35. ARKADAŞLIĞIN ÂDÂBI

36. HER ŞEYİN HAYIRLISI



Eùzü bi’llâhi mine’ş-şeytàni’r-racîm.

Bi’smi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm. El-hamdü li’llâhi rabbi’l-àlemîn... Ve’s-salâtü ve’s-selâmü alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi- ihsânin ilâ yevmi’d-dîn. Emmâ ba’d. Çok aziz ve muhterem kardeşlerim, es-selâmü aleyküm ve rahmetu’llah!

Allah-u Teâlâ Hazretleri’nin her türlü ihsan ve ikramları dünyada ve âhirette üzerinize olsun…


Çok değerli kardeşlerim, aziz ve muhterem müslümanlar!

Nimetleri Allah veriyor. Allah kimisini zengin eder, kimisini güzel eder, kimisinin ahlâkını güzel eder. Ama en güzel güzellik, güzel huydur. En güzel olan şey, vücut güzelliği değildir, pazu kuvveti değildir, zenginlik değildir, mevki değildir, makam değildir; huy güzelliğidir, takvâdır. Binâen aleyh o güzelliği de herkes elde edebilir. Çalışırsa, nefsini terbiye ederse olabilir.

Öteki şeylerde birbirinize haset etmeyin. Allah veriyor. Uygun görmüş, ona fazla vermiş. Sana az vermiş, ona çok vermiş. Olabilir. Az verirse sabredersin. Çok verirse şükredersin. Seni öyle yaratmış, onu öyle yaratmış. Ne yapalım, takdir. Takdire rıza göstermek çok sevap. Sen takdire rıza gösterirsin, öyle sevap alırsın. O kendisine verilen nimetin kıymetini bilmeyebilir. O belki daha veballi olur. O zaman “İyi ki ben bu duruma düşmedim.” der insan.


a. Kàrun’un Saltanatı


Kàrun, Mûsâ AS’ın kavminden bir şahıs idi. Öyle zengindi, öyle zengindi ki…


مَا إِنَّ مَفَاتِحَهُ لَتَنُوءُ بِالْعُصْبَةِ أُولِي الْقُوَّةِ (القصاص: ٦٧)

589

(İnne mefâtihahû letenûu bi’l-usbeti üli’l-kuvveti) “Hazinelerinin anahtarları güçlü kuvvetli bir grup insan tarafından taşınırdı.” (Kasas 28/76)

Bir grup insan taşıyabilirdi; bir insanın taşıyacağından fazla…


فَخَرَجَ عَلَى قَوْمِهِ فِي زِينَتِهِ قَالَ الَّذِينَ يُرِيدُونَ الْحَيَاةَ الدُّنيَا يَالَيْتَ

لَنَا مِثْلَ مَا أُوتِيَ قَارُونُ إِنَّهُ لَذُو حَظٍّ عَظِيمٍ (القصاص :٦٧)


(Feharace alâ kavmihî fî zînetihî) “Derken, Kàrun, ihtişamı içinde, saltanatıyla, kılığıyla kıyafetiyle çok kıymetli giyim kuşam, takım ve taklavatıyla kavminin karşısına çıktı.” (Kàle’llezîne yürîdûne’l-hayâte’d-dünyâ yâ leyte lenâ misle mâ ûtiye kàrûnü) “Dünya hayatını arzulayanlar: ‘Keşke Karun’a verilenin benzeri bizim de olsaydı; (innehû lezû hazzin azîm) doğrusu o çok şanslı!’ dediler.” Ama Allah böyle böbürlenenleri, övünenleri, gururlananları,

590

fiyaka satanları, çalımlı gezenleri sevmediğinden, o gece başına felaket geldi. Allah onu eviyle beraber yerin dibine geçirdi. Bu sefer ertesi gün onun elindeki imkânlara sahip olmak isteyenler; “Aman iyi ki onun yerinde değildik!” dediler. “Demek ki zalimleri Allah iflah etmiyormuş!” diye sonradan anladılar.

Mühim olan; Allah her şeyin hayırlısını versin. Malın hayırlısını versin, mevkinin hayırlısını versin. Rajiv Gandhi Hindistan başbakanı oldu; öldürüldü. Adnan Menderes iktidara geldi; asıldı. Neyin hayırlı, neyin şerli olduğu belli olmuyor. Allah her şeyin hayırlısını versin. Malın, mülkün, paranın, pulun, zenginliğin, evliliğin, çoluğun çocuğun, her şeyin hayırlısını versin... Hem de başkasına vermişse daha çok versin. Daha çok versin be! Daha fazla olsun. Yesinler, içsinler, maşaallah, şükretsinler. Allah veriyor, versin. “Allah’ın verdiğinde benim gözüm yok.” diyebilmek lazım.


b. Hased Etmeyin!


Efendimiz de hasedi yasaklıyor: “Birbirinize haset etmeyin.” buyuruyor.

Haset, kıskanmak demek. Nasıl kıskanmak? İyi bir kıskanmak değil de, kötü bir kıskanmak. Karşısındakinin elindeki nimetin zeval bulmasını isteyen bir kıskanmak.

“—Niye vermiş Allah ona? Alsın elinden! İstemiyorum ben onun fazla şeye sahip olmasını. Böyle bozuluyorum, sinirlerim ayağa kalkıyor.”

Böyle düşünmek doğru değil. Ama;

“—Allah ona versin, bana da versin!” diye istersen, bu gıpta oluyor. Buna yasak yok.


İki şeye müsaade edilmiş. Birisi; Allah ilim vermiş, o ilmi sağa sola anlatıyor, dine faydalı oluyor, müslümanlara faydalı oluyor. “Ah benim de ilmim olsa…” diyebilirsin. Tamam.

Allah bazısına mal vermiş. O da sadaka veriyor, zekât veriyor; cami yaptırıyor, hayır yapıyor. “Ah benim de olsa, ben de yapsam.” desen. olabilir.

Yani müsbet mânada, imrenmek diyoruz; câiz. Menfî mânada,

591

kıskanmak diyoruz; yasak. Hased etmek; “Olmasın elinde, istemiyorum!” tarzında içinden kıvranmak, o insana karşı birtakım kötü duygulara sahip olmak doğru değil. Peygamber SAS Efendimiz, Enes RA’ın rivayet ettiğine göre,

buyurmuşlar ki:90


لاَ تَبَاغَضُو،ا وَلاَ تَحَاسَدُوا ، وَلاَ تَدَابَرُوا، وَكُونُوا عِبَادَ اللََِّّ إِخْوَانًا؛


وَلاَ يَحِلُّ لِمُسْلِمٍ، أَنْ يَهْجُرَ أَخَاهُ فَوْقَ ثَلاَثِ لَيَالٍ (خ. د. حم. ق.

عن أنس)


(Ve lâ tebâgadù) “Birbirinize buğz ile muamele etmeyin!” (Lâ tehâsedû) “Birbirinize haset de etmeyin. Karşılıklı hasetleşmeyin!” (Ve lâ tedâberû) “Birbirinize sırt da çevirmeyin!” Küser, sırt çevirir, ilgilenmez. Ayrı istikametlere giderler. El uzatır, el sıkmaz. Selam verir, selâmı almaz. Allah’ın selâmı, “Es- selâmü aleyküm” diyor; selâmı almıyor. Almayanlar var. İlk selam veren kazanır, almayan vebaldedir. El uzatan kazanır, almayan ziyandadır. Sırt çevirmek yasak.

(Ve kûnû ibâda’llàhi ihvânâ) “Ey Allah’ın kulları, kardeşler olun!” Birbirinizle kardeşler olun, ihvan olun! Kardeş olun, birbirinizin kardeşi, ihvanı olun. O şuuru kafanıza yerleştirin, kardeşçe hareket edin!


Mâlum, aynı anneden babadan olana kardeş deniliyor. Müslümanlar bir anneden bir babadan gelmemişler ama bir Allah’a bağlılar, bir kitaba bağlılar, bir kıbleye dönüyorlar. Onun için onlar da kardeş. Daha güzel bir kardeşlik. Anne baba



90 Buhàrî, Sahîh, c.XIX, s.21, no:5612; Ebû Dâvud, Sünen, c.XIII, s.66, no:4264; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c. III, s.209, no:13203; Buhàrî, Edebü’l- Müfred, c.I, s.144, no:398; Beyhakî, Şuabü’l-İman, c.V, s.268, no:6615; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c.X, s.232, no:20850; Tahâvî, Müşkilü’l-Âsâr, c.I, s.456, no:389; Enes ibn-i Mâlik RA’dan.

592

beraberliğinden iman beraberliği daha kuvvetli olduğundan müslümanların kardeşliği daha kıymetli kardeşlik.

Malezya’daki kardeşim, benim müslüman kardeşim. Bangladeş’teki kardeşim, benim müslüman kardeşim. O fukarâcık, o zayıf… Pakistan’daki fukarâcık kardeşimdir. Afganistan’daki fukarâcık kardeşimdir. Etiyopya’daki fukarâcık kardeşimdir. Sudan’daki kardeşimdir.

Dünyanın neresinde mazlum, masum, mü’min, müslüman varsa kardeşiz. Zengini, fakiri, akıllısı, cahili, yoksulu… Hepimiz ne olursa olsun bunu hissedecek.

“—Ey Allah’ın kulları, Allah sizi kardeş etmiş, kardeşsiniz! Birbirinizin ihvânı, kardeşi olun.”


وَلاَ يَحِلُّ لِمُسْلِمٍ، أَنْ يَهْجُرَ أَخَاهُ فَوْقَ ثَلاَثِ لَيَالٍ


(Ve lâ yahillu li-müslimin en yahcüre ehâhu fevka selâsi leyâlin) “Bir müslümanın öteki müslümana üç geceden daha fazla küslük etmesi, uzak durması helâl olmaz, câiz değildir.” “—Üç gün” demiyor, “üç gece” diyor. Niye “üç gece” diyor da “üç gün” demiyor?

Gece insan yatar, dinlenir. Sinirleri, gerginliği, stresi gider; mâkul düşünebilir. Gündüz, tüm gündüz köpürür; kızar, sinirlenirler. Ama gece geldi mi yatar, dinlenir, rahatlar. Başka bir duygu içinde, taze bir güneşle pencerenin önünde camı açtı, mis gibi hava; “Affettim. Her şeyi affettim!” diyebilir. Çünkü sinirleri yatıştı, kızgınlığı geçti. Üç geceden fazla bir müslümanın öteki müslümana dargın durması, uzak durması… En yahcüre diyor, yani hicret etmesi, ayrılması… Ayrılmış, yanına gitmiyor. - Peygamber Efendimiz, Mekke’den ayrıldı, Medine’ye gitti. “Hicret” deniliyor.- Bir müslümanın bir müslümana üç geceden fazla hicret etmesi, ondan ayrı durması câiz olmuyor. Yani küslük yapmayacak, dargınlığı sürdürmeyecek. Barışacak, konuşacak. Allah kardeş etmiş, o kardeşliğin idrakinde olacak. Haset etmeyecek. Buğz etmeyecek,

sırt çevirmeyecek. Yasak. Bunların hepsi yasak. Rasûlüllah SAS Efendimiz yasak eylemiş. “—Ben haklıyım! Falanca şöyle yaptı, böyle etti.”

593

Haklısın ama Yunus Emre kısaca söylemiş, güzel söylemiş:


“Yaratılanı hoş gör, Yaratan’dan ötürü.”


Affediyorsun. Kabahat işledi. Niye affediyorsun? Yaratan’dan ötürü, Allah için, Allah rızasını kazanmak için. “—Ben affederim, Allah beni sever.” diye, insan o duygu ile affedecek.

Götürü pazar edecek. İnce detayla, perakende, ıvır zıvır, kıtı kıtı işlerle uğraşmayacak. Büyük meselelere bakacak. Allah’ın rızasını kazanmaya bakacak. Ömür böyle onunla bununla kavga gürültü edecek, ahbaplığı bozacak, kırgınlığı sürdürecek kadar boşa harcanacak bir şey değil; kıymetli bir malzeme. Onu ibadete, taate, hayra hasenâta ayırmaya çalışmamız lazım. Allah bizleri affetsin... Allah içimizdeki kinleri, buğzları, hasetleri, kırgınlıkları, küskünlükleri alsın, çıkartsın, temizlesin… Kalplerimizi pâk eylesin... Duygularımızı böyle genel, ana pazarlık usûlü, toptan iş gören müslüman eylesin.


Hadis kitapları, büyüklerimiz; “Müslümanın biraz bazı şeyleri görmez gibi olması lazım!” diyor. Görür ama görmez gibi olacak. Bazı şeyleri duymaz gibi olması lazım. Bazı şeyleri anlamaz gibi olması lazım. Müslümanın biraz bazı kereler saflığa vurdurması, açıkgöz olduğunu göstermesinden daha iyidir.

Gece rüya görüyorum. Küçük bir duvarın küçük bir yeri hakkında birisi şöyle diyor, birisi böyle diyor. “Ben biliyorum.” diyorum. Bir şey söylüyor, kelimesini tam bilemiyor. Ben de “Ona şöyle derler.” diyorum. Akıl satıyorum yani. Rüyada bile…

Uyandıktan sonra diyorum ki:

“—Amma şeyle uğraştım rüyada…”

Ama insanın tabiatı bu. İnsanın kendisinin tabiatı; bilgisini gösterecek, üstünlüğünü gösterecek. Sana ne? Ne olacak, alt tarafı duvarın bir yanı şöyle olacak, böyle olacak. Ne olacak, mühim bir şey değil. İşte hepimizde var. En çok bende var. Belki şuradaki kardeşlerimizin içinde en çok kırılganı benim; küsen, alınan...kırılan, kalbi kırılıveren, Demek ki bu huylardan kurtulmak lazım.

594

Allah yardımcımız olsun. Sevdiği huyları hepimize ihsan eylesin sallallahu.


c. Önce Selâm Veren Hayırlı


Diğer hadîs-i şerîf. Rasûlüllah SAS Efendimiz buyurdular ki:91


لاَ يَحِلُّ لِمُسْلِمٍ أَنْ يَهْجُرَ أَخَاهُ فَوْقَ ثَلاَثَةِ أَيَّامٍ، يَلْتَقِيَانِ فَيُعْرِضُ


هَذَا، وَيُعْرِضُ هَذَا، وَخَيْرُهُمَا الَّذِي يَبْدَأُ بِالسَّلاَمِ (حم. ق. د.



91 Buhàrî, Sahîh, c.XIX, s.253, no:5768; Müslim, Sahîh, c.XII, s.417. no:4643; Tirmizî, Sünen, c.VII, s.174, no:1855; Ebû Dâvud, Sünen, c.XIII, s.67, no:4265; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.V, s.416, no:23575; Buhàrî, Edebü’l-Müfred, c.I, s.147, no:406; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, c.IV, s.144, no:3951; Beyhakî, Şuabü’l- İman, c.V, s.269, no:6618; Ebû Eyyûb el-Ensàrî RA’dan.

595

ت. عن أبي أيوب)


(Lâ yahillu li-müslimin en yahcüra ehâhu fevka selâseti eyyâmin, yeltakıyâni feyu’ridu hâzâ, ve yu’ridu hâzâ, ve hayrühümâ ellezî yebdeü bi’s-selâm) Ebû Eyyûb RA’dan rivayet edilmiş. Bu Ebu Eyyûb, bizim İstanbul’da medfun bulunan mübarek. Başımızın tacı. Her beldedeki sahabî yarın rûz-i mahşerde o beldenin müslümanlarını cennete götürmekte önderlik edecek; bayraktarı, önderi olacak. Ötekiler onun peşinden tıpış tıpış gidecekler. İstanbulumuz’un bayraktarı bu Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretleri. O rivayet etmiş. Sâhibe Rasûlillah diyor. Yani “Resûlullah’ın ashâbı” demek. Bir de Rasûlullah’ı evinde misafir etti. Ahbaplığı, sohbeti [oldu.]

[Bir de] biraz özel misafirperverlik gösterdi, Resûlullah Efendimiz’i evinde misafir etti. Mihmandâr-ı Peygamberî. Mihmandar, “misafiri alan ve misafiri ağırlayan” mânasına. Bu hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:


لاَ تَبَاغَضُوا وَلاَ تَدَابَرُوا وَلاَ تَنَافَسُوا وَكُونُوا عِبَادَ اللَّ إِخْوَاناً

( م ) عن أبي هريرة


(Lâ yahillu) “Helâl olmaz. (Li-müslimin) Kişiye, adama helâl olmaz.” Helal olmayan ne? (En yahcüra ehâhu fevka selâseti eyyâmin) “Müslüman din kardeşine üç günden fazla dargın

durması ve ondan uzak kalması, kaçması, yüz çevirmesi helal olmaz.” (Yeltekıyâni) “İkisi karşılaşıyorlar. (Feyu’ridu hâzâ, ve yu’ridu hâzâ) Birisi şu tarafa yan çiziyor, öbürü bu tarafa yan çiziyor.” Karşılaşıyorlar, yol değiştiriyorlar, yön değiştiriyorlar. Birisi o tarafa sapıyor, birisi bu tarafa… (Ve hayruhümâ) “Bu ikisinden hayırlı olanı, (ellezî yebdeü bi’s- selâm) nefsini ayaklar altına alıp, şeytanın bacağını kırıp da ötekisine ‘Es-selâmu aleyküm!’ diyebilendir.” Duygularını yenebilen daha hayırlıdır. Allah daha çok seviyor.

596

Dargınlığı devam ettirmeyip selâma evvel kalkışan, sevabın çoğunu o kazanıyor.


Üçüncü hadis-i şerif. Muhtelif kimselerden çeşitli rivayetleri topluyor. Ebû Hüreyre RA’dan. Birinci hadîs-i şerîf gibi bu da ama, birincinin râvisi Enes ibn-i Malik idi. Bu, Ebû Hüreyre RA’dan. Bu mübarekler Peygamber Efendimiz’in mescidinden ayrılmayanlar. Ashâb-ı Suffe’den… Gece gündüz oralarda dolaşıp, her şeyi şıp diye duyanlar ve hadisi çok rivayet edenler bunlar.

Allah şefaatlerine erdirsin… “Peygamber SAS Efendimiz şöyle buyurdu.” diyor:92


لاَ تَبَاغَضُوا، وَلاَ تَدَابَرُوا، وَلاَ تَنَافَسُوا، وَكُونُوا عِبَادَ اللَّ إِخْوَاناً

(م. عن أبي هريرة)


(Lâ tebâgadû) “Birbirinize karşı buğz göstermeyin, buğzlaşmayın.” (Ve lâ tenâfesû) Orada ve lâ tehâsedû diyordu, burada tenâfesû kelimesi geldi karşımıza. Tenâfesû. “Birbirinizle münâfeseleşmeyin. Yani nefisleriniz kabarıp nefislerinizin esiri olup birbirlerinizle çekişme, nefse dayalı bir çatışma yapmayınız.” buyurmuş. (Ve kûnû ibada’llàhi ihvânâ) “Ey Allah’ın kulları, kardeş olun!” diye rivayet etmiş. Allah hepimize güzel huylar ihsan eylesin. Dargınlıkları unutan, biraz işi saflığa vuran, küçük kusurlardan dolayı



92 Buhàrî, Sahîh, c.V, s.1976, no: 4849; Müslim, Sahih, c.IV, s.1985, no: 2563; Tirmizî, Sünen, c.IV, s.356, no:1988; Ebû Dâvud, Sünen, c.IV, s.280, no:4917; Ahmed ibn-i Hanbel, Müsned, c.II, s.312, no: 8103; Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, c.VII, s.222, no:8461; Beyhakî, Şuabü’l-İmân, c.V, s.295, no: 6702; İbn-i Hibbân, Sahîh, c.XII, s.500, no: 5687; Mâlik, Muvatta’, c.II, s.907, no: 1616; Tayâlisî, Müsned, c.I, s.330, no:2533; Tahâvî, Müşkilü’l-Âsâr, c.I, s.459, no:392; Ebû Hüreyre RA’dan.

Kenzü’l-Ummâl, c.XVI, s.86, no:44026; Keşfü’l-Hafâ, c.1, s.324, no: 867; Câmiü’l-Ehàdîs, c.X, s.345, no:9778.

597

meseleleri büyütmeyen, dargınlığı sürdürmeyen, karşılaştığı zaman, “Es-selâmü aleyküm!” diye selâmı önce veren; hasetten, kinden, kibirden, ücubdan, kırgınlıktan, dargınlıktan kalbini koruyan kimselerden eylesin… Ahlâkı güzel olanlardan eylesin... Cennetiyle cemâliyle müşerref eylesin... Fâtiha-i şerîfe mea’l-besmele!


29. 05. 1991 - Avustralya

598
37. KARDEŞLİKTE ÖNEMLİ NOKTALAR