İbn-i Ebî Âsım, Zühd, c.I, s.144, no:288; İbn-i Adiy, Kâmil fi’d-Duafâ, c.V, s.20; Enes ibn-i Mâlik RA’dan.

Kenzü’l-Ummâl, c.I, s.81, no:221; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XV, s.480, no:15982.

207

yıldızlara tapanlar, daha başka şeylere tapanlar demek ki, kâinatı yaratan yüce Mevlâ’nın, her şeye gücü yeten, “Ol!” dediği zaman istediği şeyi olduran Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin kızdığı bir kul oluyor.


“Lâ ilâhe illa’llàh demek, kulları Allah’ın kızgınlığından korur, kızgınlığına maruz kalmaktan korur...” Ne kadar korur?.. (Mâ lem yü’sirû safkate dünyâhüm alâ dînihim) Safkah; taraf, yön, cihet demek. “Dünya tarafını dinleri tarafına tercih etmedikleri müddetçe, Lâ ilâhe illa’llàh sözü kulları Allah’ın gazabına uğramaktan, hışmına uğramaktan, cezaya, belâya uğramaktan korur. (Feizâ âserû safkate dünyâhüm alâ dînihim) Ama böyle yapmazlar da, dünyalık tarafını din tarafına tercih ederlerse; menfaati, dünyalığı, parayı, pulu, maddiyatı, inançsızlığı tercih ederlerse; (Sümme kàlû: Lâ ilahe illa’llàh) yaşamları böyle olur, ticaretleri böyle olur da, laf olsun diye ‘Lâ ilâhe illa’llàh’ derlerse; o zaman makbul olmaz. (Rüddet aleyhim) Bu söz onlara çarpılır, gerisin geri verilir, reddedilir, kabul olunmaz.”

(Ve kàle’llàhu) “Allah-u Teàlâ Hazretleri buyurur ki onlara: (Kezebtüm) ‘Yalan söylediniz, siz yalancısınız! Hem lâ ilâhe illa’llàh diyorsunuz, hem de Allah’ın sözünü dinlemiyorsunuz. Hem Allah’ın varlığını birliğini biliyorsunuz, hem Allah’a güzel kulluk etmiyorsunuz. Hem mü’min olduğunuzu dilinizle ifade ediyorsunuz, hem de imanınızın gereği olan dininiz için çalışmayı yapmıyorsunuz da, dini bir kenara atıyorsunuz, dünyaya yöneliyorsunuz. Dünyalığı dine tercih ediyorsunuz. Onun için yalancısınız!’ der Allah-u Teàlâ Hazretleri” diye bildiriyor.


Aziz ve muhterem kardeşlerim! Demek ki, bütün müşrikler, kâfirler dünyada, ahirette çok büyük tehlikede, Allah’ın gazabına uğruyorlar. Allah onları hem dünyada cezalara, belâlara uğratır, hem de ahirette cehennemine sokar. Ama müslümanların da, Lâ ilâhe illa’llàh diyenlerin de, Lâ ilâhe illa’llàh’ı doğru söylemeleri lâzım! Lâ ilâhe illa’llàh dedikleri zaman, Lâ ilâhe illa’llàh

sözünün gereğini yapmaları lâzım! Şu fâni dünyanın, fâni lezzetlerini, eğlencelerini, zevklerini, menfaatlerini tercih edip de, dinlerinin emirlerine aykırı işler yapmamaları lâzım!..

208

Bazı insanlar maalesef, “Ben Lâ ilâhe illa’llàh diyorum, ben müslümanım!” filân diyorlar, bu sözü söylüyorlar. Hakîkaten de, ben onların samîmî olduğunu biliyorum, kabul ediyorum, yalancı olduğunu söylemiyorum. Samîmî olarak bunu söylüyorlar ama, yaşamları Lâ ilâhe illa’llàh’a uygun olmuyor. Allah’ın emirlerine, yasaklarına uymuyorlar. O zaman Allah-u Teàlâ Hazretleri, (Kezebtüm) “Siz yalancısınız, yalan söylüyorsunuz!” diyor. Lâ ilâhe illa’llàh sözlerini onlara reddediyor, Lâ ilâhe illa’llàh sözü onlardan kabul olmuyor.

Demek ki, bir müslüman “Lâ ilâhe illa’llàh” diyecek, îmanını kurtaracak, doğru bir dine girmiş olacak ama, dünyayı tercih etmeyecek. Dünya menfaatini, keyfini, zevkini, eğlencesini, hırsızlığını, arsızlığını, yüzsüzlüğünü tercih etmeyecek. Dinini tercih edecek; dininin emirlerini, yasaklarını, faziletlerini, dinin kendisine gösterdiği hayat tarzını tercih edecek.


Bizim dinimiz bize ne emrediyor, yâni hangi hayat tarzını emrediyor?.. Temiz olmayı emrediyor. Temizlik dinin yarısı; ne kadar güzel, ne kadar çağdaş, ne kadar çağlar üstü... Her yönden temiz olmak; bedenen temiz olmak, kalben temiz olmak, niyet olarak temiz olmak, elbisesi temiz olmak, ibadet yeri temiz olmak, evi temiz olmak, evinin önü temiz olmak, ticareti helâl, temiz olmak... Temizliğin maddî, mânevî, mecazî, hakîkî, anlaşılan her çeşidini tavsiye ediyor. Ne kadar güzel, temizlik dini İslâm, bu bir...

Ondan sonra İslâm samîmiyet dini... Samîmiyetsizliği reddediyor. Allah’a karşı samîmî olacak, Rasûlüllah’a karşı samîmî olacak, hâlis olacak; Kur’an’a karşı samîmî olacak, müslüman kardeşlerine karşı samîmî olacak, müslümanların önderlerine karşı, âlimlerine karşı samîmî olacak, saygılı olacak, bağlı olacak.

Başka?.. İyiliği emrediyor, merhameti emrediyor, hiç kimseyi üzmemeyi, ezmemeyi emrediyor, kurda, kuşa; yâni insanlardan gayrı yaratıklara da iyilik yapmayı emrediyor. Ne kadar güzel!.. Merhameti emrediyor, zulmü yasaklıyor.

Sonra; kimseyi sömürmemeyi, istismar etmemeyi, kimsenin sırtından bedavadan geçinmemeyi, elin emeği ile yaşamayı,

209

kendisi temiz kazanıp, başkalarına da iyilik yapmayı emrediyor... Din bu.


Adam bunları yapmıyor. Ne yapıyor?.. Pis. Ne yapıyor?.. Kalbi kötü. Ne yapıyor?.. İşleri kanunlara göre bile suç. Ne yapıyor?.. Başkasını sömürüyor, aldatıyor, yalan söylüyor vs... Bunları neden yapıyor?.. Dünya menfaati için. Neden yapıyor?.. Dinini bir tarafa atıp da bu hayata daldığı için, bu fâni hayata daldığı için yapıyor. Bizim inançsızlardan farkımız olması lâzım! Dinimizin emirlerine göre haramlardan kendimizi çekip, farklı insan olduğumuzu göstermemiz lâzım!.. Onlar gibi yaşayıp da, ondan sonra “Lâ ilâhe illa’llàh” demek, Allah tarafından kabul edilmiyor, reddediliyor. Allah-u Teàlâ Hazretleri, “Senin bu sözün başına çalınsın, senden kabul etmiyorum bu lâ ilâhe illa’llàh sözünü, sen yalan söyledin!” buyurur diye, Peygamber Efendimiz bildiriyor.

Bu önemli bir husus... Bu önemli bir ikaz olduğu için ben sizlere bunu hatırlatmak istiyorum. Özet olarak, anlaşılır bir şekilde cümlelerle söylemek gerekirse: Sakın ahireti unutmayın, mahkeme-i kübrâyı unutmayın, Allah’ın emirlerini unutmayın!.. Kur’an’ı okuyun, Allah’ın emirlerini emir olarak yazın deftere... Yasaklarını da karşı sütuna yazın, bunlar da haramlar, yasaklar diye... Emirlerini tutun, yasaklarından kaçının! Sevapları işleyin, günahları yapmayın!.. Allah’ın sevdiği kul olmağa çalışın!.. “Lâ ilâhe illa’llàh” sözü o zaman insana fayda verir, aksi takdirde fayda vermez. Allah’ın kabul etmez olduğu anlaşıldığından, ikaz olsun diye söylüyorum.


c. “Lâ ilâhe illa’llàh” Sözü Cennetlik Eder


Yine bir başka hadis-i şerif, aynı konuda, Lâ ilâhe illa’llàh’la ilgili başka bir ifade… Peygamber Efendimiz’in başka bir hadis-i şerifi... İbnü’n-Neccâr rivâyet etmiş, yine Enes RA’dan… Peygamber SAS Efendimiz buyuruyor ki:53




53 Kenzü’l-Ummâl, c.I, s.80, no:220; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XV, s.481, no:15985.

210

لاَ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ كَلِمَةٌ عَظِيمَةٌ كَرِيمَةٌ عَلَى اللهِ تَعَالٰى؛ مَنْ قَالَهَا


مُخْلِصًا، إِسْتَوْجَبَ الْجـَنَّةُ؛ وَمَنْ قـَالَـهَاكَاذِبًا، عَصَمَـتْ مَالَهُ وَ


دَمَهُ، وَكَانَ مَصِيرُهُ إلَِى النَّارِ (ابن النجار عن أنس)


RE. 462/3 (Lâ ilâhe illa’llàhu kelimetün azîmetün kerîmetün ale’llàhi teàlâ; men kàlehâ muhlisan, istevcebe’l-cenneh; ve men kàleha kâziben, asamet mâlehû ve demehû, ve kâne masîruhû ile’n- nâr.)

Bu hadis-i şerifin güzel sözlerini okuduktan sonra, mânâsını da açıklayalım:

(Lâ ilâhe illa’llàhu kelimetün azîmetün kerîmetün ale’llàhi teàlâ) “Lâ ilâhe illa’llàh sözü çok muazzam bir sözdür, çok ulu bir sözdür, çok yüce bir sözdür ve Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin nazarında çok kıymeti olan, soylu, asil bir sözdür. Lâ ilâhe illa’llàh sözü, Allah indinde çok değerli, önemli bir sözdür.”

(Men kàleha muhlisen) “İhlâs ile, kalbinden inanarak kim ‘Allah’tan başka ilâh yoktur.’ diye, bu sözle Allah’a inancını ifade ederse, (istevcebe’l-cennete) cenneti kendisine gerekli, zorunlu, vâcib kılar. Yâni, bunu ihlâsla söyleyen cennetlik olur.”

(Ve men kàleha kâziben) “Kim bu sözü aldatmaca olarak, yalan olarak söylerse...”

Belki Peygamber Efendimiz’in zamanında böyleleri de vardı; müslümanlardan korkuyorlardı, toplumun tepkisinden korkuyorlardı. Rasûlüllah’ın ve müslümanların karşısında aksini söylediği takdirde başına geleceklerden korkuyordu, söylüyordu. Yalandan Lâ ilâhe illa’llàh diyordu; inanmadığı halde, müslüman olmadığı halde, mü’min olmadığı halde söylüyordu.

Peki o zaman ne olur? (Asamet mâlehû ve demehû) “Bu söz, bu kelâm onun malını ve canını korur; yâni malı heder olmaz, malı elinden alınmaz, hayatına kasd olunmaz; müslümanların arasında, müslümanların himayesinde, müslümanlardan sanılır, sayılır, korunur ama; (ve kâne masîruhû ile’n-nâr) akıbeti cehenneme düşmek olur, sonucu cehenneme gider.” Yalandan söylediği için, kurtulmaz, cehenneme gider, cehennemde yanar.

211

Yalandan söylememek lâzım; aşk ile, şevk ile, inanarak söylemek lâzım!..


Birinci hadis-i şeriften anlaşıldığı üzere, “Lâ ilâhe illa’llàh” sözünün gereğini yapmak lâzım. Allah’a inanıyorsan, Allah’ın emirlerini tut; Peygamber AS’a inanıyorsan Peygamber Efendimiz’in nasihatlerini öğren! Efendimiz’in buyruklarını, hadis-i şeriflerini anla, anladığını uygula; Rasûlüllah’ın sünnetine uygun yaşa!.. Kur’an’a inanıyorsan, Kur’an-ı Kerim’i oku; Kur’an-ı Kerim’in içindeki emirlere kendini uydur, hayatını Kur’an’a uygun bir hayat eyle!.. İslâm fıkhına, İslâm hukukuna inanıyorsan, Allah’ın emirlerini, fıkhın ahkâmını her konuda uygula!..

Şimdi, bu ikinci hadis-i şerif... Böylece, “Lâ ilâhe illa’llàh” demenin ihlâsla olması gerektiğini, Peygamber Efendimiz bize öğretmiş oluyor. “Lâ ilâhe illa’llàh” sözünün de gereği var, icabı var... “Lâ ilâhe illa’llàh” diyenin yaşaması gereken bir tarz var... Onları da yapması gerektiğini; dünyayı tercih etmemesi, dinini tercih etmesi, dünya menfaatine aldanmaması, dinin emirlerine sarılması gerektiğini anlıyoruz.


d. “Lâ ilâhe illa’llàh” Sözü Belâları Önler


Gelelim bu konuda üçüncü hadis-i şerife, İbn-i Abbas RA’dan bize rivâyet olunduğuna göre, Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:54


لاَ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ تَدْفَعُ عَنْ قَائِلِهَا تِسْعَةً وَتِسْعِينَ بَابًا مِنَ الْبَلاَءِ،


أَدْنَاهَا الْهَمُّ (الديلمي عن ابن عباس)


RE. 462/5 (Lâ ilahe illa’llàhu tedfeu an kàilihâ tis’aten ve tis’ìne bâben mine’l-belâ’, ednâhe’l-hemmü) “Lâ ilâhe illa’llàh sözü,



54 Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.V, s.8, no:7280; İbn-i Asâkir, Târih-i Dimaşk, c.XVII, s.172; Abdullah ibn-i Abbas RA’dan

Kenzü’l-Ummâl, c.1, s.82, no:226; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XV, s.480, no:15981.

212

bu sözü söyleyen mü’minden doksan dokuz çeşit belâyı def eder, belâ ona gelmez. Lâ ilâhe illa’llàh diyen kimseye, doksan dokuz çeşit belânın gelmesini engeller bu söz... Gelecekken durdurur, gelmesini engeller, Lâ ilâhe illa’llàh diyeni kurtarır. (Ednâha) Bu belâların en aşağısı, (el-hemmü) hemdir; yâni tasadır, üzüntüdür, iç sıkıntısıdır, insanın kederidir, gamıdır, elemidir.”

“Lâ ilâhe illa’llàh” diyenin doksan dokuz cins belâsı uzaklaşır, kelime-i tevhid onu korur; en aşağısı iç sıkıntısı, kaygı ve tasa... Bunları bile alır gider.” Onun için, bazı kardeşlerim ruhî rahatsızlıklarını bana anlattıkları zaman, diyorum ki:

“—Aşk ile, şevk ile Lâ ilâhe illa’llàh deyin! Bu söz sadece mânevî bakımdan insana sevap kazandırmakla kalmaz, aynı zamanda maddî faydası da vardır. İlaç gibidir, ruh hastalıklarını tedavi eder, üzüntüleri def eder. İnsanın içini nurlandırır, şenlendirir, alnını pırıl pırıl parlatır; kale gibi sağlam, şeker gibi, lokum gibi, kaymak gibi tatlı bir insan haline getirir.” diye söylüyorum.

213

Aziz ve muhterem kardeşlerim! Onun için dindarlığımızı, “Lâ ilâhe illa’llàh” sözünü söyleyen ehl-i tevhid oluşumuzu iyi düşünelim ve iyi uygulayalım!

Bir de Abdülaziz Hocamız (Rh.A) derslerinde söylemiş, ben de duyanlardan dinlemiştim, Râmuz’da da okudum: Lâ ilâhe illa’llàh

âşikâre tevhiddir. Yâni Allah var, Allah’ın şeriki naziri yok...

Budistlerin taptığı Buda nedir?.. Bir insandır. Onun heykelini yapıyorlar, niye tapınıyorlar? Tapınmamaları lâzım!.. Bu Güneş nedir? Gökteki varlıklardan bir tanesidir. Japonların Güneş’e tapınmaması lâzım!.. Bu haçın üstünde bir heykel var, güya Hazret-i İsâ imiş. Buna da tapmamaları lâzım, çünkü o da Allah’ın mübarek bir peygamberidir. Teslis vs. yanlıştır, sonradan çıkmıştır, doğru değildir.

Tamam, bu “Lâ ilâhe illa’llàh” anlaşılıyor. Lâ ilâhe illa’llàh’ı Kur’an-ı Kerim’de açıklayan sûre hangisidir?.. İhlâs Sûresi dediğimiz, “Kul hüva’llàhu ehad” sûresidir:


قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ. اللَّهُ الصَّمَدُ. لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ. وَلَمْ يَكُنْ لَهُ


كُفُوًا أَحَدٌ (الإخلاص: ٣-٢)


(Kul hüva’llàhu ehad) “De ki ey Rasûlüm; ey mü’min ve îmanlılar deyin ki: O Allah bir tektir, onun şeriki, nazîri yoktur. (Allahu’s-samed) Her mahlûka ihtiyacını veren, muhtaç olduğu ihtiyaçları karşılayan, yaratan, yaşatan, her varlığın varlığını devam ettiren odur, sameddir. (Lem yelid ve lem yûled) Ne onun çocuğu olmuştur, ne de o birisinin çocuğudur. Doğurmamıştır, doğmamıştır.” (İhlâs, 112/1-4) Yâni beşere mahsus olan bu sıfatlar; işte annesi vardır, babası vardır, evlenmişlerdir, nikâhlanmışlardır, çocukları olmuştur... Bunlar insanlara mahsus, mahlûka mahsus sıfatlardır. Allah-u Teàlâ Hazretleri evlât edinmekten veya birisinin oğlu olmaktan münezzehtir. Eğer oğluysa, tenâsülle baba-oğul diye giderse, o zaman ne olur?.. Devam eder, yâni olmaz, mantık dışıdır.(Ve lem yekün lehû küfüven ehad.) “Onun şeriki, naziri, hiç ona denk olan bir varlık da yoktur.” Bu açık bir tevhid.

214

“—Bir Allah var, tamam inandım da, bir de onun karşısında filân...”

Öyle bir şey yok! Karşı güç vs. öyle bir şey yok! Allah-u Teàlâ Hazretleri kàdir-i mutlaktır, kâinatın sahibidir, hiç bir şey ona denk olamaz. Her şey onun mahlûkudur, o ne dilerse öyle yapar.


Bu âşikâre, görünen, bilinen bir şeydir. İlkokul çocuğu da anlar bunu, tahsilsiz de anlar. Tahsilli de çok derinden anlar, severek anlar. Gözyaşlarıyla okur, sever, mânâsının derinliğine inip zevkine varır. Amma bu âşikâre tevhidden başka, bir tevhid çeşidi daha var: Lâ havle velâ kuvvete illâ bi’llâh...

Lâ havle ve lâ kuvvete illâ bi’llâh da örtülü, perdenin arkasındaki tevhiddir. “Bütün güç, kuvvet Allah’tadır.” demek. Lâ havle, tahvil edici değiştirici güç yoktur; ve lâ kuvvete, herhangi bir kuvvet yoktur; illâ bi’llâh, hepsi Allah’ın elindedir. “Başka bir varlıkta böyle bir değiştirme gücü, bir şeyi yaptırım gücü, kuvveti vs. yoktur; her şey Allah’ın kudreti elindedir.” Bu da perdenin arkasındaki derin tevhiddir. Bu da gizli tevhiddir. Demek ki, lâ ilâhe illa’llàh olarak derinlemesine öğreneceğiz...


Zaten tasavvuf dervişi ne yapar?.. Hakîkî muvahhid yapar, hakîkî tevhidci yapar. Tasavvufta ilerleye ilerleye bir mürid, tevhidin mertebelerini geçe geçe, yüksele yüksele, derinleşe derinleşe, sonunda Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin varlığını, birliğini çok yakından, âşikâre, çok güzel anlar, hakîkî muvahhid olur.

Burada tabii çeşit çeşit insanlar var, bazı yerlerde de üzücü ifadelerle karşılaşıyoruz. Onları da tabii saklayıp, söylemeyip sabretmek lâzım ama, bazıları bizim ecdadımıza, Osmanlılar’a;

“—Onlar sofî idi filân...” diye tenkit ediyorlarmış.

Halbuki niye tenkit ediyorlar?.. Hakîkî muvahhid olarak, tasavvuf terbiyesi sonunda tevhidin bütün inceliklerini öğrenip, en iyi muvahhid olarak onlar yaşamışlar. Ne güzel de hizmetler etmişler, cihadlar etmişler, görevler yapmışlar. Yapan yapmış, yapmayan yapmamış.

Tabii iyisi de var, kötüsü de var. Kimisi gazel yazmış, şarap içmiş, zevk etmiş, keyif yapmış, ömrünü öyle geçirmiş. Eh, eden bulur; ne ekerse insan onu biçer. İyiye iyi, kötüye kötü... Kötüyü

215

medih de etmiyoruz, iyiye de iftira edilmesine razı gelemeyiz, onları savunmak da vazifemiz.


e. Hiç Bir İyiliği Hor Görmeyin!


Sonuncu bir hadis-i şerifle konuyu tamamlamak istiyorum, sevgili Akra dinleyicileri! Süleym ibn-i Câbir RA’dan, Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuş:55


لاَ تَحْقِرَنَّ مِنَ الْمَعْرُوفِ شَيْئًا، وَلَوْ أَنْ تـَصُـبَّ مِنْ دَلـْوِكَ فِي إِنَاءِ


الْمُسْتَسْقِي ، وَأَنْ تَلْقٰى أَخَاكَ بِبِشْرٍ حَسَنٍ، فَإِذَا أَدْبَرَ فَلاَ تَغْتَابَهُ


( ابن أبي الدنيا عن سليم بن جابر)


RE. 469/4 (Lâ tahkıranne mine’l-ma’rûfi şey’â, velev en tesubbe min delvike fî inâi’l-müsteskî, ve en telkà ehàke bi-bişrin hasen, feizâ edbere felâ tağtâbehû.)

Peygamber SAS Efendimiz ısrarlı bir nasihatle:

(Lâ tahkıranne mine’l-ma’rûfi şey’â) “Aman sakın ha, iyilikten herhangi bir çeşidini hor ve hakir görmeyin! Ma’ruftan hiç bir şeyi



55 İbn-i Ebi’d-Dünyâ, Samt, c.I, s.119, no:166; Ebû Cürey Süleym ibn-i Câbir el-Hüceymî RA’dan.

Lafız farkıyla: Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.V, s.63, no:20652; Buhàrî, Edebü’l-Müfred, c.I, s.403, no:1182; İbn-i Hibbân, Sahîh, c.II, s.279, no:521; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.VII, s.62, no:6383; Tayâlisî, Müsned, c.I, s.167, no:1208; Begavî, Şerhü’s-Sünneh, c.VI, s.315; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.VI, s.252, no:8050; Neseî, Sünenü’l-Kübrâ, c.V, s.486, no:9691; İbnü’l-Ca’d, Müsned, c.I, s.454, no:3100; Tahàvî, Müşkilü’l-Âsâr, c.VII, s.397, no:2854; İbn-i Asâkir, Mu’cem, c.II, s.196, no:1489; Ebü’ş-Şeyh, Emsâlü’l-Hadîs, c.I, s.87; Şeybânî, el- Âhàd ve’l-Mesânî, c.II, s.363, no:1181; İbn-i Abdi’l-Ber, el-İstîàb, c.I, s.67; Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl, c.XIX, s.270, no:3758; İbn-i Asâkir, Târih-i Dimaşk, c.IV, s.199; Abdullah ibn-i Mübârek, Zühd, c.I, s.360, no:1017; Ebû Cürey Süleym ibn-i Câbir el-Hüceymî RA’dan.

Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.III, s.220, no:3376; Ebû Zer RA’dan.

Kenzü’l-Ummâl, c.VI, s.685, no:16445; Keşfü’l-Hafâ, c.I, s.43, no:83; Câmiü’l- Ehàdîs, c.XVI, s.63, no:16217.

216

hakir, küçük, önemsiz, görmeyin!” diye emir buyuruyor ama, çok ısrarlı bir emir. Fiilin sonuna nûn-u te’kid-i sakîle koymuş. “Aman ha, sakın ha iyilikten hiç bir şeyi hor, hakir görme!..”

Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin rızasına uygun her işe; dinin, aklın, şeriatin güzel gördüğü her bir işe ma’ruf denir. Müslümanın emr-i ma’ruf yapması lâzım! Yâni ma’rufun, iyi, aklın ve dinin güzel gördüğü şeyin yapılmasını tavsiye de etmesi lâzım! Fiilî ma’ruf da lâzım. Fiilî olarak da, o emrettiği şeyi kendisinin de yapması lâzım! Hem kendisi yapacak, hem başkasına da yaptırmağa çalışacak, tavsiye edecek.

Ma’ruf iyilik demek. “Aman sakın ha, iyilikten hiç bir şeyi hor ve hakir görme!” diyor Peygamber Efendimiz. Çünkü, insan bir iyilik dolayısıyla cennetlik olabilir. Misâl veriyor:

(Ve lev en tesubbe min delvike fî inâi’l-müsteskî) “Senden su isteyen bir kimseye elindeki kovandan suyu boşaltıvermen, ‘Al, su mu istiyorsun?’ diye ona su döküvermen de bir çeşit iyiliktir.” buyuruyor.

“—Ben dökeyim elini yıka! Getir kovanı, benim kovamdakini sana dökeyim!” diye birazcık su vermek veya kovanın tamamını vermek.

Küçük bir şey ama, bunu bile hor görme. Belki o bunun sebebiyle, “Allah razı olsun!” der, bir bardak su bile olsa, “Çok şükür el-hamdü lillâh!” dedikten sonra sana dua eder; bir ma’ruf, bir iyilik, bu bile senin sebeb-i necâtın olur.


(Ve en telkà ehàke bi-bişrin hasen) “Mü’min kardeşin ile karşılaştığın zaman, onu güzel bir tatlı gülüşle, tebessümle, güleç bir yüzle karşılamanı bile önemsiz sayma!”

“—Nihayet bir gülümsemedir, ne olacak insana yâni, bir gülücük?..” deme, o bile önemsiz değil. Bakarsın, insan güleç yüzle karşılamaktan bile Allah’ın rızasına erer, cennetlik olabilir.

Tabii karşılaştığın bir insana gülüyorsun da, güleç bir yüzle karşılıyorsun, “Hoş geldin!” diyorsun, tatlı söz söylüyorsun; (Feizâ edbere felâ teğtâbeh) “Kalkıp gittiği zaman arkasından gıybet etmemek, o da bir iyilik...”

Kimisi yüzüne güler, gittiği zaman da, giden adamcağızın arkasından bir sürü ileri geri laf söyler. O gıybet oldu işte, kötülük

217

oldu, münkerâttan oldu. Halbuki ma’ruf nedir? İyiliktir. Giden insanın arkasından konuşmamak da bir çeşit ma’ruftur.


Onun için, ma’rufun, iyiliğin, örfün hiç birisini hor ve hakir görmeyin! Yâni yolun üzerindeki bir taşı kenara koymak bile olsa; birisini sevindirecek küçük bir tavır, bir hareket bile olsa iyilik yapmağa azmedin, gayret edin!.. Hayatınız iyiliklerle güzelliklerle geçsin... İyilikleriniz sevaplarınız biriksin, Allah’ın sevgili kulu olun... Lâ ilâhe illa’llàh’ın hakîkî ehli, hakîkî sahibi, hakîkî erbabı olun sevgili Akra dinleyicileri!..

Allah-u Teàlâ Hazretleri sizleri sıhhatli, afiyetli, aziz ve bahtiyar eylesin... Hem dünyada mutlu yaşayın, hem ahirette sevdiklerinizle beraber cennetlik olun... Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin rızasına vasıl olun... Cemâliyle müşerref olun, hepimiz olalım!

Allah-u Teàlâ Hazretleri, mübarek cuma hürmetine dualarımızı kabul eylesin... Dünya ve ahirette hepimizi aziz ve bahtiyar eylesin... Es-selâmü aleyküm ve rahmetu’llàhi ve berekâtühü!..

Amerika’dan sevgiler, selâmlar, dualar; aziz ve sevgili Akra dinleyicileri!..


17. 10. 1997 - AMERİKA

218
10. KANADA VE AMERİKA’DAN İZLE-NİMLER