45. DERSLERİ ES’AD YAPACAK!
Dr. Alâaddin KAYA
Kendisiyle ilk tanışmamız, Aziz Efendi Hazretleri’nin vefatından sonra, Bursa’dan geldiği zaman oldu. Ben çocuktum o zaman, orta ikideydim.
“—Adın ne senin?” dedi.
“—Mehmed...” dedim. (Göbek adım Mehmed’di.) “—Adaşız seninle...” dedi.
Bir zaman derslere devam ettim. Sonraları bıraktım.
1971 yılında hacdan gelenlere karantina uygulanıyordu. Ben de doktor olarak görevliydim. Baktım Hocaefendimiz de geldi. Vardım, elini öptüm.
“—Doktor bey, artık seni eve de bekleriz!” dedi.
Ben de içimden:
“—Çağırırsanız gelirim.” dedim.
Aradan üç beş ay geçtikten sonra, bir gece rüyamda:
“—Haydi oğlum, artık gel!” dedi.
Geliş o geliş, hamd olsun...
Her pazar günü ikindiden sonra hadis dersi yapıyorlardı. 1977 yılında bir pazar günüydü. Biz ders dinlemeye geldik. Hocaefendimiz, yanında Es’ad Efendi olduğu halde geldi. Onu kürsüye oturttu. Sonra cemaate döndü:
“—Bundan sonra bu dersleri Es’ad yapacak!” dedi. “Es’ad, bizim damattır, Ankara İlâhiyat Fakültesi’nde hocadır.” dedi.
Sağ tarafa, yanına oturdu. Beş on dakika dinledikten sonra gitti. Es’ad Efendi çok heyecanlıydı; tir tir titriyordu. O günden sonra, dersleri Es’ad Efendi yaptı.
Bir seferinde oğlan hastalandı, yedi aylıktı. Barsak tıkanması teşhisiyle hastaneye yatırıldı. Çok üzülüyorduk, annesi başında ağlıyordu. Ameliyata karar verildi.
Hocaefendimiz’e de arz etmiştim. Ameliyat olacağı sabah, çocuğun başında beklerken uyuyakalmışım.
Rüyamda, Hocaefendimiz geldi.
“—Bi’smi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm” dedi, elini çocuğun karnına koydu.
Uyandım. Baktım, çocuk gaz çıkarmaya başladı. Barsak açıldı, ameliyata gerek kalmadı.
Son günlerinde Hocaefendimiz Hazretleri’nin yanında bulundum. Geceleri uyuyamıyordu. Bir şey yiyemiyordu, kusuyordu. Rahatlatıcı tedaviler yapıldı. Son akşamında ağırlaştı sonra düzeldi. Hatta akşam namazı koma halinde geçmişti. Uyandı:
“—Yâhu, akşam oldu mu?” dedi.
Ben de:
“—Efendim, geçti.” dedim.
Hemen tuğlayı getirdik. Kollarını sıvadık, teyemmüm ettirdik. Namaz kıldı. Sonra çağırdı büyük ablayı, kulağına bir şey söyledi.
Demiş ki:
“—Bunlar aç, bunlara yemek yedirin içeride!” demiş.
Biz içeri geçtik. Bir ağabeyimiz orada bekliyordu. Açmış gözünü;
“—Sen de git, sen de yemek ye!” demiş.
O akşam durum iyileştiği için, biz tahmin etmiyorduk sabahleyin bir şey olacağını... Örfi idare de vardı. Yasaktan önce eve gittik. Gece telefon ettiler, rahatsızlığı arttı diye. Arabaya atladım geldim. Baktım mübareğin durumu ağırdı. Tansiyon 5’e düşmüştü. Serum takıldı. Tansiyonu biraz yükseldi...
O gün öğleye doğruydu. Yatıyordu, gözleri kapalıydı. Etrafıyla ilgisi yoktu. Göğsünden hafif bir hırıltı geldi. Baktım, ruhunu teslim etmiş. Saat 12’yi 10 geçiyordu.
30. 09. 1990 - İstanbul