02. HİZMET VE HİMMET

03. CENNETİ KAZANMANIN YOLLARI



Eùzü bi’llâhi mine’ş-şeytàni’r-racîm.

Bi’smi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm.

El-hamdü li’llâhi hakka hamdihî, ve’s-salâtü ve’s-selâmü alâ seyyidinâ muhammedin ve alâ âlihî, ve sahbihî, ve men tebiahû bi- ihsânin ecmaîn... Emmâ ba’d. Aziz ve sevgili kardeşlerim!

Allah’ın selâmı, rahmeti, bereketi, ihsanı, ikramı üzerinize olsun… Allah-u Teàlâ Hazretleri iki cihan saadetine cümlenizi nail eylesin… İki cihanın hayırlarına erdirsin… Sevdiklerinizle beraber cennetiyle, cemaliyle cümlenizi müşerref eylesin…


a. Bir Hasenenin Değeri


Peygamber SAS Efendimizden nükteli bir mâlûmat, bilgi var. İnsanların yaptığı iyi şeylere hasene deniliyor. Hasene, kelime olarak da hasen deniliyor İnsanın haseneleri çok olursa, hasenat deniliyor. Ömrünü böyle iyi şeylerde geçirmiş bir insana (sàhibü’l- hayrat ve’l-hasenat) “Hayırların ve hasenelerin sahibi” diyoruz. Ömründe böyle hayırlı işleri çok yapmış olan, hayırları çok yapmış olan, haseneleri çok yapmış olan kimse.

Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:

Bir insan evinde değil de, camide namaz kılmaya gelirse; çok mükâfat alır. Bir kere camide kıldığı namaz, evde kıldığı namazdan yirmi yedi kat daha sevaplıdır. Sonra, camiden eve gelirken, attığı her adımda kendisine bir hasene sevabı verilir. Her adımına bir hasene sevabı veriliyor. Her adımında bir seyyiesi siliniyor. Bir de derecesi artıyor.

Seyyie de, kötülük demek. hasenenin zıddı. İnsan iyi bir davranışta bulunursa, bir hasene yapmış oluyor. Kötü bir davranış yaparsa, seyyie yapmış oluyor. Seyyienin çoğulu da, şeyyiat, seyyieler...


Peygamber SAS Efendimiz müjdelemiş ki, Allah bir insanın bir hasenesini kabul ederse, bir hasenesiyle cennete sokar. Çok büyük

56

bir müjde, aslında sevindirici bir şey... Allah-u Teàlâ Hazretleri yeter ki yaptığımız ibadeti kabul eylesin. İbadetlerin kabul edilmeme tehlikesi vardır. Yani, yaparsın da kabul olmaz.

Eski kitapların birisinde okumuştum. O sene altı yüz bin kişi haccetmiş. O devirde, o kitabın yazıldığı zamanda; altı yüz bin kişi hac yapmış. Evliyaullahtan bir kimse rüyasında görmüş, demişler ki:

“—Altı yüz bin kişinin haccını kabul etmedi Allah... Yalnız içlerindeki mübarek bir zatın hürmetine kabul etti. Demek ki, o mübarek kimse olmasaydı, Allah altı yüz bin kişinin haccını o sene belki kabul etmeyecekti.”


b. Emrindeyim Yâ Rabbi!


Bir insan haram mal ile hacca kalkışırsa, kazancı haram, o parayla hacca gitmeye kalkışırsa… Tabii, öteki hacılar gibi ihramlanacak, ondan sonra Lebbeyk diyecek.


لَبَّيْكَ، اَللَّهُمَّ لَبَّيْكَ!


(Lebbeyk, allàhümme lebbeyk) “Emret ya Rabbi, emret! Emrin başım gözüm üstüne… Buyruğunu tutuyorum yâ Rabbi!” dedikçe; bu çok güzel bir söz. Hacıların söylediği bu söz son derece kıymetli:


لَبَّيْكَ، اَللَّهـُـمَّ لَبَّيْكَ! لبَّيكَ لََ شَرِيكَ لَكَ لَبَّيْكَ! إِنَّ الْحَمْدَ


وَالنِّعْمَـةَ لَكَ وَالْمُلْكَ، لََ شَرِيكَ لَكَ.


(Lebbeyk, allàhümme lebbeyk! Lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk! İnne’l-hamde ve’n-ni’mete leke ve’l-mülk, lâ şerîke lek.) Çok kıymetli bir söz… Hacılar bunu ihrama büründükten sonra, zikir olarak çok fazla miktarda söylerler. Bayırda söylerler, inişte söylerler, yokuşta söylerler; kafilelerle karşılaştığı zaman söylerler, namazı kıldıkları zaman söylerler. Hac yolları Lebbeyk

57

sadâlarıyla dolar.

Ne demek bu?

“—Ya Rabbi, sen bize haccı farz kıldın, sen bize haccı Emrettin, sen bizi Beyt-i Şerifine davet ettin, bize seslendirdin, nida ettirdin, bizi çağırttın; biz de geliyoruz ya Rabbi, davetine icabet ediyoruz, buyur ya Rabbi! Emret ya Rabbi, emrindeyim ya Rabbi!” diyerek gidiyoruz.


Bunun sebebi de, İbrâhim AS’ Kâbe’yi temellerinden yeniden bina edince; Kâbe’nin yeri Hazreti Adem AS’ zamanından beri var ama; Nuh tufanı olmuş, tahribat olmuş, kaybolmuş. Tamir ettikten sonra, Allah-u Teàlâ Hazretleri İbrâhim AS’a:


وَأَذِّنْ فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ يَأْتُوكَ رِجَالًَ وَعَلٰى كُلِّ ضَامِرٍ يَأْتِينَ مِنْ


كُلِّ فَجٍّ عَمِيقٍ (الحج:٧٢)


(Ve ezzin fi’n-nâsi bi’l-hacci ye’tûke ricâlen ve alâ külli dàmirin ye’tîne min külli feccin amîk.) [İnsanlar arasında haccı ilan et ki, gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan gelen yorgun argın develer üzerinde sana (Kâbe’ye) gelsinler.] (Hac, 22/27) ayet-i kerimesinde bildirildiği üzere;

“—Ey İbrâhim, binayı yaptın, Kâbe’yi inşa eyledin, şimdi insanlara seslen! Her yerden yaya olarak, binekli olarak, kafileler halinde, vadilerden akan seller gibi bu mübarek Kâbe-i Müşerrefe’yi tavafa, ziyarete gelsinler. Seslen yâ İbrâhim!” diye emredince, İbrâhim AS’ dedi ki:

“—Ya Rabbi, benim sesim nereye kadar varır? Ne olacak yani, nihayet dağın tepesine çıksam bağırsam, bir kilometre ötedeki duyar, iki kilometre ötedeki duyar. Ondan sonra ne olacak?”

“—Ya İbrâhim! Sen seslen, çağırması senden, duyurması benden!” buyurdu Allah-u Teàlâ Hazretleri. Duyurmak Allah’tan.

Onun için, İbrâhim AS’ çağırdı diye Hacılar oraya gidiyor. İbrâhim AS’: “—Ey insanlar. Allah-u Teàlâ Hazretleri Beytullahini ziyareti size emrediyor. Burayı ziyarete gelin haccedin!” diye, seslendi diye, hacılar ihram bezine bürünüp ondan:

58

“—Buyur ya Rabbi, emret yâ Rabbi, davetini duydum, geliyorum ya Rabbi!” diye öyle gidiyorlar hacca.

Bu işin güzel tarafı, heyecanlı tarafı amma; Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:

“—Haram mal ile hacceden bir kimseye, Lebbeyk çektiği zaman, Allah der ki:

(Lâ lebbeyke ve sa’deyke) “Sana lebbeyk ve sa’deyk yok!” der. Kabul değil senin lebbeyk’in, sa’deyk’in. (Ve haccüke merdûdün aleyk) Senin haccın senin yüzüne çarpılmıştır, reddolmuştur sana diye cevap verir.

Hacca gidiyor adam, öteki Hacılar gibi hacca gidiyor. İhram bezine bürünmüş. İhram bezini belime sarsam ağlayu ağlayu. İhrama bürünmüş, hacca gidiyor ama; baş açık, yalın ayak hacca gidiyor ama; Allah:

“—Yok senin lebbeyk’in ve sa’deyk’in, istemiyorum seni, kabul değil senin ziyaretin; reddolunmustur senin ziyaretin deniliyor.


c. Abese Sûresi

59

Demin farzı kılarken, birinci rekâtta Abese Sûresi’ni okudum. Abese Sûresi korkunç bir suredir. Neden korkunçtur? Çünkü, Peygamber Efendimizi azarlıyor Allah-u Teàlâ Hazretleri. Peygamber Efendimiz ki, Peygamber Efendimiz, kâinatın yüzü suyu hürmetine yaratılmış olduğu mübarek bir şahsiyet, cevher Peygamber Efendimiz.

Öyle bir cevher ki, kâinatı o cevherin hürmetine yaratmış Allah… “Sen olmasaydın, kâinatı yaratmazdım!” denilen kişi… Eşrefü’l-mürselîn, peygamberlerin en şereflisi, Seyyidü’l-evvelîne ve’l-âhirîn… Evvelki insanların, ta Hazreti Adem’e kadar ve kendisinden sonraki insanların, ta kıyamete kadar efendisi, en soylusu, en asaletlisi, en kıymetlisi…

Habibullah, Allah’ın mahbubu, habibi, sevdiği kulu… Mahbûbü’l-halâik, mahlûkatın hayran olduğu kimse... Cümle mahlûkat, dağlar, taşlar, ağaçlar, kuşlar, melekler, felekler hayran kendisine. Hepsi àşık Rasûlüllah’a, öyle bir insan…

Allah onu öyle bir cevherden yaratmış. Öyle gelmiş Hazret-i

60

Adem AS’dan beri… İbrâhim AS, İsmail AS böyle gelmiş. Çok muhterem, çok mübarek, çok sevimli, çok şerefli, çok kıymetli, çok izzetli, çok itibarlı bir kul…


Allah-u Teàlâ Hazretleri, hal-i hayatında hiç bir kimseye nasib olmayan Mi’rac’ı nasib etmiş. Hal-i hayatındayken yedi kat gökleri geçip, yetmiş bin nurdan, zulmetten perdeleri geçip, huzuruna gelmesini nasib etmiş Peygamber Efendimize…


Gel Habîbim, sana àşık olmuşam;

Cümle halkı sana bende kılmışam.


dediği habibi, cümle Halkın Efendisi Peygamber Efendimiz.

Bakın, işin bu tarafı bu kadar muhteşem, bu kadar muazzam, bu kadar yüksek… Yanına Arab’ın eşrafından insanlar geldi, bunlar şerefli insanlardı. Kabilelerin reisleri, arkalarında adamları var, grupları var… Peygamber Efendimiz onları İslâm’a çekmeğe çalışıyor, ısındırmağa çalışıyor, İslâm’ı onların kalbine sevdirmeğe çalışıyor...

İki gözü a’ma olan Abdullah ibn-i Ümm-ü Mektum denilen, Abdullah isimli bir sahabi var. İki gözü görmüyor. Böyle el yordamıyla geliyor mescide... Veyahut, birisi koluna girecek, mescide öyle gelecek. Gözü görmüyor, a’ma... Bu da:

“—Yâ Rasûlallah. Sana bir şey söyleyeceğim. Yâ Rasûlallah, bir dakika, şu şöyle mi, bu böyle mi? Yâ Rasûlallah, bir dakika, bana bakar mısın?” filân diyor.

Peygamber Efendimiz, öteki eşraf ve ayan ile meşgul olmak istiyor, onlara İslâm’ı anlatmak istiyor. O adamlar İslâm’ı kabul ederlerse, arkalarındaki kabileler de gelir İslâm’a… Anlatırlar, sürüklerler öteki insanları... Üç dört defa böyle şey yapınca, “Yâ Rasûlallah, sana bir şey soracağım. Şu şöyle mi, bu böyle mi?” filan diye öne atılınca, Peygamber Efendimiz yüzünü buruşturdu. Yani üzüldü, sinirlendi, hoşlanmadı onun böyle ikide bir de öne atılmasından… Fakat, Allah-u Teàlâ Hazretleri Abese Sûresi’ni indirdi:


عَبَسَ وَتَوَلَّى . أَنْ جَاءَهُ اْلَْعْمٰى (عبس:١-٢)

61

(Abese) Yüzünü buruşturdu demek. Abus çehreli diyoruz ya. bir insana… Suratı bir karış asık, yani buruşuk… Abese, yüzünü buruşturdu, (ve tevellâ) sırtını da döndürdü. Hoşlanmadığı için yüzünü buruşturdu, sırtını döndü ona... (En câehü’l-a’mâ) Kendisine o a’mâ geldi diye.” (Abese, 80/1-2) “—Ey Rasûlüm. Sen yüzünü buruşturuyorsun, sırtını çeviriyorsun ama; ben o a’mâyı seviyorum. O eşrafı sevmiyorum dedi. Bunda fayda var, Bu a’mâda, bu fakirde, bu garibanda fayda var; onlarda yok!” dedi, azarladı.


Bu ayet inince tabii, Efendimiz için ağır bir şey bu. Sizin, bizim için de korkunç bir şey yani. Neden korkunç? Öyle Seyyidü’l- evvelîne ve’l-ahirîn olan Muhammed-i Mustafası, böyle bir olaydan dolayı, ikaz edildi. O tavrından dolayı, azarlama var.

“—Onlar öyle içi, dışı paklanmayacak, fikirlerinden vaz geçemeyecekler, yollarından dönmeyecekler; ama bu iyi bir kimse…” diye ikaz geldi.

Demek ki, hata edince şamar geliyor. Demek ki yanlış iş yapınca, ihtar geliyor. Demek ki, Allah’ın sevgili kulu Rasûlüllah’ın bile söylediği söze, yaptığı işe çok dikkat etmesi lâzım!

Ya biz ne oluyoruz? Biz kimiz yahu? Biz neyiz? Beş para etmez insanlarız biz. Bizim sabahtan akşama, geçe gündüz işimiz isyan…


Gece gündüz işleri isyan kamu.

Korkaram ki yerleri ola Tamu…


Hepsinin işi isyan. Bizim işimiz ne? Tembellik. Bizim işimiz ne? Gıybet. Bizim işimiz ne? Dedikodu. Bizim işimiz ne? Mâlâyani, boşuna vakit geçirmek. Ömürlerimizi harcıyoruz biz, boş yola harcıyoruz.

Allah’ın hoşuna gidecek ne yapıyoruz? İbadetlerimiz ibadete benzer mi? Namazlarımız namaza benzer mi? Namaza durduğumuz zaman aklımız nerede, kalbimiz nerde, fikrimiz nerede? Namazdan sonra işimiz ne? Bir araya geldik mi, konuşmamız ne? Sabahtan akşama çalışmamız ne? Ticaretimiz

62

nasıl, helâl mı, haram mı? İyi mi, kötü mü?

Kalbimizden geçen niyetler, fikirler temiz mi, kirli mi, pis mi? Art niyetli miyiz, kötü niyetli miyiz? Dıştan tebessüm edip de, içten pazarlıklı mıyız? Münafık mıyız?


d. Ashabın Endişeleri


Rasûlüllah Efendimiz’e sahabe-i kiram geldiler:

“—Yâ Rasûlallah, biz münafik olduk!” dediler, ağlayarak, üzülerek.

“—Ne oldu?” “—Yâ Rasûlallah. Senin yanına geldik mi, melekler gibi oluyoruz. Senin sohbetini dinledik mi eriyoruz, pırıl pırıl tertemiz oluyoruz. Her türlü günahlardan uzaklaşalım diye düşünceler içimize geliyor, çok güzel duygularla dönüyoruz. Evimize gittik mi, evde hanımla, çoluk çocukla, işle, güçle meşgul olurken kaybediyoruz o güzel duyguları…” dediler. “Kötü şeylere dalıyoruz, kötü işler yapıyoruz.” dediler.

Peygamber SAS Efendimiz onun üzerine buyurdu ki:4


لَوْ أَنَّكُمْ تَكُونُونَ إِذَا خَرَجْتُمْ مِنْ عِنْدِي، كُنْتُمْ عَلَى حَالِكُمْ ذٰ لِكَ،


لَزَارَتـْكُمُ الْمَـلََئِكَـةُ فِ ي بُـيُوتِـكُمْ؛ وَ لَوْ لَمْ تُـذْنِـبُوا، لَجَاءَ اللهَُّ بِـخَـلْقٍ


جَدِيدٍ، كَيْ يُذْنِبُوا فَيَغْفِرَ لَهُمْ (ت. وضعفه عن أبي هريرة)


RE. 357/2 (Lev enneküm tekûnûne izâ haractüm min indî, küntüm alâ hàliküm zâlike) “Eğer siz benim yanımdan çıktığınız zaman, şu hal üzere olmağa devam edebilmiş olsaydınız, benim yanımdaki hali sürdürebilseydiniz, muhafaza etmeğe muktedir



4 Tirmizî, Sünen, c.IX, s.68, no:2449; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.II, s.304, no:8030; İbn-i Hibbân, Sahîh, c.XVI, s.396, no:7387; Taberânî, Mu’cemü’l- Evsat, c.III, s.129, no:2696; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.V, s.409, no:7101; Tayâlisî, Müsned, c.I, s.337, no:2583; Abd ibn-i Humeyd, Müsned, c.I, s.415, no:1420; Ebû Hüreyre RA’dan.

63

olabilseydiniz, (ve zâretkümü’l-melâiketü fî büyûtiküm) evlerinizde size melekler ziyarete gelirdi.” (Ve lev lem tüznibû) “Eğer siz günah işlemeseydiniz, (lecâe’llàhu bi-halkın cedîd) Allah yeni bir halk yaratırdı, yeni insanlar yaratırdı, başka insanlar yaratırdı; (key yüznibû) günah işlesinler de, (feyağfire lehüm) o da onların günahlarını affetsin diye.”


Onun için, aziz ve muhterem kardeşlerim! Abese Sûresi’nden çok ibret almamız lâzım, tüylerimizin ürpermesi lâzım, derimizin titremesi lâzım! Havfullah’tan, Hasyetullah’tan erimemiz lâzım!

Haşr Sûresi’nin sonunda bir ayet-i kerime var, Huvallahü’llezî’den önce. Allah-u Teàlâ Hazretleri buyuruyor ki:


لَوْ أَنْزَلْنَا هٰذَا الْقُرْآنَ عَلَى جَبَلٍ لَرَأَيْتَهُ خَاشِعًا مُتَصَدِّعًا مِنْ


خَشْيَةِ اللهِ (الحشر:١٢)


(Lev enzelnâ hâzel-kur’âne alâ cebelin) “Eğer biz bu Kur’an-ı bir dağın üstüne indirseydik; insan oğlunun üstüne değil de, dağın üstüne indirseydik; (leraeytehû hàşian mütesaddian min haşyetillâh) Allah’ın havfından, haşyetinden, korkusundan o dağın parça parça olduğunu, saygıdan eğilmiş, büzülmüş, korkmuş bir hale geldiğini görürdün.” (Haşr, 59/21)

Bizim ayetten, hadisten anladığımız yok. Allah’ın kelâmı mı? Burada Allah’ın kelâmı okunur, orada insanlar sohbet eder. Çocuklar bağırır, kadınlar birbirleriyle konuşur, erkekler alış verişte devam eder... Meselâ, oluyordur bunlar. Yani, burada bile oluyordur. Her yerde oluyor.


Eski bir mübarek zat vardı, Mecmua neşrederdi. Ben de bazılarını okurdum. Eski zatlardan… Erenköy istasyonunda büyük bir bekleme salonu var. Radyodan Kur’an-ı Kerim okunuyormuş, salondaki herkes bir başka havada; dır, dır, dır… vır, vır, vır, konuşuyorlar boyna… Böyle bir gürültü, dırıltı, zırıltı,

64

vırıltı; dayanamamış. Hâmiyyet-i dîniyye derler. Yani, dinî bakımdan, bir dini himaye duygusu var. Bir çalışma arzusu var, gayret-i diniye derler. Dini bakımdan bir gayreti var, bir kıskanması var.

“—Dine saygı gösterin!” diye masaya küt küt, küt küt vurmuş. İstasyonda herkes kalabalık. Herkes böyle ne oluyor diye dönmüşler.

“—Beyler, bayanlar, hanımlar, Kur’an okunuyor! Allah’ın kelamı… Ne oluyorsunuz, niçin konuşuyorsunuz?” demiş.

Kur’an okunurken, susup dinlenilecek. Ayet-i kerimede buyruluyor ki:


وَإِذَا قُرِئَ الْقُرْآنُ فَاسْتَمِعُوا لَهُ وَأَنصِتُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

(الْعراف:٤٠٢)


(Ve izâ kurie’l-kur’ânu festemiù lehû ve ensıtû lealleküm türhamûn.) [Kur’an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.] (A’raf, 7/204)


e. Lâ ilâhe illa’llah Diyen Cennete Girecek!


Kulluk, müslümanlık bir bakıma kolay bir şey. Neden kolay?

Peygamber SAS Efendimiz bir keresinde dedi ki:5



5 İbn-i Hibbân, Sahîh, c.I, s.363, no:151; Câbir ibn-i Abdullah RA’dan. İbn-i Hibbân, Sahîh, c.I, s.392, no:169; Tayâlisî, Müsned, c.I, s.60, no:444; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, c.VII, s.172; Ebû Zerri’l-Gıfârî RA’dan. Hàkim, Müstedrek, c.IV, s.279, no:7638; Ebû Talha el-Ensàrî RA’dan. Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.XXII, s.313, no:790; Taberânî, Dua, c.I, s.434, no:1477; İbn-i Asâkir, Târih-i Dimaşk, c.LXVI, s.290; Ebû Şeybe el-Ensârî RA’dan. Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.VII, s.48, no:6348; Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.II, s.328, no:2124; Seleme ibn-i Nuaym el-Eşcaî RA’dan. Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.III, s.205, no:2932; Taberânî, Müsnedü’ş- Şâmiyyîn, c.III, s.214, no:2113; Tahàvî, Müşkilü’l-Âsâr, c.VIII, s.493, no:3369; İbn-i Adiy, Kâmil fi’d-Duafâ, c.VI, s.447, no:1929; Ukaylî, Duafâ, c.IV, s.68, no:1622; Ebü’d-Derdâ RA’dan.

65

مَنْ قَالَ: لََ إِلَهَ إِلََّ اللهُ، دَخَلَ الْجَنَّةَ (حب. عن جابر؛ حب. ط.

حل. عن أبي ذر؛ ك. عن أبي طلحة؛ طب. ع. حل. عن معاذ)


(Men kàle: Lâ ilâhe illa’llàh, dehale’l-cenneh) “Kim ihlâsla Lâ ilâhe illa’llah derse, cennete girecek.” Lâ ilâhe illa’llah… Hepimiz diyoruz: “Lâ ilâhe illa’llah. Eşhedü en lâ ilâhe illa’llah…” Bunu her zaman diyoruz, severek diyoruz, hakikaten diyoruz, ihlasla diyoruz, kànî olarak diyoruz:

“—Allah’tan başka ilâh yok; şeriki naziri yok!” diye


لََ اِلَهَ اِلََّ اللهُ وَحْدَهُ لََ شَرِيكَ لَهُ، لَهُ الـْمُلْـكُ وَ لَهُ الْحَمْدُ،


وَهُوَ عَلىَ كُلِّ شَـئٍ قَدِيرٌ .


(Lâ ilàhe illa’llàhu vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü, ve hüve alâ külli şey’in kadîr.) diyoruz.


Kim Lâ ilâhe illa’llah derse, cennete girer.

“—Oh, iyi yahu, tamam, hepimiz cennete gireceğiz.”

Girecek ama, hakikaten, Lâ ilâhe illa’llah diyen cennete girecek ama; cennete girmeden önce nerede olacak? Mahkeme-i kübrâdan sonra, nerede olacak? Kimisi cehenneme atılacak, azaba uğrayacak. Dünyadaki kusurlarının cezasını çekecek. Ondan sonra cennete girecek.

Lâ ilâhe illa’llah diyen insanların bir kısmı, dünyadaki hatasından dolayı cehenneme atılacak. Ondan sonra cennete


Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.XX, s.49, no:82; Ebû Ya’lâ, Müsned, c.VII, s.34, no:3941; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, c.VII, s.174; Muaz ibn-i Cebel RA’dan. Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, c.X, s.,397; Ebû Hüreyre RA’dan. Mizzî, el-Fevâid, c.I, s.191, no:445; İbn-i Asâkir, Târih-i Dimaşk, c.XXXXVI, s.436; Enes ibn-i Mâlik RA’dan. Kenzü’l-Ummâl, c.I, s.61, no:208 ve s.298, no:1425; Câmiü’l-Ehàdîs, c.XXI, s.172, no:232334 ve c.XXXVIII, s.393, no:41734.

66

girecek. Cennete girecek, tamam, doğru. Lâ ilâhe illa’llah diyen cennete girer amma; cehenneme düşüp, azabı görüp, ondan sonra cennete girecek. Peki, ne kadar yanacak, cehennemde? Cehenneme düşecek, günahından, suçundan dolayı.

Peygamber Efendimiz diyor ki:6


اتَّقُوا النَّارَ، وَلَوْ بِشِقِّ تَمْرَةٍ (خ. م. حم. عن عدي بن حاتم)


(İtteku’n-nâra velev bi-şikkı temretin) “Cehennemden sakının, ey müslümanlar. Yarım hurmayı tasadduk etmek tarzında bir davranış ile bile olsa, cehennemden korunmağa çalışın!”

Çünkü, sadaka verirsin, zekât verirsin, hayır yaparsın, gönül alırsın; yani Allah’ın hoşuna gider, hasenen kabul olur, cennete girersin.

Yarım hurmayla bile olsa, cehennemden sakının! Ateşe düşmekten, yanmaktan, azab görmekten sakının! Sakın cehenneme düşmemeğe çok dikkat edin!


f. Cehenneme Düşmemeğe Çalışın!



6 Buhàrî, Sahîh, c.V, s.230, no:1328; Müslim, Sahîh, c.V, s.196, no:1689; Neseî, Sünen, c.VIII, s.326, no:2505; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.IV, s.256, no:18279; İbn-i Hibbân, Sahîh, c.VII, s.43, no:2804; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.IV, s.176, no:7532; Neseî, Sünenü’l-Kübrâ, c.II, s.39, no:2333; Dârimî, Sünen, c.I, s.478, no:1657; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, c.III, s.110, no:9900; Adiy ibn-i Hàtim RA’dan. Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.VI, s.137, no:25101; Kudàî, Müsnedü’ş-Şihâb, c.I, s.395, no:678; Hz. Aişe RA’dan. Dâra Kutnî, Sünen, c.II, s.125, no:10; Ebû Hüreyre RA’dan. Ebû Ya’lâ, Müsned, c.V, s.97, no:85; Câbir RA’dan. Bezzâr, Müsned, c.I, s.26, no:82; Câbir RA’dan, o da Hz. Ebû Bekir RA’dan.

Ebû Ya’lâ, Müsned, c.I, s.86, no:2707; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.XII, s.163, no:12771; Abdullah ibn-i Abbas RA’dan. Bezzâr, Müsned, c.II, s.299, no:6619; Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.IV, s.73, no:3644; Enes RA’dan. Bezzâr, Müsned, c.I, s.483, no:3226; Kudàî, Müsnedü’ş-Şihâb, c.I, s.398, no:683; Nu’man ibn-i Beşir RA’dan. Kudàî, Müsnedü’ş-Şihâb, c.I, s.396, no:679; Abdullah ibn-i Ömer RA’dan. Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.XVIII, s.161, no:354; Umran ibn-i Husayn RA’dan.

Kenzü’l-Ummâl, c.VI, s.339, no:15938; Câmiü’l-Ehàdîs, c.I, s.325, no:515.

67

“—Sakın cehenneme düşmeyin! Çünkü, cehenneme bir düşen, ahkàben yanacak!” diyor Peygamber Efendimiz.

Cehenneme bir kere düşen Müslüman; meselâ sıratı geçerken cehenneme düştü... Neden? Allah düşürüyor. Ayağı kayıyor, düşüyor. Veyahut ayağı kaymıyor, cambaz adam, dünyada da cambazdı. Cambaz adam sıratta giderken, Bazı insanları sırattan cehennemin çengelleri çekip alacak. Cehennemin çengeli takılacak, alacak. Yani öyle Allah istemeden, cezayı çekmeden, böyle kurnazlıkla, cambazlıkla sıratı geçmek yok; cehennemin çengelleri takılıp alacak. Bazı kimseleri.

Şimdi, cehenneme bir düşen veya düşürülen veya çengele takılan veya çengel atılıp, çekilip cehenneme düşürülen. Bir insan cehennemde ne kadar kalacak? O adam mü’mindi, sırattan cennete doğru gidiyordu, cehenneme düştü... Ne kadar kalacak cehennemde?

Ahkàben kalacak diyor Peygamber Efendimiz. Ahkàben ne demek? Hukublarca kalacak... Hukub ne demek? Bunun yerine biz alalım bu kelimeyi, Asırlarca diyelim. Asırlarca kalacak diyelim.

68

Çünkü hukub, Asr’a yakın. Bir asır, yüzyıl demek… Bir hukub, seksen küsür yıl demek. Yani, asırdan biraz az. Asırlarca kalacak demiyor da, Peygamber Efendimiz. Ahkàben, hukuklarca kalacak. Yani, seksen küsür sene, ömürler boyu kalacak. Kaç tane? Eh, asırlarca demiş. Bir adam asırlarca cehennemde yanacak.


Kaç asır yanacak? Asırlarca diyor, bilemeyiz. Üç mü, beş mi, yedi mi, on mu, elli mi, yüz mü? Bilmiyoruz. Ahkàben kalacak.

“—En aşağısı ne Hocam bunun? En tenzilatlısı, en azı hangisi?” En aşağısı üç tane olur Arapça’da çoğulun… (Ekallü’l-cem’i selâsün) “Çoğul, en aşağı üç tane ifade eder.” Türkçe’de iki tane de çoğuldur. Yâni, iki adam geliyor olsa, adamlara bak dersin. İki adam da çoğul sayılır. Arapçada iki adam için ayrı siga vardır. Ancak üç adam gelirse, adamlar deriz.

Arapçada bir de, tekil sigası vardır: (Câe racülün) “Bir adam geldi.” demek. (Cââ) “İki adam geldi.” demek. (Câû) “Adamlar geldiler.” demek. Yani, ancak üçten sonra başlar. Demek ki, en aşağı üç hukub kalacak. En aşağısı bu. Hukublarca kalacak olduğuna göre, en aşağı üç hukub kalacak, üc asır kalacak. Üç asırdan, altmış yıl eksik diyelim meselâ; üç kere sekiz, yirmi dört. Bir de küsüratı var... Seksen üç yıl olsa, üç kere dokuz: iki yüz elli yıl kalacak, cehennemde… Cehenneme düşen, cehennemde en aşağı iki yüz elli yıl kalacak. Bu bir…


İki yüz elli rakamı hatırımızda olsun. Amma ahiretin günleri, dünyanın günleri gibi değil. Şimdi, dünyanın günü mü olacak orada? Dünya kalmadı ki, kıyamet koptu, her şey toz toprak oldu. Dünyanın günü mü kaldı? Dünyanın dönüşü mü kaldı? Yirmi dört saati mi kaldı? Ahiretin günü. Ahiretin günü nasıldır?


وَإِنَّ يَوْماً عِندَ رَبِّكَ كَأَلْفِ سَنَةٍ مِّمَّا تَعُدُّونَ (الحج:٧٤)


(Ve inne yevmen inde rabbike keelfi senetin mimmâ teuddûn) “Allah’ın indinde bir gün, sizin saydığınız bin yıl gibidir.” (Hac, 22/47)

Ahirette bir gün, bin yıl gelecek. Üç yüz elli dört gün, kamerî

69

sene. Üç yüz altmış beş gün, şemsî sene. Üç yüz elli, üç yüz altmış bin yıl eder bir sene… Ahiretin bir senesi, dünyanın miktarına göre ne eder? Üç yüz altmış gün desek, bir günü bin yıl gibi olduğuna göre; üç yüz altmış gün değil, üç yüz altmış bin günü eder dünyanın. Ahiretin bir senesi, dünyanın üç yüz altmış bin günü kadar uzundur.

İki yüz kırk sene yanacak. Üç yüz altmış binin iki yüz kırk, iki yüz elli misli yanacak. Yani, cehenneme düşen, epeyce bir ceza çekecek.


Neden cehenneme düşer insan? Peygamber Efendimiz’in yanındaki insanlardan birisi öldü, “Allah rahmet eylesin!” dediler.

Peygamber Efendimiz dedi ki:

“—Hayır, o cehennemliktir.” dedi.

Peygamber Efendimiz’in etrafında dolaşan insanlardan birisi bu. Asr-ı saadet’te müslümanların arasından, Peygamber Efendimiz’in etrafında dolaşanlardan, ashabın arasından bir kimse yani bu. Hayır, o cehennemliktir dedi Peygamber Efendimiz. Eşyasını aradılar, harpte ganimet malından çalınmış bir eşya buldular.

Ganimet nedir? Düşmandan alınan malzeme. Ne olacak? Ortaya yığılacak, beşte biri beytü’l-mal-i müslimîne ayrılacak. Beşte dördü harbe iştirak eden gazilerin arasında üleştirilecek, bölüştürülecek.

Oradan mal çalmış, almış, hoşuna giden eşyayı almış.


Peygamber Efendimiz harplerde seslenirdi:

“—Bakın, ganimetten ayakkabı bağcığı bile olsa yanınızda, getirin ortaya koyun! Cebinize koymayın, yanınıza almayın! Kim alırsa, ateşten bir bağ almış olur. Yanına bir bağcık, ateşten bir bağ almış olur.” Diyordu.

Tellal bağırıyordu:

“—Yanınızda eşya bulundurmayın, ortaya koyun!” diye.

Öyle herkes kendi bildiğine, düşmanın cebinden kol saati, parası, dövizi, kıymetli şeyi, şunu bunu alamaz. Ne yapacak? Hepsini getirecek, ortaya koyacak. İslâm böyle.


Şimdi duyuyoruz da, Allah insanı şaşırtmasın. Güzel

70

müslüman olmak kolay değil. Afganistan’da, adam elinde silah, karşısındaki adama diyormuş ki, dur. Adam titriyormuş, duruyormuş.

“—Durdum tamam. Vurma, ben müslümanım, sizin tarafınızdanım!” Takır, takır… Takır, takır… Deviriyorlarmış. Cebini, şusunu busunu yokluyorlarmış. Silahını, kıymetli şeylerini alıp geçiyorlarmış.

Neden yapıyor bunu? Ganimetin hırsından yapıyor. Ganimetin öyle alınması var mı? Müslümanın öldürülmesi var mı? Aman dileyenin öldürülmesi var mı? Yok.

Adam müslümanım diyor, Lâ ilâhe illa’llah diyor, öldüremezsin. Sahte demiş, yalandan demiş. Onu sen bilemezsin, öldürürsen vebal altında kalırsın.


“—Ganimet malından bir ayakkabı bağcığı, bir sırım alsa; ateşten bir sırım almıştır.” diyor Peygamber Efendimiz.

Yanında yaşayan kişi ölüyor, o cehennemliktir diyor. Karıştırıyorlar eşyasını, içinde ganimetten çalınmış, alınmış mal buluyorlar. Ondan cehenneme gitmiş demek ki.

Bu işin şakası yoktur, aziz ve muhterem kardeşlerim! Yani, müslüman olmak kolay. Müslüman olan cennete girecek ama; dünyada yaptığı işlerin hesabı var, cezası var. Yani, biz müslümanlığı iyi bilmiyoruz, müslümanlar İslâm’ı iyi bilmiyorlar. Müslümanlar ya, Allah’ın rahmetine çok güveniyorlar. Cennete gireceğiz diye. Ya da, dere-tepe dümdüz, hiç bir şey düşünmeden yaşıyorlar.

Peygamber SAS Efendimiz yüzünü buruşturunca;

“—Ey habibim, sen yüzünü buruşturdun; bir daha böyle yapma!” diye Allah-u Teàlâ ihtar ediyor.

Biz kim oluyoruz? Bizim tir tir titrememiz lâzım!


Ne zaman Peygamber Efendimiz, Abdullah ibn-i Ümm-ü Mektum’u görse, o a’mayı görse; ahlâkının güzelliğine bakın Peygamber Efendimiz’in, derdi ki:

“—Gel bakalım, Rabbimin beni onun sebebiyle azarladığı kardeşim. Gel bakalım!” derdi.

“—Senin yüzünden azarlandım, gözüme görünme!” demezdi.

71

“—Gel bakalım kardeşim! Rabbimin, onun yüzünden beni azarladığı kardeşim, gel bakalım!” derdi.

Nasıl dönüyor. Hatasını anlayıp, nasıl toparlıyor. Biz hatamızı anlıyoruz, devam ediyoruz. Günahımızı biliyoruz, ısrar ediyoruz. Haramı biliyoruz, yiyoruz. Günahı biliyoruz, yapıyoruz... Gıybet haram, gıybete devam. Dargınlık günah, dargınlığa devam. Böyle müslümanlık olmaz, böyle müslümanlık olmaz.

“—E, ben yaptım, oluyor.” Olmaz, böyle müslümanlık olmaz. Allah kabul etmez,

Allah’ın cemali de var, celâli de var. Lütfu da var, kahrı da var... Millet lütfunu düşünüyor, gevşiyor. Kahrını nazar-ı dikkate almıyor, Abese Sûresi’ni düşünmüyor. En küçük bir şeyden, bir ayakkabı sırımından insanın cehenneme gidebileceğini düşünmüyor. Bir kedinin hapsedilip ölmesine sebep olduğundan dolayı, cehenneme atılacağını hatırına getirmiyor.


Kadın kediye kızmış, hapsetmiş; kedi ölmüş. Ondan dolayı cehennemlik olmuş.

Hapsetmiş kediyi, aç bırakmış, su ve yemek vermemiş, salıvermemiş. Salıverse, gider avlanır. Kelebek yakalar, kurbağa yer, bir şey yer yollarda; kendi karnını doyurur. O hayvan bakkala, süper markete gidecek değil. Yanında cüzdan gezdirmiyor. Karnını doyurur ama dışarı salıvermemiş, hapsetmiş. Kediyi öldürdü diye cehenneme girmiş. Cehenneme girdiğini, gireceğini Peygamber Efendimiz bildiriyor.

Onun için, aziz ve muhterem kardeşlerim. Allah’tan çok korkmamız lâzım! Bizim dinimizin temeli nedir? Allah’tan korkmaktır. Allah’tan korkmazsa ne olur insan? Her şey yapar. İşte zamane müslümanları gibi. Camiden çıkarken, camiden pabuç çalıyor adam… Vaazı dinliyor, çıkarken pabuç çalıyor. Yani, tesir etmiyor dinledikleri...

Allah bizi sevdiği kul eylesin... Sevdiği işleri yapmağa muvaffak eylesin… Haramlardan, günahlardan korusun...


İyi müslüman olmak, muazzam bir irade ve keskin bir zekâ işidir. Herkes iyi müslüman olamaz. Neden? Çok zeki olması lâzım, keskin zekâsı olması lâzım, çelik gibi iradesi olması lâzım.

Bu haram, ben bunu yapmam. Gıybet haram, sus arkadaş, seni

72

de dinlemem, kendim de yapmam. Gıybet et. Yok. Şu haram. Tamam, onu bıraktım ya Rabbi. Biter, çelik gibi yani, iyi müslüman böyle olur.

İradesi zayıf, bilgisi az, duygusu yok; İslâm’dan öğrendiği şeyler, İlkokuldayken, anası-babası işte bunu yaz tatilinde mahalledeki hocaya göndermiş. Bundan ibaret. Olmaz, yetmez, ahireti kazanacaksın. Bu oyuncak değil, cenneti kazanacaksın. Harıl harıl çalışacaksın, ince ince araştıracaksın, iyi iyi öğreneceksin; ondan sonra titiz bir şekilde uygulayacaksın. Her şeyin hesabı var. Ayakkabı bağcığının hesabı var.


Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz, evine getirilen tabaktaki yemeği yedi. Sonra, yahu bu tabak nereden geldi dedi. Filanca düğünden geldi dediler. O adam müşrik, müslüman olmamış daha; müşrikin düğününden geldi diye kustu. Yediğini kustu. Boğazını parmağıyla gıcıklattı, kasden kendisi kustu. Yediği lokmayı midesinden çıkarttı. Sonra da dedi ki:

“—Haram lokmayla beslenen ten, mutlaka cehennemde yanar.”

Çok tevbe etmeliyiz, çok dikkat etmeliyiz.

Aziz ve muhterem kardeşlerim, Allah yardımcımız olsun… Allah bize zekâ versin, irade versin, gayret versin, kuvvet versin, basîret versin, hidayet eylesin… Tevfikini refik eylesin… Güzel kulluk yapmayı nasib eylesin… Tepeden tırnağa, sabahtan akşama, çocukluktan ihtiyarlığa işimiz hata; pür hatayız, pür günahız; Allah bize rahmeylesin…

Sübhàne rabbike rabbi’l-izzeti ammâ yasifûn, Ve selâmün ale’l- mürselîn. Ve’l-hamdü li’llâhi rabbi’l-àlemîne’l-fâtihah!


27. 12. 1996 - İşrak Sohbeti

Toowoomba / Avustralya

73
04. GÜZEL AHLÂK’IN KIYMETİ
©2024 Kotku Enstitüsü v2.8.2