12. TESETTÜR

12. KADIN-ERKEK İLİŞKİLERİ



a. Karışık Çalışmak


1. Soru:

Ben bir büyük atölyede çalışıyorum. Orada yarısından fazla kişi bayan. Ben hiç bakmıyorum. Bana şer’an helal mi haram mı? Açıklar mısınız?


Bir büyük çalışma yeri olduğu için kadınların örtülü olmak şartıyla orada çalışması esnasında bu da çalışabilir. Çarşı pazar gibidir. Ama “Bir kadınla bir erkek bir odada halvet kalmasın, tek başlarına kalmasın.” diye hadîs-i şerîf var. Böyle tenha kalmamaya dikkat etmek şartıyla umumî bir yerde onlar örtülü bunlar dikkatli, bakmamak şekliyle, ne yapalım, geçim kapısıdır, olabilir.


2. Soru:

İktisat Fakültesi üçüncü sınıfta öğrenci olan kızım, tatilde çalışmak istiyor; ne yapayım?


Tatilde veya bir başka zamanda bir kadının çalışması olur mu? Olur. Bir kadın terzihanesinde çalışabilir. Haramların, günahların olmadığı bir işyerinde çalışabilir. Kadınlara mahsus bir ticarethanede çalışabilir. Tarlada bahçede çalışanları hep görüyoruz. Ne yapsınlar, geçim dolayısıyla böyle çalışmalar olabilir. Zeytin topluyor... Örtülü, mantolu... Tarlada çapa yapıyor... filân. Çalışabilir bir kadın...

Bütün mesele, çalışması esnasında günahlara bulaşmamak, haramlara bulaşmamak; yabancı kimselerle halvet olmamak, yüz- göz olmamak ve Allah’ın istemediği şeyleri yapmamaktır.

Eğer ihtiyacı yoksa, bir kızın böyle yabancı kimselerin yanında çalışması, onu yüzsüzleştiriyor. Bir ticarethanede, bir müessesede, şurada burada çalışan; kadın erkek herkesle muhatap olan bir

254

insan, çalıştı mı zarara uğruyor. Pişman olacak durumlar olabiliyor, nâhoş durumlar oluyor. Hiç bu durum olmayacak şekilde çalışması mümkünse, öyle çalıştırsın. Meselâ, bir Kur’an kursunda kız çocuklarına şu dersi vermek, iktisat dersi vermek, fizik kimya dersi vermek, filânca dersi vermek hususunda çalışabilir.

Yâni, çalışmasının cinsine göre doğru olur. Cinsi iyi değilse, çalıştırmamak daha iyi olur. Çünkü o zaman bazı zararları çıkıyor.


3. Soru:

Bulunduğumuz sitede, süpermarkette erkeklerle kadınlar aynı yerde çalışıyor. Bu durum bir müslüman olarak üzüyor. Ne yapmak lâzım gelir?


Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifinde buyurmuş ki:

“—Kıyamet alâmetlerinden birisi kadının kocasına dükkânında yardım etmesidir.” O da bir kıyamet alâmetidir. Çünkü nafakayı sağlamak erkeğin görevidir, kadının görevi değildir. Erkek onu sağlayacak. Onun için öyle kadının gelip de dükkânda kocasına yardım etmesi, kıyamet alâmeti olarak hadis-i şerifte zikredilmiş.

Uygun olan, mümkün olduğu kadar kadınların, hiç olmazsa erkeklerle karşı karşıya olmayacakları yerlerde çalışmasıdır. Evde örgü örerler, ilik açarlar, düğme dikerler... Bu tarzda yapmaları uygundur.

Erkek muhatap oldukları zaman, mecburiyetten oluyorsa bu, tesettürlü olmak şartıyla olabilir. Fakat, onun da mahzurları vardır. Onun için, mümkün olduğu kadar kadınlarla ilgili yerlerde çalışmağa gayret etmeli!


b. Kadınlara Vaaz Etmek


1. Soru:

İlâhiyat fakültesi mezunu bir hanım, imam-hatip okulunda

255

tesettürlü olarak öğretmenlik mi yapmalı, vaizliği mi tercih etmeli? Bunlardan alınan ücret helâl midir?


Bence vaizlği tercih etmeli!..

Bunlardan alınan ücret helâldir. Çünkü, para olmazsa bu vazifeler kim tarafından yapılacak?..


2. Soru:

Erkekler kadınlara hangi şartlarda arada perde olmadan va’z ü nasîhat edilebilir?


Kadınlara vaaz vermek, bir arada bulunmak, tehlikeli işlerden birisidir. İki taraflı tehlike vardır. Bir, hoca yönünden tehlike vardır. İki, cemaat yönünden tehlike vardır. Şeytan olduğu için, bu ikisi karşı cins olduğundan çeşitli tehlikeler olur.

O bakımdan mümkünse hanımlar kafesin arkasında, perdenin arkasında bulunurlar. Önde erkekler bulunur. O şekilde hoca efendi vaaz eder. Veyahut hoca efendi mecbur kalmışsa, kadınlar topluluğuna hitap etmek zorunda kalmışsa, yanına hanımını alır, mahremini alır. Onunla beraber onlara nasihat eder. Böylece herhangi bir fitnenin zuhura gelmemesine dikkat eder. Mümkünse gözünü kapar. Eski vaizlerden peçe takanlar varmış, yüzüne örtü örtenler varmış.

O bakımdan bu konuda mümkün olduğu kadar ihtiyatlı, dikkatli olmağa çalışmakta fayda vardır.


c. Karşı Cinse Öğretmenlik


1. Soru:

Genç bir erkek, mahallesindeki bir kız öğrenciye Kur’an öğretebilir mi?


Öğretemez! Öğretirse ne olur? Aralarında bir şeyler olur sonra... Kızlara hanım öğretmenler öğretsin, erkeklere erkekler öğretsin! Bunlardan çok fitneler çıkar.

256

2. Soru:

Öğretmen bir erkek, kız öğrencilerin derslerine girebilir mi? Şu anda giriyor, ne yapmalı?


Ben değil böyle okullardaki öğretmenlerden, Kur’an kurslarına gelen vaizden ve müftüden bile şikâyet edildiğini duydum. Ateşle barut yan yana oldu mu, tehlikeli... Pamukla ateş yan yana oldu

mu, pamuk tutuşabilir. Onun için, İslâm buna set çekmiştir. Bu tehlike olmasın diye emniyet tertibi almıştır.

Niye arabanın deposu en arkadadır? Motorun yanına koyuversinler. Önde, motorun yanında benzin deposu dursun... Yoook, olmaz! Ta en arkadadır benzin deposu… Oradan böyle uzun, incecik, sağlam, çelik bir boru ile motora gelir. Lâlettain bir boru ile de gelmez.

“—Neden?..”

“—Tutuşur be hocam! Benzin bu... Sigara kıvılcımından bile tutuşur. Oyuncak değil, bunu iyi korumak lâzım!” Onun için, tutuşmasın diye nasıl çelik boru kullanılıyorsa, depo arkada, motor önde, elektrik başka yerde, bilmem ne başka yerde oluyorsa; bu işlere dikkat dikkat etmek lâzım!

Sonra, meselâ depoyu öne koysa, bir çarpışma olur, depo bir zedelenir; o çarpışmanın sürtünmesinden bir kıvılcım çıkar, arabalar ateş alır. Arkaya koyuyor ki, çarpma umumiyetle önden olduğu için, kazalarda zayiat ihtimali az olsun diye...


Onun için, İslâm da tedbir almıştır; haremlik vardır, selâmlık vardır.

“—Hocam, benim kalbim çok temiz!” “—Sen onu git külahıma anlat! Deterjanla mı temizledin?”

Peygamber SAS Efendimiz Hazretleri, Hazret-i Fatımatüz Zehrâ’nın evine giderken, yanında da sahabesinden iki kişi varmış. Diyor ki:

“—Yâ Fatıma, kızım! Yanımda misafirler de var, perdenin öbür tarafına geç!”

257

Onların kalbi temiz değil miydi?

“—Efendim bizim bir tanıdığımız bir hoca var, falanca yerde... ‘Ben ateşle pamuğu yanyana tutmağa mânevî bakımdan güç sahibiyim!’ diyor.”

“—Yâhu, sen Peygamber Efendimiz’den daha mı güçlüsün?

Bak sen; ateşle barutu yan yana tutacakmış... Öyle saçma şey olmaz!”


d. Kadının Sesi


1. Soru:

Kadın sesinin haram olup olmadığı hakkında bilgi verir misiniz?


Kadının sesi normal konuşmalar için haram değildir. Mesela kadın çarşıya çıktı, alış veriş yapmaya mecbur; çıkabilir. Başka

gidecek kimsesi yoksa çıkıp alış veriş yapabilir. Ciddi olmak şartıyla konuşur. Kapı çalındı, kadın arkadan;

“—Kim o?” diye sordu.

“—Ahmet evde var mı?” “—Evde yok. Şu zaman gelecek.” Bunlar olabilir. Çünkü bunlar normal şeylerdir. Ama arzuları tahrik edici sesler haramdır. Mesela kadının şarkı söylemesi, ilâhi okuması, öbür tarafın dinlemesi gibi şeyler... Bunlar o zaman doğru olmaz, uygun olmaz.


2. Soru:

Telefonda yabancı kadına selâm vermek doğru mudur?


Telefonda kimse kimseyi görmüyor, ses o tarafa gidiyor. Bu adamların bilmeden bize alıştırdıkları alo, merhaba demek... ingilizlerin hello’sunun İtalyancası alo, onların dilinde merhaba demektir. Müslüman da müslümanla karşılaştığı zaman, ona hayır temenni eder, “Es-selâmü aleyküm!” der. Orada bir fitne

bahis konusu değildir, yüzünü görmüyor. Alo diyeceğine, hiç bir

258

şey demeyeceğine, bir hayır temenni etmesinin mahzuru olmayacağı kanaatindeyim.


e. Nâmahreme Dokunmak


Soru:

Otobüste istemeyerek nâmahreme değmek günah veya zinâ mıdır?


Günahtır, korunmak lâzım! Zina da olabilir. Çünkü Peygamber Efendimiz SAS buyuruyor ki: “Gözler de zina eder. Eller de zina eder.”

“—El nasıl zina eder?”

Tutmakla...

“—Göz nasıl zina eder?” Bakmakla...

Onun için hem gözüne sahip olacak, hem eline sahip olacak, hem de sıkış tepiş yere girmeyecek! Dikkat edecek! Allah korusun...

Biz bir kampanya açtık, “Kadınlara ayrı otobüs işletsin belediyeler!” dedik; desteklemediniz. Üç kişi, beş kişi destekledi. İnsanlar lâyık oldukları idareler ile idare olunurlar. Neye

lâyıksanız, başınıza o gelir. Güzel bir şey söyledik. Kadınların ayrı otobüsü olsaydı bu iş olur muydu?.. Olmazdı.

Kadın da evime yetişeceğim diye içeri giriyor, erkek de giriyor. Otobüsün istiab haddi diye bir şey yok... Kendimize saygımız yok!


İngiltere’de bir otobüse, Avrupa’da bir otobüse fazla kimse binemez. Koltukların sayısı doldu mu, “Tamam!” der, almaz. İkinci bir otobüs gelir. Trende sıkış tepiş durmaz insanlar... Bir yolcu fazla oldu mu, bir vagon ilâve ederler. İnsana saygı var... Oranın insanı kendisini saydırıyor.

“—Ben parayı vermişim, ayakta kalıyorum; bu da aynı parayı vermiş, oturuyor. Niye?” diyemiyoruz.

Müslüman biraz sinirli müslüman olacak! Bu kadar kuzu kuzu

259

müslümanları yatırıp yatırıp keserler, derisini yüzerler. Postunun da üstüne otururlar; öldükten sonra da kurtulmaz!.. Hakkına korusana be adam!..

Ondan sonra artık:

“—Kadına değdim günah mı, zina mı?..” Günah ve zina; buyur ayıkla pirincin taşını!

“—Ama istemeyerek oldu hocam!” İstemeyerek olunca, tabii hafif oluyor, orası muhakkak... İstedi

mi, aşikâre günah ve zina oluyor. İstemeyerek, sakınırken oldu mu; biraz daha hafif oluyor.


f. Harama Bakmak


Soru:

Şu anda ne kadar dikkat etsek şu milletin içinde dolaşırken göze çarpıyor ve ister istemez insanın kalbinde o görüntü canlanıyor. Bundan nasıl korunacağız? Allah razı olsun.


Müslüman gözüne sahip olacak.

Büyüklerimiz demişler ki;

“—Nazar ber kadem gerek.” Bakışı pabucunun ucunda olacak, başı önünde yürüyüp gidecek. Ama tesadüfen başını kaldırdığı zaman bir defa gördü mü bir bakışta günah yoktur. Dönüp ikinci baktığı şeytandandır. İkinci defa kasten bakmayacak. İlk takılanı [düşünmeyecek], Allah’a sığınacak. Gözü etrafta çok dolaşırsa haram şeye çok takılır. Etrafa pek bakmak yok. Usulüyle edebiyle gitmeye çalışacak.


g. Karışık Okumak


1. Soru: Başörtülü kızların şu ortamda erkeklerle beraber okumaları caiz midir?


Bu kızlar sokağa çıkıyorlar mı?.. Çıkıyorlar. Çarşıya gidiyorlar

260

mı?.. Gidiyorlar. Bakkala gidiyorlar mı?.. Gidiyorlar. Alışveriş yapıyorlar mı?.. Yapıyorlar. Mahzuru var mı?.. E, örtündükten sonra ticaret yasak değil, sokağa çıkmak yasak değil... Şartlarına riayet ettiği takdirde elbette tahsil de yapar.

Eğer İslâm’ın emirlerini çiğnemeden okuyabiliyorsa, okusun, İslâm’a faydalı bir meslek edinsin! Sonra oradan İslâm’a hizmet eder. Allah’ın emirlerini çiğneyerek, ona aykırı olarak olmaz!..


2. Soru:

Hanımların pazar yerine giderek alış-veriş yapmaları doğru mudur?


Mecbur değilse, kadının gitmemesi evlâdır. Mecburiyet varsa, gidebilir. Gittiği zaman, başı örtülü olacak, tesettürlü olacak, alışverişini yapacak. Yapabilir, yasak değildir. Ama ben, kadınların çarşıya pazara gitmemesini daha uygun görüyorum. “Erkekler bu işi yapsınlar; kadınları çarşıya pazara dökmesinler!” diye tavsiye ederim.


3. Soru:

İlâhiyat Fakültesi öğrencisiyiz, kız öğrencilerle beraber aynı sınıfta ders görüyoruz. Kadın erkek bir arada oturmakta bir mahzur var mı?


Muhterem kardeşlerim! Nasıl olması gerektiğini anlamak için Peygamber SAS Efendimiz’in zamanına dönelim, bakalım:

Peygamber SAS Efendimiz, kızını ziyarete geldi: “—Yâ Fâtıma, yanımda misafirler var, perdenin arkasına geç!” dedi.

Şimdi bu benim için ve sizin için çok önemli bir göstergedir. Peygamber Efendimiz kızının evine gidiyor, “Yâ Fâtıma, yanımda misafirler var, perdenin arkasına geç!” diyor. Demek ki, haremlik selâmlık uygulanmasını istiyor Peygamber Efendimiz... Kızının öbür odada olmasını istiyor, yüz yüze olmasını istemiyor. Doğrusu budur, çünkü Peygamber Efendimiz böyle tavsiye etmiş.

261

Kur’an-ı Kerim’de de:


وَإِذَا سَأَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعًا فَاسْأَلُوهُنَّ مِنْ وَرَاءِ حِجَابٍ (الاحزاب:٣٥)


(Ve izâ seeltümûhünne metâan fes’elûhünne min verâi hicâb) “Ey mü’minler! Peygamber SAS’in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perdenin arkasından isteyin!” (Ahzab, 33/53) diye emir var...

Yâni, kadın erkeğe görünmeyecek! Tesettür bu... Üstü giyimli ama, giyimli de olsa çıkıp görünmeyecek! Doğrusu budur. Peygamber Efendimiz’in çağından, yapılması gereken doğru örnek budur.

Fakat bu devirde ve o devirde ve asırlar boyunca insanların ihtiyaçları da oluyor. Meselâ, kocası olmuyor, çarşıya pazara çıkması gerekiyor. O zaman ne yapacak? Örtünmeye riayet ederek, ciddî bir şekilde çarşı pazar vazifesini yapacak. Nitekim bugün de, birçok kadın çarşıya pazara tesettürlü çıkıp, alacağı şeyi alıp geliyor.

Göz gördü mü gönül ferman dinlemiyor. En iyisi tesettür olacak, görmeyecek ki, gönle de bir problem olmasın.


4. Soru:

Bir bayanın ehliyet alması uygun mudur?


Alabilir. Kadın veya erkek herkesin her hüneri öğrenmesi lâzım! Cahil olmaktansa, bilgili olması, hünerli olması iyidir. Mahzuru yoktur.


h. Haremlik, Selâmlık


1. Soru:

Haremlik, selâmlığın sınırı nedir? Hanımıyla gelen bir akrabam veya arkadaşımla, tesettüre uygun olarak bir arada oturabilir miyiz?

262

Tabii, kendisine nikâh düşmeyen akrabalarıyla oturabilir. Onun dışında nikâh düşenlerle oturmaması, haremlik selâmlık uygulaması uygun olur.

Herhangi bir şekilde eğer oturma mecburiyeti çıkmışsa, o zaman da dış tesettürün tam olması lâzım!.. Yâni, sokaktaymış gibi saçın başın tam örtülü olması lâzım ki, günah olmasın!


2. Soru:

Kadın kocasının yanında misafirlerle bir arada oturabilir mi?


Zaruret varsa, olabilir. Zarûret yoksa, haremlik selâmlık yapmaları daha iyidir. Eğer oturma mecburiyeti varsa, dışardaki gibi oturulacak. Yâni, nasıl çarşıya çıkıyor, nasıl bir yerden bir yere gidiyorsa, onun gibi örtülü olacak. Ama, konuşmalar, yüze bakmalar vs. ilerde bazı zararlara yol açabilir. Onun için, harem ve selâmlıklı oturmak daha iyidir.


3. Soru:

“Otobüste veya bankta bir bayanın oturduğu yere bir erkek oturursa, o bayanın sıcaklığından dolayı zina olur.” deniliyor, doğru mu?


Doğru değil!.. Fıkıh ilmi ciddi bir ilimdir. Bir ifrata gider fakih, bir de tefride düşer. Hak ne ise onu söylemek, sınırı tam çizmek zorundadır. Jiletle keser gibi, işin girintisini çıkıntısını tam söylemek lâzım!

Bir kadın oturmuş, kalkmış gitmiş. Öteki erkek oturmuş. Bu zinâ olmaz. Adamın kalbi fesatsa, o fesadından dolayı, ters düşündüğünden dolayı günaha girer ama, bu zina olmaz.


4. Soru:

Genç bir bayanın 70 yaşındaki erkek akrabasının elini öpmesi nasıldır?

263

İslâm’da erkeklerle kadınların el sıkışması, el öpmesi yoktur. El öpmek, bizim Anadolu örfünde var. Tek memleketimizde oluyor. Eğer kendisine nikâh düşmeyecek büyüğü ise; amcası, dayısı filan gibi olabilir. Aksi takdirde nikâh düşebilecek bir kimseyse el öpmeler olmaz. Çünkü kalpleri şeytanlar başka başka şeylere körüklerler.

“—Aman eli ne kadar sıcaktı. Şöyleydi böyleydi, pamuk gibiydi…” filan derken, işler büyük günahlara doğru gider. Oyuncak değildir. Bu da oyuncak değildir. Gönül ferman dinlemediğinden İslâm bu işi birbirlerine yaklaştırmamak suretiyle, ateşle barutu uzak tutmak suretiyle ayırmıştır. Çünkü ters şeyler oluyor.


Kadının sırtı güneşten yanmış. Doktora gitmiş, krem sürecek. Doktor sırtına kremi sürmeye başlamış. Ondan sonra iş kötüye varmış…

Çünkü bu işin şakası yok, oyuncak değil!

“—Doktor şöyledir böyledir…” filan diyorlar.

Biz; “Erkek doğum mütehassısı olur mu?” filan diyoruz, kızıyorlar. Bak ne kadar ters durumlar oluyor.

Birisinden hatırlıyorum: “Yılışa yılışa, utanmadan, kaç tane

kızın kızlığını iğfal ettiğini, doktorlardan duydum ben.” diyordu.


İslâm’ın her emri güzeldir. Taassup değildir, doğrudur. Garantidir ve faydalıdır. Sonunda bu işten herkes memnun olur. İslâm’a aykırı her şey de zararlıdır. Sonunda fitne fesat çıkar. Oyuncak değildir.

Avrupa’ya, Amerika’ya öğrenci gönderirken annelere babalara diyorum ki;

“—Evlendirmeden göndermeyin! Oranın kızları şeytan! Allem eder kallem eder bizim safları aldatır!” Dinlemeyenler birkaç sene birkaç ay sonra boynu bükük geliyorlar:

“—Hocam, bizim oğlan söz dinlemedi. Bize âsi geldi. Gitti bir İngiliz kızı aldı, Alman kızı aldı, Amerikan kızı aldı…”

264

Bekâr gönderirsen öyle olur. Kendisine hâkim olamaz. Çünkü ötekiler şeytan! Okullarda onlara bu işin nasıl olacağını öğretiyorlar.

Bu günlerde insan, gazeteleri evine sokacak durumda değil! Neler var!


5. Soru:

Sizlerin sözlerinizle ticarete başladım. El-hamdü lillâh başarılı oldum. Sizden ricam, ticaret esnasında bayanlarla tokalaşma durumu söz konusu oluyor. Bu durumda ne yapmalıyız?


Peygamber SAS Efendimiz bey’at alırken dahi hanımlarla musafaha etmemiştir, el tutmamıştır. Sünneti seniyye, Efendimiz’den gördüğümüz görenek budur. Biz şey yapacağız; nasıl sakal bırakıyorsak, başkaları tıraş oluyor biz sakal bırakıyoruz. Nasıl kıyafetimizde özel durumlar oluyorsa, bilhassa hanımlarda, beylerde de dikkat edebilenler memuriyeti, vesairesi dolayısıyla imkanları olanlar nasıl böyle mümkün olduğu kadar İslâmî olduğunu düşündüğü kıyafetleri giyebiliyorlarsa biz de davranışlarımızda da İslâmî olacağız.

Yani düğünümüzde İslâmî olacak, selamlaşmamız da İslâmî olacak, herkes bizi bilecek.


Ben askere giderken yüksek mühendis bir kardeşim dedi ki;

“—Hanımını sakın askere götürme.” dedi.

Götürmeyeyim ama kime bırakayım? Allah bana emanet etmiş yani çoluk çocuk sorumlusu benim. Bıraktığım insanlara yük olacak. Yani hoca Efendimiz’e vesaireye mi şey yapacağım.


Dedi ki: “Orada komutanlar zorlarlar çok zor duruma düşersin. Akşam dans olur, şey olur, toplantıya çağırırlar, gitmediğin zaman onlar sıkıştırırlar.” filan dedi.

Onu yapmışlar, onun başına o olaylar gelmiş; “Sakın hanımını götürme!” dedi.

Biz gittik. Nasıl gittik? Otobüsün altına iki tane Anadolulu

265

şeyler gibi yatakları, denkleri atıp beş kişilik aile olarak askerlik yaptığımız yere, Ağrı’nın Patnos ilçesine gittik ve ilk baştan beri tavrımızı belli ettik. Hiç bir şeyi sakınmadık çünkü sakındığın zaman, sakladığın zaman daha fena oluyor. Çok açık olduğun zaman herkes seni öyle kabul ediyor.


İçki içen ayyaş bir binbaşı vardı, gelip bize dinî mesele sorardı. Alay komutanı şâribü’l-leyli ve’n-nehâr idi. Allah kurtarsın.

Beni çağırdı; “Hocam, alayımızda kazalar çok oluyor. Acaba kurban kessek, kanlarını her aracın önüne birer parmak sürsek kazalar engellenir mi?” Dedim, kanla kazaların engellenmesi arasında bir münasebet yoktur ama kurbanı Allah kabul ederse, dualarınızı kabul ederse kaza olmayabilir filan dedim.

Yani insanlar size adapte oluyor. Siz tavrınızı yumuşak ama kararlı bir şekilde ortaya koyduğunuz zaman karşı taraf size adapte oluyor.

“—Çok teşekkür ederim. Ben el sıkmıyorum.” diye alıştırırsınız kendinizi, herkes de bilir. Bir defa:

“—Tamam, bu iflah olmaz, ıslah olmaz. Bunun hali budur.” derler, o halinle kabul ederler.

El sıkmak uygun olmuyor.


i. Kadınlar ve Ziynet Eşyası


Soru:

Kadınlar altın, yani ziynet eşyası, huliyyât takabilir mi?


Takabilir. Erkekler takamaz. Altın bu ümmetin erkeklerine yasaktır. Yüzük olsun, künye olsun, başka şekilde olsun olmaz; erkekler sade olacak. Böyle bir şey yoktur. Kadınlar takabilir.

Altını, gümüşü biriktirip de Allah yolunda sarf etmeyenlere cehennemde azap edileceğine dâir âyet-i kerîme var; Bunun üzerine sahâbe-i kirâm çok üzülmüşler, korkmuşlar, ağlaşmışlar. O zaman Peygamber Efendimiz; “Farz olan hizmetleri, mâlî

266

hizmetleri yapar, zekâtını verirse olabilir.” buyurmuştur. Dinî hizmetlerini, hayrını, hasenâtını yaptıktan sonra bir kadının huliyyâtı, küpesi, bileziği, yüzüğü olabilir; takabilir, kadınlar için müsaade var. Kadınlar için ipek giyinmeye de müsaade edilmiştir.

Bak burada kadınlar hiç ses çıkarmıyorlar, bak erkeklere yok işte. Hani “Kadın erkek eşitliği yok.” derken kıyamet koparan o feministler burada gık demiyorlar. Bak onlara altın takmak var, erkeklere yok. İpek giymek var, oh serin serin ama erkeklere yok. Demek ki mâkul ölçüler neyi gerektiriyorsa İslâm onu gösteriyor.


j. Hanımların Öğretmenlik Yapması


1. Soru:

Bir hanım coğrafya öğretmenliği yapabilir mi?


Bir hanım olduğu için muhatapları önem kazanıyor. Muhatabı küçük, tıfıl çocuklar değil... Coğrafya öğretmeni olduğu için muhatabı ilkokulu bitirmiş, büluğa ermiş kimseler... O bakımdan bir mahzur vardır. Karşısında sakallı, bıyıklı, yetişkin insanlar olduğu için bir mahzur bahis konusudur.

Sonra orda o vazifeyi yaparken saçı başı ne olacak?.. Gidip geldiği zaman, orda konuşmalar ve sâire ne olacak?.. Hizmetini kızlara yönelik olarak yapabilirse; başını açmadan, Allah’ın emirlerini çiğnemeden yapabilirse, yapabilir. Aksi takdirde mahzurlu olur.


k. Erkek Doktora Muayene


Soru:

Bir kadın, bir erkek doktora muayene olabilir mi? Nâmahrem yerinden röntgen çekinebilir mi?


Eğer kadın mütehassıs varsa, onu bulmaya gayret eder; mümkün olduğu kadar kendi cinsinden olan kadın bir doktora muayene olmaya gayret eder. Bunu istemek kendisinin de

267

hakkıdır; ama çare yoksa, çaresiz ise; terbiyeli, aklı başında müslüman bir doktora muayene olabilir, röntgen çektirilebilir. Çare varsa mümkün oldukça kadına çektirmeye çalışmalıdır.

El-hamdü lillah biz şimdi doktor kardeşlerimizle bir kadın polikliniği açmaya da çalışıyoruz. Bu Türkiye’de büyük bir derttir. İslâm düşmanlarının inadı vardır; doğum mütehassısı bölümüne erkek ebe yani erkek kadın doğum mütehassısı yetiştiriyorlar. “İlla erkekler doğum yaptırsın.” diye inatlarından kız talebe bile almıyorlar. İnatları var. Üniversitelerde, tıbbiyelerde inançsız kimselerin böyle inatları var.

Biz de hanımlarımızı mümkün oldukça hanım doktorlara muayene ettirmeye gayret ediyoruz. Birisini bir kadın doktora gönderdik. Kadın hastalığı var, nâmahrem yeri açılacak, bakılacak; yani soyunacak. Biz gönderdiğimiz halde kadın doktor;

“—Seni talebelerin önünde soyacağım, öyle muayene edeceğim.” demiş.

O da şaşırmış: “—Olur mu öyle şey?” demiş.

“—Pekiyi, bu talebeler nasıl öğrenecek?” diyormuş.

Ayarlarsan başka türlü olur. İstenince her şey oluyor, ne diye

inat ediyorsun? İlla erkeğe baktıracaksın, müslümanın inancını zedeletmeye çalışacaksın. Bizim inancımız böyle olduğuna göre ona göre ayarla.


Ankara’da bir kadıncağızın röntgeni çekilecek. Kadın gitmiş bakmış, pos bıyıklı bir röntgen uzmanı. “Soyun hanım” demiş. Hanımefendi;

“—Ben kadın röntgenci istiyorum.” demiş kibarca.

“—Oh, oh” demiş; “Bırak bu kafayı kadın, bırak. Biraz Avrupa gör, medeniyet gör.”

O da boynunu bükmüş;

“—Ben zaten İngiliz’im.” demiş.

İngiltere’de kardeşimizin biriyle evlendi de oradan Türkiye’ye gelin geldi, İngiliz aslında... Bizim bu taraftaki dangalak böyle diyor.

268

Bu mantık değil. Bir kadın mütehassıs koy, bir kadın röntgenci koy; kadınların gönlü olsun. Kadın bölümünü ayır. Utanmıyor musun? Maalesef böyle bir inatlaşma vardır, müslümanların kusurudur.

Müslümanlar kendilerinin camisini, kadın hastanesini müesseselerini kuramıyorlar; kendi emirlerine uygun faizsiz müesseselerini, helal müesseselerini kuramıyorlar.


Yahudiler kuruyor; dünyanın her yerinde uçaklarda yahudi yemeği vardır. “Ben yahudiyim, yahudi yemeği istiyorum.” deyince ona hahamın kestiği etten yapılmış yemek gelir. Dünyanın her yerinde müslüman vardır;

“Ben müslümanın etini istiyorum; bana müslüman yemeği getirin.” diye diretmiyorlar.

Domuzu yiyorlar veyahut adam “Bu et domuz eti değildir.” diyor. Olsun. İsterse domuz eti olmasın ama hayvanın kafası kesilmemişse yine murdardır; o da haramdır. Sen bir tokmağı kafasına indiriyorsun, hayvanı murdar ediyorsun ondan sonra “Tamam, bu sığır etidir.” diyorsun. Sığır etidir ama murdar. Koyunun bile boynuna ip dolansa boğulsa eti yenmez. Kesecek, kanı çıkacak.

Şimdi Yirminci Yüzyıl’da yeni yeni anlaşılmış; kan çıkmadığı zaman damarlarda kaldığı zaman orada mikroplanıyormuş ve et bozuluyormuş. Ha 1400 yıl sonra uyandınız maşallah! İslâm “kan akacak” diye bunu 1400 yıl önceden söylemiş. Et yenilecekse kesilecek, kanı şorlatılacak, akacak. İşte et o zaman dayanacak. Kafasına bir tokmak vuruyorlar, bir elektriktik şoku veriyorlar. Hayvan bayılıyor; ondan sonra murdar oluyor. Müslümanlar gevşek olduğundan, dikkatsiz olduğundan bu müesseseleri kuramamış.

“—Canım ne olur yerse?”

Elinin körü olur. Sen müesseseni kurmaya çalışsan ne olur? Sen müesseseni kurma, kendi keyfine uygun olan şeyi kurma; ondan sonra, “Çişli şeyi yesek olur mu, içsek olur mu?” bilmem ne. İçme be adam, içmemeye çalış, temizini bulmaya çalış. Ne diye

269

“İlla murdarı yiyeceğim, illa haramı işleyeceğim.” diye çalışıyorsun?

Evet, ölüm tehlikesi varsa, başka doktor yoksa, çare yoksa tamam; erkek doktor muayene eder ama niye kadın doktor muayene etmesin? Çünkü kafaları bozuluyor. Çeşit çeşit şeyler duyuyoruz. Ben doktorların ağzından çeşit çeşit menfi şeyler duyuyorum.

Askerlikte bir doktor vardı, terbiyesiz neler anlatıyordu. Doktor. Tabi mecburen askere gitmiş. Orada her çeşit insanla harman oluyorsun. Yaptığı melanetleri, günahları saya saya bitiremiyor. Şimdi ona muayeneye gidilir mi? Böyle bir hayduta gidilmez. O zaman müslüman olarak tedbir al. Müslümanların tedbir alması lâzım.


l. Kız Öğrencilerle İlgilenmek


Soru:

Okulumuzdaki başörtülü hanımlar biz erkeklerden onlarla ilgilenmediğimizden şikâyet ediyorlar. Bu durumdan yararlanan radikal denilen bazı kimseler hanımlarla ilgilenerek onları yönlendiriyorlar. Ne buyurursunuz?


Bir müslümanın bir müslümana yardım etmesi boynunun borcudur. Hadîs-i şerîfler çoktur, bu hususta bir sürü hadîs-i şerîf okuyabiliriz:

“—Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, ona hakaret etmez, onu yardımsız bırakmaz.” Yardımsız bırakıyorsan, ötekiler tutuyorsa; elinden tutana aşk olsun, sana da yuh olsun.


m. Okullarda Dejenerasyon


Soru:

Bir anne baba var. Bunların erkek çocukları üniversitede başka bir şehirde okuyor. Önceleri müslüman arkadaşlarıyla beraber

270

kalıyorlarken onlarla anlaşamayıp başka arkadaşlar ile oturmaya başlıyor. Daha sonra ise bir kız arkadaşıyla beraberce kalmaya ve nikâhsız evlilik hayatı sürmeye başlıyor.

Baba Kurban Bayramı’nda keseceği kurban parasını oğluna kızlı erkekli deniz kampı yapsın, eğlensinler diye verip bayramda kurban kesmiyor. Ve oğlunun hayatını öğrenince hiç menfî bir tavır takınmıyor, ileride evleneceklermiş diye. Oğlana karşı anne de hiçbir tavır takınmıyor.

Bu adam hacıdır, namaz da kılar; İslâm açısından bunların durumları nedir? Baba oğluna okuyor olmasından dolayı maddî destek vermeye devam etmektedir. Bu anne babaya İslâm’ın bakışı nasıldır? Bunlara göz yummaktadırlar.


Tabii bu karşımıza müslümanların ne kadar dejenere olduğunu gösteren sahne çiziyor. Bir adam var. Bu adamın çocuğu var. Şehre gönderilmiş. Şu anda zina hâlinde, bir kadınla nikâhsız yaşıyor. Her gün günaha giriyorlar. Her gün zina… Bu zina hâlinde olmasından dolayı hacı olan, namaz da kılan baba ve anne rahatsız olmuyor.

Kurban kesmiyorlar, çocuklarına yesinler içsinler diye kurban paralarını buraya gönderiyorlar, kurban borcu üzerlerinde kalıyor. Zinaya razı olmalarından dolayı, reaksiyon göstermemelerinden dolayı çok büyük günahlara giriyorlar. Çocuk da nikâhsız yaşadığından dolayı çok büyük günahlara giriyor. İşte cahillikten, işte İslâm’ı bilmemekten bir cemiyetin fertleri, sözde müslümanlar ne hâle geliyorlar, görün! Enteresan bir sahne...


n. Hanımların Hakları


Soru:

Allah hanımları korumuştur ve çok hak sahibi yapmıştır ama, en dindar erkek bile olsa, işine gelmeyince oralı olmuyorlar. Mesela çocuk bakımı bir, mehir iki… Üç, yemek yapmak… Dört, hanımı çalıştırıp da sonra parasını almak.

271

Tabii dördüncüsüne hakkı yok ama, çocuk bakmak erkek görevi değildir. İkincisine hakkı vardır, mehir kadının hakkıdır erkeğin kadına mehri vermesi lâzımdır. Çocuğu bakmak deyince açıklama yapayım. Çocuğun yemesi, gıdası, barınması, ve sairesi babanın görevidir. Baba kazanacak anne sorumlu değildir. İsterse meme bile vermez ama çocuğun bakılması, yetişmesinde annenin de sorumluluğu vardır. Çocuğa baba bakmaz.

Yemek yapmakla da sorumlu değildir baba, yani buğday ekmeği getirdiği zaman kadının katık istemeye hakkı yoktur. Kimsenin hakkı yoktur çünkü buğday ekmeği güzel bir gıdadır, başka bir şeye lüzum kalmaz.

O bakımdan ille yemek yapacaksın, geç mutfağa, tak önlüğü, yıka bulaşığı filan gibi bir şey mâkul bir şey değil ama şu var ki şimdi adam, erkek dışarıda çalışıyor hanım da evde duruyor, bir iş bölümü oluyor.

Hayat müşterek olduğundan o ev işlerini yapıyor, yemek yapıyor, çocuğa bakıyor, ötekisi de dışarıda kazanıyor, getiriyor beraber yiyip içiyorlar, mutlu oluyorlar. Burada çocuğa sen bakacaksın demeğe hakkı yok! Ama beraber bakarlar, bazen o bir yere gider çocuğa bakabilir.


Mehir hakkıdır. Erkekten kadın mehri istediği zaman alır, vermesi lâzım. Hanımı çalıştırıp da parasını almak erkeğe yakışmaz. Hanımın parası erkeğe uygun değildir. Hanımı çalıştırmak bile uygun değildir ama çalışmanın şekilleri var. Kadın mesela evde terzilik yapıyor, bilmem ne yapıyor, kazanıyor ayrı. O yani herkesin kazancı kendisinedir. Koca oldu diye parayı elinden alamaz, haksızdır. Rızası olmadan aldığı zaman kul hakkı yemiş olur.


o. Hanımların Seyahati


1. Soru:

Öğrenci olduğumuzdan imkânsızlıklar dolayısıyla memlekete

272

yalnız gidiyoruz. Ne buyurursunuz?


Tabii bir müslüman hanımın yalnız başına seyahati bizim mezhebimizde hatalıdır. Bir mahremiyle gitmeye çalışması ve bunu prensip edinmesi; sağı solu, ana baba ve kardeşleri de zorlaması lâzım. “Benim tahsilim bitti, gelin beni alın götürün…” filan demesi lâzım. İşin doğrusu budur. Ama ne yapsa çare olmuyorsa, o zaman da emniyet tedbirlerine riayet ederek, birkaç arkadaşıyla gündüz gözüyle gitmeye çalışmalı.


2. Soru:

Bekâr olan bayanlar doksan kilometreden yukarı mesafelere konferans veya sohbet için erkeklerle haremliğe, selamlığa riayet ederek yolculuk edip gidebilirler mi?


Bizim mezhebimize göre olmuyor ama “Yol emniyeti varsa ve bir fitne bahis konusu değilse olabilir.” diyen bazı kimseler de var. Tehlikeden hâlî değil; mahremini alıp öyle gitsin. Mezhebimize uygun hareket etsin.


3. Soru:

Bir bayan tesettürlü olmak kaydıyla, bir iki bayan arkadaşıyla pastaneye gidip çay içebilir mi?


Pastanede garson var, başkaları var, onlarla oturmuş, konuşmuş oluyorlar. Size eskiden beri söylüyorum, tesettürün iki çeşidi vardır: Bir, giyimle tesettür; bir de erkeklerin bulunduğu yerde bulunmamak tarzında tesettür.

Bizim memleketimizde eskiden kadınlar çarşı pazara çıkmazlardı. Çarşının olduğu sokaktan gitmezlerdi, arka sokaktan gidilirdi. Çarşıdan kadın geçmezdi.

Mesela Hz. Âişe Validemiz diyor ki:

“—Tesettürle emrolunmamıştık. Ben bahçeye çıktım da filanca filancayı gördüm.” Tabii bahçeye elbette yine örtülü çıktı. Ama bahçeye bile

273

çıkmamak, perdenin arkasında olmak. Kendisine birisi sorduğu veya evden birisi bir şey istediği zaman perde arkasından vermek Kur’ân-ı Kerîm’de emrolunduğu için erkeklerin yanında hiç olmamak da bir çeşit tesettürdür. Ve daha güzeli budur.

Erkeklerin arasına gir, etraf kaynıyor, garson erkek, çay iç, sokakta dolaş... Bunlar biraz uygun olmuyor.

Zaruret varsa olur. Çok yoruldun, bir yerden bir yere gidiyorsun, otobüs durdu, mola verdi, mecbursun; mecburiyetlerde olur. Ama ihtiyarî olarak yapmamaya çalışmak lâzım.

274
14. SAKAL