5. PEYGAMBER SAS EFENDİMİZ’DEN BAZI UYARILAR

6. AMERİKA’DAN İZLENİMLER



Es-selâmü aleyküm ve rahmetu’llàhi ve berekâtühû!..

Aziz ve sevgili Akra dinleyicilerim! Size bu cuma konuşmamda, dünyanın çok uzak bir yerinden hitab ediyorum. Amerika’nın Hisburg şehrindeyiz, oradan size hitab ediyorum.

Cumanız mübarek olsun... Allah-u Teàlâ Hazretleri bu güzel günün nimetlerinden, rahmetlerinden, ihsân ve ikrâmlarından hepinizi faydalandırsın... İki cihanda aziz ve bahtiyar eylesin... Hayatınız ve işleriniz gönlünüzce olsun... Allah gönüllerinizin muradlarını ihsân eylesin sizlere...

Geçen perşembe değil, evvelki perşembe Türkiye’den ayrılmıştık. O zamandan beri, cuma konuşmalarımda size böyle yeni haberler iletemedim. Şimdi bu imkânı buldum sevgili dinleyiciler!

Bu seyahatimizin bir haftası İngiltere’de geçti. İngiltere’nin Manchester, Lester, New Castel ve Londra şehirlerinde konferanslar, konuşmalar ve en önemlisi aile eğitim kampında idik. İngiltere’deki bu seyahatimiz bir hafta sürdü. Oradan Amerika’ya geldik. Yine bir perşembe günü, geçtiğimiz perşembe... Bu dünkü perşembe de artık üçüncü perşembe oluyor. Yâni, bir haftayı da Amerika’da tamamlamış bulunuyoruz. Amerika’daki bir haftamız içinde de, yine aile eğitim kampımız vardı.


a. Aile Eğitim Kampları


Sevgili Akra dinleyicilerimiz! Bizim aile eğitim kamplarımızı duymuşsunuzdur, biliyorsunuzdur çoğunuz. Biz bu aile eğitim kamplarına Avustralya’da başladık. Türkiye’de de yayıldı aile eğitim kampları âdetimiz. Avustralya’da da on üç, on dört tane yapıldı, her yıl bir tane yapılmak şekliyle... Yılda bir yapılan ve benim de çağırıldığım aile eğitim kampları sayılırsa.

Türkiye’de müteaddit bölgelerde bu güzel işi, eğitim işini, aile eğitim kampımızı yaptık geçtiğimiz senelerde. Beş yıldızlı otellerde yaptık ve bir de latîfe olarak söylüyorum; çok yıldızlı otellerde, yâni çadırlı kampta, yaylada, yıldızların altında, böyle

113

çadırların içinde olduğumuz zamanlarda da yaptık. Hepsi de güzel oldu. Tabii yaylada olduğumuz zaman, bir başka türlü güzel oldu. Çamların arasında, gölün kenarında, çadırların içinde...

Ama hepsindeki amacımız eğitim; ailenin eğitimi, aileyi dinlendirerek eğitmek, aile fertlerini üzmeden, yormadan eğitmek; aile fertlerini sıkıntılı ve üzüntülü, dağdağalı, günlük hayatın bu gürültüsünden, patırtısından çıkıp, bir kenarda kalbini ve kafasını dinleyeceği bir yerde eğitmek amacımız.


Tabii, bir taraftan eğitmeyi düşünüyoruz. Eğitmek için de her zaman genel prensibimiz; en salâhiyetli uzman, profesör, doçent, doktor, ne ise, ama sahasının biricik elemanı olan mütehassıs kimseleri çağırıyoruz. Onları planlamış olduğumuz çeşitli konularda, faydalı olduğuna inandığımız konularda konuşturuyoruz. Böylece ailenin fertlerini en yeni bilgilerle bilgilendirmiş oluyoruz. Yâni günümüzün, yılımızın en mühim olayları nelerdir; onları anlatıyoruz. Yeni gelişmeler karşısında bizim yapmamız gereken görevleri anlatıyoruz. Böylece beyler ayrı bilgileniyorlar.

Bazen hanımlara özel konuşmacılar getirip onlara ayrı program uyguluyoruz. Onlar kendi dallarında yetişiyorlar. Çocuklara tabii uzman eğiticiler tutuyoruz, pedagoglar, çocuk terbiyecileri tutuyoruz. Anaokulu seviyesindeki çocuklar ayrı eğitiliyorlar, daha büyük çocuklar ayrı eğitiliyorlar, sergiler açıyorlar.

Bizim böyle bu aile eğitim kamplarımız, artık bize özel bir çalışma tarzı oldu. Bunu biraz genişçe izah etmemin sebebi, bunların güzelliğini ve faydasını sizin de duymanız... Önümüzdeki seferlerde tertiplediğimiz yurt içi veya yurt dışı aile eğitim kamplarında, sizi de tabii aramızda görmek isteriz, sizi de şimdiden davet ederiz. Bu bakımdan bilgilendirmek istiyoruz.


Tabii burada çok güzel sonuçlar oluyor. En yeni bilgileri kazanıyorlar kardeşlerimiz; bir... Sonra ailece mutlu, güzel bir derli toplu tatil geçiriyorlar. En güzel yerleri seçmek istediğimiz için, seçtiğimiz için güzel oluyor, beğeniliyor.

Sonra, aileler birbirlerini tanımış oluyorlar. Birbirini seven insanlar, uzun zaman birbirini göremeyen aileler, görmek

114

istedikleri halde bile ziyaretler gecikebiliyor biliyorsunuz dünya işlerinden veya dostlarımızın —el-hamdü lillâh— çokluğundan dolayı olamıyor. Her birine bir akşam tahsis etsek, bir yılda 365 tane aileyi ziyaret edebiliriz. Ama eğer arkadaşlarımızın, dostlarımızın, sevdiklerimizin, gönüldaşlarımızın sayısı binlerce olursa ne olacak?.. O zaman tabii hepsine ziyaret olamıyor.

İşte böyle toplu yerlerde, artık hasretlik de gidermiş oluyoruz. Hanımlar birbirlerini daha yakından tanımış oluyorlar, çocuklar tanımış oluyorlar. Dinlenme oluyor, spor oluyor, sıhhat oluyor, temiz hava oluyor. Çeşitli bilgileri kazanmış oluyorlar.


İşte İngiltere ve Amerika’daki genç kardeşlerimiz... Genç kardeşlerimiz diyorum, çünkü buralara eğitim için geldiler onlar da. Ama bu eğitim yüksek eğitim... Yâni, çoğu üniversitelerde hoca bu kardeşlerimizin. Buralara doktora yapmaya, ihtisas yapmaya gelmiş kardeşlerimiz. Ama o diyarlara geldikleri halde, ülkelerinden uzak yerlere gittikleri halde İslâmî çalışmaları ihmâl etmiyorlar. Hem gittikleri yerlerdeki müslümanlarla tanışıyorlar, hem de bize mahsus olan kaliteli eğitim çeşitlerimizi, kendileri de uygulamak istiyorlar.

Beni de bu kardeşlerimiz çağırdılar. İngiltere’deki kardeşlerimiz İngiltere’ye çağırdı; biz de konferanslar verdik, başkaları da verdi. Türkiye’den de başka konuşmacı kardeşlerimiz gelmişti. Çok güzel oldu. Ve deminden beri saydığım faydaları elde ettik. El-hamdü lillâh...


Amerika’da da çok güzel oldu. Şimdi Amerika’daki bu aile eğitim kampımız bittikten sonra, muhtelif yerlerdeki müslüman kardeşlerimizi, müslümanların yoğun olduğu şehirleri ziyaret ederek, oralarda vaazlar vererek, konuşmalar, konferanslar yaparak; İslâm cemiyetlerini, camileri ziyaret ederek, dernekleri ziyaret ederek gezmiş oluyoruz, tanımış oluyoruz, çok istifadeli oluyor.

Dün de daha başka, yakındaki bir başka şehirdeydik. Türk cemiyetine gittik. Hakikaten çok güzel oldu ziyaretimiz. Konuşmamızdan da onlar da memnun oldular.

Şimdi muhterem kardeşlerim, bu gibi gezintilerde tabii müslüman kardeşlerimizi tanımış oluyoruz. Ama neredeki

115

müslüman kardeşlerimizi?.. Amerika gibi muazzam bir ülkedeki çeşitli sebeplerle, eğitim sebebiyle buraya gelmiş kardeşlerimizi

veyahut oraya yerleşmiş olan diğer müslüman ülkelerden gelmiş kardeşlerimizi tanıyoruz. Az önce Yemenli ve Mısırlı kardeşlerimiz vardı. Birisi cemiyet başkanı...

Geçtiğimiz şehirlerde de Pakistanlı, Hindistanlı kardeşlerle tanışmıştık. İngiltere’de de onların büyük organizasyonlarını ziyaret etmiştik. Onların kolejlerinde konferanslar vermiştik. Onların böyle hafızlık yaptırdıkları, dini ilimleri medrese usûlüyle öğrettikleri muazzam eğitim müesseselerini, Dâru’l-Ulûm isimli müesseselerini gezmiştik. Tabii hem tanışma oluyor, hem görgümüz artıyor, hem bilgimiz artıyor, hem kardeşlik, dostluk halkamız genişliyor, nice nice müslüman kardeşlerimizle temasa geçmiş oluyoruz.


b. Amerika’nın Kâşifleri


Ama bunların ötesinde, benim bilhassa bu Amerika’da gördüğüm bir başka husus var sevgili kardeşlerim: Amerika çok muazzam bir ülke... Yâni, Türkiye’den Amerika’yı tasavvur etmek biraz zor. Bitip tükenmek bilmeyen mesafelerle yüzlerce, binlerce böyle yerleşim merkezi, yeşillik denizi içinde benim gördüğüm yerler... Amerika’nın buraları, yâni her taraf orman, yeşillikler arasında. Çok muazzam servetler, zenginlikler, tabiat güzellikleri ve zenginlikleri, imkânlar... Şimdi bu kardeşlerimiz buralara gelmişler, biz de onların peşinden onları görelim deyince, bu yerleri görmüş oluyoruz.

Halbuki muhterem kardeşlerim, geçen gün biraz Amerika’nın tarihini inceledim. Bakın tarih kitaplarından hiç duymadığınız bir şeyi söyleyeceğim şimdi: Müslümanlar çok önceden Amerika’yı bulmuşlar. Belgeler var, onları dergide inşâallah neşredeceğim, okuyacaksınız. 800 tarihlerinde, bakın 800 tarihleri ne demek?.. Daha Orta Asya’ya müslümanlık yeni yayılıyor demek. Yâni Abbasîler zamanında İslâm orduları Çinlileri yenmişler ve Türk halkları, kabileleri yüz binlerce çadırlar halinde İslâm’a girmeye başlamışlar. Yâni bu devirler demek. Böyle çok erken devirler.

O zaman Afrika’da çok büyük imparatorluk varmış, Mali İmparatorluğu diye. Böyle Sudan’dan tâ Atlas Okyanusu’na kadar

116

orada bir imparatorluk, tek bir devlet ve İslâm devleti varmış. Oranın yöneticisi olan müslüman kral, oğlunu 200 gemiyle denizin içindeki akıntılardan da istifade ederek bu Atlas Okyanusu’nun ötelerine göndermiş. Gidenler gitmişler ve gelmişler. Hem gitmişler, hem gelmişler. 800 tarihinde, bakın ne kadar hayret edilecek güzel bilgiler. Ben şahsen çok sevindim. 800 tarihinde İspanya’nın, Portekiz’in batısından Lizbon şehrinden Amerika’ya gidiyor birtakım müslümanlar ve orada, gittikleri yerde, yâni Orta Amerika’da, Meksika körfezinin civarında, Karaibler denizinde Arapça’dan anlayan yerli kabileler buluyorlar. Demek ki, Araplar daha önce gitmiş, oralara yerleşmişler. Yâni, oraya giden gemilerde Arapça konuşulduğu zaman, onların konuşmasını anlayan yerliler var. Demek ki, 800 tarihlerinden de önce gitmişler oralara...


Sonra, yine tarih kitaplarında yazıyor ki, ismini de yazıyor. İsmi hatırımda: Haşad İbn-i Said diye Kurtubalı bir şahıs, 860 küsürlü yıllarda Atlas Okyanusu’nu geçip Amerika’ya gitmiş ve oradan geri dönmüş. Haber getirmiş şöyle şöyledir, şöyle şöyle yerler var diye. Yâni, bu kadar eski tarihlerden müslümanlar Amerika’yı tanımışlar ve yerleşmişler hatta...

Ama gelelim bizim dedelerimize, yâni Osmanlıları kasdediyorum. Osmanlıların biliyorsunuz, meşhur bir Pîrî Reisleri var. Pîrî Reis bir harita yapmış 1513 tarihli. Ben de o haritanın böyle bir pencere kadar kocaman bir nüshası var. Kendi gözlerimle de gördüm. 1513 tarihi ne demek? Yavuz Selim zamanı demek aşağı yukarı. O kadar eski zamanlarda yapılmış harita... Tabii o haritadaki bilgiler daha önceden elde edilmiş. O tarihlerde, 1500’lü yıllarda, demek ki Fatih’ten sonraki yıllarda, II. Bayezit’ten sonraki yıllarda, Amerika’nın öyle güzel bir haritasını yapmış ki Pîrî Reis; hem Kuzey Amerika, hem Orta Amerika, adalar, körfezler, Güney Amerika’nın Brezilya’sı, nehirleri... Hattâ oradaki acayip hayvanların harita üzerinde resimleri var...

Yâni şunu demek istiyorum: 1500’lü yıllarda Osmanlı gemicileri Amerika’yı biliyorlar. Bu kadar önceden bildiğimiz bu Amerika’ya, Kristof Kolomb işte o yıllarda, müslüman gemicilerden öğrenerek, müslüman gemicilerden faydalanarak o tarafa İspanyolları, Portekizlileri bulaştırmış. Gitmişler onlar

117

oralara, yerleşmişler. Yâni, o zamandan itibaren Avrupa’nın muhtelif kavimleri, kabileleri, insanları kalkmışlar, oralara yerleşmişler. Şimdi ben buralarda geziyorum, görüyorum. Yâni bu uçsuz, bucaksız, eşsiz, emsalsiz kıta, muazzam mekânlar tabii bu gelenlerin malı olmuş, elinde kalmış.


Bir de rivâyet duydum ki, rahmetli, çok sevdiğim Barbaros Hayreddin Paşa, kaptân-ı deryâmız, zamanın sadrazamına gelmiş, ikazda bulunmuş. Hatta sadrazam sefer için Diyarbakır’a gitmiş, o da peşinden gitmiş, orada demiş ki:

“—Efendim, bu Avrupalılar Yeni Dünya diye bir yerlere gidiyorlar. Şuralarla ilgilenelim mi?..” diye.

Yâni, Barbaros Hayreddin’in de bildiği, ilgilendiği yerler. Şimdi biz buraları geziyoruz ama, 1500’lü yıllar neresi, 1900’lü yılların sonu, neredeyse 2000’li yıllara geleceğiz, o zaman gezeceğiz... Tabii benim gezmem önemli değil, benden önce buralara gelmiş kardeşlerim var ama, müslüman kardeşlerimin bu kıtalarda yerleşmesi ve faaliyetleri gecikmiş, çok gecikmiş. Keşke biz önceden buralara yerleşseydik. Daha önceden bildiğimize göre, daha çok gelseydik.

118

Buralarda her tarafta, meselâ ben şehirlerin isimlerine bakıyorum: Hep hristiyan hatıralarını canlandıran İncil’deki isimlerden alınma veya Avrupa’nın bazı şehirlerinin özlemini yansıtan, Avrupa şehirlerinin isimlerinin kopyası. Yâni oralardan gelenler, burada eski şehirlerinin ismini vermişler.

İstanbul’da biliyorsunuz bizim Hayrunnisâ Hastanemizin olduğu Yeni Bosna semti var. Tabii Bosna neresi, burası nere!.. Yeni Bosna ne demek?.. Yâni Bosna’dan gelenler o özlemlerini, oraya o ismi vererek gidermişler.


Şimdi işte bu kadar gecikme tabii beni üzüyor. Kıtanın güzelliğine bakıyorum, büyüklüğüne bakıyorum, insanlarının tabii inanç yönünden manzarasına bakıyorum, tabii inanç yönünden hak dini bulamamış insanlar. Netice itibariyle İslâm’dan uzak insanlar. Allah’ın râzı olmadığı, sevmediği halleri, yolları tutturmuş giden insanlar.

Ama tabii bunun yanında güzel gelişmeler var. Okuduğum, bana verilen en yeni kitaplara göre 10 milyonu geçmiş, 260 milyon nüfuslu Amerika’da müslümanların sayısı.

Tabii bunların bir kısmı Afrikan Amerikan müslümanları diyoruz. Yâni kökeni Afrika’dan gelmiş insanlar olan müslümanlar. Ama bunların bir kısmı da, kökeni Afrikalı olmayan, beyaz ırktan dediğimiz müslümanlar var. Hatta yahudilerden müslüman olanlardan bahsettiler. Tabii bunları, müslüman olanları duydukça insan, “Tamam, el-hamdü lillâh

hidayete ermişler, gerçeği bulmuşlar!” diye seviniyor.


Tabii buraya gelen kardeşlerimiz, bizden önce gelen Pakistanlılar, Hindistanlılar, Arap kardeşlerimiz, göçmüş olan kardeşlerimiz ve bizlerden gelen kardeşler de boş durmamışlar, camiler açmışlar, dernekler kurmuşlar, içlerinden profesörler yetişmiş, onlar güzel çalışmalar yapmışlar, dernekleri birleştirmişler, daha büyük böyle organizasyonlar teşkil etmişler. İslâm’ı burada yaymak için neşriyat gelişmiş, çok güzel kitaplar var. İstiyorum ki yâni onları alayım, getireyim, böyle sandıklar dolusu kitap getirebilir insan. Çünkü İslâm’la ilgili çok güzel neşriyatlar. Tabii bunlar okunacak, okundukça da tabii İslâm’ı kabul eden insanların sayısı artacak.

119

Arkadaşlar, bir de bana tabii gösterdiler, müjde verdiler, ona da sevindim, hamd ettim. Allah’a hamd ü senâlar olsun. Bizim dergilerimizin baş makaleleri de İngilizce’ye tercüme ediliyor ve onlar çeşitli yayın vasıtalarıyla Amerika’da her tarafa dağıtılıyor, müslümanlar dinliyorlar. Türklerden başka öteki müslüman kardeşlerimiz de bu bizim makalelerimizi, dergilerimizi, fikirlerimizi demek ki öğrenmiş oluyorlar.


Bunların hepsi güzel, ama çok net olarak görülüyor, bizim Amerika’da iki türlü çalışma yapmamız gerekiyor. Bu seyahatte onu çok net olarak gördüm. Bir: Amerika’ya gitmiş olan kardeşlerimizle ilgilenmemiz lâzım!.. Meselâ, benim bulunduğum Rochester şehrinde söylediler. Yâni gençlerin eğitime ihtiyacı olduğu, bayağı kalabalık bir Türk grubu olmasına rağmen, eğitim bakımından eksikleri olduğunu söylediler. Halbuki öteki şehirlerde de aynı durumlar var. Bir: Bizim buraya gelmiş olan, bizim dilimizde konuşan, bizim kendilerine faydalı olabileceğimiz kardeşlerimize yardımcı olmamız lâzım!..

Hakikaten güzel oluyor. Meselâ dün akşam Türk Derneği’nde konuşma yaptık, güzel oldu. Başka yerlerde de kardeşlerimizin böyle dernekleşmesi lâzım, camiler, dernekler teşkil etmesi lâzım! Bizim de onlara konuşmacı göndermemiz lâzım!..


c. Herkes Türkiye’den Yardım Bekliyor


Bu arada çok hayret edeceğiniz ve sevineceğiniz bir şey oldu: Amerikalı, yâni Amerikan vatandaşı ve kökeni Amerikalı olan birisi, bir din görevlisi geldi. Hapishanelerde mahkûmlara dînî konuşmalar yapıyormuş. Resmen memur, devletin memuru... İyi bir müslüman. Konuştuk. Diyor ki:

“—Türkiye’nin bize yardım etmesi lâzım! Yâni Türkiye’deki sizlerin bize yardımcı olması lâzım!..”

Ben afalladım, şaşırdım. Yâni Amerika gibi uçsuz bucaksız, nüfusu bizim kaç mislimiz fazla bir ülkenin, hiç tahmin etmiyordum böyle insanlarının bizden yardım isteyeceğini. Dedim ki:

“—El-hamdü lillâh!..”

120

Yâni biz, Türkiye müslümanları, sizler yâni sevgili kardeşlerim. Allah hepinizden râzı olsun. Beni dinlemeyen kardeşlerimiz de var, yâni radyoyu şu anda dinlemeyen kardeşlerimiz de vardır ama, onların da gıyabında dua ederiz, Allah hepinize hayırlar ihsân eylesin...

Ben Türkiye’deki müslüman kardeşlerimizin çok çalışkan olduğunu görüyorum. Hepsinin canla başla Balkanlar’daki, Makedonya, Arnavutluk, Bosna, Bulgaristan, Romanya hatta Yunanistan, Rusya, Rusya’nın dışında, Türkî Cumhuriyetler dediğimiz yerlerde harıl harıl İslâm’ı yaymak için camiler yapıyorlar, çeşitli faaliyetlerde bulunuyorlar. Bunların hepsi güzel!.. E bunlar tabii geliyor. Türkî Cumhuriyetlerle ırkî ilgimiz olduğu için bu münasebetleri tabii görüyoruz da, Amerikalarda bir Amerikan memuru vatandaşın, kimsenin kalkıp Türkiye’den siz bize yardımcı olun demesi, beni sevindirdi bir bakıma... Biraz da benim için bir hayret etmeme sebep olacak bir şey oldu. Olsun.


Demek ki, Amerika’ya yardımın bir kısmı, Amerika’ya gelmiş olan kardeşlerimize İslâm’ı öğretmek tarzında yardım olabilir. Ama bir taraftan da, Amerikalılara da doğrudan doğruya yardımımız olabileceği anlaşılıyor. Çünkü tabii, el-hamdü lillâh biz İslâm’ı dedelerimizin yazdığı kitaplarla, tutturduğu dosdoğru ehl-i sünnet yolunu; yâni Peygamber Efendimiz’in yolu, Peygamber Efendimiz’in sünnetine ittibâ etme yolu, Kur’an-ı Kerim’den ayrılmama, aşırı gitmeme, sapmama, sapıtmama, yanılmama, dinin özünü kaybetmeme, ana çizgiden sapmama yolunu takip ettiriyoruz. Bu güzel!.. Yâni bozulmamış sâfi bir müslümanlık, Kur’an müslümanlığı, Peygamber Efendimiz’in temsil ettiği sünnet-i seniyyeye uygun, sahabe müslümanlığı diyelim, asr-ı saadet müslümanlığı. El-hamdü lillâh... Tabii herkes bunu yakalayamadığı için, bizim bu konularda konuşmamız iyi oluyor.

İngiltere’de ben konferansımda bunları anlatınca: “—Aman bunları yazıya geçirin! Bizim buradaki kimselere de bunları, ilgili kimselere de yâni din adamı durumundaki kimselere de bunları verelim, aman ne olur okusunlar!” dediler.

Demek ki, onların din adamları var ama, bizim anlattığımız konuları anlatmadıkları için, bilmedikleri için, temas etmedikleri

121

için, o konularla ilgilenmek hatırlarına gelmediği için, bizim konuşmalarımız, ilgili konularımızın çeşitliliği onları memnun ediyor. Demek ki ihtiyaçları var, bizden yazı istiyorlar, tekrar İngiltere’ye çağırdılar... Tekrar tekrar Amerika’ya çağırıyorlar, kartlarını veriyorlar, adreslerini veriyorlar... Bunların hepsi, el- hamdü lillâh güzel işaretler.


Şu anlaşılıyor ki sevgili Akra dinleyicilerim: Hepimizin İslâm’ı çok çok iyi öğrenmemiz lâzım! Hepimizin sàlih müslüman olmamız lâzım!.. Sàlih, biliyorsunuz böyle salâh-ı hal sahibi iyi müslüman demek. Yâni herhangi bir eksiği, kusuru, gediği, noksanlığı olmayan, tam, iyi bir müslüman olmamız lâzım!..

Sàlih olmak, sàlihlerden olmak, sàlihînden olmak istiyoruz;


َاللهُمَّ احْشُرْنَا فِي زُمْرَةِ الصَّالِحِينَ


(Allàhümma’hşurnâ fî zümreti’s-sàlihîn) “Yâ Rabbi, sen bizi sàlihler zümresinde haşret, bizi sàlihlerden eyle!” diye dua ediyoruz.


d. Muslih Olmamız Lâzım!


Bu, insanın iyi müslüman olması, güzel!.. Ama bunun ötesinde bizi bir hamle daha yapmamız lâzım, bir üst tabakaya yükselmemiz lâzım: Muslihîn zümresi. Yâni muslihîn ne demek?.. Islah ediciler demek. Yâni kendisinin sàlih olması güzel, çok iyi bir şey. Ama bir de muslih olmak, başkasını ıslah edici olmak. Peygamber Efendimiz methetmiş muslihleri:

Bir hadis-i şeriflerinde buyurmuşlar ki:28



28 Tirmizî, Sünen, c.IX, s.219, no:2554; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.XVII, s.16, no:11; Kudàî, Müsnedü’ş-Şihâb, c.II, s.138, no:1052; Ebû Nuaym, Hilyetü’l- Evliyâ, c.II, s.10; Küseyr ibn-i Abdullah el-Müzenî Rh.A babasından, o da dedesinden.

Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.IV, s.73, no:16736; İbn-i Esîr, Üsdü’l-Gàbe, c.I, s.699; İbn-i Adiy, Kâmil fi’d-Duafâ, c.IV, s.307; Abdurrahman ibn-i Senne el- Eşcaî RA’dan.

122

بَدَأَ اْلإِسْلاَمُ غَرِيبًا، وَ سَيَعُودُ غَرِيبًا، فَطُوبٰى لِلْغُرَبَاءِ! قِيلَ: يَا


رَسُولَ اللَّهِ، وَمَنِ الْغُرَبَاءُ؟ قَالَ: الَّذِينَ يُصْلِحُونَ مَا أَفْسَدَ النَّاسُ

(حم. عن عبد الرحمن بن سنة الأشجعى)


(Bedee’l-islâmü garîben, ve seyeùdü garîben) “İslâmiyet garip olarak başlamıştır ve yine garipliğe dönecektir. (Fetùbâ li’l- gurabâi) O gariplere müjdeler olsun!

(Kîle) Denildi ki: (Yâ rasûla’llah, ve meni’l-gurabâü) Yâ Rasûlallah, o garipler kimlerdir?

(Kàle) Buyurdu ki: (Ellezîne yuslihùne mâ efsede’n-nâs)

“Onlar, insanların bozdukları şeyleri düzeltmeye çalışan, ıslah etmeye çalışan, dine hizmet etmeye çalışan kimselerdir.”


Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.I, s.398, no3784; Abdullah ibn-i Mes’ud RA’dan.

Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.VI, s.164, no:5867; Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.III, s.250, no:3056; Taberânî, Mu’cemü’s-Sağîr, c.I, s.183, no:290; Kudàî, Müsnedü’ş-Şihâb, c.II, s.139, no:1055; İbn-i Adiy, Kâmil fi’d-Duafâ, c.II, s.29; Sehl ibn-i Sa’d RA’dan.

Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.V, s.149, no:4915; Câbir ibn-i Abdullah RA’dan.

Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.II, s.30, no:2185; Abdurrahman ibn-i Avf RA’dan. İbn-i Asâkir, Târih-i Dimaşk, c.XXXIII, s.369; Enes ibn-i Mâlik, Ebû Ümâme, Ebü’d-Derdâ ve Vâsile RA’dan.

Yalnız ilk cümlesi:

Müslim, Sahîh, c.I, s.350, no:208; İbn-i Mâce, Sünen, c.XI, s.485, no:3976; Ebû Ya’lâ, Müsned, c.XI, s.52, no:6190; Ebû Avâne, Müsned, c.I, s.95, no:298; Hatîb-i Bağdâdî, Târih-i Bağdad, c.II, s.307, no:6102; Ebû Hüreyre RA’dan.

Bezzâr, Müsned, c.II, s.248, no:5898; Kudàî, Müsnedü’ş-Şihâb, c.II, s.138, no:1054; Abdullah ibn-i Ömer RA’dan.

Tahàvî, Müşkilü’l-Âsâr, c.II, s.191, no:588; Enes ibn-i Mâlik RA’dan.

Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.XI, s.70, no:11074; Abdullah ibn-i Abbas RA’dan.

Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.VII, s.205, no:7283; Ebû Saîd el-Hudrî RA’dan.

Kenzü’l-Ummâl, c.I, s.417, no:1198, 1201; Mecmaü’z-Zevâid, c.VII, s.545, no:12190, 12193, 12194; Keşfü’l-Hafâ, c.I, s.282, no:887; Câmiü’l-Ehàdîs, c.VII, s.209, no:6147 ve c.XI, s.101, no:10343.

123

Onun için sevgili Akra dinleyicileri, konuşmamın sonuna doğru asıl size vurgulamak istediğim, bu seyahatimin bana verdiği heyecanlarla, fikirlerle böyle buram buram, taptaze duygularla, Amerika’dan size iletmek istediğim şu:

Çok iyi müslüman olacaksınız, çok iyi müslüman olacağız! Çok çalışacağız, hem kendimiz sàlih müslüman olacağız, iyi müslüman olacağız, Türkiye pırıl pırıl, nûrânî olacak. Başından sonuna kadar, tepeden tırnağa kadar; en yüksek mertebeden, müslümanların hepsi yüksektir ama, memuriyeti vs.si itibariyle derecesi en aşağı olandan yukarıya kadar, yaşı en büyükten en küçüğe kadar hepimiz böyle 65 milyon, pırıl pırıl Allah’ın sevgili kulları, evliyâsı, nurlu insanlar olacağız. Nurlu olacak her şeyimiz ama, bakın herkes bizden yardım istiyor; bütün dünyaya da böyle dağılacağız ve oralarda hakkı göstermek için, ıslah etmek için, nurlandırmak için gayretler göstereceğiz.

Bunu yapmaya başlamış tabii pek çok insan da var. Türkiye’de de var, Amerika’da da var, Avrupa’da da var; Allah onların sa’ylerini meşkûr etsin... Gayretlerini ziyâde eylesin...


Buradaki kardeşlerimize de tabii bu arada dua ediyorum, Allah kendilerinden râzı olsun... Hem böyle bir diyâr-ı gurbete gelmişler, hem de çok kaliteli insanlar. Hepsi ilerinin profesörleri, yâni yüksek seviyeli insanlar... Hem de burada, çok güzel bir İslâmî tabaka oluşturuyor bunlar. Yâni, İslâm aleminin bütün ülkelerinden gelen, doktora yapan, ilme sarılmış insanlardan bir arkadaş grubu, bir küme, bir büyük, güzel tabaka meydana geliyor. Onların birbirleriyle tanışması da güzel... Bu güzel tanışmadan İslâm’ın dosdoğru yönlerinin öğrenilmesi, yanılgıların terk edilmesi, insanların hatası varsa onları düzeltmiş olması güzel... Sonra bu kardeşlerimizin aynı zamanda işte böyle İslâm’ı öğretecek çalışmalar yapması, Amerika’da İslâm’ı yaymaya gayret etmesi çok önemli!..

New York’taki bir arkadaşım demişti ki:

“—Burada şöyle bir tekke gibi bir çalışma yerimiz olsa, canla başla çalışırız, ne kadar güzel olur.” demişti.

124

Gittiğim başka şehirlerde de aynı özlemi dile getirdiler. İnsanların bir bunalım içinde olduğunu, rûhi ihtiyacın çok yüksek seviyede olduğunu bildirdiler.

Demek ki, ben sizden ayrılmayı sevmiyorum; oturup İstanbul’da çalışmak, sizlerle daha sık bir arada olmak istiyorum ama, böyle yurt dışında da çok büyük gelişmeler var... Çok güzel çalışmalarla, inşâallah Allah-u Teàlâ Hazretleri İslâmiyet’i, şu anda yayılmamış olan yerlere de yayacak. Ve şu anda müslüman olmayan kimseler de inşâallah güzel çalışmalarla İslâm’ın güzelliğini anlayacaklar, hak dine gelecekler.


Ehl-i kitaptan olan hristiyanlar, yahudiler; onlara ehl-i kitap diyoruz, kendilerine peygamber indirilmiş, kitap indirilmiş. Onların Allah’ın varlığını bilip, yanlış inançları bırakıp İslâm’a gelmeleri daha çok beklenir. Onlardan onları bekliyoruz. Anlatıldığı zaman, ortada bir düşmanlık yok. Allah-u Teàlâ Hazretleri Kur’an-ı Kerim’de emrediyor:


قُلْ يَاأَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلٰى كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَ نَعْبُدَ


إِلاَّ اللَّهَ وَلاَ نُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا وَلاَ يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضًا أَرْبَابًا مِنْ


دُونِ اللَّهِ (اۤل عمران:٢٦)


(Kul yâ ehle’l-kitâb) “De ki ey Rasûlüm: Ey ehl-i kitap, yâni ey hıristiyanlar, ey Yahudiler! (Teàlev ilâ kelimetin sevâin beynenâ ve beyneküm) Sizinle bizim aramızda müşterek olan kelimeye, temel inanca gelin! Bırakın yanlışlıkları… (Ellâ na’büde illa’llàh) Allah’tan gayriye tapmayalım! Allah’ın varlığını, birliğini kabul edelim. (Ve lâ nüşrike bihî şey’en) Ona hiç bir şeyi eş tutmayalım! (Ve lâ yettahize ba’dunâ ba’dan erbâben min dûni’llâh) Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın.” (Al-i İmran, 3/64) diye, bizim onlara davette bulunmamızı Allah-u Teàlâ Hazretleri emrediyor Peygamber Efendimiz’e...

Peygamberimiz de bize emrediyor, bizim de onu yapmamız lâzım!.. İşte bu gibi çalışmaları yapmak için de el birliği içinde

125

yardımlaşarak, birbirimizi destekleyerek, güzel organizasyonlar kurmamız gerekiyor.


El-hamdü lillâh, Allah razı olsun, sabahleyin özel telefon konuşmamda müjde aldım: Akra radyomuzun yayınları inşâallah birçok müjdeli, güzel gelişmeler içinde olacak. Daha geniş alanlardan dinlenilecek.

İnşâallah, açtığımız okullar var... Tabii bu okullar bir taraftan yurt içindeki kardeşlerimize kolejlerimiz hizmet ederken, bir taraftan da işte böyle Türkiye’nin dışında yaşayan müslüman ailelerin de çocuklarına İslâmî eğitim vermek için, onları bizim kolejlerimize göndermesi mümkün. Böylece gayrimüslim ülkelerin negatif şartlarından etkilenmeden çocuklarını yetiştirirler, güzel tahsilleri olmuş olur. Ondan sonra, annelerinin babalarının yanına geldikleri zaman, İslâm’ı öğrenmiş, bozulmamış olarak gelirler. Yüksek tahsillerini de annelerinin, babalarının yanında, yâni bu yabancı diyarlarda yaparlar, kaliteli yetişmiş olurlar diye düşünüyoruz, gayret ediyoruz.

Allah-u Teàlâ Hazretleri bizleri iyi müslüman olmaya muvaffak eylesin... Sevdiği, râzı olduğu amelleri işlemeyi nasib eylesin muhterem Akra dinleyicileri, kardeşlerim!.. Ve yaptığımız çalışmalarla İslâm’a faydalı olmamızı nasib eylesin... Bizim çalışmalarımızla, sözlerimizle, yayınlarımızla, konuşmalarımızla nice insanların hakkı anlayıp, hidâyete erip, doğru yolu bulup, müslüman olmasını, iki cihan saadetini kazanmasını nasib eylesin Allah-u Teàlâ Hazretleri... Allah-u Teàlâ Hazretleri hepinize dünya ve ahiret saadetini ihsân eylesin... Cumanız mübarek olsun...

Es-selâmü aleyküm ve rahmetu’llàhi ve berekâtühû!..


28. 07. 1995 - ABD

126
7. İSLÂM’I TEBLİĞ ÇALIŞMALARININ ÖNEMİ