• /
  • Kütüphane
  • /
  • Berat Gecesi
  • /
  • 3. BERAT GECESİNİN FAZİLETLERİ
2. BERAT GECESİ

3. BERAT GECESİNİN FAZİLETLERİ



Eùzü bi’llâhi mine’ş-şeytàni’r-racîm.

Bi’smi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm.

El-hamdü li’llâhi rabbi’l-àlemîn... Hamden kesîren tayyiben mübâreken fîh... Kemâ yenbağî li-celâli vechihî ve li-azîmi sultànih... Ve’s-salâtü ve’s-selâmü alâ hayri halkıhî seyyidinâ muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîn... Emmâ ba’d. Muhterem kardeşlerim!

Şa’ban’ın fazileti ve bilhassa bu Şa’ban ayının ortası olan (leyletü’n-nısfı min şa’ban) Berat Gecesi hakkındaki rivayetleri, önce size okumak istiyorum, gönlünüz mutmain olsun diye.


a. Şa’ban Ayında Oruç


Şa’ban ayı, Peygamber SAS Efendimiz’in çok hürmet ettiği, sevdiği ve benim ayım diye tesahub ettiği bir aydır. Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifinde Üsame Hazretleri’nin rivâyet ettiğine göre buyurmuş ki:

“Şa’ban ayı, Receble Ramazan arasında bir aydır. İnsanların çoğu onun fazl u keremini anlayamazlar da, gafletle vakit geçirirler. Halbuki bu ayda kulların amelleri Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin dergâh-ı izzetine ref olunur; Allah-u Teàlâ Hazretleri’ne bu ayda takdim olunur. Ben de bu hakikata binâen amelim Allah-u Teàlâ Hazretleri’ne arz olunurken oruçlu olmayı sevdiğimden, bu ayda çok oruç tutarım.” buyuruyor.

Bir başka hadis-i şerifte:10


شَعْبَانُ شَهْرِي، وَرَمَضَانْ شَهْرُ الِلّ (الديلمي عن عائشة)




10 Kenzü’l-Ummâl, c.XII, s.313, no:35172; Keşfü’l-Hafâ, c.II, s.9, no:1551; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XIII, s.413, no;13422.

98

(Şa’bânu şehrî, ve ramadànu şehru’llàh) buyurmuştur. “Şa’ban ayı benim ayımdır, Ramazan Allah’ın ayıdır.” Tabii bütün aylar Allah’ın ayıdır. Her şey Allah’ındır. Biz de Allah’ın kullarıyız, dünya da Allah’ın dünyası, ahiret de Allah’ın mülkü, her şey Allah-u Teàlâ Hazretleri’nindir.

Ramazan’ın Allah’ın ayı denmesinin sebebi, Efendimiz tarafından bu isimle isimlendirilmesinin sebebi şudur ki: Allah-u Teàlâ Hazretleri Ramazan’da rahmetini kullarına bol bol ihsân edecek, afv u mağfiretini nasib edecek, çok hayırları kullara ihsân edecek. Hatta Şa’bân kelimesi dallanmak mânâsına, budaklanmak, şûbe şûbe, bölük bölük olma mânâsına geldiğinden, bir hadis-i şerifte Enes RA’ın rivâyet ettiğine göre, Peygamber Efendimiz buyurdu ki:

“Şa’ban böyle isimlendirildi. Çünkü, bunun içinde oruçlu olan kimselere, cennete girinceye kadar çok hayırlar, şube şube, çeşit çeşit hayırlar ihsân olunur. Onun için Şa’ban diye, şûbe kelimesiyle ilgili, dal kelimesiyle ilgili bu isim verilmiştir.” diye böyle ifade buyurdu.

Bize düşen: Bu mübarek ayı Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin sevdiği sàlih amellerle geçirmeye çalışmak oluyor.


b. Berat Gecesinde Affedilmeyenler


İbn-i Mâce’nin Ebû Mûse’l-Eş’arî Hazretleri’nden rivâyet ettiğine göre, Peygamber SAS şöyle buyurdu:11


إِن الِلَّ لَيَطَّلِعُ فِي لَيْلَةِ النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ، فَيَغْفِرُ لِجَمِيعِ خَلْقِهِ،


إِلاَّ لِمُشْرِكٍ أَوْ مُشَاحِنٍ (ه. عن ابى موسى)


RE. 90/2 (İnna’llàhe teàlâ leyettaliu fî leyleti’n-nısfi min şa’bân,



11 İbn-i Mâce, Sünen, c.IV, s.303, no:1380; Ebû Mûsâ el-Eş’arî RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.XII, s.315, no:35182; Câmiü’l-Ehàdîs, c.VIII, s.182, no:7085.

99

feyağfiru li-cemîi halkıhî illâ li-müşrikin ev müşâhinin) “Muhakkak ki, Allah-u Teàlâ Hazretleri Şa’ban’ın bu ortasındaki yarı ay gecesine, yâni Berat gecesine tulû eder, ıttılâ eder, yâni nazar eyler, tecellî eyler; (feyağfiru li-cemîi halkıhî) cümle mü’min kullarını afv u mağfiret eder. (İllâ li-müşrikin ev müşâhinin) Allah’a şirk koşanları ve müşahin olanları mağfiret etmez, onlar hariç.”

Şirk koşmak... Muhterem kardeşlerim! Allah’a şirk koşmanın ne kadar kötü olduğunu hepimiz biliyoruz. Akıbetinin ne kadar fena olduğunu Kur’an-ı Kerim bize bildirmiş. Allah-u Teàlâ Hazretleri her günahı affeder, bağışlar; hataları, suçları, kabahatleri afv u mağfiret eder; şirk müstesnâ... Şirki affetmez, bağışlamaz!

Şirk ne demek? Allah-u Teàlâ Hazretleri’ne bir başka varlığı ortak koşmak. Ulûhiyyetinde, rubûbiyyetinde ona bir başka mahlûku ortak koşmaya, ortak saymaya şirk deniliyor.


Muhterem kardeşlerim, bir noktaya çok dikkat etmenizi rica edeceğim: Müşrik, inançsız değil... Bir inancı var, ama neye inanıyor? Allah’tan gayrı, Allah’a ortak koştuğu bir başka şeye inanıyor. “Bu Allah’ın ortağıdır.” diyor, “Bu Allah indinde bizim şefaatçimizdir.” diyor; puta tapıyor, ağaca tapıyor, taşa tapıyor... Yâni, bir tapınma duygusu olduğuna göre, bir inancı var ama,

inancı yanlış olduğu için cehennemden kurtulamayacak.

O bakımdan, şu camiyi dolduran kardeşlerimiz ve bütün İslâm aleminin müslümanları, kardeşlerimiz bilseler bu işin ne kadar önemli olduğunu ve ona eğilseler. Yâni inanmak lâzım ama, inanmanın mutlaka şirkten arınmış olarak olması lâzım! Şirksiz bir inanma lâzım! Şimdi müslümanlar: “Lâ ilâhe illa’llàh, muhammedün rasûlü’llàh.” diyoruz, Allah’ın varlığını, birliğini dilimizle ifade ediyoruz. Hatta bir hadis-i şerifte, onu da okuyuvereyim,

100

buyrulmuş ki:12


لاَ يَحْجُبُ قَوْلُ لاَ إِ لٰهَ إِلاَّ الِلُّ عَنِ الِلِّ، إِلاَّ مَا خَرَجَ مِنْ فَ مِ


صَاحِبِ الشَّارِبِينَ ، لَ يْلَةَ النِّصْ فِ مِنْ شَعْبَانِ (الديلمى عن

ابن مسعود)


RE. 484/6 (Lâ yahcubü kavlü lâ ilàhe illa’llàh, ani’llàh, illa mâ harace min femi sàhibi’ş-şâribîn, leyleten nısfı min şa’bân) [Şaban’ın yarısı gecesinde (Berat gecesinde) Lâ ilâhe illa’llah kavlini Allah’tan hiç bir şey men etmez. Ancak içkici bir kimsenin ağzından çıkan müstesna…]

Bu gecede Lâ ilàhe illa’llàh diyen kulun bu sözü Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin dergâhına gitmekten engellenmez. Hiç bir şey engellemez. Yâni, Rabbimiz Teàlâ bizim Lâ ilâhe illa’llàh kelime-i tevhidimizi ve akîdemizi huzuruna kabul eder, makbul sayar.

Yâni biz hakîkî ehl-i tevhid oluruz.

Bir önceki hadis-i şerifte müşrik ve müşahin olanlar hariç diyordu. Burada da diyor ki: (İllâ mâ harace min femi sàhibi’ş- şâribîn) “İçki içenlerin ağzından çıkanlar müstesna…” diyor. İçki içti mi, onun kabul edilmeyeceğini ifade etmiş oluyor. Oraya geleceğim.


Şimdi, bu gecede, Lâ ilâhe illa’llàh demenin ehemmiyetine binâen vaaza başlamadan önce tevbe eyledik, istiğfâr eyledik, uzata uzata, üstüne bastıra bastıra, Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin varlığını, birliğini dilimizle ikrar eyledik ki, Rabbimiz şahid olsun... Bu mübarek gecede huzuruna kabul ettiği, kelime-i tevhidi engellemediği bu gecede, bizim de kelime-i tevhidlerimiz huzur-u izzetine vasıl olsun da, biz de ehl-i tevhidden yazılalım



12 Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.V, s.166, no:7837; Abdullah ibn-i Mes’ud RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.V, s.364, no:13251; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XVII. s.49, no:17537.

101

diye kaydettik. Fakat, bu şirk olmama meselesine çok dikkat edeceğiz.

Şimdi, biliyorsunuz, müslümanlar müşrik değildir; puta tapanlar müşriktir, ağaca tapanlar müşriktir; aya, güneşe, yıldıza tapanlar müşriktir; buzağıya, öküze tapanlar müşriktir... Biz müşrik değiliz ama, Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:

“—Ben benim ümmetim hakkında gizli şirkten korkarım!”

Gizli şirk. Yâni müşriklik var gene ama, gizli... Hatta o kadar gizlidir ki, böyle karıncanın ayak sesi kadar sessizce sokulur insana.

Bu gizli şirk nedir? Riyadır. Riya ne demek? İnsanın ahirete ait bir işini, ibadetini, namazını, sadakasını, zekâtını gösteriş için yapmasıdır. Ahiretin işini gösteriş için yaptığı zaman, o riyâkârlık mahlûkata bir yaranmak arzusundan oluyor. Şu mahlûk, şu adam benim ibadet ettiğimi görsün, şu adam benim zekât verdiğimi

görsün, şu adam benim hayır yaptığımı görsün, dindar olduğumu görsün... Ona paye verdiği için, onu Allah’ın yanında saygıya değer bir şey olarak hatırına aldığı için, o da gizli şirk oluyor.

Allah-u Teàlâ bizi her türlü şirkten korusun. Aşikâresinden, gizlisinden, büyüğünden, küçüğünden, görüneninden, görünmezinden korusun... Bizi her mânâsıyla, her yönüyle, her inceliğiyle, tam mânâsıyla Allah’ı birleyen ehl-i tevhidden eylesin...


İkincisi muhterem kardeşlerim, müşâhîn dedi. Müşâhîn; şahnâ sahibi demek. Şahnâ da kin, buğz ve adâvet demek. Muhterem kardeşlerim! Bir müslüman, öteki bir müslümana karşı içinde kin, buğz, adavet, düşmanlık besliyor ise ve kin güdüyorsa, bu geceye erdiği halde, bu mübarek gece olduğu halde hâlâ dargınlığını, hâlâ kırgınlığını bırakmıyorsa, işte onu affetmeyecek Allah bu gece... Böyle buyuruyor Peygamber SAS.

Onun için, içimizden birbirimize karşı dargınlıkları, kızgınlıkları, kırgınlıkları, kinleri, buğzları, adavetleri çıkartıp atmak zorundayız. Birbirimizin eline sarılmak zorundayız, boynuna sarılmak zorundayız. İçimizi pâk eylemek zorundayız,

102

içimizi kardeşlerimize ait sevgilerle, güzel duygularla doldurmak zorundayız. Böyle olmadığı halde, bu gecenin feyzinden istifade edemiyor insan. Bu noktaya tekrar inşâallah dönerim.


c. Berat Gecesinde Mü’minlerin Affedilmesi


Peygamber Efendimiz buyuruyor ki, yine bu gecenin faziletine dair hadis-i şeriflerden birisinde:13


إذا كانَ لَيْلَةُ النِّصْفِ مِنْ شَعْبانَ يَغْفِرُ الِلُّ مِنَ الذُّنُوبِ أكْثَ رَ


مِنْ عَدَدِ شَعَرِ غَنَمِ كَلْبٍ (هب. عن عائشة)


(İzâ kâne leyletü’n-nısfı min şa’bâne yağfiru’llahu mine’z- zünûbi eksere min adedi şa’ri ganemi kelb)

Hazret-i Aişe Vâlidemiz’den Beyhakî’nin Şuabu’l-Îman’da kaydedilmiş. Buyuruyor ki, Peygamber SAS Hazretleri:

(İzâ kâne leyletü’n-nısfı min şa’bâne yağfiru’llahu mine’z- zünûbi) “Şa’ban ayının yarısı gecesi olunca —yâni bu gece olunca— Allah-u Teàlâ Hazretleri günahları bağışlar.” Ne kadar? (Eksere min adedi şeari ganemi kelb) “Benî Kelb kabilesinin koyunlarının tüylerinden fazla miktarda günahları bağışlar bu gecede.”

Şimdi bu kadar mağfireti, affetmesi, cûşa gelip bağışladığı gecede müşrikleri affetmiyor Allah-u Teàlâ Hazretleri... Kardeşine karşı kalbinde kızgınlık, kin, buğz, adâvet taşıyanları affetmiyor. Bu kadar büyük, geniş mağfiretine rağmen... O bakımdan, mutlaka bu içimizdeki düşmanlık hislerini atmamız gerekiyor.

Başka bir hadis-i şerifte Peygamber SAS Efendimiz şöyle buyuruyor:14



13 Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.III, s.379, no:3824; Hz. Aişe RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.XII. s.314, no:35179; Câmiü’l-Ehàdîs, c.III, s.485, no:2624.

14 Câmiü’l-Ehàdîs, c.VIII, s.272, no:7283.

103

إِنَّ الِلَّ يَ غْفِرُ لَيْلَةُ النِّصْفِ مِنْ شَعْبانَ لِلْمُسْلِمِينَ ويُمْلِي لِلْكافِرِينَ


ويَدَعُ أَهْلَ الحِقْدِ بِحِقْدِهِمْ (ابن قانع عن أب ى ثعلبة الخشنى)


(İnna’llàhe yağfiru leylete’n-nısfı min şa’bâne li’l-müslimîne ve yümlî li’l-kâfirîne, ve yedeu ehle’l-hıkdi bi-hıkdihim.)

Bir başka kötü huyu anlatan öbür hadis-i şerife geçtim. Buyuruyor ki Peygamber Efendimiz:

(İnna’llàhe yağfiru leylete’n-nısfü min şa’bâne li’l-müslimîne) “Allah-u Teàlâ Hazretleri Şa’ban’ın yarısı gecesi olunca, müslümanları afv u mağfiret eder; (ve yumlî li’l-kâfirîn) kâfirlere mühlet verir. Yâni salıverir onları, bırakıverir hallerine. Yâni iman ederlerse, bir dahaki seneye onlar da affa uğrarlar. Azablandırmaz, kahretmez, başlarına taş yağdırmaz. Onları salıverir, bırakır.

Müslümanları afv u mağfiret eder ama; (ve yedeu ehle’l-hıkdi bi-hıkdihim) kıskançlık sahibi kimseleri kıskançlıklarıyla baş başa bırakıverir, terk eder, onları mağfiret eylemez. İçinde kıskançlık, hased, hıkd olan kimseleri afv u mağfiret eylemez.”

Burada da, ikinci bir kötü huy karşımıza çıktı. Yâni kardeşlere kin tutmak, bir de kıskanmak çıktı burada.


Gelelim, meşhur, uzun bir hadis-i şerife... Bir başka hadis-i şerifi okuyorum ki, bu hadis-i şerifte de bir başka kötü huy karşımıza gelecek. Bu hadis-i şerifi Osman ibn-i Ebi’l-Âs rivâyet etmiş. Yine Beyhakî’nin Şuabü’l-Îmân isimli eserinde. Efendimiz

buyuruyor ki:15


إِذَا كَانَ لَيْلةُ النِّصْفِ مِنْ شَعْ بَانِ نَ ادٰى مُنَ ادٍ: هَلْ مِنْ مُسْتَغْفِرٍ




15 Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.III, s.383. no:3836; Osman ibn-i Ebi’l-As RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.XII, s.314, no:35178; Câmiü’l-Ehàdîs, c.III, s.484, no:2622.

104

فَأَغْفِرَ لَهُ؟ هَلْ مِنْ سَائِلٍ فَأُعْطِيَهُ؟ فَلَ يَسْأَلُ أَحَد شَيْئً ا إِلاَّ


أُعْطِىَ، إِلاَّ زَانِيَة بِفَرْجِهَا، أو مُشْرِك (الخرائطى فى مساوئ


الأخلق، هب. عثمان بن ابى العاس)


(İzâ kâne leyletü’n-nısfı min şa’bâni, nâdâ münâdin: Hel min müstağfirin feağfire lehû? Hel min sâilin feu’tiyehû? Felâ yes’elü ehadün şey’en illâ u’tıye, illâ zâniyetün bi-fercihâ, ev müşrikün.) “Şa’ban’ın yarısı gecesi olunca bir münâdî nidâ eder. Yâni, gökten bir melek seslenir. Der ki, Allah-u Teàlâ Hazretleri nâmına:

(Hel min müstağfirin feağfire lehû) “Yok mu bir tevbe ve istiğfâr eden kimse, Allah onu afv u mağfiret eylesin... (Hel min sâilin feu’tiyehû) Yok mu bir şey isteyen, istediği kendisine verilsin... (Felâ yes’elü ehadün şey’en illâ a’tâhu) Bu gecede kim ne isterse Allah-u Teàlâ Hazretleri ona istediğini ihsân eder, (illâ zâniyetün bi-fercihâ) namusunu satıp zina eden kadın müstesnâ, (ev müşrikün) müşrik müstesnâ...”

Çıktı burada da zina suçu. Demek ki, yavaş yavaş bu gecede kimler affolacak, kimler affolmayacak, bu husustaki mâlûmat karşımıza geliyor.


d. Gecesinde Namaz, Gündüzünde Oruç


Diğer bir hadis-i şerif ki, Hazret-i Ali RA Efendimiz rivâyet eylemiş. Yarın için bir tavsiye var bu hadis-i şerifte bize:16


إِذَا كَانَتْ لَيْلَةُ النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ، فَقُومُوا لَيْلَهَا وَصُومُوا نَهَارَهَ ا.




16 İbn-i Mâce, Sünen, c.IV, s.301, no:1378; Hz. Ali RA’dan.

105

فَإِنَّ الِلَّ يَنْزِلُ فِيهَا لِغُرُوبِ الشَّمْسِ إِلَى سَمَاءِ الدُّنْيَا، فَيَقُولُ: أَلاَ


مِنْ مُسْتَغْفِرٍ لِي فَأَغْفِرَ لَهُ ؟ أَلا مُسْتَرْزِق فَأَ رْزُقَهُ ؟ أَلا مُبْتَلًى


فَأُعَافِيَهُ، أَلاَسَائِل فَأُ عْطِيَهُ، أَلا كَذَا، أَلا كَذَا، حَتَّى يَطْلُعَ


الْفَجْرُ (ه. هب. عن على)


RE. 61/5 (İzâ kâne leyletü’n-nısfı min şa’bân) “Şa’ban ayının yarısı olduğu zaman, (fekùmù leylehâ) gecesinde kalkınız, yâni bu gecede kalkın, gece namazı kılın; (ve sùmû nehârehâ) gündüzünde de oruç tutunuz!” buyuruyor Peygamber Efendimiz.

Gecesinde kalkınız ne demek? Yâni, gecesinde bol bol namaz kılınız demek. Kıyam ediniz, uykunuzu biraz uyuduktan sonra kalkınız, seher vakitlerinde Allah-u Teàlâ Hazretleri’ne namazda, niyazda öyle ayakta bulununuz.

Gündüzünde de oruç tutun! Bu gecenin gündüzü hangisidir? Yarın. Çünkü Arabî günler akşam namazıyla başlar. Şimdi Şa’banın yarısı gecesi başladı akşam namazından sonra, yatsısını kıldık, yarın gündüzü... Yarın oruçlu olun! Hepiniz niyet edin, bu hadis-i şerifteki bu sevaba, bu tavsiyeye, Peygamber Efendimiz’in tavsiyesine uyarak yarını oruçlu geçirin!


(Feinna’llàhe yenzilü fîhâ li-gurûbi’ş-şemsi ilâ semâi’d-dünyâ) “Çünkü, güneşin batmasından sonra, Allah-u Teàlâ Hazretleri dünyanın semâsına nüzûl eder. Yâni yeryüzüne rahmetiyle yakınlaşır. (Feyekùlû) Ve buyurur ki:

(Elâ müstağfirun feağfire lehû) “Yok mu bir günahlarına tevbe istiğfâr eden, onu afv u mağfiret edeyim. (Elâ müsterzikun feerzukahû) Yok mu benden rızkının genişlemesini, bollanmasını isteyen; ona rızık vereyim! (Elâ mübtelen feuàfiyehû) Yok mu bir derde mübtelâ olan, bir hastalığı olan, derdine şifâ vereyim, onu derdinden afiyete eriştireyim! (Elâ sâilün feu’tiyehû) Yok mu

106

benden bir şey isteyen, istediğini ihsân edeyim! (Elâ kezâ, elâ kezâ...) Böyle buna benzer şekillerde Allah-u Teàlâ Hazretleri seslenir durur.”

Ne zamana kadar? (Hattâ yatlüa’l-fecru) “Fecir sökünceye kadar.” Yâni imsak kesilip gecenin sona erip doğu tarafından güneşin kızartısı belirdiği zamana kadar Allah-u Teàlâ Hazretleri kullarına müşteri olur. “Yok mu benim kullarımdan benden bir şey isteyen?” diye, o bize seslenir.

Onun için, bu gecenin kadrini, kıymetini bilip, gücümüzün yettiğince inşâallah ihyâ etmeye çalışalım; yarın da oruçlu olalım!


e. Berat Gecesinde Peygamber Efendimiz


Peygamber SAS Efendimiz bu geceyi nasıl geçirmiş, bir hadis-i şerifi okuyarak, onu da size bildirivereyim:17


يَا عَائِشَةُ، أَكُنْتِ تَخَافِينَ أَنْ يَحِيفَ الِلُّ عَلَيْكِ وَ رَسُولُهُ؟ قَدْ


أَتَانِى جِبْرِيلُ، فَقَ الَ: هٰذِهِ اللَّـيْلَـةُ لَيْلَةَ النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ .


وَ ِلِلِّ فِيهَا عُتَقَ اءُ مِنَ النَّ ارِ بـِعَدَدِ شُعُورِ غَنَمِ كَلْبٍ . لاَ يَنْ ظُرُ


الِلُّ فِيهَا إِلٰى مُشْرِكٍ، وَلاَ إِلٰى مُشَـاحِنٍ، وَلاَ إِ لٰى قـَاطِعِ رَ حِمٍ،


وَلاَ إِلٰى مُسْــبِلٍ، وَلاَ إِلٰى عَاقٍّ لِوَالِدَيْهِ، وَلاَ إِ لٰى مُدْمِنِ خَ مْرٍ (هب . عن عائشة)


(Yâ àişeh!) diyor Peygamber Efendimiz, (E küntü tehâfîne en



17 Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.III, s.383, no:3837; Hz. Aişe RA’dan.

Kenzü’l-Ummâl, c.XII, s.315, no:35184; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XXIII, s.261, no:25989.

107

yahifa’llàhu aleyki ve rasûlühû?) “Sen korkuyor muydun ki, Allah ve Rasûlü sana haksızlık edecek diye mi bekliyordun, öyle mi sanıyordun?” diyor.

(Kad etânî cibrîlü, fekàle) “Hayır, öyle bir sebep yoktu, Cebrâil bana geldi, buyurdu ki: (Hâzihi’l-leyletü leylete’n-nısfı min şa’bân) “Bu Şa’ban ayının yarısı gecesidir.

(Ve li’llâhi fîhâ ütekàü mine’n-nâri bi-adedi şuùru ganemi kelb) Bu gecede Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin cehennemden azad ettiği insanların miktarı, Kelb kabilesinin koyunlarının kılları miktarı kadar çoktur.”

(Lâ yenzuru’llàhu fîhâ ilâ müşrikin) “Yalnız, bu gecede Allah müşrike nazar etmez. (Ve lâ ilâ müşâhinin) Kalbinde müslüman kardeşine kin, buğz, adâvet besleyene nazar etmez. (Ve lâ ilâ kàtıi rahimin) Akrabaları ile bağları koparmış olana nazar etmez.

(Ve lâ ilâ müsbilin) Eteklerini kibirli kibirli sürüye sürüye, kurum sata sata, çalım ata ata dolaşana afv u mağfiretini nasib etmez. (Ve lâ ilâ àkkın li-vâlideyhi) Ana ve babasına âsi olan evlâda nazar eylemez. (Ve lâ ilâ müdmini hamrin) İçkiye müdâvim olan ayyaşa nazar eylemez.” diye Peygamber Efendimiz buyurdu.


Şimdi o hadisenin evveliyâtı şöyle:

Bu gecede Peygamber SAS Efendimiz yatsıdan sonra zevcesi Hazret-i Aişe Vâlidemiz’in odasına gelmiş. Üst elbiselerini soyunup, üzerindeki dış kıyafetlerini soyunup yatağa yatmış. Ama sonra birden kalkmış bu gecede... Bu geceden 1400, ne kadar sene önce ise, yataktan kalkmış. Hazret-i Aişe Vâlidemiz de meraklanmış: Bu hem yattı, hem de ondan sonra niye kalktı acaba diye. Efendimiz giyinmiş, çıkmış evden. Mescid-i Nebevî’den çıkmış, yürümüş. Hazret-i Aişe Vâlidemiz de arkasından... Mehtap var böyle, ortalık mehtaplı...

Peygamber Efendimiz’in peşinden gitmiş, bakmış ki, Bakîu’l- Garkad denilen Medine-i Münevvere’nin kabristanına varmış Peygamber Efendimiz. Orada müslümanların, ahirete göçmüş olanlarına, şehidlerine dua ediyor ve gökyüzüne bakıyor.

108

Hazret-i Aişe Vâlidemiz arkasından gitti de böyle gizli gizli bakıyor ya ona; demiş ki kendi kendine:

“—Ben ne düşünüyorum? O ibadetle meşgul.”

Utanmış, dönmüş geri. Fakat biraz sonra Peygamber Efendimiz de geri gelmiş ama, Hazret-i Aişe Vâlidemiz’in böyle yürümekten dolayı nefes nefese olduğunu görünce diyor ki:

“—Ne oldu?”

“—Yâ Rasûlüllah! Sen giyinip yanımdan tekrar çıkınca, merak ettim nereye gittiğini; peşinden onun için geldim.” diyor.

Onun üzerine Peygamber Efendimiz diyor ki:

“—Sana Allah ve Rasûlü haksızlık eder mi sandın? Yâni, bir haksız muamele olacak diye mi umdun? Öyle bir şey yok... Cebrâil AS geldi, bana bu gecenin faziletini bildirdi.” diyor.


f. Mübarek Gece Hangisi?


Şimdi bu gecenin faziletine dair hadis-i şerifler bunlar. Bu

109

gecenin faziletli, üstün bir gece olduğuna hiç şek şüphe yok... Yalnız, ulemânın ihtilaf ettiği bir mesele var: Kur’an-ı Kerim’de Duhan Sûresi var. Bi’smi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm:


حم. وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ . إِنَّا أَنزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةٍ مُبَارَكَةٍ إِنَّا كُنَّا مُنذِرِينَ .


فِيهَا يُفْرَقُ كُلُّ أَمْرٍ حَكِيمٍ. أَمْرًا مِنْ عِنْدِنَا إِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ. رَحْمَةً


مِنْ رَبِّكَ، إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ (الدخان:١-٦)


(Hà mim. Ve’l-kitâbi’l-mübîn. İnnâ enzelnâhü fî leyletin mübâraketin innâ künnâ münzirîn. Fîhâ yüfraku küllü emrin hakîm. Emren min indinâ innâ künnâ mürsilîn. Rahmeten min rabbik, innehû hüve’s-semîu’l-alîm.) (Duhan, 44/1-6) diye başlayıp devam eden sûre.

Şimdi bu sûrenin başında Allah-u Teàlâ Hazretleri, (Ve’l- kitâbi’l-mübîn) “Apâşikâr olan kitaba and olsun ki.” diyor

hâmim’den sonra. (İnnâ enzelnâhü fî leyletin mübâreketin innâ künnâ münzirîn) “Biz onu mübarek bir gecede indirdik.” buyuruyor. Onu dediği, “Kitab-ı Mübîn’i, yani Kur’an-ı Kerim’i o mübarek gecede indirdik.” buyuruyor.

(İnnâ künnâ münzirîn) “Biz insanların başlarına ileride gelecek, ahirette uğrayacakları azapları önceden bildirip onları ikaz edicileriz. Yâni, kullarımızı habersiz bırakmıyoruz. Kullarımıza, eğer âsi olurlarsa, günahlara dalarlarsa, ahirette azabla karşılaşacaklarını şimdiden bildiriyoruz. Eğer tevbe ederlerse, hak yola girerlerse, sàlih ameller işlerlerse bunlardan kurtulacaklarını, cennete gireceklerini haber veriyoruz. Habersiz başlarına azabı dökmüyoruz yâni...” buyrulmuş oluyor.


(Fîhâ yüfraku külle emrin hakîm) “Bu gecede her hikmetli iş tefrik olunur, ayrılır.” buyruluyor. Şimdi iş burada başlıyor işte. Yâni, mübarek gece diye adlandırılan bu gece hangi gecedir

110

meselesi ortaya çıkıyor.

Ulemâmız ikiye ayrılmış bu hususta. Büyük bir kısmı: “Bu Kur’an-ı Kerim’in indirildiği gece dendiğine göre, herhalde Ramazandaki Kadir gecesi olsa gerek!” demişler, Kadir gecesi olması gerektiğini söylemişler. Fakat İkrime Rh.A diyor ki:18


هى ليلـة الـنصـف من شـعـبان، يبرم فيهاأمر السنة، وينسخ الأحياء من الأموات، ويكتب الحاج، فل يزاد فيهم أحد ، ولا ينقص منهم أحد .


(Hiye leyletü’n-nısfı min şa’bân, yübramu fîhâ emru’s-seneti ve yünsahu’l-ahyâ mine’l-emvât, ve yüktebü’l-hâc, felâ yüzâdü fîhim ehadün, ve lâ yunkasu minhüm ehadün.)

“Bu gece Şa’banın ortası gecesidir, bu gecede müteakip senenin içindeki işler kaydolunur, istinsah olunur, tesbit olunur ve hatta ölüler, diriler, yâni bu sene içinde yaşayanlarla ölecek olanlar, bu günde tesbit olunur ve hatta hacılar ismen tesbit olunur. Bu günde tesbit olunan hacılara, bir tane ilâve olmaz, bir tane noksanlaşmaz; onlar varırlar. Yâni, senenin müteakip aylarının işleri burada tesbit olunur.” diye bildirmiş.

Kurtubî Hazretleri’nin tefsirinde belirttiğine göre, başka bir hadis-i şerifte de şöyle buyrulmuş:19


تُقْطَعُ اْلآجَالُ مِنْ شَعْبَانَ إلَى شَعْبَانَ، حَتَّى إِنَّ الرَّجُلَ ليَنْ كِحُ وَ


يُولَدُ لَهُ، وَلَقَدْ خَرَجَ اسْمُ هُ فِ ي الْمَوتٰى (عن عثمان بن مغيرة)




18 Kurtubî, Tefsir, Duhan Sûresi, c. 17, s. 126.

19 Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.III, s.386, no:3839; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, c.II, s.73, no:2410; Osman ibn-i Muhammed ibn-i Muğîre ibn-i Ahnes RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.XV, s.694, no:42780; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XI, s.334, no:10917.

111

(Tuktau’l-âcâlü min şa’bâni ilâ şa’bân, hattâ enne’r-racüle leyünkihu ve yûledü lehû, fekad harace’smühû fi’l-mevtâ.) “Kulların ecelleri, ömürleri Şa’ban’dan Şa’ban’a tesbit edilir. Ve öyle olur ki, bir adam nikâhlanır ve onun çocuğu olur; halbuki ismi ölüler defterine geçmiştir bu gecede...” Yâni, “Bu sene ölecek!” diye ismi geçmiştir.

Bu Şa’ban ayında işlerin tesbit edildiğine dair bir hadis-i şerif daha var. İbn-i Abbas RA buyurmuş ki:


إِنَّ الِلَّ يَ قْضِي اْلأَقْضِيَةَ كُلَّهَا فِي لَيْلَةِ النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانِ، وَيُسْلِمُهَا


إِلٰى أَرْبَ ابِهَا فِي لَيْلَةِ الْقَدْرٍ(عن ابن عباس)


(İnna’llàhe teàlâ yakdı’l-akdıyete fî leyleti’n-nısfı min şa’bân, ve yüslimuhâ ilâ erbâbihâ fî leyleti’l-kadr) “Allah-u Teàlâ Hazretleri

112

ahkâm-ı ilâhiyyesini, hükümlerini Şa’banın yarısı olan gecede tesbit eder ve bunların hükümlerini hangi melek vazifeliyse ona teslim eder.”

İşte bu hadis-i şeriflere dayanarak, ulemâmızın bir kısmı, “Bu gece her işin tesbit edildiği, ecellerin, rızıkların yazıldığı, insanların ömürlerinin, yaşayacakların, öleceklerin tesbit edildiği, hacca gideceklerin belirtildiği gecedir.” demişler.

Bazı alimler de diyorlar ki: “Bu gece mü’minlere cehennemden berat verilir. Sen cehennemden berîsin, cennetliksin diye berat verilir. Onun için buna Berat gecesi denir.”

Bu gecenin dört tane adı vardır:

1. Leyletü’l-Beraeh, Berat gecesi. Cehennemden beraat etmek ve cennete gireceğine dair eline bir berat alma gecesi mânâsına.

2. Leyletü’s-Sak, yâni mahkemeden böyle hüküm çıkartılan, yazılan hükme sak diyorlar. Onun için Leyletü’s-Sak demişler. Sanki mahkeme hükmünün tesbit gecesi demek oluyor.

3. Leyletü’l-Kadr, yâni Ramazan’daki Leyletü’l-Kadr’den ayrı, bu gecenin bir adı Leyletü’l-Kadr. Çünkü mukadderât takdir ediliyor, kimin ne olacağı, önümüzdeki sene aylarında başına neler geleceği burada takdir ediliyor, ölçülüp hazırlanıyor diye Leyletü’l-Kadr demişler.

4. Bir de ayet-i kerimede Leyle-i Mübâreke diye geçmiştir buyuruyorlar.

İşte böyle böyle bir gecedeyiz.

Bu gecede, geçtiğimiz eski İslâm Tarihi devirlerinde de, Peygamber Efendimiz’in hayatında da, mühim mühim hadiseler olmuş. Peygamber SAS Efendimiz’e Cebrâil AS gelmiş, bu gecenin hayrını, bereketini bildirmiştir.


g. Kıblenin Değiştirilmesi


Bir de kıblenin değiştirilmesi bu gecede olmuştur. Biliyorsunuz Müslümanlar, İslâm’ın ilk geldiği zamanlarda Kudüs’e dönüp namazlarını kılarlardı. Peygamber SAS Efendimiz Mekke-i Mükerreme’deyken Kâbe’yi karşısına alırdı, Beytü’l-Makdis’e öyle

113

dönerdi. Yâni aşağı yukarı, müezzin mahfelinin olduğu tarafta dururdu ki, oradan hem Kâbe karşısında oluyor, hem de o istikamet kuzeye doğru... O tarafa dönüp öyle namaz kılardı. Altınoluk tarafı Beytü’l-Makdis, yâni Kudüs tarafı oluyor.

Medine-i Münevvere’ye göçtüğü zaman, biliyorsunuz Medine’de hıristiyanlar ve yahudiler vardı. Hristiyanlar ve yahudiler bu sefer, Peygamber Efendimiz Kudüs’e dönüyor diye dedikoduya başladılar. Dediler ki:

“—Hem bizim dinimizi beğenmiyor, tenkid ediyor...” Çünkü, İslâm hristiyanlığı ve yahudiliği tenkid ediyor. Yahudilerin alimlerini ve hıristiyanların papazlarını tenkid ediyor. “Siz hak yoldan çıktınız, şu şu hatalarınız var, doğru yola gelin!” diye bildiriyor. İşte bundan dolayı:

“—Hem bizim dinimizi tenkid ediyor, hem bizim kıblemize dönüyor.” diye dedikodu etmeye başladılar.

Bu da Efendimiz’e üzüntü veriyordu. Bir de, Medine-i Münevvere’de Kudüs’e döndü mü insan, Mekke arkada kalıyordu.

114

Bir gün Peygamber SAS Efendimiz Selemeoğulları’nı ziyarete gelmişti. Onlar da Peygamber SAS için yiyecek bir şeyler hazırladılar. Bu arada öğle namazının vakti girdi. Cemaatle namaza duruldu. Farz namazın iki rekâtı kılındıktan sonra, namazın içindeyken, Peygamber Efendimiz’e vahiy geldi, kıblenin değiştirilmesi gerektiği bildirildi.

Peygamber Efendimiz onun üzerine, namazı bozmadan Kudüs tarafından Beytullah tarafına döndü. Arkasındaki sahabe-i kiram da döndüler. Kadınlar döndü, erkeklerin yerine geldiler. Erkekler döndü, kadınların yerine geldiler. Böylece istikametlerini 180 derece çevirdiler. Kıble aynı namazın içinde çevrilmiş oldu. Yâni kuzeye doğru dönmüşken, Kudüs’e doğru dönmüşken Mekke-i Mükerreme’ye doğru dönmüş oldular.

Onun için, o mescid hâlâ muhafaza ediliyor da, Mescidü’l- Kıbleteyn deniliyor; yâni iki kıbleli mescid... Bir kuzey tarafına, Kudüs tarafına doğruydu; bir de güney tarafına, asıl Kâbe tarafına kıblesi olan mescid...

115

İşte böyle Peygamber Efendimiz’in duasının kabul olduğu, kıblenin de tahvil olduğu bir gece…


h. Bu Gece Biz Ne Yapalım?


Muhterem kardeşlerim! Bu hadis-i şeriflerden sonra bizim bu gece hakkında hissiyâtımız ve harekâtımız ne olacak diye, işin bize dönük olan tarafına gelecek olursak: Bir kere, bu hadis-i şeriflerden çok net olarak görüyoruz ki, Allah-u Teàlâ Hazretleri kulların günahlarını affediyor ama, bazı kullarını affetmiyor. Acaba biz affedilenlerden mi olacağız, affedilmeyenlerden mi olacağız? Hasan-ı Basrî, tabiînin büyüklerinden, çok kıymetli, meşhur bir alim. Bir Şa’ban ayının yarısı gecesi, böyle Berat gecesinde evinden çıkmış ama, cenaze gibi, mum gibi sararmış böyle... Fevkalâde üzgün, fevkalâde sararıp solmuş bir vaziyette... Demişler ki:

“—Yâ Ebâ Saîd!” Künyesi öyle. “Ey Ebû Saîd ne oldu sana böyle, yüzün pek sararmış, bir hastalık mı var?”

Diyor ki:

“—Benim için çok acı bir gün. Öyle acı bir gün ki, ölümden daha beter bir haldeyim!” diyor.

“—Niye?” diyorlar,

“—Günahlarımı biliyorum, yaptım, günahlarımı işledim. Fakat, Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin beni affedip etmediğini bilmiyorum. Günahı yaptığım ortada, kesin, kabahati işledim; ama Allah beni affetti mi, etmedi mi bilmiyorum. Benim halim ne olacak? Bir dahaki sene Berat gecesine çıkar mıyım, çıkamaz mıyım? Bu sene içinde öleceksem, affolunmamışsam, benim halim nice olur?” diye sararmış, solmuş.

Halbuki, kitaplara adı geçmiş olan mübarek bir insan, alimlerimizin en büyüklerinden birisi... O öyle korkuyor. Çünkü:


إِنَّمَا يَخْشَى الِلَّ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاءُ (فاطر:٨٢)

116

(İnnemâ yahşa’llàhe min ibâdihi’l-ulemâ’) “Allah’tan ancak kullarının alim olanları korkar.” (Fâtır: 35/28) buyruluyor. Çünkü, Allah’ın azametini bilir; rahmetinin genişliğini de bilir, azabının çokluğunu da bilir. O bakımdan azabından korkar, rahmetini ümid eder. Şımarıklığa düşmez, terbiyesizlik yapmaz, edebini takınır, kulluğunu bilir. Böbürlenmez, kibirlenmez. Güzel huylara sahip olarak, güzel kulluk etmeye bakar.

Rabbimiz’den dilediğimiz, istediğimiz şu ki: Allah-u Teàlâ Hazretleri bizi bu gecede rahmetine erdirdiği kullarından eylesin... Rahmetinden mahrum ettiği, mağfiretinden uzak tuttuğu kullarından eylemesin...


Rahmetinden kimler uzak oluyor diye birkaç hadis-i şerifi size okudum, hatırlayalım:

Müşrikler tabii rahmetinden uzak duracak. El-hamdü lillâh mü’miniz, şirkten uzak eylesin Rabbimiz bizi... İnşâallah müşriklik sıfatı yoktur, gizli şirk de yoktur içimizde, riyâkârlık da yoktur.

Ama müşâhîn... O sıfat zor. Yâni, o bizde var mı, yok mu deyince, insan kolay yok diyemez. Karşısındaki bir başka müslümana karşı içinde kızgınlık, kırgınlık, intikam duygusu, kin var mı, yok mu? Bugün pek çok insan birbirine karşı kırgın... Komşular, kardeşler, arkadaşlar, ortaklar, pek çok kimse... Duyuyorum ve biliyorum, kendi yakınlarımdan ve uzaklarımdan... Biliyorum ki, birbirleriyle çok problemleri var, çatışmaları var, çakışmaları var... İşte bunu ne yapacağız, bilmiyorum!

Yâni yakındalarsa, bugün gidelim, nefsimizi ayaklar altına alalım, Rabbimiz bizi affetsin diye... Yanımıza da bir kutu hediye alalım, gidelim, barışalım! Kızgınlığımızı bir tarafa koyalım, kinimizi bir tarafa koyalım ki, Rabbimiz bizi affetmedikleri arasında tutmasın... Bu kızgınlığı mutlaka kalbimizden atalım!


Muhterem kardeşlerim! Bizi bu kızgınlık, hem böyle Allah’ın rahmetinden mahrum ediyor, hem de dünyada muvaffak olmaktan mahrum ediyor. Biz müslümanlar birbirimize düşman

117

olduğumuz için, kâfirler kazanıyor bu işten... Müslümanları birbirine düşürüyorlar, çarpıştırıyorlar... Kuzey Yemen, Güney Yemen... İkisi de Yemen değil mi bunun? İkisi de Yemen ama, Kuzey Yemen, Güney Yemen birbiriyle çarpışıyor...

Çad’ın bir kısmı Fransızların tesiri altında, bir kısmı kuzeyde Libya’nın tesiri altında; birbirleriyle çarpışıyorlar... Polisaryo’nun bir kısmı o tarafta, bir kısmı bu tarafta; birbirleriyle çarpışıyor... Yâni dünyanın neresine baksan öyle... Allah bu kırgınlıkları, bu dargınlıkları izâle eylesin...

Müslümanlar birbirlerine kızgın, birbirlerine kindar, birbirleriyle çarpışıyorlar. Her yerde böyle bir çekişme, çatışma var... Tunus’la Libya, Cezayir’le Fas, bilmem nereyle bilmem nere... Suriye’yle şu, Irak’la bu... Bu tarzda devamlı bir çatışma durumu var ki, bunun büyük tehlikesi Allah’ın rahmetine de erememek. O bakımdan, biz bugün en çok buna dikkat edelim! Yâni, içimizde müslüman kardeşlerimizden herhangi bir kimseye karşı kızgınlık, kırgınlık, kin ve buğz, adâvet olmasın... Bu bir.


Bir hadis-i şerifte geçti, hased sahiplerini de affetmeyecek Allah. Kimseye de hased etmeyelim. İçimizde hased duygusu da olmasın. Hasedciliği de bir tarafa atalım.

İslâm’da hased yok, gıbta var... Allah ona vermiş, daha çok versin, bir misli daha, on misli daha olsun. Yalnız iyi şeye gıpta etmek var. Bir alim ilim öğrenmiş, onun ilmine gıbta edilir. Bir kimse takvâ sahibi olmuş, Allah yolunda çalışıyor, ona gıbta edilir. Ne kadar güzel ibadetler ediyor, yolunu ne güzel tutturmuş, evlatlarını ne müslüman yetiştirdi. Birisini hafız yaptı, birisini hoca yaptı... İşte hanımı örtülü, ticareti helâl, her şeyi yerli yerinde... İyi şeye böyle gıpta edilir.


Diğer kötü huylardan zinâ... Allah etmesin, yaygınlaştı. Yâni memleketimizde bu gazetelerin, müstehcen neşriyâtın körüklemesiyle zinâ yaygınlaştı. Resmî rakamları arttı. Meclislerde konuşanlar rakamlar üzerinden konuşuyorlar, şu kadar yüz bin oldu, bu kadar bilmem ne oldu filan diyorlar.

118

Ben de şöyle araba kullanırken, evden fakülteye giderken, gelirken sağdan soldan bakıyorum: Kızlarda bir yılışıklık, bir yüzsüzlük... Gözünün içine direk gibi bakıyorlar. Eskiden bir kız dediğin başını eğer, öyle giderdi. Bir laubalilik, giyiminde bir hafiflik, yürüyüşünde bir acaiplik... Yâni, terbiye gayr-i İslâmî terbiye olduğundan, bu tarafa teşvik ediyor. Bu tarafa teşvik olunan insanlar da, sonunda kendisine karşı taraftan bir oynaş buluyor, onunla işi ilerletiyor. Derken kötü yola sapıyorlar. Çoğu sapıyor. Hatta bir kardeş öteki kardeşi saptırıyor diye gazetelere düşüyor. Öyle ne biçim kardeş filan diye, resimleri filan çekiliyor.


Muhterem kardeşlerim! Zinanın kendisinden uzak durabiliriz ama, evveliyâtından da uzak duracağız. Oraya götüren delikleri de tıkayacağız, oraya götüren yolları da keseceğiz, oraya açılan kapıları da kapatacağız.

Oraya açılan kapılar nelerdir? Açıklıktır, saçıklıktır. Oraya açılan kapılar, gözüyle sağa sola bakmaktır, gözüne hakim olamamaktır. Oraya açılan kapılar, kendisine gerekmeyen kimselerle gidip konuşmaktır, peşine düşmektir.

Onun için, bu kötü fiile düşüp de kendimizi Allah’ın affetmediği insan durumuna düşürmemek için, ailelerimizi perişan etmemek için, kızlarımızı yüzsüz kızlar etmemek için, ailelerimizi namussuz aileler etmemek için, bu namus meselesine, tesettür meselesine; gözüne, eline, namusuna sahip olma meselesine çok sağlam olmamız lâzım!

Yoksa cemiyetimiz Avrupa’nın tesiri altında, dinsizliğin tesiri altında... Avrupa’dan yüzsüzlük geliyor, edepsizlik geliyor. Üstsüz yâni plajda pikiniyle filan gezmek de az geldi de, şimdi üstsüzler çıktı bir de... Yâni üst tarafına hiç bir şey yapmıyor. İster koysun ister koymasın ötekisi bile berbat zaten. Yâni öyle bir şey yaptığın zaman, artık ar damarı çatladığı zaman, her şeyi yapıyor.


Geçen gün bir gazetede okudum: Süt banyosu yaparken viski içen, yıkanan bir kadın... Tövbe estağfirullah! Yâni insan şaşırdı mı ne kadar şaşırıyor. Biz bu haberleri sadece haber olarak

119

okumayacağız. Bu haberleri okuyunca, “Haa bir yangın çıkmış, bu yangın nereden çıktı?” diye onu araştıracağız. Onun menşeini bulacağız, o yangını başlangıcından söndüreceğiz.

Kendi çocuğumuza sahip olacağız. Şimdi çocuklara bakıyorum: Kol kısa, etek kısa, baş açık burada... “E çocuktur...” derler. Çocuktur derler ama sen onu öyle yetiştirdiğin zaman, yaşı büyüdüğü zaman, örtünmek zor gelir o kıza… Küçükten ört, bebekten ört! Bebekken çocuk başını örtmeye alışsın, kendisini korumaya alışsın... Bu namus meselesine dikkat edelim!


Muhterem kardeşlerim! Kötü huyların bir tanesi içki dedi. İçkiyi umûmiyetle biz içmeyiz. Allah’a hamd-ü senâlar olsun. Şu câmi cemaati ondan münezzehtir, içki içmezler. Fakat bu kardeşlerimizin yakınlarından içenler vardır.

Bu içkiye biradan başlanır, küçükten başlanır, azdan başlanır, bir kadehçikten başlanır. O da gider, içkiye müdavim olanı da Allah affı mağfiret eylemiyor. O da insanın Allah’ın rahmetinden tard edilmesine vesîle oluyor. Onun da kapısını kapayacağız. Allah’ın bu kadar helâli varken harama yönelmeyeceğiz, harama şey yapmayacağız.

“—Efendim! Mısır ulemasından fetva duyduk ki, şu içkide alkol miktarı azmış da içilebilirmiş?” “—Öyle bir şey yok!”

“—Efendim! Bu içkinin alkolsüzü varmış?” “—Yok öyle şey! Öyle alışır insan gider.”

Bizim arkadaşımız vardı, planlamada mebusluk filan yapmış; üzüm suyunun bile biraz iyi korunmadığı zaman, içinde derhal tahammur başlayıp içkileşme hali olduğunu söylerdi. Farz değil ya, onu yemeyince insan ölecek değil ya, içmeyince ölecek değil ya, helâl içkileri, helâl meyva sularını, meşrubatı içelim. Ona da çok dikkatli olalım!


Burada zikredilmeyen başka kötü huylar olabilir. Yâni bu hadis-i şerifleri, dört tane, beş tane hadis-i şerifi okuduk. Eğer burada zikredilmeyen huylardan üzerimizde varsa, ne yapalım?

120

Boyun bükelim, Rabbimiz üzerimizde olan kötü huylardan bizi pâk eylesin... Bizim başka çaremiz yok. Bataklığa saplandık. Ne yapacağımızı şaşırmış durumdayız. Allah-u Teàlâ Hazretleri, bizi sevmediği her çeşit sıfattan temizlesin... Her türlü kötü huydan kurtarsın... Bizi sevdiği huylara muvaffak eylesin... Sevdiği amellere muvaffak eylesin... Sevdiği sıfatlarla muttasıf eylesin... Sevdiği bir kimse olmayı nasib eylesin...

Çünkü dilerse yapar. Her şeye kàdirdir.


يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنْ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنْ الْحَيِّ (الروم:٩١)


(Yuhricu’l-hayye mine’l-meyyiti ve yuhricu’l-meyyite mine’l- hayy) “Ölüden diri çıkartır, diriden ölü çıkartır.” (Rum, 30/19) Kara topraktan insanoğlu yapar; insanoğlunu yaşatır, öldürür, kara toprak yapar. Her şeye kàdirdir, kudretine son ve nihayet yoktur.

Allah-u Teàlâ Hazretleri cümlenizden râzı olsun... Adımlarınız haclara, umrelere varsın... Allah-u Teàlâ Hazretleri muhabbetlerinizi ziyâde eylesin... Kardeşliklerinizi takviyeli eylesin... Umduklarınıza nâil eylesin... Korktuklarınızdan emîn eylesin... Cümlenizi ve cümlemizi mağfûrîn zümresine ilhak eylesin... Cümlemizi ve cümlenizi rahmetine gark eylesin...

Eğer ismimiz şakîler defterine yazılıysa, Allah’ın sevmediği kulların arasında ise, Rabbimiz oradan bizim ismimizi silsin, sevdiği has kullarının defterine kaydeylesin... Bizi sevdiği kulları arasına kaydetmişse, orada tesbit eylesin, önümüzdeki günlerde ayağımızı kaydırmasın... Rabbimiz izzetten sonra zillete düşürmesin... Kabulden sonra reddetmesin... İmandan sonra küfre düşürmesin...

Dünyanın ve ahiretin bildiğimiz bilmediğimiz her türlü hayırlarına cümlenizi ve cümlemizi nâil eylesin... Dünyanın ve ahiretin bildiğimiz ve bilmediğimiz her çeşit şerlerinden cümlenizi ve cümlemizi hıfz u himâye eylesin...

121

i. Dua


Muhterem kardeşlerim! Sözü çok uzatmak istemiyorum. Çünkü sözden çok iş görme, ibadet etme gecesidir. Yalnız bir hususu işaret etmek istiyorum ki, Allah-u Teàlâ Hazretleri müttakî kullarını sever. Takvâ ehli kullarını sever. Şu takvâ denilen şeyi, takvâ denilen huyu, hâli hepimiz öğrenelim ve tatbik etmeye çalışalım. Kendimiz takvâ ehli insan olmağa gayret edelim. Bugün işiniz, yâni yarın, bugün artık arasanız da bulamazsınız, belki de dışarıda da vardır, bilmiyorum, tevafuken olmuş olabilir, takvâyı anlatan bir kitabı arayın, tarayın, bulun ve kendinizi takvâ ehli insanların zümresine katmak için çeki düzen verin!

Rabbimiz bundan önceki ömrümüzde bilerek, bilmeyerek yaptığımız her çeşit hata, kusur, isyan, günah, kabahat... ne varsa hepsini afv u mağfiret eylesin... Bizi kendi yoluna hakîkî bir dönüşle dönen, tevbe-i sàdıka ile tevbe eden, tevbe-i nasuh ile tevbe eden kullarının zümresine dahil eylesin... Bundan sonraki ömrümüzde günahlara bizi bulaştırıp, yüzümüzü kara eylemesin...

122

Rızasına uygun sàlih ameller işlemeyi nasib eylesin... Hepimizi takvâ sıfatıyla zînetlendirsin... Hepimiz, Allah’tan korkan, rızasını arayan, cennetini elde etmeğe çalışan, cehenneme düşmemek için uğraşan gayretli müslümanlardan olalım...


Allah-u Teàlâ Hazretleri cümlemizin vücutlarımıza sıhhat u âfiyetler ihsân eylesin... Hastalarımıza şifalar ihsân eylesin... İçimizde her birimizin gönlünde bazı dertler, bazı istekler, bazı sıkıntılar vardır, Rabbimiz hepsini biliyor. Gönüllerimizin muratlarına şu mübarek gecede cümlemizi nail eylesin... Korktuklarımızdan cümlemizi emniyette eylesin... Rızasına uygun ve mes’ud ve bahtiyar kullar olarak yaşamayı nasib eylesin...

“Allah’ın öyle kulları vardır ki Allah onları afiyet üzere yaşatır, afiyet üzere öldürür, afiyet ile cennetine sokar.” buyuruyor Peygamber Efendimiz. Rabbimiz bizi o afiyet ehli kullarından eylesin... Dinde ve dünyada ve ahirette afiyet sahibi eylesin... Elemlere, kederlere uğratmasın...


Beldelerimizi ve sâir müslüman kardeşlerimizin beldelerini, her çeşit afetlerden, felâketlerden, musibetlerden, dertlerden, kıtlıklardan, sellerden, fırtınalardan hıfz eylesin... Bilhassa düşman istilasından korusun...

Bizim gafletimizden, tembelliğimizden dolayı düşmanlarımız çok ileri gitti, teknik ve teknolojik ilerlemelerle bize hakim oldular. Dünyanın geniş yerlerine sahip oldular; uçakları var, topları var, elektronik cihazları var... Bizim de Rabbimiz var, boynumuz bükük, Rabbimiz bize yardım eylesin...

Bizi gafletten ikaz eylesin... Bizi çalışkan kullar eylesin... Bizi ilmen de kâfirlerden geride bıraktırmasın... Teknoloji bakımından da geri bıraktırmasın... Kimsenin önünde hor ve zelil eylemesin... Kimseye karşı boyun büktürüp el açtırmasın... İki cihanda azîz eylesin... Kâfirlere karşı bizleri mansur ve muzaffer eylesin... Nusretiyle te’yid ve takviye eylesin... Zikrinde, şükründe, hüsn-ü ibadetinde bize tevfîkini refîk eylesin...

Son nefeste cümlemize ol kelime-i tayyibe-i münciye-i

123

mübâreke ki buyurun:

“—Eşhedü en lâ ilâhe illa’llàh, ve eşhedü enne muhammeden abdühû ve rasûlühû!” diyerek iman-ı kâmille, cennetteki köşklerimizi, bahçelerimizi, havuzlarımızı, hurilerimizi göre göre ruh teslim etmeyi nasib eylesin...

Cehennemine hiç sokmadan lütfuyla, keremiyle cennete ilk girenlerden eylesin... Cennet içre cemâl-i bâkemâlini müşahede edecek, bu dünyada ayın on dördünü gören insanlar gibi ahirette Rabbini görecek kullarının zümresine bizleri de dahil eylesin...


Namazsız kardeşlerimizi namaza başlattırsın... Kötü huyları olan kardeşlerimizi kötü huylardan kurtarsın... Haramlara bulaşmış kardeşlerimizi haramlardan kurtarsın... Cümlemizi helâl rızıklarla perverde eylesin... Helâl, bol kazançlar nasib eylesin... Helâl kazançlarımızla kendi yolunda sadakalar, zekâtlar, hayırlar yapmayı nasib eylesin... Rızasına vâsıl olmayı nasib eylesin...

Rabbimiz cümlemizin gönül gözümüzü açsın... Basîretimizi güşâde eylesin... Hakkı hak olarak görüp ona tâbî olmayı nasib eylesin... Bâtılı bâtıl görüp, ondan uzak durmayı nasib eylesin...


Dinde cümlemizi fakih eylesin... Cümlemizi hayırlı ilimlerle mücehhez eylesin... Rızasının dairesinden dışarıya adım attırıp ayak bastırmasın... Her işimizi,


إِلٰـهِي أَ نْتَ مَقْصُ ودِي، وَرِضَ اكَ مَطْلُوبِي!


(İlâhî ente maksùdî ve rıdàke matlûbî) diyerek, rızasına uygun yapmak niyetinde eylesin... Çok hayırlı işlere cümlemizi muvaffak eylesin... Bütün insanlığa, bilhassa memleketimizin fertlerine ve müslümanlara çok faideli olmayı, hayırlar yapmayı cümlemize nasib eylesin...

Biz öldükten sonra da, arkamızdan hayırları defterlerine yazılanlardan eylesin... Arkamızdan bizi hayır dualarla anacak

124

evlatlara, nesillere, zürriyetlere, arkadaşlara, dostlara sahip eylesin... Kabrimize böyle sevaplar yığılıp gelenlerden eylesin...

Dualarımızı lütfuyla, keremiyle, kardeşlerimizin okumuş olduğu hatimler hürmetine kabul eylesin... Ve bu gecenin feyzinden, bereketinden cümlemizi müstefîd eylesin... Ve bu gece hürmetine kabul eylesin... Ve bu ay Peygamber Efendimiz’in ayıdır, bu ayın sahibi Peygamber Efendimiz hürmetine kabul eylesin...

Ve bi-hürmeti hatmi’l-kur’âni’l-azîm, ve bi-hürmeti esrâri sûreti’l-fâtihah!


23. 04. 1986 - Özelif / ANKARA

125
4. ALLAH’IN YOLUNA DÖNÜŞ GECESİ
©2024 Kotku Enstitüsü v2.8.2