DUA ÂYETLERİ
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
“Hamd (övme ve övülme) , âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.
O, Rahmândır ve Rahîmdir. Ceza gününün Mâlikidir.
(Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız.
Bize doğru yolu göster. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil. Âmin.” (1/Fatiha 1-7)
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
“Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah’ın temellerini yükseltiyor, (şöyle diyorlardı:)
Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin bilensin.
Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tevbemizi kabul et; zira, tevbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin.
Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.” (2/Bakara 127-129)
“Hac ibadetlerinizi bitirince, babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah’ı anın.
İnsanlardan öyleleri var ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver, derler. Böyle kimselerin âhiretten hiç nasibi yoktur.
Onlardan bir kısmı da: Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru! derler.” (2/Bakara 200-201)
“Câlût ve askerleriyle savaşa tutuştuklarında: Ey Rabbimiz! Yüreğimizi sabırla doldur; bize direnme gücü ver; kâfir kavme karşı bize yardım et, dediler.” (2/Bakara 250)
“Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler) .
Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. “Allah’ın peygamberlerinden hiç biri arasında ayrım yapmayız. İşittik, itaat ettik.
Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır” dediler.
Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar. Herkesin kazandığı (hayır) kendine, yapacağı (şer) de kendinedir.
Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme.
Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!”
(2/Bakara 285-286)
“ (Onlar şöyle yakarırlar:) Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme.
Bize tarafından rahmet bağışla. Lütfu en bol olan sensin. Rabbimiz! Gelmesinde şüphe edilmeyen bir günde, in-
sanları mutlaka toplayacak olan sensin. Allah asla sözünden dönmez.” (3/Âl-i İmran 8-9)
“ (Bu nimetler) “Ey Rabbimiz! İman ettik; bizim günahlarımızı bağışla, bizi ateş azabından koru!” diyenler (içindir).” (3/Âl-i İmran 16)
“ (Resulüm!) De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın.
Her türlü iyilik senin elindedir. Gerçekten sen her şeye kadirsin.
Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katarsın. Ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarırsın. Dilediği-
ne de sayısız rızk verirsin.” (3/Âl-i İmran 26-27)
“ (Havâriler:) Rabbimiz! İndirdiğine inandık ve Peygamber’e uyduk. Şimdi bizi (birliğini ve peygamberlerini tasdik eden) şahitlerden yaz, dediler.” (3/Âl-i İmran 53)
Onların sözleri, sadece şöyle demekten ibaretti: “Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığımızı bağışla; ayaklarımızı (yolunda) sabit kıl; kâfirler topluluğuna karşı bizi muzaffer kıl!” (3/Âl-i İmran 147)
“Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:)
Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru!
Ey Rabbimiz! Doğrusu sen, kimi cehenneme koyarsan, artık onu rüsva etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur.
Ey Rabbimiz! Gerçek şu ki biz, “Rabbinize inanın!” diye imana çağıran bir davetçiyi (Peygamber’i ve Kur’an’ı) işittik, hemen iman ettik. Artık bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, ruhumuzu iyilerle beraber al, ey Rabbimiz!
Rabbimiz! Bize peygamberlerin vasıtasıyla vaat ettiklerini de ikram et ve kıyamet gününde bizi rezil-rüsva etme; şüphesiz sen vâdinden caymazsın!” (3/Âl-i İmran 191-194)
Size ne oldu da Allah yolunda ve “Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!” Diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!
(4/Nisa 75)
“Kendilerine, ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın ve zekâtı verin, denilen kimseleri görmedin mi? Sonra onlara savaş farz kılınınca, içlerinden bir grup hemen Allah’tan korkar gibi, hatta daha fazla bir korku ile insanlardan korkmaya başladılar da “Rabbimiz! Savaşı bize niçin yazdın! Bizi yakın bir süreye kadar ertelesen (daha bir müddet savaşı) farz kılmasan olmaz mıydı?” dediler.
Onlara de ki: “Dünya menfaati önemsizdir, Allah’tan korkanlar için âhiret daha hayırlıdır ve size kıl payı kadar haksızlık edilmez.” (4/Nisa 77)
“Resul’e indirileni duydukları zaman, tanıyıp bildikleri gerçeği işitiyor olmalarından dolayı gözlerinden yaşlar boşandığını görürsün. Derler ki: “Rabbimiz! İman ettik, bizi (hakka) şahit olanlarla beraber yaz.” (5/Maide 83)
“Meryem oğlu İsa şöyle dedi: Ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki, bu bizim için, hem geçmişimiz ve geleceğimiz için bir bayram olsun hem de senin katından (insanlara) bir âyet (mucize) olsun. Bizi rızıklandır; zaten sen, rızık verenlerin en hayırlısısın.” (5/Maide 114)
“De ki: Şüphesiz Rabbim beni doğru yola, dosdoğru dine Allah’ı birleyen İbrahim’in dinine iletti. O, ortak koşanlardan değildi.
De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.
O’nun ortağı yoktur. Bana sadece bu emrolundu ve ben Müslümanların ilkiyim.
De ki: Allah her şeyin Rabbi iken ben ondan başka Rab mı arayacağım? Herkesin kazanacağı yalnız kendisine aittir. Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenemez. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. Ve O, uyuşmazlığa düştüğünüz gerçeği size haber verecektir.
Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği (nimetler) hususunda sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O’dur.
Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır ve gerçekten O, bağışlayan merhamet edendir.” (6/En’am 161-165)
“ (Adem ile eşi) dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” (7/A’raf 23)
“Gözleri cehennem ehli tarafına döndürülünce de: Ey Rabbimiz! Bizi zalimler topluluğu ile beraber bulundurma! derler.” (7/A’raf 47)
“Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş’a istivâ eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah’tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir!
Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki O haddi aşanları sevmez.
Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah’a korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Muhakkak ki iyilik edenlere Allah'ın rahmeti çok yakındır.” (7/A’raf 54-56)
“Doğrusu Allah bizi ondan kurtardıktan sonra tekrar sizin dininize dönersek Allah’a karşı yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah’ın dilemesi dışında ona geri dönmemiz bizim için olacak şey değildir.
Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah’a dayanırız. Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında adaletle hükmet! Sen hükmedenlerin en hayırlısısın.” (7/A’raf 89)
“Sen sadece Rabbimizin âyetleri bize geldiğinde onlara inandığımız için bizden intikam alıyorsun. Ey rabbimiz! Bize bol bol sabır ver, Müslüman olarak canımızı al, dediler.” (7/A’raf 126)
“Pişman olup da kendilerinin gerçekten sapmış olduklarını görünce dediler ki: Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa mutlaka ziyana uğrayanlardan olacağız!” (7/A’raf 149)
“ (Musa da) Ey Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine kabul et. Zira sen merhametlilerin en merhametlisisin! dedi.” (7/A’raf 151)
“Sen bizim sahibimizsin, bizi bağışla ve bize acı! Sen ba-
ğışlayanların en iyisisin! (7/A’raf 155)
Bize, bu dünyada da iyilik yaz, âhirette de. Şüphesiz biz sana döndük.” (7/A’raf 156)
“Onlar da dediler ki: “Allah’a dayandık. Ey Rabbimiz!
Bizi o zalimler topluluğu için deneme konusu kılma!
Ve bizi rahmetinle kâfirler topluluğundan kurtar!”
(10/Yunus 85-86)
“Musa dedi ki: Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Firavun ve kavmine dünya hayatında ziynet ve nice mallar verdin.
Ey Rabbimiz! (Onlara bu nimetleri) , insanları senin yolundan saptırsınlar ve elem verici cezayı görünceye kadar iman etmesinler, diye mi (verdin) ? Ey Rabbimiz! Onların mallarını yok et, kalplerine sıkıntı ver (ki iman etsinler). ” (10/Yunus 88)
“Nuh dedi ki: Ey Rabbim! Ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve esirgemezsen, ben ziyana uğrayanlardan olurum!” (11/Hud 47)
“Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a dayandım. Çünkü yürüyen hiçbir varlık yoktur ki, O, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru yoldadır.” (11/Hud 56)
“Ey Rabbim! Mülkten bana (nasibimi) verdin ve bana (rüyada görülen) olayların yorumunu da öğrettin.
Ey gökleri ve yeri yaratan! Sen dünyada da âhirette de benim sahibimsin. Beni Müslüman olarak öldür ve beni Sâlihler arasına kat!” (12/Yusuf 101)
“Hatırla ki İbrahim şöyle demişti: “Rabbim! Bu şehri (Mekke’yi) emniyetli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut!
Çünkü, onlar (putlar) , insanlardan birçoğunun sapmasına sebep oldular, Rabbim. Şimdi kim bana uyarsa o bendendir.
Kim de bana karşı gelirse, artık sen gerçekten çok bağışlayan, pek esirgeyesin.
Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem’inin (Kâbe’nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vâdiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler.
Ey Rabbimiz! Şüphesiz ki sen bizim gizleyeceğimizi de açıklayacağımızı da bilirsin. Çünkü ne yerde ne de gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.
Yaşlılık çağımda bana İsmail’i ve İshak’ı lütfeden Allah’a hamdolsun! Şüphesiz Rabbim duayı işitendir.
Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle; ey Rabbimiz! Duamı kabul et!
Ey Rabbimiz (Amellerin) hesap olunacağı gün beni, anababamı ve müminleri bağışla!” (14/İbrahim 35-41)
“Kendilerine azabın geleceği, bu yüzden zalimlerin: “Ey Rabbimiz! Yakın bir müddete kadar bize süre ver de senin davetine uyalım ve peygamberlere tâbi olalım” diyecekleri gün hakkında insanları uyar.
(O gün onlara şöyle denilir:) “Daha önce, sizin için bir zevâl olmadığına, yemin etmemiş miydiniz?” (14/İbrahim 44)
“Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: “Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!” diyerek dua et.” (17/İsra 24)
“Ve şöyle niyaz et: Rabbim! Gireceğim yere dürüstlükle girmemi sağla; çıkacağım yerden de dürüstlükle çıkmamı sağla. Bana tarafından hakkıyla yardım edici bir kuvvet ver.” (17/İsra 80)
“O (yiğit) gençler mağaraya sığınmışlar ve: Rabbimiz! Bize tarafından rahmet ver, bize (şu) durumumuzdan bir kurtuluş yolu hazırla! demişlerdi.” (18/Kehf 10)
“Musa: Rabbim! dedi, yüreğime genişlik ver. İşimi bana kolaylaştır.
Dilimden (şu) bağı çöz. Ki sözümü anlasınlar.”
(20/Taha 25-28)
“Dediler ki: Rabbimiz! Doğrusu biz, onun bize aşırı derecede kötü davranmasından yahut iyice azmasından endişe ediyoruz.
Buyurdu ki: Korkmayın, çünkü ben sizinle beraberim; işitir ve görürüm.” (20/Taha 45-46)
“Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. Sana O’nun vahyi tamamlanmazdan önce Kur’an’ı (okumakta) acele etme ve (Rabbim, benim ilmimi artır) ” de.” (20/Taha 114)
“Eğer biz, bundan (Kur’an’dan) önce onları bir azapla helâk etseydik, muhakkak ki şöyle diyeceklerdi:
Ya Rabbi! Ne olurdu bize bir elçi gönderseydin de, şu aşağılık duruma ve rüsvalığa düşmeden önce âyetlerine uysaydık!” (20/Taha 134)
“De ki: Herkes beklemektedir: Öyle ise siz de bekleyin. Yakında anlayacaksınız; doğru düzgün yolun yolcuları kimmiş ve hidayette olan kimmiş!” (20/Taha 135)
“Eyyub’u da (an) . Hani Rabbine: “Başıma bu dert geldi. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin” diye niyaz etmişti.” (21/Enbiya 83)
“Zünnûn’u da (Yunus’u da zikret) . O öfkeli bir halde geçip gitmişti; bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti.
Nihayet karanlıklar içinde: “Senden başka hiçbir tanrı yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!” diye niyaz etti.” (21/Enbiya 87)
“Zekeriyya’yı da (an) . Hani o, Rabbine şöyle niyaz etmişti: Rabbim! beni yalnız bırakma! Sen, vârislerin en hayırlısısın, (her şey sonunda senindir) .” (21/Enbiya 89)
“ (Muhammed:) Rabbim! (Onlar hakkında) adaletinle hükmünü ver. Bizim Rabbimiz Rahman’dır. Sizin anlattıklarınıza karşı yardımı umulandır, dedi.” (21/Enbiya 112)
“Ve de ki: Rabbim! Beni bereketli bir yere indir. Sen, iskân edenlerin en hayırlısısın.” (23/Müminun 29)
“Bu durumda beni zalimler topluluğunun içinde bulundurma rabbim!” (23/Müminun 94)
“Ve de ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sı-
ğınırım!
Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım, Rabbim!
Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında: “Rabbim! der, beni geri gönder; ” (23/Müminun 97-99)
“Derler ki: Rabbimiz! Azgınlığımız bizi altetti; biz, bir sapıklar topluluğu idik.
Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer bir daha (ettiklerimize) dönersek, artık belli ki biz zalim insanlarız.” (23/Müminun 106-107)
“Zira kullarımdan bir zümre: Rabbimiz! Biz iman ettik; öyle ise bizi affet; bize acı! Sen, merhametlilerin en iyisisin, demişlerdi.” (23/Müminun 109)
“ (Resulüm!) De ki: Bağışla ve merhamet et Rabbim! Sen merhametlilerin en iyisisin.” (23/Müminun 118)
“Peygamber der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’an’ı büsbütün terk ettiler.” (25/Furkan 30)
Ve şöyle derler: Rabbimiz! Cehennem azabını üzerimizden sav. Doğrusu onun azabı gelip geçici değil, devamlıdır.
Orası cidden ne kötü bir yerleşme ve ikamet yeridir!
(25/Furkan 65-66)
(Ve o kullar) : Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl! derler.
İşte onlara, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamı verilecek, orada hürmet ve selâmla karşılanacaklardır.
Orada ebedî kalacaklardır. Orası ne güzel bir yerleşme ve ikamet yeridir.
(Resulüm!) De ki: (Kulluk ve) yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin? (Ey inkârcılar! Size Resul’ün bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; onun için azap yakanızı bırakmayacaktır!” (25/Furkan 74-77)
“Zararı yok. Dediler, (nasıl olsa) biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz.
Biz, ilk iman edenler olduğumuz için Rabbimizin hatalarımızı bağışlayacağını umarız.” (26/Şuara 50-51)
“Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat. Bana, sonra gelecekler içinde, iyilikle anılmak nasip eyle! Beni, Naîm cennetinin vârislerinden kıl.” (26/Şuara 83-85) “ (İnsanların) dirilecekleri gün, beni mahcup etme.
O gün, ne mal fayda verir ne de evlât. (26/Şuara 87-88)
Ancak Allah’a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur) .” (26/Şuara 89)
“Ey Rabbim! Beni ve ailemi onların yapageldikleri (bu kötülüğün azabı) ndan kurtar.” (26/Şuara 169)
“ (Süleyman) onun sözünden dolayı gülümsedi ve dedi ki: Ey Rabbim! Beni, gerek bana gerekse ana-babama verdiğin nimete şükretmeye ve hoşnut olacağın iyi işler yapmaya muvaffak kıl. Rahmetinle, beni iyi kulların arasına kat.” (27/Neml 19)
“Musa: Rabbim! Doğrusu kendime zulmettim (başıma iş açtım) . Beni bağışla dedi, Allah da onu bağışladı. Çünkü çok bağışlayıcı, çok esirgeyici olan ancak O’dur.” (28/Kasas 16)
“Musa korka korka, (etrafı) gözetleyerek oradan çıktı. “Rabbim! Beni zalimler güruhundan kurtar” dedi.” (28/Kasas 21)
“Bunun üzerine Musa, onların yerine (koyunlarını) sulayıverdi. Sonra gölgeye çekildi ve: Rabbim! Doğrusu bana indireceğin her hayra (lütfuna) muhtacım, dedi.” (28/Kasas 24)
“Bizzat kendi yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde: Rabbimiz! Ne olurdu bize bir peygamber gönderseydin de, âyetlerine uysak ve müminlerden olsaydık! Diyecek olmasalardı (seni göndermezdik) .” (28/Kasas 47)
“ (Lût:) Şu fesatçılar güruhuna karşı bana yardım eyle Rabbim! dedi.” (29/Ankebut 30)
“Haydi siz, akşama ulaştığınızda (akşam ve yatsı vaktinde) sabaha kavuştuğunuzda, gündüzün sonunda ve öğle vaktine eriştiğinizde Allah’ı tesbih edin (namaz kılın) , ki göklerde ve yerde hamd O’na mahsustur.
Ölüden diriyi, diriden de ölüyü O çıkarıyor, yeryüzünü ölümünün ardından O canlandırıyor. İşte siz de (kabirlerinizden) böyle çıkarılacaksınız.” (30/Rum 17-19)
“ (Cennette şöyle) derler: Bizden tasayı gideren Allah’a hamdolsun. Doğrusu Rabbimiz çok bağışlayan, çok nimet verendir.” (35/Fatr 34)
“Rabbim! Bana Sâlihlerden olacak bir evlat ver.”
(37/Saffat 100)
“Süleyman: Rabbim! Beni bağışla; bana, benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver. Şüphesiz sen, daima bağışta bulunansın, dedi.” (38/Sad 35)
“ (Resulüm!) Kulumuz Eyyub’u da an. O Rabbine: Doğrusu şeytan bana bir yorgunluk ve eziyet verdi, diye seslenmişti.” (38/Sad 41)
“Arş’ı yüklenen ve bir de onun çevresinde bulunanlar (melekler) , Rablerini hamd ile tesbih ederler, O’na iman ederler. Müminlerin de bağışlanmasını isterler:
Ey Rabbimiz! Senin rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tevbe eden ve senin yoluna gidenleri bağışla, onları cehennem azabından koru! (derler) . (40/Mümin 7)
Rabbimiz! Onları da, onların atalarından, zevcelerinden, nesillerinden iyi olanları da kendilerine vaat ettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz azîz ve hakîm olan sensin!” (40/Mümin 8)
“Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. Taşınması ile sütten kesilmesi, otuz ay sürer.
Nihayet insan, güçlü çağına erip kırk yaşına varınca der ki: Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimete şükretmemi ve razı olacağın yararlı iş yapmamı temin et. Benim için de zürriyetim için de iyiliği devam ettir.
Ben sana döndüm. Ve elbette ki ben Müslümanlardanım.”
(46/Ahkaf 15)
“Bunların arkasından gelenler şöyle derler: Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma!
Rabbimiz! Şüphesiz ki sen çok şefkatli, çok merhametlisin!” (59/Haşr 10)
“İbrahim’de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: “Biz sizden ve Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz.
Siz bir tek Allah’a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir.
Şu kadar var ki İbrahim babasına: “Andolsun senin için mağfiret dileyeceğim. Fakat Allah’tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez” demişti.
(O müminler şöyle dediler:) Rabbimiz! Ancak sana dayandık, sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır.
Rabbimiz! Bizi, inkâr edenler için deneme konusu kılma, bizi bağışla! Ey rabbimiz! Yegâne galip ve hikmet sahibi, ancak sensin. (60/Mümtehine 4-5)
Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah’a dönün.
Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter.
Peygamberi ve Onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar.
Onların önlerinden ve sağlarından (amellerinin) nurları aydınlatıp gider de, “Ey Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü sen her şeye kadirsin” derler. (66/Tahrim 8)
“Rabbim! Beni, ana-babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla, zalimlerin de ancak helâkini artır.” (71/Nuh 28)
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. “De ki: Yarattığı şeylerin şerrinden, Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden,
Düğümlere üfürüp büyü yapan üfürükçülerin şerrinden Ve kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden
Sabahın Rabbine sığınırım!” (113/Felak 1-5)
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
“De ki: İnsanların kalplerine vesvese sokan, (insan Allah’ı andığında) pusuya çekilen cin ve insan şeytanının şerrinden
İnsanların Rabbine,
İnsanların Melikine (mutlak sahip ve hakimine)
İnsanların İlâhına sığınırım!” (114/Nas 1-6)