4. ÇOK HAMD ETMEK

5. RAMAZANINIZ MÜBAREK OLSUN!



Es-selâmü aleyküm ve rahmetu’llàhi ve berekâtühû!..

Çok çok uzaklardan, Avustralya’dan sizlere sevgi ve hasret dolu selâmlarımı sunarım sevgili Akra dinleyenleri!..

Allah’ın rahmeti, bereketi, ihsânı, ikrâmı üzerinize olsun... Ramazan geliyor, Ramazan’ınız mübarek olsun... Allah bu on bir ayın sultanını cümle Ümmet-i Muhammed için, alem-i İslâm için hayırlı etsin... Bu güzel ayın bereketinden istifade etmeyi cümlenize, cümle müslüman kardeşlerimize nasib eylesin... Mutlu ve hayırlı ve uğurlu bir Ramazan olsun...


a. Sabır Ayı


Aziz ve muhterem dinleyicilerim! Ramazan, İslâm alemi için, müslümanlar için çok önemli bir aydır. Allah-u Teàlâ Hazretleri, Kur’an-ı Kerim’inde emrediyor bize Ramazan orucunu... Bi’smi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm:


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمْ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ


مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ (البقرة:١١١)


(Yâ eyyühe’llezîne âmenû) “Ey iman eden kullarım! (Kütibe aleykümü’s-sıyâmü) Sizin boynunuza bir farz olarak, mecburiyet olarak oruç ibadeti yazıldı. (Kemâ kütibe ale’llezîne min kabliküm) Sizden önceki ümmetlere farz olduğu gibi size de farz kılındı. (Lealleküm tettekùn) Tâ ki, takvâ ehli insanlar olasınız diye.” (Bakara, 2/183) tarzında emrediliyor Ramazan orucu...

Ramazan ayı boyunca müslümanların sıhhatli olanlarının, durumu müsait olanların, seyahatte olmayanların, hasta olmayanların, yaşlı olmayanların hepsinin bu orucu tutması boyunlarına borç... Allah’ın büyük emri, dinimizin direklerinden, çok önemli ibadetlerinden biri...

107

İnsanoğlu için de son derece önemli bir ibadet oruç ibadeti... İnsanoğlunun nefsinin, kendisinin, egosunun, iradesinin eğitimi için çok muazzam bir ibadet... Bir ay boyunca devam eden bir nefis terbiyesi, irade eğitimi, bir tasavvufî çalışma... Tasavvufun dinimizin direği olduğunu gösteren bir ibadettir oruç ibadeti...

Bu ibadetle, Allah’ın bize meşrû kıldığı, helâl kılmış olduğu bir takım şeyleri, kendi kendimize yapmama eğitimi, egzersizi yapıyoruz. Su, Allah’ın helâl bir maddesi ve bizim hayatımızın direği, çok önemli, onu içmemiz lâzım ve Allah buna müsaade etmiş. Ama oruçlu olduğumuz zaman, ne kadar susasak, su içmiyoruz.

Yemek yemek, bizim yaşamımız için gerekli bir çalışma. Helâl bir gıda ile doymamız lâzım ki, ibadet yapabilelim, çeşitli faaliyetlerimizi devam ettirebilelim. Ama onu da yapmıyoruz.

Evlilik insanoğlu için çok önemli. Neslin bekàsı için, Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin bizlere gül gibi çocuklar vermesi için, Allah’ın emri olan bir iş nikâhlanmak, evlenmek, çoluk çocuk sahibi olmak... Ama oruçta bu faaliyetler de engelleniyor.

108

Yâni insanın içinin, nefsinin, kendisinin çok şiddetle arzu ettiği birtakım şeyleri, Allah-u Teàlâ Hazretleri:

“—Ey benim sevgili kullarım! Hadi bakalım, bir müddet, benim hatırım için bunları yapmamayı deneyin!” diye, bize onlara karşı kendimizi tutmayı; istesek bile, canımız istese bile yapmamayı emrediyor.

Biz de bu egzersizi bir ay boyunca yapıyoruz. Niçin?.. Takvâ ehli olalım diye.


b. Takvâyı Öğrenme Ayı


Takvâ sözünü bilirsiniz. “Takvâ ehli bir müslüman” deyince, saygı duyarsınız bir müslümana; “Demek ki çok ihlâslı bir kimseymiş, demek ki Allah’tan korkan bir kimseymiş; demek ki hiç bir işini yanlış yapmamaya çalışıyormuş, haram yemiyormuş, ibadetlerine düşkünmüş...” diye düşünürsünüz. Takvâ ehli olmak çok güzel bir şey.

İşte oruç, insanı takvâ ehli bir müslüman yapıyor. Neden?..

Çünkü insanoğlunun yapısında olan nefsi, insanın arzularını temsil eder, insanın arzularını kamçılar. Çeşitli arzular uyandırır, birçok şeyleri yaptırmak ister. Birçok insan da nefsin arzularını yerine getirir. Hatta bütün faaliyetlerini, nefsin arzularını yerine getirmek için sürdürür. Parayı onun için kazanır. Parayı nefsin arzularını yerine getirmek için harcar. Harman savurur gibi harcar. Bir yılbaşı gecesinde, bir gazinoda, bir pavyonda nasıl paralar harcar... Nefsi için, keyfi için, yâni zevk ü sefâsı için yapar bunları...

Ama işte nefsin bu arzuları; yâni hevâ-i nefs dediğimiz nefsin bu bitmez, tükenmez, tatsız, tuzsuz, zararlı, muzır, ısrarlı arzuları insanları çeşitli günahlara da sürüklüyor. Haramlara sürüklüyor, hırsızlık yaptırıyor, başkalarını kandırtıyor. Namuslara lekeler, gölgeler düşürtebiliyor. İnsanlara içki içirtiyor, kumar oynatıyor. Heyecan duyuyorum diye, çeşitli gayr-i meşrû eğlencelere saptırıyor.

Bu nefse dur demek lâzım! Bu nefsi ıslâh etmek lâzım! Kur’an- ı Kerim’de Allah-u Teàlâ Hazretleri buyuruyor ki:

109

قَدْ أَفْلَحَ مَنْ زَكَّاهَا. وَقَدْ خَابَ مَنْ دَسَّاهَا (الشمس:٩-١١)


(Kad efleha men zekkâhâ) “Kim nefsini ıslah ederse o felâh bulmuştur, o kurtulacaktır. O dünyada da başı dinç bir insan olacaktır, başı dik bir insan olacaktır; ahirette de sevap alacak, mükâfat alacak, cennete girecektir, felâh bulacaktır. (Ve kad hàbe men dessâhâ) Nefsinin esiri olan, arzularının peşinde sürüklenen, haram helâl demeden yasak, meşrû, gayr-i meşrû ayırımı yapmadan keyfince ömür sürenler de, günahlara daldığı için hem dünyası perişan olacaktır, aile yuvası perişan olacaktır, işi perişan olacaktır. Tahsil görüyorsa, tahsili yarım kalabilir. Hem de ahirette, günahları işlediği için cezasını çekecektir, felâketlere uğrayacaktır, hüsrana uğrayacaktır.” (Şems, 91/9-10) diyor Kur’an-ı Kerim, bunu bildiriyor.

O halde insanoğlunun iç terbiyesi, irade terbiyesi görmesi, kendi kendini kontrol eden bir insan olması lâzım! Zâten dinimizin ana gayelerinden birisi bu... Hepimiz kâmil insan olacağız, olgun bir müslüman olacağız. Kâmil, yetişmiş, bilge, hakîm, ne yaptığını bilen, ne söylediğini bilen, sabırlı, şükürlü, düşüne taşına iş yapan ve doğru iş yapan insanlar olmalıyız. İşte bu gàyeyi insana bir eğitim ile ulaştırmak mümkün, getirmek mümkün. Bu gàyeyi tahakkuk ettirmek için, bu nefsin terbiye edilmesi lâzım!..


Allah-u Teàlâ Hazretleri, “Nefsinizi terbiye edin!” dediği gibi, nefsi terbiye edecek ibadetleri de bize emretmiş ve dinimizin ibadetleri yine bizim faydamıza, toplumun faydasına, insan ruhunun sıhhatine olarak emrolunmuş Kur’an-ı Kerim’de... İnsan 20. Yüzyıl’ın ilimlerini bilince, İslam’ı o ilimlerle incelediği zaman, ne kadar muazzam bir sistem ile karşı karşıya olduğunu daha güzel görüyor. İslâm’a aşkı, bağlılığı, hayranlığı kat kat daha artıyor. Ne kadar güzel ibadetlerimiz var! El-hamdü lillâh, Allah bizi müslüman eylemiş. Bu güzel ibadetlere akıllı, mantıklı, şuurlu, ciddi, bilimsel, mantıklı ibadetlere sahibiz.

Şu namaz ibadetimiz ne kadar güzel bir ibadettir, günde beş defa... Bu oruç ibadetimiz ne kadar güzel bir ibadettir, ne kadar faydaları var! Hem vücudumuza, hem ruhumuza, hem ailemize,

110

hem dünyamıza, hem ahiretimize, hem irademize faydası var... Şu zekât ibadeti ne kadar güzel bir ibadettir; fakirler o sayede nasıl bellerini doğrultuyorlar, zenginler nasıl iyi insan olmanın tadını tadıyorlar... O hac ibadeti ne kadar güzel bir ibadettir. Nasıl dünyanın her yerinden müslümanlar bir yerde toplanıp aynı günlerde ne güzel ibadetler ediyorlar, birbirleriyle tanışmış oluyorlar, İslâm kardeşliğinin zevkini çıkartıyorlar.

Hâsılı İslâm’ın her şeyi güzel, her hükmü güzel!..


Mevlâ görelim neyler

Neylerse güzel eyler!


dediği gibi şâirin46, her şeyi aşık olunacak kadar güzel! Bu arada da oruç ibadeti çok güzel bir ibadet...


c. Orucun Faydası


Orucun ilk faydası, insanın bedenine, sıhhatine geliyor. İnsan oruç tuttuğu zaman sıhhatli bir insan oluyor. Midesi bir ay tatil yapmış oluyor. Ağır bir çalışma temposundan çok hafif bir çalışma temposuna geçmiş oluyor, dinleniyor. Karaciğeri dinleniyor, pankreası dinleniyor, salgı bezleri dinleniyor, barsakları dinleniyor... Şişmanlığı varsa, şişmanlığı azalıyor, kilosunu atıyor... Tabii, usûlüne uygun bir ciddî, istikrarlı yol takip ederse, Ramazan orucu sıhhat kazanmasına sebep oluyor. Ondan sonra ruhu dinleniyor, başı dinleniyor ve kalbi nurlanıyor.

Büyüklerimiz diyorlar ki:

“—Kalp ile mide yakın, birbirlerinin altında, üstünde olan iki tane uzuv. Birisi dolduğu zaman ötekisi boşalır.”


46 Söz konusu mısralar İbrâhim Hakkı Erzurumî (1703-1780) Hz.nin Tefviznâme isimli uzun şiirinde geçer. Şiirin ilk kıtası:


Hak şerleri hayr eyler,

Zannetme ki gayr eyler,

Ârif anı seyr eyler,

Mevlâ görelim neyler,

Neylerse güzel eyler.

111

İnsanın midesi tıklım tıklım dolu olduğu zaman, kalbi, gönlü iyi çalışmıyor, uyku bastırıyor, gözleri mahmurlaşıyor... Midesi dolu insanın duyguları zayıflıyor, gaddarlaşıyor, şehevî arzuları artıyor filân... Midesi boş olduğu zaman da kalbi nurlanıyor. Kalbi nur doluyor, güzel duygular doluyor, gözleri yaşarıyor, hassaslaşıyor, rikkatli bir insan oluyor, lirik bir insan oluyor —

batılıların tabiriyle— şiir dolu, duygu dolu hassas bir insan oluyor.

Oruç o halde, insanın ruhunu da nurlandıran, ruhunu güçlendiren, gönlünü pırıl pırıl yapan, gönlünü çalıştıran, duygularını harekete geçiren bir ibadet oluyor, pompalama ibadeti oluyor. Öyle faydası var.

Fakirlerin hâlini anlamış oluyor insan, açların neler çektiğini anlamış oluyor ve Allah-u Teàlâ Hazretleri için, Allah için, Allah rızası için fedakârlık yapmayı, Allah’ın rızasını kazanmak için sabretmeyi öğreniyor. Bu da çok önemli...


Dinimizin yarısı şükür duygusuna dayanır, yarısı sabır duygusuna dayanır:47


َاْلإِيمَانُ نِصْفَانِ: فَنِصْفٌ فِي الصَّبْرِ، ونِصْفٌ فِي الشُّكْرِ (هب .والديلمي عن أنس)


RE. 193/8 (El-îmânü nısfâni) “İman iki kısımdır, iki yarımdan meydana gelir, iki yarımdır: (Nısfun fi’s-sabr) Yarısı sabırdadır. (Ve nısfun fi’ş-şükür) Yarısı da şükürdedir.” buyrulmuştur.

Şükür duygusuna dayanır; “Yâ Rabbi, çok şükür, bak bu nimetleri bana verdin!” diye insan, Allah-u Teàlâ Hazretleri’ne karşı çok güzel minnet duygularıyla dolar, taşar. Çok önemli...



47 Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.VII, s.123, no:9715; Kudàî, Müsnedü’ş-Şihâb, c.I, s.127, no:159; Harâitî, Fadîletü’ş-Şükr, c.I, s.39, no:18; Cürcânî, Târih-i Cürcân, c.I, s.410, no:712; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.I, s.111, no:378; Enes ibn-i Mâlik RA’dan.

Kenzü’l-Ummâl, c.I, s.26, no:61; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XI, s.64, no:10261; RE. 193/8.

112

Hamd eder, tesbih eder Allah-u Teàlâ Hazretleri’ni ve Allah’ın en sevdiği işi yapmış olur.

Sabır duygusu da çok kıymetlidir. Çünkü, cenneti kazanmak için, insanın biraz meşakkat çekmesi lâzım geliyor. İbadetler insanı biraz meşakkat bakımından imtihan eden çalışmalar oluyor. Tabii onlara çalışan bir insan da, sabrını göstermiş oluyor ve sabrın mükâfatı çok büyük. Sabrın sonu selâmet ve büyük mükâfat... Allah-u Teàlâ Hazretleri, orucun mükâfatını başka ibadetlerle tarif edilmeyecek şekilde, kıyaslanmayacak şekilde bi- gayri hisâb veriyor.

Bi-gayri hisâb denmesi,


إِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ أَجْرَهُمْ بِغَيْرِ حِسَابٍ (الزمر:١١)


(İnnemâ yüveffe’s-sàbirûne ecrahüm bi-gayri hisâb) “Ancak sabredenlere, Allah ecrini çok çok, hesaba gelmez şekilde, bi-gayri hisâb veriyor.” (Zümer, 39/10) Bu nedendir?.. Çünkü sabrın dereceleri vardır. Ne kadar çok sabrediyorsa, o kadar büyük mükâfat verecek.

Oruçta da tabii insan, hele yaz günlerinde epeyce susar, epeyce acıkır. Adetlerini, itiyatlarını bıraktığı için epeyce sabır durumu oluyor ama bunun büyük faydaları oluyor. Onun için, bu oruç ibadetinin hikmetleri üzerine saatlerce konuşsak yeridir. Bu güzel orucu, Allah bize farz kıldığı için, Allah’a hamd ü senâlar olsun... Bize Ramazan orucunu nasib ettiği için, dinimize karşı bağlılığımız, Allah’a karşı şükran duygularımız artıyor. Orucu tutacağız.


d. Orucun İncelikleri


Oruç nasıl başlar?.. Oruç Ramazan hilâlini görmekle başlar ve bayram hilâlini görmeye kadar, bir kamerî ay boyunca devam eder. Böylece insan akşamüstü, güneşin battığı yerde ilk nev hilâli, yeni hilâli gördüğü zaman, “Tamam, yarın Ramazan’ın birinci günüymüş.” der. O akşam teravih kılınır ve sahura kalkılır.

113

نَوَيْتُ أَنْ أَصُومَ للهِ تَعَالٰى نِيَّةَ رَمَضَان


(Neveytü en esùme li’llâhi teàlâ niyyete ramadàn) “Ramazan niyetine oruçlanmaya niyet ettim yâ Rabbi!” diyerek imsak vaktinden itibaren, imsak kesildikten sonra yemek, içmek ve diğer şeylerini frenler. Yemez, içmez, akşama kadar bekler Allah rızası için... Orucunu tamamlar. Sonra, iftar eder akşam ezanından sonra...

Tabii, bu aç ve susuz kalmak midenin orucudur. Bu yeterli değil. Orucun tamam olması için, sevgili Peygamber SAS Hazretleri, ahlâkî şeylere de riayet etmemiz gerektiğini emrediyor. Yâni, insanın gözüne de sahip olması lâzım oruçta, haramlara bakmaması lâzım! Nasıl midemizi helâl şeylerden bile mahrum bırakıyorsak, gözümüzü de kollamamız lâzım, tutmamız lâzım, harama, nâmahreme bakmamamız lâzım! Günahlı şeylere bakmamamız lâzım!..

Kulağımıza da hâkim olmamız lâzım! Gıybet, dedikodu, yalan dolan dinlemememiz lâzım!.. Bunları söyleyenlere yüz vermememiz, fırsat vermememiz lâzım!

Elimize sahip olmamız lâzım, kimseyi incitmemeliyiz. Dilimize oruç tutturmalıyız, kötü sözler söylememeliyiz. Yalan dolan, yalan yere yemin etmek, yalan yere şahitlik etmek, birisini kıracak sözler söylemek olmamalı...

Oruçlu olduğu zaman, bunlar olursa ne olur? Orucun sevabı kaçar.

Peygamber SAS Efendimiz buyuruyor ki:48


خَمْسٌ يُفْطِرْنَ الصَّائِمَ، وَيَنْقُضْنَ الْوُضُوءَ: الْكَذِبُ، وَالنَّمِيمَةُ، وَالْغِيبَةُ،


وَالنَّظَرُ بِالشَّهْوَةِ، وَالْـيَمِينُ الْكَاذِبَةُ (الديلمي عن أنس)



48 İbn-i Hacer, Lisânü’l-Mîzân, c.II, s.86, no:347; Deylemî, Müsnedü’l- Firdevs, c.II, s.197, no:2979; İbn-i Ebî Hàtim, İlel, c.I, s.258, no:766; Enes ibn-i Mâlik RA’dan.

Kenzü’l-Ummâl, c.VIII, s.752, no:23813 ve s.795, no:23820; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XII, s.318, no:11993; RE. 279/7.

114

(Hamsün yuftırne’s-sàim, ve yenkudne’l-vudù’) [Beş şey vardır ki oruç ve abdestte hayır bırakmaz, sevabını kaçırtır: (El-kezibü) Yalan, (ve’n-nemîmetü) söz taşıma, (ve’l-gıybetü) gıybet, (ve’n- nazaru bi’ş-şehveti) şehvet nazarı ile harama bakmak, (ve’l- yemînü’l-kâzibetü) yalan yere yemin etmek.] Ravisi Hz. Enes RA…

Yâni, akşama insanın eline ne geçer?.. Sadece aç ve susuz kalmış olur. Aç ve susuz kalmanın durumu neyse, işte öyle bir durumda kalır.

Bu hususta da buyruluyor ki:49


رُب صَائِمٍ لَيْسَ لَهُ مِنْ صِيَامِهِ إِلاَّ الْجُوعُ وَالْعَطَشُ، وَرُبَّ قَائِمٍ


لَيْسَ لَهُ مِنْ قِيَامِهِ إِلاَّ السَّهَرُ (حم . خز. ع . هب. ق. كر. عن أبي هريرة؛ طب. عد. عن ابن عمر )


(Rubbe sàimin leyse lehû min siyâmihî ille’l-cûu ve’l-ataş) “Nice oruç tutan insan var ki, oruçları kabul olmuyor da, eline geçen sadece boş boşa aç kalmak, susuz durmaktan ibarettir.” Yâni ziyanda, sevap yok.



49 İbn-i Mâce, Sünen, c.I, s.539, no:1690; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.II, s.373, no:8843; İbn-i Hibbân, Sahîh, c.VIII, s.257, no:3481; Hàkim, Müstedrek, c.I, s.596, no:1571; İbn-i Huzeyme, Sahîh, c.III, s.242, no:1997; Ebû Ya’lâ, Müsned, c.XI, s.429, no:6551; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.III, s.316, no:3642; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.IV, s.270, no:8097; Neseî, Sünenü’l-Kübrâ, c.II, s.239, no:3249; Kudàî, Müsnedü’ş-Şihâb, c.II, s.309, no:1425; Abdullah ibn-i Mübârek, Müsned, c.I, s.78, no:77; İbn-i Asâkir, Târih-i Dimaşk, c.XXXVII, s.346; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.II, s.268, no:3248; Begavî, Şerhü’s-Sünneh, c.III, s.250; Ebû Hüreyre RA’dan.

Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.XII, s.382, no:13413; Kudàî, Müsnedü’ş-Şihâb, c.II, s.309, no:1424; İbn-i Adiy, Kâmil fi’d-Duafâ, c.VI, s.401; Abdullah ibn-i Ömer RA’dan.

Kenzü’l-Ummâl, c.III, s.853, no:7491; Keşfü’l-Hafâ, c.II, s.348, no:1365; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XIII, s.101, no:12658, 12661; Münzirî, et-Tergîb, c.II, s.94, no:1646.

115

(Ve rubbe kàimin leyse lehû min kıyâmihî ille’s-seher.) “Nice kıyâm-ı leyle, yâni gece ibadetine, teravihlere, teheccüdlere kalkışan ama, bundan eline bir fayda geçmeyip de, sadece uykusuz kalmış olması elinde kalan insanlar vardır.”

Bütün âzâlarına insan dikkat edecek. Günahın her çeşidinden kaçınacak. Sàlih kulların, has kulların orucu budur. Havâsın orucu, bütün âzâlarına dikkat etmek, ahlâkî davranışlarına dikkat etmek sûretiyle olur.

Tabii, orucun bu güzel mânâsını, benim sevgili dinleyicilerim anlarlar. O şekilde oruç tutmayı Allah onlara ve diğer bütün müslümanlara nasib eylesin...


Tabii oruç ayı, Ramazan ayı bizim yıllık hayatımızda ibadete doğru kademe kademe yükselişimizin, derece derece yükselişimizin merhaleleridir. Onları şöyle anlatayım:

Üç Aylar girdiği zaman, bir kademe daha yükseliyoruz, ibadet bakımından kendimize bir gayret veriyoruz. Çünkü: “—Aman Receb ayı, tevbe ayı geldi; ben tevbe edeyim, Allah yoluna gireyim, Üç Aylar geldi.” diyoruz.

Bu hem ibadet bakımından yoğunlaşma oluyor, hem derece bakımından yükselmemize sebep oluyor. Regàib Kandili’yle başlıyor bu güzel şey, Şa’ban ayıyla devam ediyor.

Ramazan geldiği zaman, tabii biz bir kere daha yoğunlaşıyoruz, daha da çok ibadet eden bir insan hâline geliyoruz. İkinci bir merhale, daha yükseklere yükselmiş oluyoruz mânevî bakımdan. Ramazan’ın gündüzü oruçla geçecek. Gecesi de namazla, niyazla geçecek. Gecesi kıyâm, gündüzü sıyâm... Kıyam

ne demek? Kalkıp Allah rızası için namaz kılmak, tazarru ve niyaz eylemek.


Ramazan’ın özel gece namazı nedir?.. Terâvih namazıdır. Bunun da şen ve tatlı bir şekilde cemaatle kılınması görülüyor, an’anevî olarak, Hazret-i Ömer zamanından beri... Onun için, terâvih namazı kılmaya da dikkat edeceğiz. Geceleri böylece ihyâ edeceğiz.

Sevgili dinleyicilerim, sahura kalktığınız zaman sadece yemeği düşünmeyin! Gidin, güzelce bir abdest alın, gece namazı da kılın! Gece namazı, teheccüd namazı çok kıymetli bir namazdır. Göğün

116

kapılarının açık olduğu bir zamanda, Ramazan’ın o mübarek gece saatlerinde, iki rekât da olsa teheccüd namazı kılarak, elinizi açıp Allah’a dua edin! Sahur vaktinde, seher vaktinde yapılan dualar reddedilmez. O sevapları kaçırmayın! Sadece yemek için kalkmayın. İbadet için de, teheccüd namazı için de kalkmayı düşünün!

“—Akşamdan ben biraz fazlaca yerim, uykum bölünmez.” demeyin!

Kalkın, o sahur vaktinde, o ibadeti de yapın!..


e. Kur’an-ı Kerim Ayı


Ramazanın bir özelliği daha var: Ramazan Kur’an-ı Kerim ayıdır. Peygamber SAS Efendimiz, Ramazan geldiği zaman, Cebrâil AS’la beraber mukabele ederdi Kur’an-ı Kerim’i... Yâni inmiş olan ayetleri okurdu, Cebrâil dinlerdi. Böylece bir kontrolden geçmiş olur, hafızası tazelenmiş olurdu. Biz bu an’aneyi devam ettiriyoruz. Hafızlar mihrabda Kur’an-ı Kerim okuyorlar. Cemaat Kur’an-ı Kerimleri alıp, karşıda oturup takib ediyorlar, dinliyorlar. İkisi aynı sevabı alıyor. Kur’an-ı Kerim tekrar edilmiş oluyor.

Onun için, Ramazan’da Kur’an-ı Kerim çalışmanızı da çok güzelce yapın! Kur’an-ı Kerim’i ezberlemeye çalışın, hatminizi tamamlamaya çalışın! Bir hatim tamam olsun.

Zamanınızı boş geçirmeyin! Dilin ibadetlerinden birisi de zikirdir. Onun için gününüzün her saatinde, işe de gitseniz, yolda da yürüseniz, evde de olsanız, otursanız da, yatsanız da, kalksanız da zikir yapabilirsiniz ve zikir çok sevaplı bir ibadettir. Hele oruçluyken yapılan zikrin sevabı çok daha fazladır.


Onun için, zamanınızı boş geçirmeyin, Allah’ı zikredin, çokça zikredin! Bunu Kur’an-ı Kerim emrediyor. Tasavvufî bir çalışma bu... Kur’an-ı Kerim buyuruyor ki:


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا اللَّهَ ذِكْرًا كَثِيرًا. وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلاً (الأحزاب:١٤-٢٤)

117

(Yâ eyyühe’llezîne âmenü’zküru’llàhe zikren kesîrâ. Ve sebbihûhu bükreten ve esîlâ.) “Ey iman edenler, Allah’ı çok zikredin! Sabah akşam ona tesbih eyleyin!” (Ahzâb: 41-42) Demek ki, müslüman àşık-ı sàdık bir kul olacak, gözü yaşlı bir derviş olacak, Allah’ı hatırından çıkarmayacak, dilinden düşürmeyecek... Severek, àşık bir kul olarak, àşık-ı sàdık bir kul olarak, Allah-u Teàlâ Hazretleri’ni hep anacak... Bunu da unutmayın, Allah-u Teàlâ Hazretleri’ni çok anın! Çünkü bir insan;


Bir kez Allah dise aşk ile lisân,

Dökülür cümle günah misl-i hazân.


dediği gibi Süleyman Çelebi cennetmekân’ın, bir defa Allah demekten bile çok sevap kazanıyor. Bire yetmiş bindir zikrin sevabı... Hele o zikri insan gönlüne indirirse... Yâni, diliyle söylemeyip de, kimse anlamayacak bir şekilde, kalbinden “Allah, Allah...” diyecek bir ileri derviş durumuna gelirse, o zaman dört milyon dokuz yüz bindir, bir “Allah” demenin karşılığı. Onun için gönlünüzden, dilinizden Allah’ı çok zikredin!

Yunus’un ilâhileri çok hoşuma gidiyor. Bir ilâhisi var, o da çok hoşuma giden bir ilâhi. Diyor ki:


Yunus, sen bu dünyaya niye geldin?

Gece gündüz Hakk’ı zikretsin dilin!

Evliyâya uğramaz ise yolun,

Göçtü kervan, kaldın dağlar başında!..


Kervan göçüp de, dağlar başında yapayalnız, bîçâre kalmamak için, bu fâni dünyada o Rabbimizi, bize çeşitli nimetleri ihsan eden Rabbimizi, tabii çok zikredeceğiz. Ramazan Kur’an ayıdır, zikir ayıdır. Dilimizi Kur’an’la, zikirle değerlendireceğiz, şereflendireceğiz.


f. İ’tikâf ve Kadir Gecesi


Bir hususu daha hatırlatmak istiyorum. Tabii, Ramazan’da insan bir kere, ibadette daha yoğunlaşıyor. Başka zamandan daha

118

kuvvetli bir şekilde ibadet edici bir kul oluyor. Üç Aylar’ın başında bir yoğunlaşma, Ramazan’da daha büyük bir yoğunlaşma...

Bir yoğunlaşma daha var, o da Ramazan’ın son on gününde

i’tikâf’tır. İ’tikâf yapmak sünnettir ve bir beldede hiç kimse i’tikâf yapmazsa, bütün o beldenin müslümanları, “Neden Peygamber Efendimiz’in i’tikâf sünnetine uymadılar?” diye hesaba maruz tutulurlar, mes’ul ve sorumlu olurlar. Onun için, Ramazan’ın son on gününde i’tikâfa da alışın ve girişin ve şimdiden niyet edin! Ben de niyet ediyorum:

“—İnşâallah Ramazan’ın son on gününde camide i’tikâf edeceğiz, gece gündüz ibadet edeceğiz... İnşâallah, Allah-u Teàlâ Hazretleri muvaffak etsin, o ibadetleri hepimiz yapmaya gayret edelim!”


Sonuncu bir yoğunlaşma daha var: İ’tikâfın içinde de Kadir Gecesi var. Yâni, Ramazan’ın en mühim özelliklerinden bazılarını sayarken Peygamber Efendimiz diyor ki:50


فِيهِ لَيْلةٌ خَيْرٌ مِنْ أَلْفِ شَهْرٍ (خز. هب. عن سلمان)


(Fîhi leyletün hayrun min elfi şehrin) “Ramazan’ın içinde bir gece vardır ki, bin aydan daha hayırlıdır.”

Zâten, Kadir Sûresi’nden de biliyoruz:


لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِنْ أَلْفِ شَهْرٍ (القدر:١)


(Leyletü’l-kadri hayrun min elfi şehrin) [Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır.] (Kadir, 97/3) diye. İşte o Kadir Gecesi de



50 Neseî, Sünen, c.IV, s.129, no:2106; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.II, s.230, no:7148; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.III, s.301, no:3600; Neseî, Sünenü’l- Kübrâ, c.II, s.66, no:2416; İshak ibn-i Râhaveyh, Müsned, c.I, s.73, no:1; Taberânî, Müsnedü’ş-Şâmiyyîn, c.IV, s.44, no:2687; Abd ibn-i Humeyd, Müsned, c.I, s.418, no:1429; Ebû Hüreyre RA’dan.

İbn-i Mâce, Sünen, c.I, s.526, no:1644; Enes ibn-i Mâlik RA’dan.

İbn-i Huzeyme, Sahîh, c.III, s.191, no:1887; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.III, s.305, no:3608; Heysemî, Müsnedü’l-Hàris, c.I, s.412, no:321; Selman RA’dan.

119

Ramazan’ın son on günündedir. Onun için, Kadir Gecesi’nde de yoğunlaşmak lâzım ibadet bakımından... Tam melekleşmek, sâfîleşmek lâzım! İ’tikâfa girin, Kadir Gecesi’ni arayın! Kadir Gecesi’ni de ihyâya daha fazla yoğunlaşarak gayret edin!..

Kendiniz için dua edin, insanın kendisine dua etmesi hakkıdır. Allah-u Teàlâ Hazretleri emrediyor, tavsiye ediyor. Efendimiz SAS emrediyor, tavsiye ediyor. Amma sevdiklerinizi de duadan unutmayın! Hele anne babanızı duadan unutmayın, geçmişlerinizi duadan unutmayın! Size iyilik yapanları duadan unutmayın!.. Hocalarınızı, mürşidlerinizi duadan unutmayın!.. Hem dünyanız, hem ahiretiniz için, çoluk çocuğunuz için, bütün müslüman kardeşleriniz için duayı eksik etmeyin!..

Düşünün ki, dünyanın birçok yerinde çok mazlum, çok mağdur, çok perişan, aç, çaresiz, tehlike altında, hâin zalim insanların hücûmuna mâruz müslüman kardeşlerimiz var... Onlara yardım yapamıyoruz. Her tarafı muhasara edilmiş durumda... Kurtarıcı bir çalışma yapamıyoruz, maalesef çeşitli dünyevî fitneler ile engellenmiş durumdayız. Bir tek çâremiz var: Dua etmek... Çok dua edelim, Allah-u Teàlâ Hazretleri onları da mutlu, bahtiyar eylesin... O sıkıntılardan kurtarsın... Ümmet-i Muhammed’e, alem-i İslâm’a mutluluklar yağsın, gelsin diye. Bu da çok önemli...


Bir sonuncu noktayı daha hatırlatacağım: Ekseriyetle hayır ve ibadetler Ramazan’da kat kat fazla mükâfatlandırıldığı için, zekâtları da Ramazan’da vermek iyidir. Mecburiyet yok, başka zaman da verilir. Zâten ele geçen zenginliğin üzerinden bir yıl geçtikten sonra, zekât farz oluyor. Havelân-ı havl deniliyor buna. Bir yıl geçtikten sonra o zenginlik üzerine, zekât o zaman farz oluyor. Olsun. Zekâtınızı Ramazan’da vermeyi adet edinirseniz, iyi bir şey yapmış olursunuz. Çünkü Ramazan’daki ibadetler kat kat katlandırılıyor, mükâfatı çok veriliyor.

Zekâtlarınızı unutmayın! Beldenizdeki yakın akrabanızdan başlayarak mutsuz, fakir, yoksul, perişan, hasta müslüman kardeşlerinize yardım elini uzatın! Zekât verin, onları mutlu edecek bağışlarda bulunun!.. Beldenizin dışındaki, Alem-i İslâm’daki, dünyanın her yerinde çeşitli perişan müslümanlar var aç, sefil; onlara emin yollarla, emin bir şekilde zekâtlarınızı

120

göndererek, onlara hayırlar yapmaya gayret edin!.. Bu da çok büyük sevaplar kazanmanıza sebep olacaktır.


Aziz ve sevgili dinleyicilerim! Allah-u Teàlâ Hazretleri bu güzel ayın, bu bereket dolu, sevap dolu ayın hayrından, bereketinden, sevabından, ilâhî ikramlarından cümlenizi a’zâmî derecede istifâde edenlerden eylesin... Ve nice nice müstakbel yıllarda, mutlu Ramazan’lara sıhhat ve afiyetle, sevdiklerinizle beraber, etrafınızda sevdiğiniz kimseleri de görerek, onlarla beraber mutluluk içinde, nice nice Ramazan’lara Allah-u Teàlâ Hazretleri sizleri ulaştırsın.. Mutlu günlere, aylara ulaştırsın ve hakiki bayramlara ulaştırsın...

Asıl en büyük bayram olan ahirette cennete girmek, Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin rızasına ermek sonucuna da, cümlenizi erdirsin... Yâni, dünyada ve ahirette bahtiyar olun…

Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin rıdvân-ı ekberine nâil olun... Firdevs-i A’lâ’sında Peygamber SAS Efendimiz Hazretleri’ne komşu olmanızı, çok uzaklardan sevgilerle, sizler için temenni ve niyaz ediyorum... Allah-u Teàlâ Hazretleri dualarınızı kabul eylesin... İki cihanda aziz ve bahtiyar olun... Şen ve esen olarak yaşayın...

Es-selâmü aleyküm ve rahmetu’llàhi ve berekâtühû!..


11. 02. 1994 - AVUSTRALYA

121
6. DÜNYANIN VE AHİRETİN HAYRI