1 ilâ 20. sayfalar

(Lâ imâne men lâ emânete lehü) "Ahdine sadakati olmayanın dini de yoktur." Diyor. Hani nerde ahde vefa?.. Hani nerde 20 yıllık, 30 yıllık, 40 yıllık arkadaşlık?.. Hani nerde iyiliğe iyilikle mukabele etme?.. Ben seni 1990 yılına kadar desteklemişim, sen benim vakfımı niye desteklemiyorsun?.. Sen benim dergimi niye desteklemiyorsun?.. Sen benim kitabımda İslam'a aykırı ne gördün?..

Hangi kardeşim ne gördüyse söylesin, çıkartalım. Kitap çıkartmayayım, bundan sonra konuşmayayım, hatam varsa susayım...

Kendi keyfine göre bir yol tutturmuş, "Cihad emiriyim!" diyor. Ne cihadı?.. Fi gayri sebilillâh cihad!.. Böyle, Allah yolunda cihad değil ki bu!.. 40 yıldır tanıdığımız insan, tam 40 yıldır tanıştığımız desteklediğimiz insan, beslediğimiz insan, varlığımızın her çeşidiyle katıldığımız insan; kardeşlerimizin parasıyla bütçesi şişmiş, kabarmış insan, Almanya'dan valizlerle gelen marklarla zenginlemiş insan... Suud'dan, Kuveyt'ten gelen paralarla şey yapmış insan...

21

Bütün gençlerimizle, okuyan talebelerle --kendi damatlarım dahil, kendim dahil-- seçim meydanlarında; Erzurum'un dağlarında; filanca yerin, Samsun'un, Terme'nin, Fatsa'nın köylerinde destekleğimiz insan; bu mudur ahde vefa?.. Bu mudur dervişlik?.. Sen, bu tekkenin mensubu değil miydin?.. Sen, "Bizim yolumuz, tekke adabıdır!" demiyor muydun?.. Sen, "Herkesin intisabı olması lazım!" demiyor muydun?.. Derviş, şeyhinin sözünü dinlemezse dervişliği nerde kalır?.. Öyle saçma şey mi olur?..

Mevdûdî diyor ki, muhterem kardeşlerim:

"--Yetişmemiş insanlardan, İslamî aksiyon çok zarar görüyor. İinsanların iyi yetişmesi lâzım!.."

Biz, insanların nefsinin esiri olmaması; Allah'a kulluk, Allah'ın rızasını kazanma esasına göre çalışması gayretindeyiz. Bu gayretin değerlendirilmesi, notlandırılması, Allah-u Teala Hazretleri'ne kalmıştır. Biz, naçiz kullarız; eksiğimiz kusurumuz çoktur ama; tuttuğumuz yol güzeldir, sağlamdır. İlim yolunu tutmuşuz, sevgi yolunu tutmuşuz, kardeşlik yolunu tutmuşuz, vefa yolunu tutmuşuz... Bize hücum eden radikal müslümanlara cevap bile vermemişiz; müslümandır diye... İsmail Nacar aleyhimize yazmış, Ercüment Özkan aleyhimize yazmış; cevap vermiyoruz. Niye?.. Müslümandır, onunla hesabımız sonra, ahirette..

22

Biz, İslam'ı savunmaya çalışıyoruz, İslam'ı yaymaya çalışıyoruz. Bizim yüreğimizde, Ortaasya'da yapılan atom denemeleri yüzünden radyasyondan ölen kardeşlerimizin acısı var... Afrika'daki ezilen kardeşlerimizin acısı var. Biz, hudutları sun'i hudutlar olarak görüyoruz. Dergilerimiz çıktığı zaman da --kardeşlerimiz şahiddir-- dedim ki:

"--Sadece Türkiye'den haber vermeyin; dıştaki müslümanlardan haber verin de, Türkiye'deki kardeşleri dünyanın öbür taraflarında da müslüman kardeşleri olduğunun şuuruna ersin!"

Onun için, bizim dergilerimiz bir ara, Türkiye'nin içindeki haberlerden ziyade dışından haber veren bir dergi durumuna geldi diye okuyucular tarafından tenkid edildi. Biz, (İnnemel-mü'minune ihvetün) müslümanların ancak kardeş olduğu kanaatiyle hareket ediyoruz. Kimseye bir şey demiyoruz. İranlıya bile bir şey demiyoruz. Geliyorlar soruyorlar. Kardeşimizdir, Allah islah etsin; konuşursak yavaş yavaş anlaşırız. İyileri var, sevenleri var; bizden kimseler gittiği zaman, evinde misafir edenleri var. Yani, birisinin vebalini ötekisine niye yükleyelim?.. Hepsini toptan kötülemiyoruz, "Müslümanlar kardeştir!" diyoruz. İhtilafları kapatmağa çalışıyoruz, birlik ve beraberlik içinde hareket etmeye çalışıyoruz.

23

Aradan 20 yıl geçtikten sonra, 46 milletvekili + üç senatör = 49 parlamenteri sıfıra indirdi; yüzde yedi, yüzde on bir şey... "Bundan sonraki seçimlerde ne tahmin ediyorsunuz, en iyimser tahminlerle?" diye soruyorum; size de sorsam siz de aynı şeyi diyeceksiniz:

"--Yüzde on, yüzde oniki, yüzde onbeş..."

E, bizim Türkiye'de nüfusun % 99 u müslüman. Niye sağlanamamış bu birlik ve beraberlik?.. Biz, bunun hatasını görüyoruz. Biz, müslümanların kardeşliğinin tam ifade edilemediğini görüyoruz. Cihad literatürü işliyorlar, cihad literatüründen coşan gönülleri müslümanın üzerine tevcih ediyorlar. Öyle saçma şey olmaz!.. Cihad müslümanla olmaz, müslüman müslümanla cihad etmez. Birisi ötekisine kılıç kaldırırsa, silah çekerse, ölen de öldüren de cehennemdedir. Biz, bunu anlatmağa çalışıyoruz. "Dervişlik metodunu kullanalım! Yolumuz budur, gerçek müslümanlık budur!" diyoruz. "Yaradılanı hoş gör, yaradandan ötürü!" diyoruz. "Kusuru kendimizde bilelim!" diyoruz.

24

Millet kusuru kendisinde bilmiyor; "Efendim, % 90 müslüman hatalı" diyor. "Ötekiler, patates dininden!" diyor; tabiri aynen böyle!.. Yani, "Partiyi (RP) destekleyenler tamam, desteklemeyenler patates dininden, diyor; desteklemedikleri için alay ediyor. Cihadı öğüyor, medhediyor, medhediyor, medhediyor; ondan sonra da, ne diyor:

"--En büyük cihad, seçim sandığında parti müşahidi olarak bulunmaktır!" diyor.

Peki öyleyse, sen partinin muvaffak olması için, müşahidin bile böyle cihadın en yüksek mertebesinde olduğunu ifade ediyorsun da; niye reye en çok muhtaç olduğun zamanda ve seni en son seçime kadar desteklemiş olan dergâhla savaşa kalktın?.. Madem bu kadar ince, madem başarı o kadar önemli, madem bir sandık başında müşahid olmak bile cihadın en üstünü; sen niye böyle bu kavgayı çıkartıyorsun?.. Niye benim dergilerime, vakıflarıma --sadece benim değil yani, şu veya bu, bir çok şeye-- savaş açmış durumdasın?.. Biraz kusuru kendinde görsene!... Biraz söz dinlesene!..

25

"Hocalarla bir şura kurayım da, başıma hocaları bela mı alayım?" demiş Rıfat Boyukalın'a... Böyle şey mi olur?.. Şurayı kabul etmiyor ki adam!... "Ben emirim!" diyor. "Baş başa, baş şeriata bağlı; yani bana bağlı" diyor. Kendisine bağlı demek istiyor. "Ben de istediğim gibi ictihad ederim!" diyor.

Sen ictihad edemezsin!.. Çünkü sen, ne ayet bilirsin, ne hadis bilirsin, ne Arapça bilirsin, ne de ictihadın şartlarından herhangi bir tanesine sahipsin, ne de ekseriyetle tasvip görmüş ve seçilmiş bir insansın!.. Senin eski yol arkadaşların bile sana kırılmış, senden ayrılmışlar. En son noktaya kadar, sana elinden geldiği kadar yardım etmiş, yaralarını sarmağa çalışmış insanlarız biz. Bize bile tavır almışsın. Sen nasıl cihad edeceksin?..

Ne biçim cihad? Ne biçim anlayış? Bu kafa ile nereye varılır?.. "Korkarım ki ey yolcu bu gidişle hacca varamazsın; çünkü, tutuğun yol haccın istikametine doğru değil, ters tarafa doğrudur." dediği gibi Şeyh Sa'dî'nin. Durum böyle.

26

Sorduğunuz soruların cevabı bu. Onun için, böyle tavırlar olduğu için, böyle davranışlar olduğu için, biz sitem ettik. Dikkat ederseniz yazılarıma, Ocak yazısında, "Yazıklar olsun, kardeşi kardeşten ayırana!" dedik. Neden? Biz, kardeşlerimizi ona emanet verdik; "Buyur bunlarla çalış, kadro olsun sana, hizmet etsin!" dedik. Kardeşlerimizin şimdi tekkeye bakışı, tasavvuf anlayışı, biatı, intisabı, darmadağın dağıldı. Senin biata hakkın yok ki, intisab ettirmeğe hakkın yok ki!.. Her komutan kendisine biat ettirirse; yüzbaşıya bir biat, binbaşıya bir biat, albaya bir biat, generale bir biat, levazım subayına bir biat, ötekine bir biat... Böyle saçma şey mi olur?.. Bir yere biat olur!

Hocanın birisi /şeyhin birisi demiş ki:

"--Şeyhler biat almaz!"

Ya peki, bizim tarih boyu meşayihımızın aldığı biat nedir?.. Peygamber Efendimiz'in zamanında insanlar kime bağlanıyordu?.. Peygamber Efendimiz'e bağlanıyordu. İkilik var mıydı, devlet yöneticisi ile şey arasında?.. Yoktu. Ebubekir Sıddık (R.A.) zamanında ikilik var mıydı?.. Yoktu. Ondan sonra var mıydı?.. Ondan sonra var mıydı?.. Ondan sonra var mıydı?.. Yoktu.

27

Ondan sonra, öyle insanların eline geçti ki, Peygamber Efendimiz'in torunlarını katlettiler. O zaman evliyaullaha, meşayih-i izama biat edilegeldi. Medine-i Münevvere'nin mescidinin kapısını tuttular, "Ya Abdülmelik İbni Mervan'a biat edersiniz, ya da hepinizin burda kafasını keseriz!" dediler; kahren biat aldılar. Ne yapsın adam? Aciz..

Ne yaptınız yani, örfi idare zamanında; ne yapabildik?.. İnsan aciz olduğu zaman, yönetime ne diyebiliyor?.. Kafkasya''daki ne yapabildi, Kırım'daki ne yapabildi, Kazakistan'daki kardeşim ne yapabildi?.. Kahren olduğu zaman ses çıkartmıyor. Ne yapacak, kime biat edecek?.. Biatsız mı kalacak? Yani, "Zamanının imamını bilmeyen, cahiliye ölümü ile ölür. Üç kişi bir araya gelse, bir tanesini imam seçmeleri lazım!..

Onun için, İslâm'ı bilmiyorlar, İslâm'ı doğru uygulamıyorlar; fanatizme düştüler, yanlış uygulamalara geçtiler, sinsi düşmanlığa geçtiler!.. Lütfi Doğan Hoca benim yanıma gelirken:

28

"--Efendim (N. Erbakan'ın) zât-ı âlinize hürmetleri var, ellerinizden öpüyor." diyor.

Benim yaşım ondan küçük, benim elimi ne diye öpüyor? O hiç öpmesin!.. Ben öyle bir şey demiyorum, istemiyorum, siz de öpmeyin!.. "Esselamü aleyküm ve rahmetullah" diyelim kâfî; ne diye elimi öpüyorsunuz?.. İstemiyorum.. Vallahi billahi istemiyorum, engellemeğe çalışıyorum. Lütfen öpmeyin! Lütfen özel bir sevgi göstermeyin!.. İşte şu oturan kardeşlerden bir kardeş gibi, ihvan olarak bir sevgi gösterin; olağanüstü bir şey istemiyorum. Kardeşinizim. Siz bizi kardeş edinmişsiniz, ben sizi kardeş edinmişim; bundan fazla bir şey istemiyorum. Ama, "Ellerinden öperim!" deyip, arkasından kuyu kazmak, İslâm'da yoktur.

Bir kısmı diyor ki:

"--Hocam, parti kuracakmışsınız!"

Parti kurabilirim, bu benim hakkım. Hiçbir zaman kurmam demedim. Parti kurmak sadece bir şahsın inhisarında değil; hele beceriksiz olduktan sonra, hele başaramadıktan sonra... İlle bir şahıs parti kurar da, ondan sonrası kuramaz diye bir şey yok.

29

Eğitimlerinde söylüyorlar, "İkinci bir baş çıkarsa, başını kesmek lazım!" diyorlar. Yani, kesme tabiri var literatürlerinde.. Hem de kaç seneden beri!.. Adapazarlı kardeşlerim bilirler, kaç seneden beri, partinin eğitimi içinde bu vardır. Kesilir kafası, çıkmasın filan diye; çıkmaması için çalışıyorlar.

Bu, onların kararıyla olacak bir şey değil! Düşünürüm taşınırım, kendim bir hareket yaparım. Bu, kendimi bağlar. Beğenilirse siz de katılırsınız; beğenmezseniz, siz de katılmazsınız. Uygun görürseniz siz bir hareket yaparsınız; ben onu beğenirsem, ben size katılırım. Yani, benim bir parti kurmam şart değil; siz de kurabilirsiniz, başkası da kurabilir.

Daha iyi niyetle, daha büyük müslümanı kucaklayacak bir partiyi kurmak, bugün müslümanların boynunun borcudur!... %7 de kalmayan, % 5 e düşmeyen, ekseriyeti sağlayan, % 60 ı, % 70 i sağlayan bir parti kurmak, müslümanların boynunun borcudur!.. Kim kurmuyorsa, kim kurmaya yanaşmıyorsa, kim geri duruyorsa, kim yan çiziyorsa; kim başka başka partilere girip girip de asıl yapması gereken görevden kaçıyorsa, vallàhi de, billâhi de, tallàhi de Allah indinde mes'ul olur. Çünkü, müslümanların kendilerinin öz siyasi teşkilatını kurması lazım!..

30

İslam Mecmuası'nın en son sayısında onu yazdım. "İşçiler birleşiniz, patronlar sizi sömürmesin!" diyor. Demokraside sistem böyle çalışıyor. Ey işçiler! Patronlar sizin haklarınızı vermezler, siz bir parti kurmazsanız, iktidara gelmezseniz, sizin haklarınızı onlar vermezler. Birleşin de, işçi partisi kurun da, iktidarı alın!" diyor. Demokraside mücadele bu tarzda gidiyor. İsveç'te işçi partisidir galiba, hakim olan; refahı epeyce yaygınlaştırmıştır. Birçok yerde böyle. Yani, menfaatlerini korumak için, demokratik kanunların verdiği imkanlar içinde çalışıyor herkes. Biz niye müslümanın menfaatini korumak için, bir öz organizasyonumuzu kuramamışız?.. Niye ekseriyeti sağlayamamışız?..

Cuma günü tatil olsun diye, Hasan Değer bir önerge veriyor. Partisinin (Demokratik Parti) bütün elemanları gelmiyor, cuma tatil olmuyor. Cuma tatil olsa ne olur? Bir kanunluk canı var yani. Mecliste şu kadar insan parmağını kaldırsa, cuma günü tatil olur. Herkes cuma namazına gider, hutbe dinler, vaaz dinler, Allahın bir farzını yerine getirmiş olur ve böylece de birçok hayırlar hasıl olur. Ne olurdu yani yapsalardı?.. Yapmıyorlar.

31

Niye dinsizler, densizler, masonlar, imansızlar, sosyalistler, yeşiller birbirleriyle koalisyon yapıyorlar da, müslümanlar niye birbirleriyle birleşmesin?.. Niye birlik beraberlik içinde olmasın?.. Niye o partinin, şu partinin, bu partinin içinde dağınık dursun?.. Duranlar vebal altındadır, azınlıkta kalanlar vebal altındadır!.. 20 yıl çalışıp da, bir sonuca götüremeyenlerden, Allah hesabını soracak:

"--20 yıl ne yaptın?.. 20 yıldır politika sahasında çalışıyorsun, 20 yılda ne yaptın?.. Geldiğin nokta nedir?.." diye Allah sormaz mı?..

Her şeyi sormayacak mı?.. Gençliğimizden sorgu olmayacak mı? Servetimizden sorgu olmayacak mı?.. Hayatımızdan sorgu-sual olmayacak mı?.. Faaliyetlerimizden sorgu sual olmayacak mı?.. Bu sorgu sual, herkese olacak.

Cemaleddin Hoca çıkmış, "Efendim, bu iş politikayla olmaz!" diyor. Politikayla olmazsa nasıl olur?.. Yani, mevcut şartlar içinde yapabileceğin her şeyi yaparsın, ona göre çalışırsın. Hiç kimse kalmasa, kendi imkânlarınla sen doğru olan şeyi yaparsın. Bir Osman Kirişçioğlu, tek başına adaydı Ankara'da (1969 seçimlerinde). Ben ilk defa seçme-seçilme hakkını kullanıyordum, oyumu ona verdim. Çünkü, ben müslümanım diyordu. Başka hiçbir partiye vermedik ona verdik; tek kişiye verdik. Neden? İslâm'ı temsil ediyor, vebal altında kalmayayım diye.

Onun için, müslümanların ekseriyetlerini temsil eden bir partiyi kurmaları, boyunlarının borcudur! Kurarlarsa kurarlar; kurmazlarsa (İn aleyke illel-belağ) bildirmek bendendir, tutmayanlardan Allah hesabını sorar!

Allah hepinizden razı olsun!..

26 Mayıs 1990 - İstanbul

32